Ertuğrul Türkoğlu: Irak seçimleri ve Kerkük
Irak seçimlerinin en büyük mağlubu, herkesten önce zafer ilan eden Türkmen Cephesi oldu. Seçimlere iştirak oranı %56. Arapların %53’ü, Kürtlerin %80’i, Türkmenlerin sadece %25’i sandığa gitmiş. Bu tablo başlı başına büyük bir yenilgi. ITC birinciliği ve minimum dört milletvekili çıkarmayı hedeflediği Kerkük’te fark yiyerek üçüncü olabildi ve iki vekillik kazandı. (Musul ve Bağdat’ta diğer listelerden seçilen iki vekille birlikte üçü kadın dört Türkmen parlamentoya girdi. Oy ekleme usulü içeren seçim sistemi nedeniyle bu rakam artabilir.)
Bize Sadık Ahmet, Denktaş gibi halkıyla bütünleşmiş, sevilen ve inanılan liderler lazım. Türkmen Cephesinin eski-yeni liderleri halktan kopuk olduklarından teveccüh görmüyorlar. Türkiye’yi yanlış yönlendiriyorlar. Onca desteğe ve Türkiye’nin kullanmaktan çekinmediği kuvvetine rağmen Irak Türklüğü mevzi kaybediyor.
Seçimin galiplerinden biri Kürtler oldu. Kürtlerin parlamentoda %19 nispetinde temsili vardı. Yine öyle. ‘’Kürtler neden kazanan?’’ diye sorabilirsiniz. Kürtler iki kritik eyalette seçimleri kazandı: Musul ve Kerkük. Bu başarı, Bölgesel Yönetimin topraklarının ve nüfusunun ikiye, gelirlerinin dörde katlanmasına kapı aralıyor. Şöyle ki; Anayasaya göre üç eyalet birleşerek özerk bölge kurabiliyor. Eyaletler mevcut özerk bölgeye katılabiliyor ya da özerk bölgeden ayrılabiliyor.
Şu anki Bölgesel Yönetim dört eyaletten oluşuyor: Erbil, Dohuk, Süleymaniye ve Halepçe. Bunlardan ilk ikisi KDP’nin (Barzani), diğerleri KYB’nin (Talabani) kontrolünde. İki yıl önce yapılan yerel seçimlerde Kerkük’te hiçbir parti çoğunluğu sağlayamadı. Irak Türkmen Cephesi (ITC) üçüncü çıkabildi. Türkiye Kerkük’ün yönetimiyle ilgili bir paket oluşturarak üçer tane il genel meclisi üyesi olan ITC, KDP ve Sünni-Arap ittifakını anlaştırmaya çalıştı. İki gruba ikişer yıllık dönüşümlü valilik ve muhtelif müdürlükler, bir gruba meclis başkanlığı, emniyet müdürlüğü ve müdürlükler verilecekti. İlk tercih hakkı verilen ITC bu teklifi kabul etmedi. Ankara’nın ikazlarına rağmen ‘’Türkiye arkamda’’ özgüveniyle hem dönüşümlü valilik hem de emniyeti istedi.
Bir yıldan uzun süren kaos döneminden sonra bir sabah, Irak Başbakanı Sudani’nin devreye girerek KYB-Sünni İttifakı ve Hıristiyan üyeyi anlaştırdığını duyduk. Böylece ‘’Türk şehri Kerkük’ü’’ ellerimizle PKK’nın hamisi ve İran’ın müttefiki KYB’ ye teslim ettik. ITC yöneticileri özeleştiri yapacaklarına, başarısızlıkları nedeniyle istifa edeceklerine ‘’Hani Sudani Türkiye’ye yakındı?’’ sorusunu yönelterek Türkiye’yi suçladılar. Sanki Irak Türkiye’nin vilayeti. Sanki Sudani vali.
KYB valiliği ele geçirdiğinden beri KDP’ye Kerkük’ü özerk yönetime bağlamayı teklif ediyor. KYB’nin 5, KDP’nin 3 üye ile temsil edildiği il genel meclisinde 16 üye var. Hıristiyan üye KYB çizgisinde olduğundan çoğunluğu sağlıyorlar. KDP bu teklifi kabul etmedi, etmiyor ama sanıldığı gibi Türkiye’den çekindiği için değil. KYB’nin güçlü olduğu Kerkük bölgesel yönetime katıldığında, KDP’nin seçimleri kaybetmesi ve bölgesel yönetimin başkanlığının ve başbakanlığın KYB’ye geçmesi ihtimali çok güçleniyor.
Eğer genel seçimlerde olduğu gibi yerel seçimlerde de Musul’u KDP, Kerkük’ü KYB kazanırsa (tek başlarına kazanmaları gerekmiyor birleşince ve Hıristiyan üyelerin desteğiyle çoğunluğu elde etmeleri kafi) bu iki şehir birlikte bölgesel yönetime katılabilir. Zira Musul, Kerkük’ten kalabalık olduğundan bu durumda KDP’nin seçimleri kaybetme ihtimali artmıyor bilakis azalıyor.
Böyle bir gelişme Türkiye’nin Ortadoğu ile ilgili planlarını bozar. Irak’a komşu olma özelliğimizi yitiririz. Bölgesel yönetimin topraklarından geçmeden Irak’a gidemeyiz. Kalkınma yolu ve Kerkük-Ceyhan petrol boru hattının güneye uzatılması projeleri gündemden düşebilir. Bölgesel yönetimin Türkiye’ye ihtiyacı azalır. Global pazarlara ulaşmada Suriye daha cazip olur. Bu nedenle Türkiye; Kerkük ve Irak siyasetini güncellemeli. Kerkük, Türkmen Cephesinin insafına ve fantezilerine bırakılamaz.
Medyaya ve siyasi gözlemcilere göre seçimin galibi, sandıktan birinci olarak çıkan Sudani liderliğindeki ittifak oldu. Zira Sudani ABD, Türkiye ve İran’ın üzerinde anlaşması neticesinde başbakan olmuş partisiz ve tabansız bir isimdi. Geçen seçimleri Türkiye ve Suudi Arabistan’ın inisiyatif alarak kurduğu Sadr-KDP ve Sünni-Arap ittifakı kazanmıştı. Fakat Tahran ne yaptı etti hükümetin kurulmasını engelledi. Sadr’ı İran taraftarı partilerle Şii ağırlıklı bir hükümet kurmaya zorladı.
İran’ın taleplerini kabul etmeyerek hükümeti kurmaktan vaz geçen Sadr, hükümet yine de kurulamayınca çok ilginç bir hamle yaparak hareketine mensup milletvekillerini vekillikten istifa ettirdi. Böylece Türkiye ve Suudi Arabistan’ın, bir başka deyişle Amerika’nın, İran’ı Irak’ta zayıflatma politikası çöktü.
Hükümeti Sudani uzlaşmayla kurdu ve bugüne kadar üç tarafı da idare etti. Asıl önemlisi kalkınma, yatırım, projeler, refah gibi kavramları önceleyerek daha önceki bütün başbakanlardan farklı bir profil çizdi. Üç yıl gibi kısa sürede kalkınma yolu başladı, petrol nakil hatları devreye alındı, petrol üretimi iki katın üstüne çıkarıldı, hastaneler ve okullar elden geçirildi. Su kanallarının revize edilmesiyle ilgili olarak Türkiye ile anlaşıldı.
Sudani, Körfezin en büyük, en modern limanını inşa etti ki bu liman kalkınma yolunun mihenk taşı. Hepsinden önemlisi bölgesel yönetimi budadı. Artık petrol dahil bütün gelirler merkeze geliyor. Maaşları her yerde devlet ödüyor. Sınır kapıları, havaalanları Bağdat’ın kontrolünde. Yani devletin üniter yapısını güçlendirdi. Hala birbirinden büyük ve çözülmesi çok zor sorunlar var. Bunların başında Haşdi Şabi’nin orduya katılması geliyor.
‘’Sudani seçimleri kazandı’’ deyince mutlak bir zafer kazandığını düşünmeyin. 325 milletvekilinden 45’ini alabildi sadece. İran’a -farklı seviyelerde- yakın olan partilerin milletvekili sayısı 70’in üstünde. Bu sonuçlara bakıp halkın İran taraftarı olduğu düşünmeyin. Sadr seçimlere girdiğinde 73 vekil kazanmış, İran’a sıcak bakan Şii partiler 40’ın altında kalmıştı.
Şii ve Arap milliyetçisi olan ve Sünnileri kardeş olarak tanımlayan Sadr hareketi, seçimlere katılmayarak, paradoksal olarak, muhalifi olduğu İran’ın önünü açtı. Bu arada Irak’ta İran karşıtlığının yükselmekte olduğu bir hakikat ama Amerikan karşıtlığı, İran karşıtlığının hiçbir zaman ulaşamayacağı seviyede.
Sudani’nin hükümeti kurması zor. Devam ettirmesi daha da zor. Ama bunları başaracaktır zira bu seçimlere kadar 45 mebusu da yoktu. Fakat çok sayıda milletvekili olan İran yanlısı partilere rağmen Haşdi Şabi’nin orduya katılması mucize olur. Bu nedenle, önümüzdeki altı ayda ABD-İsrail müdahalesi olacağını öngörüyorum.
Share this content:



Yorum gönder