Şimdi yükleniyor

Cemal Akkuş: TÜRK DÜNYASI BİRLİĞİ (TURAN) ALGISI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

Bu stratejik analiz raporu, Bursa Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Fatih Gürses ve araştırmacı Ali Çiçek tarafından yürütülen “Türk Dünyası Birliği (Turan) Algısı Üzerine Bir Araştırma” çalışması üzerinden elde edilen bulgulara dayanmaktadır.

Fatih Gürses ve Ali Çiçek’in metodolojisi, klasik anketçiliğin ötesine geçerek, veriyi bir “Erken Uyarı Sistemi” ve “Stratejik Planlama Aracı” olarak konumlandırmaktadır. Türkiye’deki bireylerin Türk Dünyası Birliği’ne dair algılarını nicel yöntemlerle inceleyerek, bu ideali destekleyen toplumsal zemini ortaya koymayı amaçlayan anket, toplumun “Turan”, “Kızıl Elma”, “Beka” gibi kavramlar odağında bilişsel haritasını çıkarmakta; Türk Dünyasına yönelik çalışmalar yapan STK’lara ve diasporaya stratejik rolünü hatırlatmaktadır.

Yeni Dönem Türk Dünyası Araştırmalarında Metodolojik Dönüşüm

21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türk Dünyası çalışmaları, romantik ve hamasi söylemlerden sıyrılarak, rasyonel, ölçülebilir ve stratejik hedeflere odaklanan yeni bir evreye girmiştir. Sovyet sonrası dönemde yaşanan duygusal kucaklaşma, yerini Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) gibi somut kurumsal yapılara ve ekonomik entegrasyon modellerine bırakırken, bu sürecin toplumsal tabandaki karşılığını ölçmek hayati bir zorunluluk haline gelmiştir. Doç. Dr. Fatih Gürses ve Ali Çiçek öncülüğünde yürütülen söz konusu çalışma, tam da bu “ölçülebilirlik” ihtiyacına cevap vermektedir.

-Türkiye’nin kimliği ve uluslararası konumu vatandaşlar tarafından nasıl algılanmaktadır?

-Türkiye’deki bireyler Türk Dünyası Birliği’ni nasıl tanımlamakta ve algılamaktadır?

-Türk Dünyası Birliği idealinin önündeki engeller ve destekleyici faktörler nelerdir?

-Türkiye için en ideal uluslararası birlik fikri hangisi ya da hangileridir?

-Vatandaşların zihninde Turan coğrafyasının sınırları nasıl şekillenmektedir?

-Türk Dünyası Birliği kavramının zihinlerde meydana getirdiği çağrışım nedir?

Sorularına cevap arayan anket çalışması ve çıkarımlar, sadece mevcut durumu tespit etmekle kalmayıp, edilen verileri derinlikli bir siyaset sosyolojisi süzgecinden geçirmektedir.

6 demografik soru, 7 Türk Dünyası Birliği algısı sorusu ve 1 açık uçlu çağrışım sorusu ile yapılandırılmış anket formunda yapılan anket nicel yöntem – betimsel tarama modeli kullanmıştır.

Bu metodolojik yaklaşım, Türk Dünyasına yönelik çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarının (STK) karar alma mekanizmalarını veri temelli hale getirmeye de hizmet edecektir.

1. Temel Tespit: “Türk Dünyası” Kimliğinin Açık Ara Hakimiyeti

İlk soruya verilen cevaplardaki en belirgin sonuç, Türkiye’deki baskın kimlik algısının artık “Etnik ve Medeniyet Odaklı” (Türk Dünyası) bir zemine oturduğunu, toplumun “Kızılelma” veya “Turan” vizyonunu bir fantezi olarak değil, ülkenin asli kimliği olarak benimsediğini göstermektedir.

Anket sonuçlarında “Türk Dünyası” kimliğinin (242 puan) “İslam Ülkesi” kimliğinin (131 puan) önünde çıkması, milletin İslam’dan uzaklaştığı anlamına gelmez. Aksine; Anadolu insanı için “Türk olmak” demek, zaten “Müslüman olmakla” eşdeğerdir. Ahmet Yesevi’nin hikmetiyle mayalanmış bu kimlik, Turan idealini sadece ırki bir birliktelik değil, “İlay-i Kelimetullah” davasının güncel bir tezahürü (Nizam-ı Alem) olarak görmektedir.

Türkiye’nin son 70 yılına damga vuran “Batı İttifakı” söyleminin toplum tabanında ne kadar zayıfladığı bu grafikte netleşmektedir:

Türkiye’nin bir NATO müttefiki veya Avrupa parçası olarak tanımlanması, listenin alt sıralarında (6. ve 7. sırada) kalmıştır.Bu sonuç, aynı zamanda halkın güvenliği Batı şemsiyesi altında değil, kendi öz kaynaklarında ve doğu ittifakında aradığını göstermektedir. Bu veri, “Anti-emperyalist” ve “Tam Bağımsızlıkçı” duruşu teyit eder.
Türkiye’nin coğrafi olarak Orta Doğu ile ilişkili gösterilmesine rağmen, toplumun kendini Arap coğrafyasından ve o bölgenin kaotik yapısından zihnen ayrıştırdığını göstermektedir. Türk halkı, jeopolitik yönünü güneye (Orta Doğu) değil, doğuya (Türk Dünyası) çevirmiş durumdadır.

Halkın 1 numaralı önceliği İslami kimliği de ihmal eymeyen bir “Türk Dünyası”dır. Anket sonuçları, Türk Dünyası kavramının sağ-sol veya laik-muhafazakar ayrımlarını aşan en güçlü “Çatı Kimlik” olduğunu göstermektedir.

Bu sonuç, “Turan” fikrinin artık soyut bir ideal olmaktan çıkıp, Türk toplumunun kendini dünyaya takdim ederken kullandığı birincil kartvizit haline geldiğini belgelemektedir.

2. Tespit: “Türk Dünyasının Lider Ülkesi”

Anket sonuçlarından Türk toplumunun dış politikadaki beklentilerinin son derece “gerçekçi” ve “hedef odaklı” bir zemine oturduğunu görmekteyiz.

Anketin en çarpıcı sonucu, katılımcıların Türkiye’nin konumunu 196 puan ile en yüksek oranda “Türk Dünyasının Lider Ülkesi” olarak tanımlamasıdır. 1. soruda Türkiye’nin kimliğini “Türk Dünyası” olarak tanımlayan halk (242 puan), 2. soruda Türkiye’ye bu dünyanın “sıradan bir üyesi” olmayı değil, “Lideri” olmayı (196 puan) bir misyon olarak yüklemektedir. Bu durum, “Turan” veya “Türk Birliği” fikrinin toplum nezdinde pasif bir kültürel birliktelikten öte, Türkiye’nin liderliğinde şekillenecek hiyerarşik ve politik bir yapı olarak algılandığını kanıtlar.

En kritik kırılma noktalarından biri, “İslam dünyasının öncü ülkesi” seçeneğinin 85 puanda kalarak listenin alt sıralarına (8. sıra) gerilemesidir.

Bu veri, Türkiye’nin son yıllardaki dış politika ekseninin “Ümmet” odaklı liderlikten, “Milliyet/Medeniyet” odaklı liderliğe kaydığını ve halkın da bunu onayladığını net bir şekilde göstermektedir.

Türkiye’nin gücünün kaynağı sorulduğunda, halkın ekonomiden ziyade askeri kapasiteye güvendiği görülmektedir:

Halk, Türkiye’nin uluslararası arenadaki saygınlığının “ekonomik refah” ile değil, “SİHA’lar, savunma projeleri ve askeri caydırıcılık” ile sağlandığının farkındadır. Bu durum, “beka” ve “güvenlik” kaygılarının, toplumda “Güçlü Ordu = Güçlü Türkiye” denklemini pekiştirdiğini doğrular.

Katılımcılar hayalperest bir yaklaşım sergilememiştir. Türkiye’yi “Küresel bir güç” (39 puan – sondan ikinci) olarak tanımlamaktan kaçınmış, bunun yerine “Bölgesel bir aktör” (187 puan) ve “Batı ile Doğu arasında bir köprü” (191 puan) olarak tanımlamışlardır.

“Köprü” metaforunun 2. sırada çıkması (191), halkın Türkiye’nin coğrafi kaderine (jeopolitik) olan inancını koruduğunu gösterir. Ancak “Küresel Güç” iddiasının düşük çıkması, toplumun “Henüz süper güç değiliz ama bölgemizin lideriyiz” şeklindeki rasyonel bakış açısını yansıtır.

Her iki grafiği birleştirdiğimizde ortaya çıkan “Toplumsal Doktrin” şudur:

“Biz, Batı’nın veya Orta Doğu’nun bir parçası değiliz. Biz, savunma sanayisiyle güçlenen, jeopolitik konumunu kullanan ve Türk Dünyası’na liderlik eden bağımsız bir bölgesel gücüz.”

3. Tespit: AB Benzeri Bir Birlikteliğe Razı, Tek Devlete İstekli

Bu sorunun cevapları toplumun “Yöntem ve İçerik” (Nasıl bir birlik?) konusundaki zihinsel haritasını ortaya koymaktadır.

Anket sonuçlarında ilk üç seçenek birbirine çok yakın puanlarla zirveyi paylaşmaktadır, bu durum toplumun kafasında karma ama dengeli bir “Turan” modeli olduğunu gösterir:

“Türk devletleri arasında ortak politika ve iş birliği alanlarının…” seçeneğinin birinci çıkması, halkın Turan’ı sadece duygusal bir slogan olarak değil, Avrupa Birliği (AB) benzeri, somut iş birliklerine dayanan, kurumsal ve işlevsel bir yapı (TDT modeli) olarak gördüğünü kanıtlar.

Hemen ardından gelen “Tüm Türk dillerini konuşan halkların siyasi birlik (tek devlet) ideali” seçeneği, toplumun hatırı sayılır bir kesiminin hala “İsmail Gaspıralı” vizyonuna ve “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” düsturunun nihai hedefine (Tek Devlet) sadık olduğunu gösterir. Bu, rasyonalitenin yanında “Kızılelma” ruhunun da dipdiri olduğunun ispatıdır.

Kültürel ve tarihi bağların güçlendirilmesi de ana omurgayı oluşturan üçüncü ayaktır.
Grafiğin en alt sıraları, Türk milliyetçiliği tarihindeki en büyük tartışmalardan birini sona erdirmektedir. “Turan” kavramına mesafeli duran veya onu imkansız gören seçenekler marjinalleşmiştir. Toplumun büyük çoğunluğu için Turan; bir masal, bir mitoloji veya gerçekleşmesi imkansız bir hayal değildir. Aksine, halkın bu birliği mevcut dünya sistemine entegre edilebilir, meşru ve gerçekçi bir proje olarak gördüğünü netleştirir.

4. Tespit: “duygu ve kimlik odaklı” birliktelik

Anketin en çarpıcı sonucu, ilk iki sıradaki maddelerin diğerlerine göre açık ara önde olmasıdır: Ortak kültür, dil ve soy bağları (261), Tarihsel ve manevi birliktelik (232) Bu durum, Türk Dünyası Birliği fikrinin katılımcılar nezdinde ekonomik veya stratejik bir ortaklıktan ziyade, “kardeşlik ve aidiyet” temelli bir proje olarak görüldüğünü kanıtlıyor. Tabanın birleşme arzusunu besleyen ana damar “biz biriz” düşüncesidir.

Orta sıralarda yer alan maddeler, duygusal bağların ötesinde politik bir duruşu temsil ediyor: Milli bilinç ve destek (184), Uluslararası arenada güçlü bir ses olma isteği (153)

Katılımcılar, Türk devletlerinin tek başlarına değil, birlikte hareket ettiklerinde dünyada daha saygın ve etkili bir konuma geleceklerine inanıyorlar. Bu da “birlikten kuvvet doğar” ilkesinin jeopolitik yansımasıdır.

Genellikle uluslararası birliklerin (örneğin Avrupa Birliği) temel itici gücü olan ekonomik ve güvenlik faktörleri, bu tabloda şaşırtıcı bir şekilde daha geride kalıyor.

Bu veriler, katılımcıların birliği “kar-zarar” hesabı üzerinden değil, “gönül birliği” üzerinden okuduğunu gösteriyor. Ekonomik potansiyelin kültürel bağların yarısı kadar bile etken görülmemesi dikkat çekicidir.

Listenin en sonunda yer alan maddeler, üzerinde en çok çalışılması gereken alanları işaret ediyor: Bilim, eğitim ve teknoloji (36), Ortak ulaşım ve altyapı (18). Bu alanların en az destekleyici etken olarak görülmesi iki şekilde yorumlanabilir:

1. Toplum bu alanlardaki iş birliklerinin stratejik öneminin henüz farkında değil.

2. Mevcut durumda bu alanlarda somut ve hissedilir projeler henüz yeterince hayata geçirilmemiş.

Sonuç olarak; bu tablo Türk Dünyası Birliği’nin toplumsal tabanının çok güçlü bir sosyolojik ve tarihsel zemine oturduğunu gösteriyor. Ancak birliğin sürdürülebilir ve tam entegre bir yapıya kavuşması için, anketin alt sıralarında kalan ekonomi, teknoloji, ulaşım ve enerji gibi somut alanların da üst sıralardaki “duygusal heyecan” seviyesine çıkarılması gerektiği anlaşılıyor.

5. Tespit: En Büyük Engel: “Dış Güçler” ve Jeopolitik Baskı

Ankete katılanların en büyük endişesi, açık ara farkla (222 puan) “Küresel güçlerin olası müdahaleleri ve baskıları” olmuştur.

Bu sonuç, katılımcıların Türk Dünyası Birliği projesini sadece kültürel bir yakınlaşma değil, küresel dengeleri değiştirecek stratejik bir hamle olarak gördüğünü kanıtlar. Katılımcılar, bu birliğin dış dünyada rahatsızlık yaratacağına ve engellenmeye çalışılacağına inanmaktadır. “Biz birleşiriz ama dışarısı izin vermez” algısı baskındır.
Dış tehdidin hemen ardından gelen iki madde, iç dinamiklere yönelik gerçekçi bir özeleştiriyi yansıtmaktadır: Katılımcılar, üye ülkeler arasındaki yönetim biçimi farklılıklarının (demokrasi seviyeleri, bürokratik yapılar vb.) ve kurumsallaşamamış ilişkilerin, birliğin önünde ciddi bir teknik engel oluşturduğunun farkındadır. Bu, tabanın olaylara sadece duygusal değil, aynı zamanda rasyonel baktığını da gösterir.

Orta sıralarda yer alan maddeler, halkın ve ortak dilin durumuna işaret ediyor: Ortak alfabe ve ortak iletişim dili konusundaki eksiklikler, katılımcılar tarafından bir engel olarak kabul edilmektedir. İletişim kopukluğu, siyasi birleşmenin önünde bir bariyer

Listenin en altındaki veriler oldukça şaşırtıcı ve umut vericidir: Türk Dünyası coğrafi olarak kopuk (Türkiye-Azerbaycan ile Orta Asya arasında Hazar Denizi ve İran/Rusya faktörü) olmasına rağmen, katılımcılar coğrafi uzaklığı en önemsiz engel olarak görmüştür. Bu, “Gönüller bir olsun, yollar aşılır” mantığının bir yansımasıdır. Ayrıca ekonomik eşitsizliklerin de (zengin kaynaklara sahip ülkeler ile daha az gelişmiş olanlar) birliği bozacak kadar büyük bir sorun olarak görülmediği anlaşılmaktadır.

Bu tablo, bir önceki “Destekleyen Etkenler” grafiği ile birlikte okunduğunda şu hikayeyi anlatır: Taban, “Biz kardeşiz ve birleşmek istiyoruz (duygusal motivasyon yüksek), coğrafi veya ekonomik zorlukları aşarız (fiziksel engeller önemsiz), ancak küresel güçler ve kendi içimizdeki siyasi rejim farkları bizi durdurabilir (politik tehdit algısı yüksek)” düşüncesindedir.

6. Tespit: Türkiye’nin Stratejik Yönü “Türk Dünyası” Olmalıdır.

Kimden korktuğunu gösteren 5. tespitten sonra “kime güvenmesi gerektiği”ni gösteren bu tablo, Türkiye’nin geleneksel dış politika ekseninin (Batı/AB) katılımcıların gözünde ikinci plana düştüğünü gösteriyor. Bu, katılımcıların “çareyi uzakta değil, özde aradığı” şeklinde yorumlanabilir.

İslam Birliği (100) üçüncü sırada kalsa da, Avrupa Birliği ile yakın bir oranda destek görmesi, toplumun bir kesiminin hala dini referanslı bir birlikteliği de önemsediğini gösteriyor. İki seçeneği bir arada değerlendirdiğimizde ise Batı/AB merkezli bir yakınlaşmadan ciddi bir uzaklaşma ve Türk İslam merkezli bir yakınlaşma isteğini ortaya koyuyor.

Avrasyacı bir yaklaşım olan “Rusya ve Çin eksenli Asya Birliği” oldukça düşük destek görmüş, katılımcılar Asya’ya yönelse bile bunu Rusya/Çin şemsiyesi altında değil, kendi (Türk) kimlikleri altında yapmak istiyor.

7. Tespit: Türkistan Coğrafyası Daha İyi Anlatılmalı

Bu tablo, katılımcıların “Turan coğrafyası” kavramını zihinlerinde nasıl konumlandırdıklarını ve hangi devletleri bu kavramın asli unsuru olarak gördüklerini gösteren çarpıcı bir algı haritasıdır.

Listenin en başında yer alan ülkeler, katılımcıların büyük çoğunluğu tarafından tartışmasız bir şekilde Turan coğrafyasının parçası olarak görülmektedir.

Türkiye (304), Türkmenistan (294), Azerbaycan (292), Özbekistan (291), Kazakistan (287) ve Kırgızistan (284): Bu grup neredeyse firesiz bir şekilde kabul görmüş. Bu durum, katılımcıların zihnindeki “Turan” kavramının, bugünkü Türk Devletleri Teşkilatı üyeleri ile birebir örtüştüğünü gösteriyor. Dil ve etnik köken birliği burada belirleyici faktör olmuş.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinden biraz daha düşük bir puanda kalması ilginç bir veridir. Bu durum, bazı katılımcıların Turan kavramını daha çok “Orta Asya/Türkistan” coğrafyasıyla özdeşleştirmesinden veya KKTC’nin siyasi tanınırlık durumuyla ilgili algısal bir ayrımdan kaynaklanıyor olabilir. Yine de çok güçlü bir kabul oranına sahiptir.

Tacikistan halkı etnik olarak Fars kökenli (İrani) olmasına rağmen, listede Macaristan ve Moğolistan’ın önünde yer alması dikkat çekicidir. Bu durum, Tacikistan’ın tarihsel “Türkistan” coğrafyasının bir parçası olması ve Sovyetler Birliği döneminden gelen kader ortaklığı ile açıklanabilir. Katılımcılar “etnik kökenden” ziyade “coğrafi bütünlüğe” önem vermiş görünmektedir.

Macaristan (137) ve Moğolistan (133): Bu ülkelerin listede orta sıralarda yer alması, Turan kavramının sadece güncel Türki cumhuriyetlerle sınırlı kalmadığını; Hun-Türk tarihi ve Ural-Altay teorisi gibi tarihsel derinliğin de katılımcıların bilincinde yer ettiğini gösterir. Ancak yine de Moğolların Türk ailesinden olmadığı bilgisinin daha belirginleşmesi gerektiğini de ortaya koymaktadır.

Kosova (128) ve Kuzey Makedonya (114): Bu ülkelerin Bulgaristan’ın önünde yer alması, bölgedeki Müslüman/Türk nüfusun yoğunluğu ve Osmanlı mirasının canlılığı ile ilişkilendirilebilir. Katılımcılar bu bölgeleri duygusal olarak Turan coğrafyasının bir uzantısı olarak görmektedir.

Bulgaristan, Suriye, İran, Irak: Bu ülkelerin 60-85 bandında kalması, katılımcıların bu devletlerin kendisini değil, içindeki Türkmen/Soydaş nüfusu Turan’ın parçası olarak gördüğünü; ancak devlet tüzel kişiliğini bu kapsama almadığını gösteriyor. Özellikle İran’da çok yoğun bir Türk nüfus olmasına rağmen puanın (64) düşük kalması, siyasi ve mezhepsel ayrımların algıyı etkilediğini düşündürebilir. Ya da bu coğrafya ile ilgili eksik bilgiler ya da Ortadoğu şartlanması ile ilgili olabilir.

Anket sonuçlarına göre katılımcıların “Turan” algısı üç katmanlıdır:

Merkez: Bağımsız Türk Cumhuriyetleri (Siyasi ve Etnik birlik).

Çevre: Tarihsel Türkistan coğrafyası ve akraba topluluklar (Tacikistan, Macaristan, Moğolistan).

Uzantılar: Osmanlı mirası ve Türk azınlıkların yaşadığı bölgeler.

Sonuç olarak; anket kitlesinin Turan’ı ütopik veya sınırsız bir hayalden ziyade, Türk Devletleri Teşkilatı ekseninde somutlaşmış siyasi ve kültürel bir blok olarak tanımladığı söylenebilir.

8. Tespit: Türk Birliği’nin Çatı Kavramı: Turan

Bu kelime bulutu, katılımcıların “Türk Dünyası Birliği” dendiğinde zihinlerinde canlanan kavramsal haritayı, kavramların büyüklüğüne (frekansına) göre hiyerarşik bir şekilde sunmaktadır.

Bulutun tam merkezinde ve en büyük puntolarla yazılan “TURAN” kelimesi, bu birliğin tanımlayıcı isminin katılımcılar nezdinde netleştiğini gösteriyor. “Türk Birliği” veya “Türk Devletleri Teşkilatı” gibi resmi isimlerden ziyade, tarihsel ve idealist bir kavram olan Turan, ana şemsiye olarak kabul görmüş durumda.

Turan’ın hemen yanında yer alan en büyük iki kavram, bu oluşumun motivasyonunu özetliyor: Birlik: Bu sadece siyasi bir ortaklık değil, parçalanmışlığın giderilmesi arzusu. Kızıl Elma: Türk mitolojisindeki “ulaşılması gereken nihai hedef/ülkü” kavramının bu kadar büyük yer kaplaması, katılımcıların meseleye sadece rasyonel/politik değil, aynı zamanda tarihsel bir misyon ve kader gözüyle baktığını kanıtlıyor.

Bulutta duygusal kavramlar ile reel politik kavramlar iç içe geçmiş durumda, ancak “GÜÇ” ve “KARDEŞLİK” kelimelerinin büyüklüğü dikkat çekici. Kardeşlik, Dayanışma, Vatan, Soydaş, Güven. (Biz bir aileyiz algısı) duygusal boyutu, Güç, Kuvvet, Devlet, Teşkilat, Ekonomi, Askeri Güç Birliği. (Birlikten kuvvet doğar, küresel bir aktör olma arzusu) ise reel politik durumu ifade etmektedir. Bu durum, Türk Birliği talebinin sadece romantik bir özlem değil, jeopolitik bir güç arayışı olduğunu gösteriyor.

“Türkçe”, “Dil”, “Ortak Kültür” ve Gaspıralı İsmail’in meşhur “Dilde Fikirde İşte Birlik” sloganının bulutta belirgin bir yer tutması, katılımcıların siyasi birliğin temelinin dil birliğinden (Türkçe) geçtiğinin farkında olduğunu gösteriyor.

Ayrıca “Metehan”, “Göktürk”, “Ergenekon”, “Ötüken” ve “Enver Paşa” gibi tarihsel referanslar, birliğin köklerinin derin tarihe dayandırıldığını gösteriyor.

Bulutun kıyılarında daha küçük puntolarla da olsa “Ütopya”, “Hayal”, “Zor”, “Kaos” ve “Kafatasçılık” gibi kelimeler görülüyor. Bu, katılımcı kitlesinin homojen bir gruptan oluşmadığını; birliğin gerçekleşmesini zor, ütopik bulan veya bunun ırkçılığa (kafatasçılık) kaymasından endişe eden şüpheci bir kesimin de varlığını (veya katılımcıların bu zorlukların farkında olduğunu) gösterir.

“İslam”, “İslam Birliği” ve “Ümmet” gibi kavramlar bulutta mevcut ancak “Turan”, “Türklük” veya “Kızıl Elma” kadar baskın değil. Bu da Türk Dünyası Birliği algısının, dini bir motivasyondan ziyade, etnik ve kültürel (seküler-tarihsel) bir motivasyona dayandığını işaret ediyor.

Özetle; anket sonuçlarına göre Türk Dünyası Birliği; katılımcıların zihninde Turan adıyla markalaşmış, Kızıl Elma ülküsüyle hedeflenen, temelinde Kardeşlik ve Dil birliğinin yattığı, nihai amacı ise küresel bir Güç merkezi olmak olan bir projedir.

SWOT ANALİZİ: Stratejik Vizyon Belgesi

Güçlü Yanlar:

Mayalanmış Kimlik: Anket sonuçlarında “Türk Dünyası” kimliğinin birinci, “İslam”ın geride çıkması bir kopuş değil; aksine Anadolu insanının zihninde Türklüğün İslam’ın kılıcı ve sancaktarı olduğu inancının tezahürüdür. Bu, birliğin hem milliyetçi hem de muhafazakâr tabanda meşruiyet sorunu yaşamadığını, %70-80’lik bir toplumsal mutabakata dayandığını gösterir.

Liderlik Kabulü ve Özgüven: Toplumun Türkiye’yi “Lider Ülke” olarak görmesi ve Batı’ya karşı aşağılık kompleksini yenmiş olması (NATO/AB tanımlarının gerilemesi) en büyük psikolojik sermayedir. Savunma sanayiindeki başarılar bu özgüveni perçinlemiştir.

Duygusal ve Tarihsel Bağlılık: “Kardeşlik”, “Kan Bağı” ve “Ortak Tarih” gibi unsurların ekonomik çıkarlardan çok daha önde gelmesi, birliğin “menfaat” değil “kader” birliği üzerine kurulduğunu gösterir. Bu durum, olası ekonomik krizlerde birliğin dağılmasını önleyecek bir çimentodur.

Turan Markasının Kabulü: “Turan” ve “Kızıl Elma” kavramlarının marjinal/siyasi bir slogandan çıkıp, devletin ve milletin ortak “Beka Stratejisi”ne dönüşmüş olması.

Zayıf Yanlar:

Duygusallık vs. İşlevsellik Dengesizliği: Birliğin “gönül” ayağı çok güçlüyken, “ekonomi” ve “teknoloji” ayağı zayıftır. Ekonomi, teknoloji ve altyapı iş birliklerinin anketlerde en alt sıralarda kalması, birliğin henüz somut refah üreten bir mekanizmaya dönüşemediğini gösterir.

Dil ve Alfabe Bariyeri: Ortak dil ve alfabenin henüz tam tesis edilememiş olması, “Dilde Birlik” ilkesinin önündeki en büyük teknik engeldir ve halk bunun farkındadır.

Kurumsal Entegrasyon Eksikliği: Halkın, rejim farklılıklarını ve kurumsal iş birliği eksikliğini fark etmesi; devlet bürokrasilerinin halkların gönül birliği hızına yetişemediğini göstermektedir.

Bilgi Eksikliği: Moğolistan gibi Türk olmayan veya Tacikistan gibi İrani halkların konumlandırılmasındaki kafa karışıklığı, Türk Dünyası eğitim müfredatındaki eksikliklere işaret eder.

Fırsatlar:

Jeopolitik Eksen Kayması: Halkın Batı’dan umudunu kesip yüzünü Doğu’ya dönmesi, TDT (Türk Devletleri Teşkilatı) gibi yapıların hızla derinleşmesi için tarihi bir fırsat penceresi sunmaktadır.

Sınırların Anlamsızlaşması: Anket katılımcılarının coğrafi uzaklığı bir engel olarak görmemesi; dijitalleşme ve ulaşım teknolojileri sayesinde “Türkistan’ın”nın artık “Yakın Akraba” haline gelmesidir.

Ortak Tehdit Algısı: Küresel güçlerin baskısı tehdit gibi görünse de, bu durum Türk devletlerini birbirine daha sıkı sarılmaya iten bir “katalizör” etkisi yaratmaktadır (Dış tehdit içeriyi birleştirir).

Savunma Sanayi Diplomasisi: Türkiye’nin askeri gücünün (SİHA vb.) yüksek algısı, Türk Cumhuriyetleri nezdinde Türkiye’yi sadece “ağabey” değil, aynı zamanda “koruyucu” statüsüne yükseltme fırsatı sunar.

Tehditler:

Küresel Güçlerin Müdahalesi: Halkın en büyük korkusu olan bu madde (Rusya, Çin, Batı), birliğin sabote edilmesi, liderlere suikast veya ekonomik ambargolar gibi riskleri barındırır.

Siyasi İstikrarsızlık: Üye ülkelerdeki olası rejim değişiklikleri veya iç karışıklıklar, kurumsallaşmamış ilişkileri sekteye uğratabilir.

Romantizm Tuzağı: Birliğin sadece hamasi söylemlerle (sözde) kalıp, eyleme (özde) dökülememesi; uzun vadede halkta hayal kırıklığı ve umut yorgunluğu yaratabilir.

Mezhepsel veya Mikro-Milliyetçi Ayrışmalar: İran gibi faktörlerin veya boyçuluğun (Özbek, Kazak, Kırgız ayrımı) kaşınması riski.

SONUÇ VE EYLEM PLANI: Karar Vericiler ve STK’lar İçin Yol Haritası

Elde edilen bulgular ve yapılan analizler ışığında; Türk Dünyası Birliği’nin artık bir “gönül meselesi” olmaktan çıkıp, rasyonel bir “devlet aklı” ve “sivil toplum misyonu” haline gelmesi gerekmektedir. Anadolu insanının Türklüğü ve İslam’ı aynı potada eriten feraseti, bu sürecin en büyük teminatıdır.

Bu bağlamda Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği, Türk Ocağı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, gibi Türk Dünyasına yönelik çalışan STK’lara ve devletin karar alıcı mekanizmalarına (TDT, Dışişleri, Kültür Bakanlığı) düşen stratejik görevler şunlardır:

1. Romantizmden Rasyonalizme Geçiş (Ekonomileşme): STK’lar ve devlet, Türk Dünyası söylemlerini sadece “Kımız, Otağ, Kopuz” üçgeninden çıkarmalıdır. Kültürel festivaller kadar “Türk Dünyası İş Forumları”, “Teknoloji Zirveleri” ve “Girişimcilik Ağları” kurulmalıdır. Halkın “ekonomik iş birliği” algısını yükseltmek için, TDT ülkeleri arasındaki ticaretin sokağa yansıması (market raflarında Kazak/Özbek ürünleri, ortak markalar) sağlanmalıdır.

2. “Güçlü Ordu” Algısını “Güçlü Akademi” ile Desteklemek: Halk orduya güvenmektedir, ancak bilim ve teknoloji iş birliği algısı zayıftır.

Türk Dünyası Ortak Üniversiteleri, Orhun Değişim Programı gibi kurumlar daha aktif hale getirilmeli, lise seviyesinde “Kardeş Okul” projeleri artırılmalıdır. Moğolistan -Türkistan, Afganistan – Güney Türkistan, İran – Selçuklu coğrafyası ayrımı gibi tarihsel gerçekler doğru öğretilmelidir.

3. STK’ların “Yumuşak Güç” Diplomasisi: Devletler arası protokoller bazen hantal kalabilir. Burada Yörük Türkmen Birliği gibi yapıların rolü “Halk Diplomasisi”dir.

Türk Cumhuriyetlerindeki STK’larla doğrudan temas kurarak, bürokrasiye takılmayan “kardeş aile”, “kardeş köy” projeleri hayata geçirilmelidir. Anadolu’nun İslam yorumu (Yesevi/Maturidi çizgi), radikal akımlara karşı Türkistan coğrafyasında bir kalkan olarak yeniden ihya edilmelidir.

4. Ortak İletişim Dili ve Medya: Anketlerde engel olarak görülen “dil ve alfabe” sorunu ivedilikle çözülmelidir.

Ortak alfabe çalışmaları hızlandırılmalı, ancak bu süreç tamamlanana kadar “Türk Dünyası Ortak Medya Platformu” kurulmalıdır. Ortak dizi/film projeleriyle (tarihi dizilerin başarısı ortada) alt yazı ihtiyacı olmadan anlaşabilen bir nesil hedeflenmelidir.

5. “Lider Ülke” Sorumluluğu ve Kucaklayıcılık: Türkiye, anketlerde kendisine yüklenen “Lider” misyonunu, bir “üstten bakış” ile değil, “hizmetkar liderlik” ile yürütmelidir.

“Ağabeylik” taslamak yerine, eşitler arasında birinci gibi davranarak diğer Türk devletlerinin egemenlik hassasiyetlerine saygı duyulmalı, Rusya/Çin korkuları anlaşılmalı ve denge siyaseti gözetilmelidir.

Özetle; Türk milleti zihnen ve kalben Turan’a hazırdır. Hatta millet, devletin ve kurumların önündedir. Karar vericilere düşen; bu muazzam toplumsal enerjiyi doğru kanallara (ekonomi, eğitim, teknoloji) yönlendirerek, Turan’ı bir “ütopya” olmaktan çıkarıp, 21. yüzyılın “Küresel Dengeleyici Gücü” haline getirmektir

Yorum gönder