İlkin Şafiev: Rusya’yı Orta Asya’da tamamen çıkartmak mümkün mü
eni dünya düzeninin ortaya çıkışı bağlamında, Rusya’nın Orta Asya ülkelerindeki gelecekteki varlığı sorunu, hem bölgesel hem de uluslararası uzman çevrelerinde giderek daha fazla tartışılan bir konu haline gelmektedir.
Sovyet sonrası alanda Moskova, bölgesel güvenlik sisteminde en köklü oyuncu olmaya devam ediyor ve hem istikrar garantörü hem de istikrarsızlaştırıcı bir unsur olarak hareket etme isteğini defalarca göstermiştir.
Rusya olmasaydı nerede olurduk?
Ukrayna’daki devam eden savaş ve ABD, Çin ve Avrupa Birliği’nin bölgedeki artan faaliyetleri karşısında, Moskova’nın Orta Asya’daki etkisinin önemli ölçüde zayıfladığı yönünde değerlendirmeler giderek artmaktadır. En iyimser Batılı yorumlar, Rusya’nın bölgeden kademeli olarak “çıkarılması” olasılığını bile öne sürmektedir. Bununla birlikte, önemli sayıda analist bu tür sonuçları erken ve gerçek güç dengesinden uzak bulmaktadır.
Radio Liberty’nin Özbekçe servisine verdiği bir röportajda, Orta Asya konusunda uzmanlaşmış bir dizi Batılı isim, Ukrayna’daki savaşın Rus etkisinin azalmasına değil, aksine doğasını kökten değiştirmesine yol açtığı konusunda hemfikir oldu.
Pittsburgh Üniversitesi’nde (ABD) Orta Asya araştırmacısı ve Yönetişim ve Piyasalar Merkezi direktörü Jennifer Brick-Murtazashvili, Rusya’nın bölgede aktif ve görünür bir oyuncu olmaya devam ettiğini, ancak artık önemli ölçüde daha zorlu bir rekabet ortamında ve ivme kaybıyla karşı karşıya olduğunu vurguluyor.
Kremlin artık Orta Asya’yı sadakatin kendiliğinden garanti edildiği bir alan olarak görmüyor. Daha önce büyük ölçüde atalete dayalı olan ilişkiler artık sürekli yönetim ve siyasi yatırım gerektiriyor.
Amerikalı araştırmacıya göre, Moskova’nın yoğun diplomatik faaliyetleri – Vladimir Putin’in Duşanbe, Kırgızistan ve Türkmenistan ziyaretleri ve Orta Asya liderlerinin Moskova etkinliklerine düzenli katılımı – Rusya’nın süreklilik gösterme ve etkili bir güç merkezi olarak statüsünü koruma arzusuna işaret ediyor. Aynı zamanda, bu tür çabaların gerekliliği önemli bir değişime işaret ediyor: Kremlin artık Orta Asya’yı sadakati varsayılan olarak garanti edilen bir alan olarak görmüyor. Daha önce büyük ölçüde atalete dayalı olan ilişkiler artık sürekli yönetim ve siyasi yatırım gerektiriyor.
Brik-Murtazashvili, Rusya’nın bölgedeki mevcut etkisinin giderek ekonomik dinamizmden ziyade güvenlik faktörleri, kişisel diplomasi ve korkunun birleşimine dayandığını belirtiyor. Sovyet sonrası alanda Moskova, bölgesel güvenlik sisteminde en köklü oyuncu olmaya devam ediyor ve hem istikrar garantörü hem de istikrarsızlaştırıcı bir unsur olarak hareket etme isteğini defalarca göstermiştir. Orta Asya devletlerini son derece dikkatli davranmaya, hem Rusya’ya aşırı bağımlılıktan hem de Moskova’dan sert bir tepkiyi provoke edebilecek veya iç istikrarsızlık riskleri yaratabilecek adımlardan kaçınmaya zorlayan da bu ikili roldür.
Rusya’yı geri püskürtemeyecekler.
Kremlin analistlerinin bile Rusya’nın önceki etki modelinin zayıfladığını kabul etmesi dikkat çekicidir. Siyasi Süreçlere Uzman Destek Merkezi Başkanı Alexey Yaroshenko, uzun süredir Moskova’nın eski Sovyet cumhuriyetlerinin kaçınılmaz olarak Rusya’nın siyasi yörüngesinde kalacağına dair inancına dayanan bir “paradigma çöküşünden” bahsediyor. Ukrayna deneyiminin, etki boşluğunun rakipler tarafından hızla doldurulduğunu gösterdiğini ve Moskova’yı Sovyet sonrası alana yönelik dış politika yaklaşımını yeniden gözden geçirmeye zorladığını savunuyor. Yaroshenko’ya göre, bu koşullar altında Rusya, bölgede gerçekten sürdürülebilir ve uzun vadeli ortaklıklar kurma yolculuğunun henüz başındadır.
Orta Asya ülkeleri son derece temkinli davranıyor, hem Rusya’ya aşırı bağımlılıktan kaçınıyor hem de Moskova’dan sert bir tepkiye yol açabilecek veya iç istikrarsızlık riski yaratabilecek adımlardan uzak duruyorlar.
Uzun yıllardır Orta Asya’da çalışan ve Almatı’da ikamet eden İngiliz gazeteci Joanna Lillis, Moskova’nın konumunu ve bir anlamda bölgesel hakimiyetini korumak için önemli çabalar sarf ettiğini belirtiyor. Aynı zamanda, Orta Asya devletleri de Rusya ile ilişkilerini koparmakla ilgilenmediklerini açıkça ifade ettiler. Aksine, Orta Asya liderleri bu ortaklığın değerini vurguluyor ve bazı durumlarda, bunu karşılıklı bir fayda olarak görerek Moskova’nın yaptırımları aşmasına bile yardımcı oldular.
Lillis, bunun Orta Asya’nın Rusya’nın yörüngesinden çıkmasıyla ilgili olmadığını, aksine bölge devletlerinin Rusya’nın çevresine daha da yaklaşarak manevra alanlarını genişletmeye çalışmasıyla ilgili olduğunu vurguluyor. Bu durum, Orta Asya ülkelerinin Rusya’nın gündeminin dışında gerçekleştirdiği diplomatik faaliyetlerdeki keskin artışla kanıtlanıyor; ABD, Avrupa Birliği ve Arap dünyasıyla C5+1 formatında yapılan zirveler buna örnek teşkil ediyor. Ayrıca, bu formatın son zamanlarda Azerbaycan’ın katılımıyla fiilen C6’ya dönüştürülmesi de bölgesel bağlantının güçlendirilmesi arzusunu yansıtıyor .
Aynı zamanda Lillis’e göre, hiçbir Orta Asya devleti Rusya’yı tamamen yabancılaştırmayı göze alamaz. Siyasi ve ekonomik ortaklıkların yanı sıra güvenlik işbirliğini sürdürmek, coğrafya ve bölgesel risklerin yapısı gereği onlar için nesnel bir zorunluluk olmaya devam etmektedir.
Rusya ekonomisini Çin’e devrediyor.
Texas A&M Üniversitesi’nde Orta Asya uzmanı olan Edward Lemon, bölgedeki hükümetlerin Rusya’ya alternatifler arayarak ABD, Çin, Türkiye, Basra Körfezi monarşileri ve Avrupa Birliği ile bağlar geliştirdiğini belirtiyor. Aynı zamanda, bölge içi etkileşim de güçleniyor. Lemon’a göre, Orta Asya ülkeleri tek bir güç merkezinden kaçınarak çok yönlü bir politika geliştirmeye çalışıyor. Aynı zamanda, bölgenin en büyük ve en etkili devletleri olan Kazakistan ve Özbekistan, bu ilişkileri dengelemek ve tek bir ortağa bağımlılığı azaltmak için en iyi konumda bulunuyor.
Aynı zamanda Lemon, Rusya’nın siyasi etkisinde keskin bir düşüşten bahsetmenin henüz çok erken olduğunu vurguluyor. Bölgesel liderler ile Vladimir Putin arasında hem ikili olarak hem de Şanghay İşbirliği Örgütü, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ve Bağımsız Devletler Topluluğu çerçevesinde yapılan düzenli görüşmeler, Moskova’nın, etkisi artık koşulsuz olmasa bile, Orta Asya’nın siyasi ve kurumsal yapısına uyumlu bir şekilde entegre olduğunu gösteriyor.
Rusya’nın zayıflayan konumundan bahsetmek uygunsa, bu sadece ekonomik boyutta geçerlidir. Son yirmi yılda Çin, ticaret, yatırım ve kredi hacimleri açısından Rusya’yı geride bıraktı.
Rusya’nın zayıflayan konumundan bahsetmek uygunsa, bu sadece ekonomik boyutta geçerlidir. Son yirmi yılda Çin, ticaret, yatırım ve kredi hacimleri açısından Rusya’yı geride bıraktı.
Resmi veriler, 2024 yılında Orta Asya ülkeleri ile Moskova arasındaki ticaret hacminin 45 milyar dolar olduğunu, Çin ile olan ticaret hacminin ise 95 milyar dolar olduğunu gösteriyor. Bu fark, Kremlin’in temel sorununu yansıtıyor: Sınırlı finansal ve yatırım fırsatlarıyla Rusya, ekonomik, teknolojik ve altyapı projelerinde Pekin, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ile rekabet etmekte giderek daha fazla zorlanıyor.
Uzmanlar, köklü tarihi, kurumsal ve insani bağlara dayanarak Rusya’nın Orta Asya’daki etkisinin orta vadede önemli kalacağı konusunda hemfikir. Ancak uzun vadede, nesiller arası değişim, elitlerin dönüşümü ve ekonomik akışların yeniden dağılımı nedeniyle durum değişebilir.
Batılı analistlerin nihai sonucu, Moskova’nın önümüzdeki on yıllar boyunca Orta Asya’da önemli bir faktör olarak kalacağı yönündedir. Ancak, önemli ekonomik yatırımlar ve rekabetçi teklifler olmadan, bu konumu korumak artık yalnızca geçmişin ataletine dayanamaz ve bu nedenle Rusya’nın etkisi kaçınılmaz olarak azalacaktır.



Yorum gönder