Şimdi yükleniyor

Fed Bakinsky: Rusya’da generale suikast ne anlama geliyor

Savaş yavaş yavaş Rusya’nın arka cephesini ele geçiriyor: generalin patlaması bunun açık bir teyidi.

Savaş, tüm biçimleriyle, sıradan, barışçıl hayatı şu ya da bu şekilde etkiler. Cephede bir tarafın kazanıp kaybetmesinden bağımsız olarak, silahlı çatışma kaçınılmaz olarak iç yaşamı etkiler.

Sonuçta, savaşın karanlık yüzü sadece cepheden gelen raporlar değil, aynı zamanda korku, gerilim ve şiddete yavaş yavaş alışmadır. Bunun açık bir örneği: Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı. Bugün, bu savaşın yankılarının ülke içinde nasıl giderek daha fazla hissedildiğini, güvenlik ve istikrar duygusunu nasıl aşındırdığını görüyoruz.

Rus Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı Operasyonel Eğitim Dairesi Başkanı Korgeneral Fanil Sarvarov’u taşıyan aracın patlaması, bu sürecin bir başka endişe verici işareti oldu.

Ayrıntılara ve teorilere girmeden bile, böyle bir olayın varlığı, savaşın artık soyut bir şey olmadığını bir kez daha gösteriyor. Savaş, cephe hatlarının ötesine uzanıyor ve günlük gerçekliğe nüfuz ediyor. Hedefler cephe gerisinde belirdiğinde, bu durum milyonlarca insanın olup bitenlere dair algısını kaçınılmaz olarak değiştiriyor. “Bir yerlerde savaş var, burada ise sıradan hayat devam ediyor” yanılsaması yıkılmaya başlıyor.

Patlamayla ilgili soruşturma henüz devam etse de, Rus yetkililerin nihayetinde sorumluluğu Kiev’e yükleyeceği konusunda şüphe yok. Bu tepki uzun zamandır standart bir uygulama.

Ancak asıl mesele bu olayda kimin suçlanacağı değil. Çok daha önemlisi, bu tür olayların neden mümkün olduğu ve sayılarının neden arttığıdır. Bu durum sadece bu patlama için değil, sivilleri etkileyen önceki olaylar için de geçerlidir.

Bu tür olaylara farklı bir açıdan bakılmalı; savaşın cephedeki yıkıcı etkisinin doğrudan bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Ve bu, klasik anlamda sadece sabotaj veya terörist saldırılar değildir. Uzun süren her savaş toplumu içeriden değiştirir: insan hayatının değeri düşer ve insanlar neredeyse bu yaşam biçimine alışmaya başlarlar.

Rus tarihi bunu daha önce de yaşadı. Sadece iki Çeçen savaşını hatırlayın; bunlar uzun süre yerel çatışmalar olarak gösterildi ve Rus vatandaşlarının çoğunu etkilemediği varsayıldı.

Ancak daha sonra ülkeyi sürekli korku içinde tutan bir dizi terör saldırısı yaşandı. Budyonnovsk’taki hastane kuşatması, apartman bombalamaları, Moskova ve diğer şehirlerdeki saldırılar; bunların hepsi savaşın sadece uzakta değil, hemen kapıda olduğunu hatırlattı. İnsanlar ulaşım araçlarından, kalabalık yerlerden ve sıradan yolculuklardan korkuyordu. Şiddet, günlük yaşamın kenarından merkezine doğru yayıldı.

O dönemde bu savaşlar, önemli çekincelerle de olsa, ayrılıkçılıkla mücadele ve ülkenin toprak bütünlüğünü koruma mantığı çerçevesinde değerlendirilebiliyordu. Çeçenya iç bir varlık olarak görülüyor ve çatışma, devletin parçalanmasını önleme girişimi olarak değerlendiriliyordu.

Ancak bu model Ukrayna için geçerli değil. Ukrayna Rusya’nın bir bölgesi değil, iç çatışma da söz konusu değil. Bağımsız bir ülke ve bu nedenle mevcut savaş eski gerekçelendirme paradigmasına uymuyor. Savaş uzadıkça bu boşluk daha da belirginleşiyor.

Savaşın toplum üzerindeki gecikmeli etkileri özellikle tehlikelidir. Şiddet sadece patlamalar ve suikast girişimleriyle sınırlı değildir. İnsanların bilincine nüfuz eder, davranışlarını ve birbirlerine karşı tutumlarını etkiler. Sürekli propaganda, dünyanın “biz” ve “onlar” olarak bölünmesi, gücün ve özsaygının yüceltilmesi ve “barış ve adalet” kisvesi altında zulmün meşrulaştırılması zehirli bir ortam yaratır. Bu ortamda saldırganlık kabul edilebilir, hatta bazen hoş görülebilir olarak algılanmaya başlar.

Son zamanlarda yaşanan ve dokuzuncu sınıf öğrencisinin Tacikistan kökenli 10 yaşındaki bir öğrenciyi öldürdüğü trajedi, bu sürecin korkunç bir teyidi oldu. Bu rastgele bir öfke patlaması ya da basit bir “aile içi çatışma” değil.

Bu tür bir eylem, Rus toplumunda yıllardır beslenen atmosferin doğrudan bir sonucudur. “Kötü Ukraynalılara” karşı “haklı” bir savaşın gerekçelendirilmesi ve emperyalist söylem, giderek dışa değil içe dönük bir yabancı düşmanlığına dönüşmektedir.

Serbest kalan emperyal virüs, özellikle ruhları henüz gelişmekte olan ergenlerin zihinlerinde verimli bir zemin buluyor. Şiddet hayatın arka planı haline geliyor ve nefret kabul edilebilir bir duygu oluyor. Bu mantıkta, “uygunsuz” olan herkes kurban olabilir: Tacik çocuk bir Azerbaycanlı, bir Kazak, bir Özbek, bir Ermeni veya kolayca “öteki” olarak sınıflandırılabilecek herhangi bir kişi olabilirdi.

Kısacası, yabancı düşmanlığıyla körüklenen Ukrayna’daki savaş devam ettiği sürece, şiddet çeşitli şekillerde kendini gösterecektir. Bunlar sadece patlamalar ve suikast girişimlerini değil, sıradan olmaktan çok uzak bıçaklamaları, okullarda ve avlularda yaşanan şiddeti ve daha önce hayal bile edilemeyecek yerlerdeki saldırganlığı da içerecektir. Savaş yavaş ama istikrarlı bir şekilde sivillerin evlerine nüfuz ediyor ve bunu görmezden gelmek giderek daha tehlikeli hale geliyor.

Yorum gönder