Mehmet BOZKUŞ: Kriz, Kaos, İstikrar ve Güç Ekseni – 14
Kriz, Kaos, İstikrar ve Güç Ekseni – 14
GAZZE SOYKIRIMI
7 Ekim 2023’ten Sonra Değişen Dünyanın Yeni Gerçekliği
7 Ekim 2023 – Bir Asrın Kırılma Noktası ve bölgesel ve küresel güçlerin bölgemizdeki işbirlikçileri ve değişen dengelerinin ortaya çıkması ve yeniden şekillenmesinin temelidir.
7 Ekim 2023 sabahı, Hamas’ın “Aksa Tufanı Operasyonu” adıyla İsrail topraklarına yaptığı baskın, 1917 Balfour Deklerasyonu ve 1947 yılı BM 181 sayılı kararı ile iki devletin kurulması kararı sonrası ,1948’den öncesi ve bu yana süregelen Filistin-İsrail çatışmasının en sert ve sembolik dönüm noktası oldu.
O gün, yalnızca bir askeri operasyon değil, küresel düzenin deşifre olduğu bir tarihsel milat olarak hafızalara kazındı.
Sonraki iki yılda yaşananlar, Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi Sözleşmesini fiilen askıya alacak düzeyde bir insani felakete dönüştü.
Gazze, modern çağın Stalingrad’ı gibi direnirken, İsrail dünya kamuoyunda Nazi Almanyasına benzetilmeye başladı. Bu makale, iki yılda yaşanan dönüşümün aktörler bazında nasıl şekillenme ile sonuçlandığıdır..
İsrail İçin: “Yenilmez Devlet” Miti Çökerken
İsrail bölgesel güç noktasında 1948 yılından bu yana uluslararası hukuk tanımayan kendi başına buyruk her yaptığı eylem ve harekette kendini haklı gösteren antisemitizm ve holokost üzerinden insalığı kontrol altına alan her alanda algısal işgallerle istediği gibi hareket etme kazanımı elde eden sözde masum aslında bir soykırımcı devlet idi.
Algılarla kontrol altına aldığı dünya düzenindeki yenilmez ve güçlü devlet algısının Küresel İnsanlık Vicdanı karşısında tamamen kayıp ettiğidir.
Askerî Yenilmezlik Algısının Sonu
1945 sonrası kurulan düzenin bölgemizdeki teopolitik, enerji, ticaret yolları ve finansal rezerv para sisteminin ana ticaret ürünü olan petrol bölgesinde Batı lehine işleri yürüten teopolitik hayali ile işgal ve yayılmacı bir devlet konumunda idi.
İsrail, 1967 Altı Gün Savaşı ve 1973 Yom Kippur Savaşı’ndan sonra kendisini Orta Doğu’nun mutlak askeri gücü olarak tanımlamıştı.
Ancak 7 Ekim 2023’te Hamas’ın yüzlerce roketle Demir Kubbe’yi aşması ve İsrail sınır karakollarını ele geçirmesi, bu imajı parçaladı.
İsrail halkı ilk kez kendi topraklarında bu kadar derin bir güvenlik zafiyeti yaşadı. Bu olay, Tel Aviv’in 1948’deki kuruluş travmasından sonra yaşadığı en büyük psikolojik sarsıntı oldu.
Mossad ve İstihbarat Devletinin İflası
Dünyanın en gelişmiş istihbarat ağına sahip olduğu düşünülen Mossad ve Şin Bet, 7 Ekim’i öngöremediöngörmek istemedi?
1972 Münih Olimpiyatları katliamından bu yana “her şeyi bilen” imajına sahip Mossad’ın bu körlüğü, İsrail iç siyasetinde Netanyahu hükümetine karşı büyük öfkeye yol açtı.
Tel Aviv Üniversitesi’nde yapılan bir anket, İsraillilerin %68’inin “devletin bizi koruyamadığı” görüşünde birleştiğini ortaya koydu.
Batı’nın Siyonist Projesinin İfşası
Yahudiler 2500 yıl önce Babilonya Kralı Nabukednazar tarafından sürgün edildiklerinde Kudüs’ten (Jerusalem)çıkarken son terk ettikleri yerin adı Sion idi. Yahudilerdeki yeniden vatan sahibi hayal ve ideallerinin adı da ‘’Siyonizm’’olarak adlandırılmıştı.
1967 Savaşı‘ndan sonra Süveyş Kanalı etrafında İsrail General Bar Lev savunma hattı tesis oluşturmuşlardı.
5 Ekim 1973 Enver Sedat Mısır Ordusunu harekete geçiripsaldırıyı başlattığında aşılamaz denilen ve son derece dönemin gelişmiş elektronik sistemlerle kurulmuş Bar Lev hattı Mısır tarafından ele geçirilmişti.
Geride kalan 25 yıl boyunca üç savaşta yenilmiş olan Mısır ordusu, kararlılıkla ilerliyordu. İsrail kayıp etme noktasına ulaşmıştı.
İsrail’in dönemin başbakanı Golda Meir, ‘İsrail’in kendini korumak için atom bombası kullanmaktan başka bir çaresi yok!’ diyerek ABD’den yardım istemişti.
ABD Başkanı Nixon da, Enver Sedat’ı aramış ve ‘ateş-kes’i hemen kabul etmezsen, atom bombası ile tehdit etmekten geri kalmamıştı.
Enver Sedat Mısır halkına hitap ederek, ‘‘Şu ana kadar İsrail’le savaşıyorduk,bundan sonra ABD ile savaşmış olacağız. Ben ABD ile savaşmayacağını’’ açıklayarak ateş-kes’i kabul ettiğini açıklamıştı.
Almanya Başbakanın Batı için İsrail bizim kirli işlerimizi yapan ülke açıklaması ile herşeyin ortaya saçıldığı bir dönem başlad.
Gazze saldırılarıyla birlikte, İsrail’in kuruluş felsefesi tekrar sorgulanmaya başladı. 1917 Balfour Deklarasyonu ile temelleri atılan, 1948’de İngiltere’nin gözetiminde kurulan İsrail Devleti’nin, aslında Batı’nın “Orta Doğu’daki karakolu” olduğu tezi geniş kesimlerce kabul gördü.
ABD’nin “koşulsuz destek” açıklamaları, bu algıyı daha da güçlendirdi. İsrail’in kutsal bir ideal değil, küresel bir sömürge projesi olduğudur.
Küresel Meşruiyetin Erozyonu
1967’den bu yana ilk kez Avrupa Birliği içinde, İsrail’in eylemlerine karşı toplu protestolar yapıldı. 2024’te İspanya, Norveç ve İrlanda’nın Filistin’i tanıma kararı, Batı’nın sessiz bir itirafı niteliğindeydi.
Uluslararası Adalet Divanı’nın 2024 Ocak ayında İsrail hakkında “soykırım ihtimaline dair ciddi deliller var” kararı, bu sürecin hukuki zeminini oluşturdu.
İsrail’in Yeni Kimliği: Devlet Terörizmi
Gazze’de 2 yıl içinde ateşkes süresi başlayıncaya kadar binlerce sivilin ölmesi, yaralanması, 2 milyon insanın evsiz kalması; İsrail’i “soykırım mağduru devlet” imajından “soykırımcı devlet” konumuna getirdi.
Hastaneler, BM binaları, camiler, kiliseler ve okulların hedef alınmasıyla İsrail artık uluslararası hukukta bir “denek ülke” hâline geldi.
II. Filistinliler İçin: Mazlumluktan Meşruiyete
Sistematik Zulmün Görünür Hale Gelmesi
Filistin halkına karşı başlayan 1937 yılında başlayan katliamları sırasıyla;
1. Hayfa Katliamı 1937
2. Kudüs Katliamı 1937
3. Balad el-Şeyh Katliamı 1939
4. Hayfa Katliamı 1939
5. Hayfa Katliamı 1947
6. Abbasiye Katliamı 1947
7. El-Hisas Katliamı 1947
8. Bab el-Amud Katliamı 1947
9. Kudüs Katliamı 1947
10. Şeyh Burek Katliamı 1947
11. Balad eş–Şeyh Katliamı 1947
12. Yafa Katliamı 1948
13. El-Saraya El-Arabeya Katliamı 1948
14. Semiramis Katliamı 1948
15. Ramla Katliamı 1948
16. Yazur Katliamı 1948
17. Tabra Tulkarem Katliamı 1948
18. Kudüs Katliamı 1948
19. Deir Yasin Katliamı 1948
20. Ebu Şuşa Katliamı 1948
21. Tantura Katliamı 1948
22. Lidda Katliamı 1948
23. Saliha Katliamı 1948
24. El-Dawayime Katliamı 1948
25. El-Hüseyniye Katliamı 1948
26. Ebu Kebir Katliamı 1948
27. Kahire Tren Katliamı, Hayfa 1948
28. Kalunya Katliamı 1948
29. Nasıruddin Katliamı 1948
30. Tiberya Katliamı 1948
31. Hayfa Katliamı 1948
32. Ayn el-Zeytun Katliamı
1948
33. Safed Katliamı 1948
34. Beyt Daras Katliamı 1948
35. Kibya Katliamı 1953
36. Han Yunus Katliamı 1956
37. Kudüs Katliamı 1967
38. Bahru el-Bakar Katliamı 1972
39. Sabra ve Şatilla Katliamı 1982
40. El-Aksa Camii Katliamı 1990
41. İbrahim Camii Katliamı 1994
42. Cenin Mülteci Kampı Katliamı 2002
43. Gazze Katliamı 2008
44. Gazze Katliamı 2009
45. Gazze Katliamı 2012
46. Gazze Katliamı 2014
47. Gazze Sınır Katliamı 2018
48. Gazze Sınır Katliamı 2019
49. Gazze Vehda Caddesi Katliamı 2021
50. Gazze Katliamı 2022
51. Cenin Mülteci Kampı Katliamı 2023
52. Gazze Soykırımı 2023
53. Gazze Soykırımı 2024
54. Gazze Soykırımı 2025
55. ABD, AB ve uluslararası yapılar İsrail’i destekledikleri ve İslam ülkeleri ilişkilerini kesmedikleri veya yeniden gözden geçirmedikleri sürece soykırım devam edecek.
İsrail Devleti kurulmadan önce başlayan kurulduktan sonra ise 1948 Nakba’dan beri sistematik etnik temizlik ve yerleşim politikalarına maruz kaldı.
Ancak 2023 sonrası süreçte bu durum ilk kez dijital çağın tüm araçlarıyla İsrail’in yaptıkları kayıt altına alındı. Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesine delil olarak sunuldu.
Küresel İnsani Vicdanın yarattığı kamuoyu bilgisi ve Türkiye’nin gündeme devamlı olarak taşıması İspanya ve İrlanda gibi ülkelerin destek vermesi Aktivist hareketlenme süreci ile beraber Filistin haklı davası toplumlar ve devletler üzerinde büyük bir baskı unsuru olmaya başladı.
Sosyal medyada yayınlanan görüntüler, dünya kamuoyunun resmi medya tekellerini aşmasını sağladı. BBC ve CNN gibi kurumlar dahi “İsrail sansürüne boyun eğmekle” eleştirildi.
Gazze Halkının Haklı Mücadelesinin Onuru ve Saygınlığı
Tarihte Kut’ül Amare ,Stalingrad, Halepçe veya Sarajevo nasıl direniş sembolü olduysa, Gazze de benzer bir anlam kazandı.
Filistin halkı, açlık, yıkım ve kuşatma altında bile teslim olmadı. Bu direniş, dünyanın her yerinde vicdan sahibi insanlarda bir “ahlaki uyanış” başlattı.
Hamas’ın Algısal Dönüşümü
2006’da seçimle iktidara gelen Hamas, yıllarca Batı tarafından “terör örgütü” olarak damgalanmıştı. Ancak Gazze saldırıları sonrasında Hamas, Filistin halkının meşru savunma gücü olarak görülmeye başladı.
Londra Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, 2024 itibariyle Batı kamuoyunun %57’sinin “Hamas’ı terör örgütü değil, direniş hareketi olarak gördüğünü” ortaya koydu.
Diplomatik Tanınma ve Devletleşme Süreci
2025 yılı itibariyle 157 ülke Filistin’i resmen tanıdı. Bu, 2012’de BM Genel Kurulu’nda “gözlemci devlet” statüsü kazanmasından sonra atılan en büyük adım oldu.
İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’in “Filistin’in devlet olarak tanınması insanlık borcudur” sözü, Avrupa’daki paradigma değişiminin simgesi haline geldi.
Filistin Davasının Evrensel Karakteri
Güney Afrika, İsrail’i Uluslararası Adalet Divanına şikâyet eden ilk ülke oldu.
Bu, apartheid geçmişiyle yüzleşmiş bir devletin Filistin için adalet arayışıydı.
Latin Amerika’dan Asya’ya kadar birçok ülke, Filistin bayraklarını devlet binalarına astı.
Böylece Filistin, “Arap meselesi” olmaktan çıkıp “insanlık meselesi”ne dönüştü.
III. Yahudiler İçin: Tarihsel Kimliğin Ahlaki Krizi
“Güvenli Liman İsrail” Miti Çöktü
Holokost’tan sonra kurulan İsrail, Yahudiler için “dünyada tek güvenli yer” olarak sunulmuştu.
Ancak 7 Ekim sonrası bu inanç sarsıldı. ABD ve Avrupa’daki Yahudiler, İsrail’in eylemlerinden dolayı antisemitizmle özdeşleştirilme korkusu yaşamaya başladı.
Küresel Tepki ve Antisemitizmin Geri Dönüşü
ABD’nin New York, Chicago ve Paris’teki üniversitelerinde binlerce öğrenci Filistin yanlısı eylemler yaptı. Bu eylemler sırasında Yahudi öğrencilerin “İsrail politikalarıyla özdeşleştirilmesi” yeni bir antisemit dalga yarattı.
Yahudi aydın Noam Chomsky’nin “İsrail, Yahudileri korumak bir yana onları dünyada daha güvensiz hale getirdi” sözü, bu durumu özetledi.
Soykırımcı Kimliğe Evrilme
Bir zamanların “soykırım mağduru” halkı, bugün “soykırım uygulayan devletin sessiz destekçisi” olarak görülüyor.
Bu ahlaki çelişki, Yahudi entelektüelleri kendi kimliklerini sorgulamaya itti. ABD’de yayınlanan Haaretz gazetesinde dahi, “Gazze’de Yahudi ahlakı öldü mü?” başlıklı makaleler yayımlandı.
lV Müslümanlar İçin: Ümmetin Aynasında Gazze
Fikri İşgal Gerçeği
Gazze’nin dışında kalan pek çok İslam ülkesi, Batı sistemlerine ekonomik ve politik olarak bağımlı durumda.
Gazze, bu bağımlılık zincirini kırabilen tek “direniş adası” olarak sembolleşti.
Bu durum, Devleti Aliyye’nin parçalanması ve yıkılması sonrası gelişmelerle beraber Müslüman dünyanın yaşadığı kimlik kaybını da görünür hale getirdi.
Birleşemeyen Müslüman Dünyası
Gazze saldırıları, 57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bile ortak bir karar alamadığını gösterdi.
Bu da İslam coğrafyasının siyasi parçalanmışlığını gözler önüne serdi.
Sokaktaki Müslüman halk ayağa kalkarken, yönetimler sessiz kaldı; bu durum halkla yönetim arasındaki kopuşu derinleştirdi.
Gazze’nin Maskeleri Düşürmesi
Mısır’ın Refah Sınır Kapısını haftalarca kapalı tutması, Ürdün’ün sessizliği, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ticari ilişkilerini sürdürmesi; kimin gerçekten Filistin’in yanında olduğunu ortaya çıkardı.
Gazze, “sözde ümmet dayanışması”nın sınavı oldu.
Batı Vicdanının Uyanışı
ABD’deki Columbia, Harvard ve Stanford Üniversitelerinde öğrencilerin “Filistin İçin Dayanışma Kampları” kurması, Batı’da ahlaki bir uyanışı temsil etti.
Avrupa’da binlerce insanın İsrail ürünlerini boykot etmesi, “Boycott, Divestment, Sanctions (BDS)” hareketini yeniden küresel bir güç haline getirdi.
Batı vicdanı uyanırken Türkiye hariç Arap ligi ve İslam ülkeleri yaklaşımlarıyla beraber vicdanı ses olma noktasında sınıfta kalan yönetimleriyle teşhir edildi.
ABD ve İsrail Gerçeği: Katar Olayı
İsrail’in 2025 yazında Katar’daki medya ve lojistik tesislerine saldırması, ABD’nin “müttefiklerini korumadığı” gerçeğini gözler önüne serdi.
Bu olay, Ortadoğu’nun artık Washington’un garantisi altında olmadığını, “kraliyet av alanı” olarak görüldüğünü gösterdi.
Yeni Güç Dengesi oluşumları Pakistan-Suudi Nükleer Eksen
2025 başında Pakistan ile Suudi Arabistan arasında imzalanan “Savunma ve Nükleer Güvenlik İşbirliği Anlaşması”, Ortadoğu’daki dengeleri değiştirdi.
Bu anlaşma, İran’ın nükleer gücü ve İsrail’in nükleer kapasitesi karşısında Müslüman dünyanın ilk stratejik caydırıcılık hamlesi olarak yorumlandı.
Gazze İnsanlığın Aynasıdır
Gazze, artık yalnızca bir coğrafya değil; insanlığın vicdan sınavıdır.
İsrail askeri olarak kazandığını sandığı her şeyi, ahlaken ve meşruiyet olarak kaybetmiştir.
Filistinliler yıkımla birlikte onur kazandı; Yahudiler ahlaki bir hesaplaşmaya sürüklendi; Müslümanlar ise kendi dağınıklıklarını çıplak biçimde gördü.
Gazze bugün insanlık tarihinin aynasıdır:
Kim insan kaldı, kim zalime dönüştü, kim sessiz kaldı, hepsi bu aynada görünür hale geldi.
V Gazze İnsanlığın Aynası ve Yeni Küresel Dengenin Habercisi
Gazze, yalnızca bir savaş alanı değil; küresel sistemin ahlaki, siyasal ve stratejik çöküşünü görünür kılan bir aynadır.
İsrail, askeri olarak kazanıyor gibi görünse de, uluslararası meşruiyetini, bölgesel desteğini ve küresel sempatisini kalıcı biçimde kaybetti.
Filistin ise yıkımın ortasında, tarihin en güçlü ahlaki ve diplomatik zaferini kazandı. Ancak bu sürecin etkileri yalnızca iki tarafla sınırlı kalmadı.
Küresel Etkiler: Dünyanın Yeni Ahlaki Eşiği
a. Uluslararası Hukukun Çöküşü ve Güven Krizi
Birleşmiş Milletler’in (BM) Gazze’deki sivil katliamları durduramaması, kurumun meşruiyetini ciddi biçimde sarstı.
1945 sonrası kurulan liberal uluslararası düzenin “insan hakları” temeli çökerken, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri arasındaki derin ayrışma, yeni bir Soğuk Savaş sonrası dağınıklığın işareti oldu.
2024 sonunda 35 ülke, BM reformu için “Adil Temsil ve Sorumluluk İttifakı” adında yeni bir platform kurdu. Bu oluşum, ABD hegemonyasına karşı küresel bir tepkinin ifadesi niteliğinde.
b. Batı’nın İkiyüzlülüğünün Açığa Çıkışı
Ukrayna için gösterilen insani duyarlılığın Gazze için gösterilmemesi, Batı toplumlarında ahlaki bir kırılma yarattı.
ABD ve Avrupa’da milyonlarca insanın “Not in My Name” (Benim adıma değil) yürüyüşlerine katılması, devlet politikalarıyla toplum vicdanı arasındaki uçurumu büyüttü.
Bu uzun vadede Batı demokrasilerinde halkın hükümetlerine olan güvenini zayıflatacak bir süreç başlattı.
c. Küresel Güney’in Uyanışı
Güney Afrika’nın İsrail’i Uluslararası Adalet Divanına taşıması, Latin Amerika ülkelerinin diplomatik ilişkileri askıya alması, “Küresel Güney”in artık sessiz kalmayacağını gösterdi.
Brezilya, Endonezya, Malezya ve Güney Afrika gibi ülkeler, “Batı merkezli düzen” karşısında adil bir dünya düzeni talebini somutlaştırdı.
Gazze, bu anlamda “yeni küresel adalet hareketi”nin katalizörü oldu.
d. Dijital Çağda Gerçeğin Demokratikleşmesi
Gazze, dijital savaşın da laboratuvarı oldu.
Filistinli gazetecilerin ve gençlerin cep telefonlarıyla yaptığı yayınlar, klasik medya tekellerini kırdı.
Twitter, TikTok ve Instagram gibi platformlar sayesinde ilk kez bir soykırım, anlık olarak milyonlarca insanın gözleri önünde yaşandı.
Bu durum, gelecekte bilgi savaşlarının devlet kontrolünden çıkacağı yeni bir dönemin başlangıcı sayılabilir.
Vl Bölgesel Etkiler: Orta Doğu’da Yeni Eksen Arayışı
a. Türkiye’nin Stratejik Rolünün Güçlenmesi
Gazze krizi, Türkiye’yi bir kez daha hem diplomatik hem insani boyutta ön plana çıkardı.
Cumhurbaşkanı Sn.Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” çıkışı, bu süreçte küresel vicdanın sesi haline geldi.
Türkiye’nin hem Katar, hem Mısır hem de Avrupa ile eş zamanlı diplomatik temas yürütmesi, Ankara’yı “bölgesel arabulucu” konumuna taşıdı.
Ayrıca Türkiye, insani yardım koridorları, sivil diplomasi girişimleri ve uluslararası mahkemelerdeki hukuki desteklerle Gazze davasının meşru sözcüsü haline geldi.
b. İran ve Direniş Ekseni’nin Güçlenmesi
İran, Hizbullah ve Yemen’deki Ensarullah (Husiler) üzerinden “direniş cephesini genişletti. Bu durum, İsrail’i kuzey cephesinde (Lübnan) ve Kızıldeniz hattında aynı anda baskı altına aldı. İran’ın bu süreçte kazandığı “direniş ekseninin lideri” rolü, ABD’nin bölgesel planlarını zora soktu.
c. Arap Dünyasında Çatlaklar
Bir yanda İsrail ile normalleşen Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas; diğer yanda Filistin direnişini destekleyen Cezayir, Katar ve Kuveyt yer aldı.
Gazze, Arap Birliği içinde tarihi bir kırılmaya neden oldu. Bu çatlak, önümüzdeki dönemde Arap dünyasının yeniden iki eksene bölünmesine yol açabilir.
d. Suudi Arabistan–Pakistan Ekseninin Yükselişi
2025 başında imzalanan Savunma ve Nükleer İşbirliği Anlaşması, Ortadoğu’da yeni bir caydırıcılık hattı oluşturdu.
Riyad, ABD’ye olan güvenini kaybederken; İslam dünyasında yeni bir denge arayışına yöneldi.
Bu durum, gelecekte “İslam Savunma İttifakı” benzeri bir yapının temellerini atabilir.
e. İsrail’in Bölgesel İzolasyonu
Gazze saldırıları sonrası Ürdün, Mısır ve Türkiye gibi ülkelerde İsrail karşıtı toplumsal baskı arttı. Ürdün, 1994 Barış Antlaşması’nı askıya alabileceğini duyururken; Mısır kamuoyu Refah Sınırı politikasını sert biçimde eleştirdi.
İsrail, bölgesel çevresinde diplomatik olarak her zamankinden daha yalnız bir konuma geriledi.
Vll Sosyal ve Psikolojik Etkiler: Vicdanın Uyanışı
Gazze trajedisi, dünya halklarını ideolojik değil insani temelde birleştirdi.
ABD’deki üniversitelerden Avrupa meydanlarına, Latin Amerika’daki sendikalardan Afrika’daki sivil toplum kuruluşlarına kadar milyonlarca insan, Filistin bayrağını insanlık sembolü haline getirdi.
Bu süreçte “Gazze”, sadece bir yer adı değil; ahlaki uyanışın metaforu oldu.
Tarihte Guernica, My Lai, Sabra-Şatilla veya Halepçe nasıl insanlık hafızasına kazındıysa; Gazze de 21. yüzyılın utanç ve uyanış simgesi olarak yerini aldı.
Artık hiçbir lider, hiçbir medya tekeli bu gerçeği gizleyemiyor.
Yeni Denge Yüzyılın Başlangıcı
Gazze Soykırımı, uluslararası sistemin yeniden tanımlandığı bir döneme denk geldi.
Rusya-Ukrayna Savaşı, Çin-ABD rekabeti, enerji dönüşümü ve yapay zekâ çağında şekillenen yeni düzen; Gazze ile birlikte ahlaki eksenini de kaybetti.
Artık “güç” değil, “vicdan” belirleyici bir kavram haline geliyor.
Bu süreç sonunda:
İsrail askeri olarak kazanan ama stratejik olarak kaybeden,
Filistin yıkılan ama meşruiyet kazanan,
Yahudiler güvenliğini yitiren,
Müslümanlar birlik sınavında kalan,
Batı ise ahlaki üstünlüğünü kaybeden taraf olmuştur.
Gazze, İnsanlığın Son Vicdan Savaşıdır
Gazze, yüzyıllardır süren adaletsizlik zincirinin son halkasıdır.
Orada yıkılan evler, aslında modern dünyanın suskun vicdanının enkazıdır.
Fakat aynı zamanda Gazze, “hakikatin yeniden doğduğu yer” olarak tarihe geçmiştir.
21. yüzyılın yeni düzeni, tanklarla değil; Gazze’deki çocukların adalet çağrısıyla şekillenecektir.
Çünkü Gazze, artık sadece Filistinlilerin değil; tüm insanlığın aynasıdır.
Mehmet BOZKUŞ
Stratejist-Siyaset Bilimci
KAFKASSAM
Share this content:
Yorum gönder