KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Kuzey Suriye’de “Güvenli Bölge” Politikaları Üzerine Değerlendirmeler

Kuzey Suriye’de “Güvenli Bölge” Politikaları Üzerine Değerlendirmeler

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 42 dk okuma süresi
259 0

“ABD ve Türkiye planlanan Suriye “güvenli bölge” ‘de müşterek devriler başladı.”
8 Eylül 2019 tarihli haber başlıklarında bize artık güvenli bölge anlaşmasının ilk etaplarının müşterek olarak uygulanmaya başladığını kamuoyuna bildirmiştir. Kuzeydoğu Suriye’de tüm Ortadoğu’da önemli akisleri olacak ve değişikliklere sebep olacak bu operasyon bölgede olumlu yada olumsuz çok önemli gelişmeleri beraberinde getirecek. Bu gelişme sadece “güvenli bölge” anlaşmasını müşterek uygulamaya başlayan Birleşik Devletler ve Türkiye’de değil, Suriye iç savaşının bütün taraflarını ve bölgenin geleceğini önemli bir şekilde etkileyecektir. Yazımızda “güvenli bölge” hakkında haberleri tarafların görüşlerini ve bu kavramların içeriklerini inceleyeceğiz.
Zırhlı Türk ordusuna ait araçları kuzeydoğu Suriye içine geçtiler ve Birleşik Devletler ordusuyla müşterek olarak devrile görevlerine sınır boyunda “güvenli bölge” olarak adlandırılan planın parçası olarak başladılar.
Anadolu ajansının haberine göre altı tane Türk Bayraklı zırhlı araç Pazar günü Birleşik Devletler konvoyuna Şanlıurfa Akçakale bölgesinden katıldı.
Müşterek devriler geçen ay iki ülkenin “ güvenli bölge” planının ilk aşaması olarak başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konu hakkında çeşitli basın açıklamalarında eğer ABD operasyonu oyalarsa Türkiye’nin tek başına hareket edeceğini defalarca belirtmişti. Bölgedeki Kürt idaresi geçen ay YPG( Kürt Halkını Koruma Birimleri) partisinin güçleri ve ağır silahlarını kırsal araziden plan dâhilinde çekeceklerini belirtmişti.
SANA haber ajansı ise Suriyeli yetkililerin resmi olarak “ bu adımın tek kelimeyle saldırganlık olduğunu ve Suriye’de ki krizi uzatacağını” beyan etmişlerdir.
CNN haber ajansının haberine göre de operasyonun Birleşik Devletler tarafından desteklenen Halk Koruma Birlikleri (YPG) isimli Kürt milis kuvvetlerini Türkiye sınırından uzak tutmak için tampon bölge oluşturma amacına taşıyor. Ankara Halk Koruma Birliklerini (YPG)Türkiye ile 30 seneden fazla çatışan Kürdistan İşçi partisi (PKK) ile ilişkilendirmektedir.
Birleşik Devletler Ordu sözcüsü Myles B. Caggins “ bugünkü devriye bölgedeki güvenliği ve Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarına karşı taahhüdümüzü göstermemizi sağladı”
Türkiye ve ABD arasında bölgede güvenli bölge ve/veya güvenli koridor bölge kurma koiseinusunda görüşmeler geçtiğimiz aylarda başlamış ve anlaşma sağlanmıştı.
5 Agustos 2019 tarihli Middleeast monitör haber sitesinde çıkan haberde, Türkiye dış işleri bakanlığına göre Anadolu ajansının haberine göre bakanlık kendi “ tweet” adreslerinde “ bugün Birleşik devletler yetkililerle kuzey Suriye’de planlanan yapının yapılan görüşmelerinin bugünkü parçasının tamamlandığını” bildirmiştir. Ve 6 ağustosta pazarlıkların Ankara’da Milli Savunma Bakanlığının ana binasında devam edeceğini bildirmişlerdi.
Türkiye kuzey Suriye’de 32 kilometrelik bir güvenli bölge kurmayı ve bölgeden YPG/PYD terör gruplarının bölgeden temizlenmesi konusunda ısrar etmekte olduğu bildirirmiştir.
Görüşmelerde YPG/PKK Türkiye’de 30 yıldır aralarında pek çok çocuk kadın ve bebek dâhil olmak üzere yaklaşık 40,000 kişinin ölümüne sebep olan PKK terör örgütünün Suriye’deki şubesi olduğu konusunda Ankara’nın görüşü belirtilmiş ve
Türkiye Dış işleri Bakanlığı sözcüsü Hami Aksoy 9 ağustosta Ankara’nın sabrının sınırlı olduğunu beyan etmişti.
Güvenli bölge anlaşmasına Dubai ( Reuters) ajansının haberine göre İran dış işleri bakanı Abbas Mousavi, Birleşik devletlerin ve Türkiye’nin geçen haftaki Suriye’nin önerilen Kuzey Doğu bölgesine ortak operasyon merkezi kurmak konusunda yapılan anlaşmaya provakatif ve endişe verici diye yorum yaptı.
Dubai haberodası; Editing by David Goodman

“Kamptaki Suriyeli Çocuk”
Türkiye’nin güvenli bölge konusunda YPG milislerini sınırlardan uzak tutmak gibi amaçlarından başka bir hedefi de Kuzey Suriye’de Güvenli bölge Suriyelilerin geri dönmesini sağlanması.
14 Ağutos 2019 at 3:02 14 Ağustos 2019 tarihli middleeasternmonitor haberinde;
Anadolu ajansının raporuna göre Suriye’de güvenli bölgenin kuzey Suriye’de kurulması ve YPG/PKK terör örgütünün bölgeden temizlenmesiyle, Türkiye yerlerinden edilmiş Suriyelilerin bir kısmını bölgeye yerleştirmeyi ümit etmektedir.
Türk Ordusu yetkilileri ve onların Birleşik Devletlerdeki meslektaşları 7 ağustos da yaptıkları değerlendirmelerde güvenli bölgenin detaylarını tartıştılar ve iki tarafta “barış koridoru”’na çevirme konusunda 2 tarafta da anlaştı ve Bu ülkelerinden gördükleri şiddet nedeniyle kaçan Suriyelerin geri dönüşümünü sağlayacak tedbirler olacak.
2011 yılında kanlı Suriye iç savaşının patlamasından bu yana, milyonlarca insan savaştan yıkılmış kendi ülkelerinden göçmek zorunda kalmışlardır. Pek çoğu ülkesine geri dönmek isteyen toplam 3.6 milyon Suriyeli şu anda Türkiye’de yaşıyorlar.
Mohammad al-Saadi, 42, Anadolu ajansına verdiği beyanda memleketine ne kadar hasret kaldığını şöyle tasvir ediyor. “ ailemle buraya taşınalı 4 sene oldu (Ankara Türkiye) burada bize pek çok imkân tanınıyor fakat anavatanımıza hasretiz”
Kuzeybatı Suriye’de İdlib’de yaşamış olan fakat Rus Jetleri ve rejimin hava saldırılarından dolayı burayı terk eden Saadi ise “ savaş jetlerinin sonik patlamaları, patlamalar ve silah sesleri arasında uyumanın ne kadar zor olduğunu hayal edemezseniz.” Seklinde konuşuyor ve muhalefet gruplarının bölgelerinde yaşayan neredeyse bütün Suriye vatandaşları hiç bitmeyen rejimin ve onun müttefiklerinin saldırılarında dolayı psikolojik bozukluk içerisinde oldukların söylüyor.
Ülkenin Kuzey bölgesinde güvenli bölge kurulduğunda dönmeyi düşüneceği sorulduğunda ise “ sadece ben değil, en az bir düzine benim bildiğim insan böyle bir durum olursa hemen dönecekler. Kuzey Suriye benim memleketim değil ama benim ülkemin bir parçası.”

29 yaşındaki ismini söylemek istemeyen bir Suriyeli bayanda Türkiye sığınan pek çok Suriyelinin ortak talebinin bölgenin terör unsurlarından temizlendikten Suriyelilerin güvenliği garanti altına alındığında kendi memleketlerine dönmek olduğunu talep ettiğini belirtmiş
“ kötü niyetli insanlar ( teröristler) var, önce onlar ayrılmalı böylece biz normal hayata başlayabiliriz. Her an size bir kurşun gelebilecek bir yerde kimse yaşamak istemez.” Diyerek sözlerine devam ediyor.
“ benim tek istediğim ülkemde normal bir hayat yaşamak ve çocuklarımı dışarda futbol oynarken onların güvenlikleri hakkında endişe duymadan büyütebilmektir.” Ve söyle devam ediyor “ korkusuz yaşamak bir insanın en büyük hakkıdır, ben insanım, normal bir hayat istemek çok bir şey mi?”
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinde Akademisyen olan Vanessa Tinker Suriyeleri yerinden etmenin bölgeye alışırken bazı sorunların başlangıcı olabileceğini ve bu süreci kolaylaştırmak için güvenliğin sağlanması gerektiğini açıklamıştır. Bölgede ki çatışma konusundaki uzman olan Vanessa “ yaşam koşullarını bir yana bırakılsak devam eden güvenlik tehditleri daha da rahatsız edecek. “güvenli bölge” oluşturmak konusunda Türkiye ve Birleşik Devletler Arasındaki anlaşmaya rağmen, bu anlaşmanın içeriği hakkında bir bilgi yok”
Ve Türkiye’deki Suriyelileri kuzey Suriye bölgesine yerleştirmek operasyondan sonra hemen muhtemel bir çatışmaya karşı titizlikle ayarlanmalı – Kürt ve Arap nüfusuna arasında- bu bölgedeki sivil kargaşayı tetikleyebilir.”
Birleşmiş Milletler verilerine göre, sivil savaşın çıktığı 2011 tarihinden itibaren 5,6 milyondan fazla Suriyeli dışarıya göç etmiş durumda. Suriyelileri bulunduran ülkeler arasında Türkiye 3,6 milyon Suriyeli ile sınırları içerisinde en çok Suriyeli barındıran ülkeler arasında birinci sırada, diğer sınırları içinde Suriyeli sığınmacılar bulunduran ülkeler ise sırasıyla Lübnan, Ürdün, Irak ve Mısır .

“Beşir Esad şizofreni: sığınmacılara Suriye’ye gelin diyor fakat aynı zamanda kimyasal saldırı planı yapıyor- karikatür [Mohammad Sabaaneh/Middle East Monitor]

•​

8 Ağustos 2019 tarihli habere göre de Birleşik Devletler ve Türkiye’nin Suriye’de Güvenli bölge kurma konusunda anlaştığı haberi yapılmıştır.

8 ağustos tarihinde Türkiye Savunma bakanlığı ve Birleşik Devletler delegasyonu ile ortak bir açıklama yapılmış ve basın açıklanmasında “ Türk ve Birleşik Devletler delegasyonun konuşmaları neticesinde kuzey Suriye’de güvenli bölge kurulması sonucuna varılmıştır”
Açıklamada Türkiye ve Birleşik Devletlerin Türkiye’de ortak operasyon merkezi kurmaya “ve bu güvenli bölgenin barış koridoru olmasında ve Suriyeli kardeşlerin ülkelerine geri dönmesi konusunda ek önlemlerin alınmasında birlikte güvenli bölgeyi koordine ve idare etmek” konusunda anlaştıklarını açıklamışlardır.
Birleşik Devletler ve Türk Askeri yetkilileri arasındaki tekrar eden iki taraflı anlaşmazlıklarla duran görüşmeleri sonuçlanmıştır. Türkiye, bölgenin Kürdistan Halkları Koruma Birliği (YPG)’nin militanlarının ve diğer tüm Kürt grupların bölgeden çekilmesi dâhil olmak üzere kesin şartları olduğunu, bunu Suriye Türkiye Sınır boyunca 30 kilometrede boyunca yaymaya ve özellikle Türkiye tarafından kontrol edilmesini talep etmiştir. Bu şartlar YPG’yi destekleyen Birleşik Devletlerin şartlarıyla çatışmıştır. Ve birleşik Devletler güvenli bölgeyi 5 ve 15 kilometre arasında kurmak ve bölgede ortak Birleşik Devletler-Türk devrileri haricinde kendi tam kontrolü istemektedir.
Birleşik Devletler yetkilileri Türkiye’yi askeri bir operasyondan vazgeçirmek için görüşmeler sürdürdüğünü ve eğer güvenli bölge kabul edilmezse bu operasyon mevzu bahis olacağını bildirmiştir.
Eğer operasyon olursa Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirdiği “Fırat Kalkanı” ve “ zeytin dalı” müdahalelerinden sonra 3. Büyük müdahale olacak. Ana amacı sınırı Türkiye’nin güvenlik tehdidi olarak gördüğü Kürt militanlardan özellikle PKK’nın Suriye şubesi olan ve Türkiye’de operasyon yapmak için yapılandırılmış YPG militanlarından temizlemek olacaktır.
Görüşmelerden sonra Türkiye Savunma bakanı Hulusi Akar yaptığı açıklamada “ bizim Suriye güvenli bölge konusunda muhatabımızın yaklaşımından memnunuz… Bizim Suriye güvenli bölge planımız doğrultusunda bölgeye birliklerimiz sevkimiz tamamlandı” asıl amaç ABD ve kendi ülkesi arasında işbirliği için ortak bir zemin bulmak “biz kendi Amerikan müttefiklerimizle beraber ortak davranmayı tercih ediyoruz. Eğer bu mümkün olmazsa pek çok defa ifade ettiğimiz gibi gereken neyse onu yaparız.” Şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.
“Güvenli Bölge” Anlaşması pek çok kişi tarafından beğenirse dahi ve askeri operasyon şu anda ertelense dahi bazıları anlaşmaya karşı öfkesini çekti bu özellikle Suriye rejimi ülkenin bütünlüğüne ve egemenliğine yapılan “küstah Saldırı” olarak tepki gösteriyorlar.
Suriye’ye karşı Amerika ve Türk işbirliğini Suriye rejimi yetkilileri “ tehlikeli bir yükseliş ve barışı ve bölgedeki istikrarı tehdit” olarak değerlendirmektedirler.
Yine 9 Ağustos tarihli bir başka haberde ise Suriye’de barış koridoru Türkiye için önemli olduğu Dış işleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından Samsun ilinde katıldığı 11. Büyükelçiler toplantısında “ Suriye’de biz teröre karşı savaşıyoruz ve Birleşik Devletlerle oradaki terör koridorunu elemeye ve barış koridoru veya güvenli bölge oluşturacağız. Fakat bu süreç Menbiç gibi olmayacak. Güvenlik konusu olarak Türkiye için kritik şekilde önemlidir Biz asla bu sürecin durmasına asla müsaade etmeyiz.” Şeklinde ifade etmiştir.
Eğer Suriye’deki güvenli bölge planı işlemezse diğer planların olduğu Sibel Uğurlu’nun 12.08.2019 tarihinde söyle haber yapılmıştır
Sibel Uğurlu |12.08.2019​
ANKARA
Türkiye eğer Kuzey Suriye’de Birleşik Devletlerle olan güvenli bölge anlaşmasının olmaması durumunda Savunma bakanı Hulusi Akar şu anda “ hava sahası kontrol ve koordinasyonu çok önemli. Bu konuda önemli gelişme kaydettik.”
Ve Başka planları konusunda da uyardı “ B planı ve C planımız var, eğer bunlar çalışmazsa. Kuzey Suriye’de Tek taraflı aktiviteleri ve hareketlere başvuracağız”

Rudaw Medya Ağı Irak’ın Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Erbil merkezli bir Kürt medya grubu olan haber ağında konu ile ilgili ise rudaw.net isimli bir haber sitesinde Paul Iddon isimli yazarının yaptığı “ “güvenli bölge” Türkiye’nin güvenliği konusunda hiçbir katkısı olmayacak” isimli yazı da ise aşağıdaki konulara değinmektedir.- Paul Iddon 11/8/2019-
Serbest bir gazeteci olan ve Ortadoğu konularında yazan Paul Iddon’un yazısı ayrıca olaya bölgesel Kürt otorite ve kamuoyu veya algı açışından önemli bir yazıdır.
Türkiye’nin ısrarlı taleplerine rağmen, Ankara aslında Kürt ağırlıklı kuzey Suriye bölgesinde sınırlarının ötesinde “güvenli bölge” ihtiyacı yok. ABD’nin son çabaları Türkiye’yi başka bir Suriyeli Kürtlere karşı sebepsiz bir operasyona girmesini önlemek.
Türkiye’nin Kürtleri karşı son tehditlerini takiben ABD Ankara’yı onun yerine hızlı bir güvenli bölge oluşturma teklif ederek engellemek çabalamıştır.
Recep Tayyip Erdoğan güvenli bölge olmadan iki ülke arasında görüşme yapmış ve Fırat’ın doğusunda başka bir askeri hareket edecekti.
Birleşik devletler bu tehdidi ciddiye aldı ve devamında iki gücün beraber güvenli bölge yapması konusunda beraber çalışmaya başlayacağını bildirdiler. 7 ağustos.
ABD Ankara büyükelçisinin yaptığı açıklama Türkiye’yi sakinleştirmek için elinden geleni yaptıklarını göstermektedir. İfadede ortak operasyon merkezinin bölgeyi idare edeceği ve iki tarafına denetleme yapacağını bildirmiş. “Türkiye’nin güvenlik endişelerinin ön tedbirleri olacak hızlı uygulama olacaktır” ve bu da amacın güvenli bölge “ barış koridoru” olacaktır şeklinde görüşlerini açıklamıştır.
Türkiye bölgedeki Kürt liderliğindeki idaresinde istikrarlı kuzey doğu Suriye’nin Türkiye sınırında, Türkiye zaten “barış koridoru” yapıyor.
Sınırın iki tarafına baktığımızda güç ve miktar olarak Türkiye Suriye Kürt güçlerine karşı güvenliğini saplayabilecek kapasitede.
“ Türk birlikleri yoğunluğu hemen hemen kolordu büyüklüğünde ve iki tane zırhlı tugay ve iki tane mekanize tugay ve 2 tane komando tugayı var”
Bu konuyu Dış İşleri bakanlık yetkilisi Yaşar Yakış “ Birleşik devletler hava kuvvetleri haricinde sınırın Suriye tarafında böyle büyük ölçüde bir askeri birlik yok” şeklinde açıklamıştır.
Washington postun haberinde ise kuzey Suriye’de “ sınır kasabalarının yolları taze kazılmış tünellerle ve düzinelerce ev sipere dönüştürürmüş. Yer altına geçici hastaneler yapılmış” olduğu rapor edilmişti.
Paul Iddon göre Türkiye’nin yaklaşımını ise kendi ifadesiyle “DAEŞ’in Kürt şehri Kobane’yi kuşattığı 2014 tarihinde Ankara Kürtlerin Türk sınırını geçip kendi kardeş isyancılarının tehdidine yardım etmelerine önlemekten daha fazlasını yapabildiğini ispatlamıştır.” şeklinde tarif etmiş.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan konu hakkında Anadolu ajansa yaptığı basın açıklamasında “ Türkiye kendilerine bizim müttefikimiz tarafından ağır silah verilerek güçlendirilen gruplar yok edilmeden kendini güvende hissetmez” şeklinde hassasiyetlerini belirtmiştir.
Yine Paul Iddon’a göre ise Kürtlerin elindeki silahların Türkiye’ye tehdit edecek kadar güçlü olmadığı ABD’nin aynı zamanda Suriye’de diğer güçlere de silah desteği sağladığını iddia etmektedir. Bir başka açıdan ise kuzeydoğu Suriye’de pek çok önemli kentin Türkiye sınırına yakın olduğu YPG mevzilerini ve birlik düzenlerini kolaylıkla asker veya tank bile göndermeden yok edebilir dolaysıyla Türkiye’nin saldırı ve bombardımanlarına karşı hassas bir bölge.
Politik açıdan Türkiye YPG’nin PKK menşei bir grup olduğunu işaret ediyor. Değişmeyen bir hatalı bilgilenme olarak YPG asla Suriye Kürt bölgesini Türkiye’ye saldırıda kullanmadı veya PKK ya Türkiye’de yardım etmedi. Bu 2012 Erbil anlaşması şartlarında YPG’nin politik kanadı Demokratik Birlik Partisi (PYD) vaadinin bir sonucuydu. PYD Türkiye’nin saldırgan ve çeşitli provokasyonlarına karşı işte bu prensipte ısrarlı olduğunu iddia etmiştir.
“ABD’nin Türkiye’nin güvenli bölge taleplerini yerine getirmesi gerçekte Kürtlerden bölgesel imtiyazlar koparma olduğunu şimdilik diğer bir yıkıcı ve istikrar bozucu savaşın kendilerine yapılması önlemektedir.” Diyerek sözlerini yazısını bitirmiştir.
Kuzeydoğu Suriye’de ABD’nin tanındığı kendini Suriye Demokratik Güçlerinin kumandanı olarak Mazlum Kobani veya Ferhat Abdi Şahin kod isimli Şahin Cilo güvenli bölge konusunda oluşan şartlar hakkında Amberin Zaman isimli bölgede önemli bir muhabire bölge hakkında mülakat vermiştir.
Amberin Zaman 15 Ağustos, 2019 Al-Monitor
Aynı sözde komutan Reuters/ Rodi Said ajansına yaptığı haberde Birleşik Devletler Dışişleri Bakanın Kuzeydoğu Suriye danışmanıyla el sıkışmıştır. Kendisiyle yapılan mülakatta hazırlanan güvenli bölgenin Türkiye ve Kürt kontrolündeki bütün Kuzeydoğu sınırı boyunu kapsaması gerektiğini beyan etmişti.
Mazlum Kobani, ABD destekli Suriye Demokratik Kuvvetler (SDF) kumandanı. SDF hawar haber ajansına verdiği açıklamada “Kuzey doğu Suriye’de Türkiye ve ABD arasında ve Kürt idaresi arasında Hazırlanan güvenli bölge anlaşması Fırat ve Dicle arasındaki bütün bölgelerde yürürlüğe girmeli” demiştir.
SDF (Suriye Demokratik Kuvvetler) yetkililerin ve Mazlum Kobane’nin özellikle Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrupa bölgelerinde Al-monitor’un kıdemli muhabiri Amberin Zaman isimli muhabire verdiği mülakat ve muhabirin yaptığı haber şöyledir.
Kobane SDF’nin ( Suriye Demokratik Güçleri) tüm sınır boyunca yayılan Kürt kontrolündeki kuzeydoğu Suriye’den ayırmayan bir plan olmadıkça kabul etmeyeceğini vurguladı. Ayrıntılarına girmedi.
Fakat bir başka üst düzey SDF yetkilisi konunun mahiyeti bakımından belirsiz durum hakkında Al-Monitor’a “ anlaşmanın sebebi bütün sınırı kapsaması gerekiyor çünkü diğer türlü Türkiye bölgenin geri kalanına kendi başına tehditleri sürdürecek. Bizim Türkiye’nin bize karşı olan düşmanlığının değiştiğine inanmamız için herhangi bir sebep yok.” Diye cevap vermiştir.
Yetkili sözlerine söyle devam etmiştir “ fakat ABD Kürtlerin arkasında sağlam durursa ve bu destek potansiyel bir Türk istilasının önünü kesmekte kritik bir yol oynayacak.”
İkinci SDF bağlantılı yetkili daha iyimser otorite için konuşmadan “ ABD şu anda SDF adına Ankara’yla konuşuyor, Kürtlerin taleplerini sözcülüğünü yapıyor. Ve bu gerçekten çok harika”
Kobane mülakatta ABD’nin Türkiye’yi SDF taleplerini kabule sevk ettiği ve SDF’nin taleplerinin Ankara’ya geldiğini teyit etmiştir.
SDF bağlantılı yetkili ise “ Ankara uzun vadede YPG’nin Kuzeydoğu Suriye’de varlığını kabul etmeye başlayacak. Geçici anlaşma “ YPG Halkın Koruma Birimleri, Suriye Kürt militanlarının gücü SDF’nin arkasındaki güçlerdir. Bu Kürdistan İşçi Partisi (PKK) yakınlığından dolayı Türkiye’nin öfkesinin hedefi oluyor. PKK Türkiye’yle 1984 yılından beri mücadele etmektedir. Bugün gerilla mücadelesinin 35. Yılı oldu.” Açıklamalarında bulundu.
Aynı yetkili çözülme mümkün olabileceği tahminde bulunuyor Türk ordusunda Suriye’de YPG’ye karşı ve Doğu Akdeniz’de müdahale tavsiyesinde bulunan çok sayıda subay ya erken emekliliğe zorlandı ya da Ağustos ayının birinde olan Yüksek Askeri Şûra’da terfi almadan geçildiler. Türk Basını tarafından temizlik yapılacağı iddia edildi.
Aynı yazıda Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ajanslara yaptığı sert açıklamalara yer vermiş. “Türkiye ABD’nin oyalama taktiğine hiçbir şekilde tolerans göstermeyeceklerini ve Türkiye’nin güvenli bölgesinin 32 kilometre olacağını ve bütün YPG ve PKK teröristlerinin başta Donald Trump tarafından söz verilen çizgiye çekileceği taleplerini tekrar etmekteyiz.”
Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Türk dronlarının bölge üstlerinden uçmaya başladığını” belirtti.
Burada Mazlum Kobane kendisiyle çelişerek Türkiye’nin ABD’den hava sahasının bölgede açılması talebinin reddedildiğini iddia etmektedir. “ biz bunda anlaşmadık ve asla kabul etmeye yanaşmayız”
SDF yetkilisi söyle diyor “beş kilometreden daha derin bölge kabul edilmeyecek. Türk birliklerinin bölgede Birleşik Devletler kuvvetlerinin ortak devriye dışında görünmesi ise başka bir kırmızıçizgimiz “ Türk ayak izleri hafif olmalı ve düşük profilli noktalarda olmalı ve ortak devriyeler SDF ile koordinasyon içinde gerçekleştirilmeli”
Kobane ise bu SDF Ras al-Ain ve Arap çoğunlukta olan Tell Abyad arasında parça alanın 14 kilometre genişliğinde olması konusunda anlaştıklarını iddia etmiştir. Fakat niçin anlaştıklarını söylememiştir.
SDF yetkilisi güvenli bölge projesiyle başlayacak bölgeyi “ pilot bölge” olarak tarif ediyor.
Ve söyle devam ediyor “Büyük bir ihtimalle orada orijinal olarak yaşamış Suriyeli ilticacıları yerleştirmek istiyorlar. Türkiye’nin yerel bölgeye “barış koridoru” olarak isimlendirilen bölgeye Suriyelileri döndürmek konusunda açık niyeti var.”
Mazlum Kobane ise “ Arapların Kürtlerin ve diğer insanların üzerinde bu bölgede zorbalık yapan” İslami devlet DAEŞ veya diğer aşırı gruplara mensup olanları hariç herkes tarafımızca hoş karşılanacaklarını“ biz onları geri çağırıyoruz” demekle onlara beklediklerini belirtmekte. ve dönenecek Suriyelileri ikaz ediyor “ onlar emin olsunlar ki bizim mahkemelerimizde yargılanacaklar.”
Çatışma bölgelerinde Güvenli Bölge ve Güvenli Koridor oluşturmak: evde koruma sağlama veya sığınmak için arayışlarını önleme isimli Geoff Gilbert ve Anna Magdalena Rüsch Haziran 2017 tarihli çalışmalarında güvenli bölge ve güvenli koridor hakkında özetle aşağıdaki görüşleri ve tanımları hazırlamışlardır.
Uluslararası Medeni Ve Siyasi Haklar Sözleşmesi(ICCPR ) anlaşması doğrultusunda, “Güvenli Bölge” silahlı çatışmanın olduğu ülkelerde veya genel olarak şiddetin yükseldiği bölgelerde askeri saldırıdan korumak için yapılması uygun görülür. Bu bölgede güvenli yaşayabilme ve çatışmanın etkilerinden korunmaktır. ( çalışma ve eğitime erişim ve yeterli sağlık ve gıda ihtiyacını sağlamak gibi).
Güvenli bölge, bazen insanları çatışma bölgesinden ayıramayan insanların güvenliği için tek yoldur. Bu şartlar altında sığınmacı kamplarında gelişmiş ve yeni “sivilleri koruma” barış koruma şartlarında ki bir uygulamadır.
Güvenli Bölgenin şartları:
• Güvenli bölge tarafsız olmalı ve askeri olmamalı ve insani amaçlar için olmalı,
• Dışarıdan dayatılmak yerine müşterek yapılırsa ve güvenli bölgelere erişim, sürekli güvenlik sağlama, orada yaşarken haklarının korunması ve güvenirlik konusunu sağlamak için ilgili aktörler samimiyetle arkasında durmalı,
Güvenli bölge en iyi ve en kötü seçenektir. Uluslararası ilticacı kanunlarının öngördüğü Gerçek koruma sağlamaz. Güvenli bölgede kanun gelişmemiştir ve devlet uygulaması insani krizlere uygun müdahaleyi yapabilmek için çok kararsızdır. Küresel kuzeyde Devletin güvenli bölgeye zorlayan ilticacıları kaçmaktan vazgeçirmek ( dengesiz hareketlerden oluşan tehlikeli oluşumlardan onları korumak esasıyla) fikri samimiyetsizdir. İnsanları çatışmanın taraflarının insafında güvenli bölgeye sıkıştırmak yerine, barışı sağlamak devletin aktif tedbiri olmalıdır. Güvenli bölge ilticacıların dönebileceği bir bölge olarak görünmemeli. ( mesela iç uçuşların uygulanması/ koruma alternatifleri ile beraber uygulanmalı)
Uluslararası hukuk kanunları çerçevesinde Güvenli bölgede aşağıdaki asgari hakları sağlamalıdır;
•​Yaşama Hakkı ( ayırım prensibi doğrultusunda (savaşanla sivili ayrımı))
•​İşkence ve zulümden, gayri insani veya küçük düşürücü muamelelerden veya cezalardan korunma
•​özellikle seksüel ve cinsel temelli şiddette karşı şahsi güvenlik sağlanmalı
•​Ulaşabilir en yüksek hayat ve sağlık standardı hakkı sağlanmalı
•​İnsani yardım ve desteğe erişim hakkı ve insani yardım organizasyonları tarafından ulaşılabilme ve seyahat özgürlüğü hakkı ülkeye terk edebilme ve sığınma (sınır dışı etmeme ilkesi tam uygulanarak) hakkı
•​Güvenli koridorlar koruma ve yardım için kullanışlı yollar tedarik eder. Bazı kişileri çatışma bölgesinden en güvenli şekilde ayrılmasını mümkün kılar. Aynı zamanda temel hizmetlere market, sağlık hizmetler, iş ve eğitim gibi erişimi kolaylaştırır. Fakat çatışmanın bütün tarafları güvenli koridoru tasdik etmelidir.

“Güvenli koridor”, siviller ve savaşçı olmayanlar için çatışmanın dışına yol ya da çatışmanın ortasında hayat alanı ( insanlara haftada bir Pazar veya köylerinden hastaneye ulaşma imkanı gibi) demektir.
Güvenli koridor güvenli alanın doğal sonucudur; öteki türlü eğer insani yardım kuruluşları temel malzemeleri ve hizmetleri nasıl güvenli bir şekilde sağlayacaklar? Koridor aynı zamanda eğer alanın güvenliği kesilirse kaçmak da demektir. Bununla beraber eğer güvenli bölge yoksa belki güvenli koridor kurulabilir.
Silahlı çatışma kanunun diğer unsurları gibi, bu kapsamda güvenli bölge ve koridorun gerekli bütün şartlarının taraflar tarafından saygı duyurması gerekmektedir. Ve bu özel kuraldır. Silahlı çatışma kanunun sığınmacı korunması içeriğini güvenli bölge ve koridor sağlar. Fakat bu kendinden değil sadece uygulanabilir kanundur. Bu sebepten uluslararası hukukta sığınmacıların korunması amacıyla, güvenli bölge ve güvenli koridorun silahlı çatışma kanunlarının daha ötesinde özerk bir manası olmalıdır.
Devletin seyahat özgürlüğü haklarını acil durumlarda kısıtlama hakkı vardır. Fakat eğer başka devletler – çatışma dâhil olmayıp oradan sığınmacı alma ihtimali olan- çatışma ortamında güvenli bölgeye dayatmışsa bu devletler seyahat özgürlüğünü kısıtlayamaz şayet bu devletlerin milletinin hayatı bir tehlikesi yoksa (madde 4)
Uluslararası hukuk barış operasyonları için güvenli bölgenin korunmasının direk ilgisi vardır. Bazen karşılıkla anlaşmayla, bazen zorlamayla Birleşmiş Milletler’in başlangıcından itibaren hemen hemen 3. Devlet birliklerinin sahada barışı ve güvenliği sağlamak için hakkı vardır. Mesela 1991 yılında BM Güvenlik Konseyi Irak’ta acil uluslararası insani kuruluşlardan erişim istemiş ve Genel Sekreterden elindeki bütün kaynakları kullanması istenilmişti bunlara BM temsilcileri ilticacıların acil ihtiyaçları ve yerinden edilmiş Irak nüfusu için seferber olmuştur.
Bu tarafların anlaştığı ve güvenli bölgenin saldırı konusu olmadığı durumlarda geçerlidir, fakat Bosna Hersek’te BM’nin oluşturduğu güvenli bölgelerde sadece Srebrenika’da 7000 Boşnak Müslüman erkek, BM koruma güçlerinin ve üye devletlerin saldırıyı engelleme imkanları olduğu halde öldürürmüştür. Buna Ruanda’da yapılan katliamda yine BM güçlerinin o bölgede güvenli bölgesi olduğunu ekleyebiliriz.
Eğer güvenli bölge’de uygulama yapılamazsa hukuk kurallarının talepleri uygulanabilir ve bu yasal yollar etkilenenlere uygulanır. Güvenli bölgede uygulanacak hukuk tam olarak açıklığa kavuşmamıştır. Aşağıdaki soruların kesin cevapları uygulamadan önce bulunmalıdır. Güvenli bölgede olanlara karşı uluslararası suç işleyenler nasıl yargılanacaklar? Nasıl maktullerin zararları karşılanacak? ve asi gruplardan zararların tanzimi nasıl yapılacak? Ve ya eğer BM görevini yapamazsa?
Güvenli bölge ve güvenli koridor ’da kişiler sadece çatışmanın tarafları müsaade ettikleri kadar güvendedirler. Eğer uluslararası camia değişik sebeplerden barışı sağlayamazsa, “güvenli bölge” en iyi fakat asla tam olarak güvenliği sağlayamayan uygulamadır.
İkinci olarak bölgeyi güvenli bölge ilan etmek dışarısında kalan kişilerden kaynaklanan korumayı azaltmaz. Başka bir ifadeyle güvenli bölgenin varlığı diğer bölgelerin güvensiz olduğu anlamına gelmez.
Silahlı çatışmalarda veya genel şiddette sivilleri korumakla ilgili kanun her yerdedir: birinin barış zamanında olduğu kadar yüksek seviyede korumanın olduğu yerler güvenli bölge ve güvenli koridordur.
Silahlı çatışma hukukunun Temel ilkelerden bir tanesi sivil ve savaşçı olmayanları ayırma prensibidir- çatışmada bulunmayanlar- saldırının hedefi olamaz. Çatışmanın tarafları askeri hedefleri seçmelidir. Sivil zayiat kaçınılmaz olduğundan hedef, riski azaltmaktır. Güvenli bölge etkili olabilmesi için insani yardıma erişimin garanti olması, yardım ve desteklerin ve insan hakları standartların bölgede uygulanmasıyla ve kurallar her zaman takip etmek için mücadele etmek gerekmektedir.
Güvenli bölge ve güvenli koridorda güvenliği sağlamanın bir yolu müzakere yoluyla kurmaktır. Bu çatışma tarafların kuruluşlarında ortak olarak anlaşmaları anlaşılan koşullar ve güvenli bölge ve koridorun ilgili herkesin menfaatlerine uyması demektir. Eğer güvenli bölge müzakereyle oluşturulduktan sonra kriterlerin sağlanması, çatışmaların tarafları için az veya hiçbir risk içermemelidir. İnsani karakterde ve yardım ve destek tarafsız bir şekilde yapılmalıdır. Fakat bazı konular açık değildir. Mesela bölge Askerden arındırmalı mıdır? Tarafsız mı olmalı? Stratejik bölgelere mesela nehir üstündeki kasabalar gibi güvenli bölgeye dâhil olacak mı? Güvenli bölgenin her zaman silahsızlandırması her zaman kesinlikle garanti midir? Veya silahsızlandırmanın askeri bir limiti var mıdır?
Kuzey kürede güvenli bölge koruma isteyen insan sayısını azaltma gibi politik bir motivasyon mudur, yoksa dini propagandaya sarılmış göz hapsi kampı mıdır? Nitekim daha önceki Irak savaşından sonra bölgede kurulan güvenli bölgeler politik bir kamp gibi çalışmış, ve misyoner faaliyetlere her zaman yer olmuştur.
Son olarak, güvenli bölgelerin çatışmanın tarafları tarafında kendi inisiyatifleriyle oluşturulması önemli bir unsurdur ve bu tip güvenli bölgeler üçüncü devletler tarafından sığınmacı insanları azaltma ısrarıyla kurulanlardan farklıdır.
Bu “güvenli bölge” politikası özetle uluslararası hukukun güvenli bölgenin uygulanabilir ve etkili olabilmesi için asgari kıstasları oluşturmaktır. Göstermiştir ki aşağı derece taleplerin dahi bu bölgelerde garantisi imkânsızdır. Güvenli bölgeler uçuşlara alternatife olarak uygun derece güvenlik ve haklara ulaşılabilirliği eğer uluslararası sınırı geçtiklerinde almaları gereken seviyede olmalıdır ve bu pratikte asla mümkün değildir.
Yazarların son cümlelerini ise “ final notu olarak silah satışlarında kar elde eden ve çatışmaların genellikle kökü olan hammaddelerin satımından faydalanan devletlerle yardım ve destek veren ülkelerin aynı ülkeler olması dikkate değerdir.”

Mehmet DORUK

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir