İrakli Margaryan: Şanghay İşbirliği Örgütü’nün 25. Zirvesi: Türkiye’nin Çok Yönlü Diplomasi Vizyonu
31 Ağustos – 3 Eylül 2025 tarihleri arasında Çin’in Tianjin kentinde gerçekleştirilen Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) 25. Devletler Zirvesi, Avrasya merkezli yeni uluslararası düzen arayışlarının somutlaştığı bir platform olmuştur. 2001 yılında kurulan ve bugün hem güvenlik hem de ekonomik işbirliği boyutuyla genişleyen örgüt, Çin ve Rusya gibi küresel aktörlerin yanı sıra, Hindistan, Pakistan, Orta Asya devletleri ve İran gibi bölgesel güçleri bünyesinde toplamaktadır. Türkiye’nin bu zirveye katılımı, Ankara’nın Avrasya eksenli çok taraflı diplomasiye verdiği önemin altını çizmektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın zirve marjında Rusya, İran, Azerbaycan, Ermenistan, Pakistan ve Çin liderleriyle gerçekleştirdiği görüşmeler, Türkiye’nin bölgesel ve küresel siyasette oynadığı yapıcı ve çok yönlü rolün bir yansımasıdır. Bu makale, söz konusu temasları akademik bir perspektiften analiz etmeyi ve diplomatik söylemin temel özellikleri ışığında değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
*Azerbaycan ve Ermenistan ile Görüşmeler: Güney Kafkasya’da Barış Perspektifi*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile görüşmesi, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin “stratejik müttefiklik” düzeyini bir kez daha ortaya koymuştur. Güney Kafkasya’da barış sürecine verilen destek, Bakü-Ankara hattının ortak güvenlik anlayışıyla uyumludur.
Bununla birlikte, Erdoğan’ın Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile bir araya gelmesi, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde normalleşme çabalarının devam ettiğini göstermektedir. Aynı zirvede hem Azerbaycan hem de Ermenistan liderleriyle görüşme yapılması, Türkiye’nin Kafkasya’daki barış ve istikrar arayışında dengeleyici rol üstlendiğini göstermektedir.
Akademik literatürde bu durum, “çatışma sonrası uzlaşma süreçlerinde üçüncü taraf diplomasisi” (third-party diplomacy in post-conflict reconciliation) bağlamında incelenebilir. Türkiye, bu yönüyle yalnızca bir tarafın destekçisi değil, aynı zamanda bölgesel barışa katkı sunan aktör kimliğini güçlendirmektedir
*İran ile Görüşme: Enerji ve Bölgesel Güvenlik Boyutu*
Erdoğan’ın İran Cumhurbaşkanı Masoud Pezeshkian ile görüşmesinde nükleer müzakerelerin devam ettirilmesinin faydalı olacağı yönünde mutabakat sağlanmıştır. İran’ın bölgesel güvenlikteki kritik rolü ve Türkiye’nin enerji güvenliği ihtiyacı düşünüldüğünde, bu temas iki ülkenin stratejik bağımlılığını pekiştiren bir adım olarak görülebilir.
Ayrıca enerji ticareti, bankacılık ve gümrük işlemlerinde kolaylaştırıcı mekanizmaların gündeme gelmesi, Türkiye-İran ilişkilerinin yalnızca siyasi güvenlik değil, aynı zamanda ekonomik işbirliği ekseninde de güçlendiğini göstermektedir. Diplomatik açıdan bu görüşme, “karşılıklı fayda” (mutual benefit) ve “kazan-kazan” (win-win) ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmiştir.
*Rusya ile Görüşme: Barış Diplomasisinin Devamlılığı*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşme, Ukrayna krizinin çözümüne yönelik diplomatik çabaların bir uzantısı niteliğindedir. Erdoğan’ın, İstanbul’da yürütülen barış görüşmelerine atıfta bulunarak “adil ve kalıcı barış” vurgusu yapması, Türkiye’nin denge politikası bağlamında stratejik konumunu teyit etmektedir.
Bu temas, Türkiye’nin hem NATO müttefiki kimliğini koruyarak Batı dünyası ile ilişkilerini sürdürmesi, hem de Rusya ile diyaloğunu devam ettirmesi bakımından “denge diplomasisi”nin klasik bir örneği olarak değerlendirilebilir. Akademik açıdan, bu yaklaşım, “orta güç diplomasisi” (middle power diplomacy) literatüründe Türkiye’nin aktif arabulucu kimliğiyle örtüşmektedir.
*Pakistan ile Görüşme: Tarihsel Bağlardan Stratejik Ortaklığa*
Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ile gerçekleştirilen görüşme, iki ülke arasındaki köklü tarihi dostluğun günümüzün stratejik ihtiyaçlarıyla uyumlu hale getirildiğini göstermektedir. Bölgesel güvenlik, ticaret ve eğitim alanlarındaki işbirliği imkanlarının ele alındığı görüşme, Türkiye-Pakistan ilişkilerinin yalnızca ikili düzeyde değil, aynı zamanda çok taraflı platformlarda da önem arz ettiğini göstermektedir.
Bu bağlamda Türkiye-Pakistan ilişkileri, akademik olarak “güvenlik topluluğu” (security community) kavramı ışığında değerlendirilebilir. Ortak tehdit algıları, dini-kültürel bağlar ve karşılıklı siyasi destek, iki ülkenin stratejik ortaklığını pekiştirmektedir.
*Çin ile Görüşme: Kuşak ve Yol Perspektifi*
Zirvenin ev sahibi olan Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile gerçekleştirilen görüşme, sembolik öneminin yanı sıra ekonomik boyutuyla dikkat çekmektedir. Türkiye’nin Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Çin ile geliştireceği işbirliği alanları, hem bölgesel hem de küresel düzeyde yeni fırsatlar sunmaktadır.
Çin-Türkiye ilişkileri, “çok kutupluluk” (multipolarity) çerçevesinde değerlendirildiğinde, iki ülkenin küresel ticaret ve yatırım alanlarında ortak paydalara sahip olduğu görülmektedir. Bu bağlamda Ankara’nın Çin ile yakın teması, Türkiye’nin Avrasya merkezli dış politika vizyonunun ayrılmaz bir parçasıdır.
*Sonuç*
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün 25. Zirvesi, Türkiye’nin çok yönlü dış politika vizyonunun diplomatik bir laboratuvarı niteliğinde olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve marjında gerçekleştirdiği görüşmelerden çıkarılabilecek temel sonuçlar şunlardır:
Barış Diplomasisi: Rusya ile temas, Türkiye’nin Ukrayna krizinde arabulucu kimliğini pekiştirmiştir.
Enerji ve Ekonomi: İran ile işbirliği, Ankara’nın enerji güvenliği ve ticaret stratejilerinin merkezinde yer almaktadır.
Kafkasya’da Uzlaşı: Azerbaycan ve Ermenistan ile eşzamanlı görüşmeler, Türkiye’nin bölgesel barışın tesisinde üstlendiği dengeleyici rolü göstermektedir.
Stratejik Dostluklar: Pakistan ile ilişkiler, tarihsel bağlardan stratejik ortaklığa evrilmiştir.
Çok Taraflı Entegrasyon: Çin ile görüşme, Türkiye’nin Avrasya merkezli ekonomik ve siyasi entegrasyona verdiği önemi ortaya koymaktadır.
Genel olarak Türkiye, ŞİÖ Zirvesi’ndeki varlığı ve yürüttüğü ikili temaslarla, “çok yönlü, dengeli ve yapıcı diplomasi” anlayışını uluslararası kamuoyuna bir kez daha göstermiştir. Bu durum, Ankara’nın yalnızca bölgesel değil, aynı zamanda küresel düzeyde de güvenlik, istikrar ve kalkınmaya katkı sunan bir aktör olduğunu teyit etmektedir.
İrakli Margaryan
Share this content:
Yorum gönder