Son aylarda sürekli basında görüyoruz, Rusya-Ukrayna ilişkilerinin gerildiğine, savaş riskinin arttığına ilişkin haberleri.
Son aylarda sürekli basında görüyoruz, Rusya-Ukrayna ilişkilerinin gerildiğine, savaş riskinin arttığına ilişkin haberleri. ABD ve İngiltere de bu çatışma söylemlerini öne sürerek Karadeniz’de varlığını artırmak istediği için ve tabii, Karadeniz’e giden yol bizim Boğazlar’dan geçtiği için, bu konular, biz Türkleri de yakından ilgilendiriyor.
Ukraynalılar hakkında dünya genelinde fazla şey bilinmediği için, Ukrayna’yla ilgili bir kriz çıktığında, “Ukraynalılar kim” sorusu sorulur ve Ruslarla farklarının olup olmadığı tartışılır. Ben bu konuda bir pazar yazısını, bundan iki yıl önce, Cumhuriyet’te “Bir Milletin Doğuşu” başlığıyla yayımlamışım. (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bir-milletin-dogusu-1263832)
Ukraynalılar hakkında bir makaleyi geçenlerde bizzat Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yazınca, ben de yeniden bu konuya değineyim dedim…. Putin, 12 Haziran’da Kremlin’in internet sitesinde hem Rusça, hem de (bir ilk olarak) Ukraynaca, Rus-Ukrayna ilişkilerine ait bir makale yazıp yayımladı. Ruslarla Ukraynalıların kardeş olduğunu söyleyen Putin, günümüzde iki ülke arasındaki sorunların, halklardan değil, Ukrayna’yı yönetenlerden kaynaklandığını, Ukrayna’nın şimdi Avrupa’nın en yoksul ülkesine dönüştüğünü söylüyor. Bin yıldan daha derinlere gitmiş ve uzun bir tarih makalesi yazmış. Yalnız, eğer amaç akademik çevreleri etkilemekse, makaledeki hususlar fazla bilindik; eğer amaç ortalama Ukraynalıları etkilemekse, makale fazla uzun. Putin’in yazdıklarına, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’den yanıt geldi: “Biz, Ruslarla kardeş isek, olsa olsa, Habil’le Kabil gibi düşman kardeş oluruz” diye…
KİEV PRENSLİĞİ’NDEN BÖLÜNMEYE…
Peki, iki halkın ilişkisi nasıl? Tarihten başlayarak şunları söyleyelim: Ruslar, Ukraynalılar ve Beyaz Ruslar (Belaruslar), Doğu Slavları grubunu oluşturuyor. Bu üç halkın kökleri, 800’lü yıllardan 1200’lere kadar varlığını sürdürmüş olan Kiev Prensliği’ne uzanıyor. Sonra bu prenslik, Moğollar’ın akınlarıyla yıkılınca, bu üç halkın ataları, farklı devlet çatıları altında, birbirlerinden ayrı düşmüş ve ortaya zamanla, kendini diğerinden farklı hisseden ayrı ayrı milletler çıkmış. Ukrayna toprakları, 1600’lerin ortalarında Moskova egemenliğine girmiş ve Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991’e kadar, bir şekilde, Rusya yönetiminde kalmış.
Rusya, Ukrayna topraklarını ele geçirdiğinde, Ukraynalıların çoğu Ruslar gibi Ortodoks, iki halk da Slav kökenli olduğundan, Çarlık Ruısyası’nda Ukraynalı köylülerin yaşam düzeyi olarak Rus köylülerinden bir farkı olmadığından, burada Rus karşıtı milliyetçilik, fazla gelişmedi. Ukraynaca (Rusçayla aynı kökten gelse de, farklı bir dil), o şartlarda, köylülerin konuştuğu dil olarak kaldı. Sovyetler Birliği zamanına kadar Ukraynaca, eğitim dili olmadı.
Sovyetler Birliği, 1991’de yıkılıverince, Ukrayna da bağımsız kaldı. Ancak, toplumda, bağımsızlık bilinci zayıftı. Ukrayna’nın ikinci Cumhurbaşkanı Leonid Kuçma’nın yazdığı kitabın adı, yönetici zümrenin kaygısını gözler önüne seriyordu: “Ukrayna, Rusya değildir”. Epey kalın bir kitapta Cumhurbaşkanı, Ukrayna’nın neden Rusya olmadığını açıklamaya çalışıyordu.
Rusya, “biz sizinle kardeşiz” diyerek Ukrayna’yı kendisine bağlamaya çalışırken, Ukrayna’yı yönetenlerin bir kısmı da Rusya’ya karşı, radikal bir şekilde ABD yanlısı çizgiyi savunuyor ve tarih kitaplarında, Ukraynalıların sırf Ukraynalı oldukları için Ruslar tarafından öldürüldüğünü ispatlama peşindeler. Dini alanda da Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılarak Fener Patrikhanesi’nin egemenliğine girmek istiyorlar ve bu konuda ABD onları destekliyor. Yani, Ukrayna milli kimliği, Rus ve Ukrayna liderlerine makale ve kitap yazdıracak, ABD’yi de müdahalelere sevk edecek kadar politize bir konu. ABD’nin Fener Patrikhanesi’ni bu topraklarda nasıl kullandığını merak edenlere de yeni çıkan kitabımı tavsiye ediyorum: Rusya-Batı Mücadelesi’nde Fener Rum Patrikhanesi. Cumhuriyet Yayınları.
Deniz Berktay