KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Arash Reisinezhad: İranın Gazze savaşına doğrudan dahil olmamasının 7 nedeni

Arash Reisinezhad: İranın Gazze savaşına doğrudan dahil olmamasının 7 nedeni

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 9 dk okuma süresi
84 0

Tahran’ın Gazze’deki savaşı tırmandırma konusundaki düşüncelerine yakından bir bakış.

Arash Reisinezhad

Başlangıcından bu yana Gazze’deki savaşın İran ile İsrail arasında doğrudan bir çatışmanın habercisi olabileceği düşünülüyor. Hizbullah savaşta yeni bir cephe açma tehdidini sürdürürken İranlı şahinler de ülkelerinin doğrudan müdahalesini memnuniyetle karşılıyor. Geçen ay İran’ın eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, şahin yetkililer tarafından İran’ın dini liderine yazılan ve onu Hamas adına İsrail’le çatışmaya girmeye ikna etmeye çalışan bir mektuptan bahsetti.

Ancak geniş çaplı bölgesel bir savaş olasılığı düşük. İranlı şahinler tarafından yinelenen sloganlara rağmen, İran’ın stratejik düşüncesinin gerçekliği daha ihtiyatlı. Tahran’ın Hamas adına İsrail ile bir savaş başlatmaktan kaçınmasının en az yedi nedeni var.

Birincisi, İran İslam Cumhuriyeti 1980’lerde Irak’la savaş sırasında yaptığı gibi toplumu yeni bir savaş için bir araya getiremez. Irak ordusuna direnen ve Bağdat’ı İran topraklarından çekilmeye zorlayan, diğer faktörlerin yanı sıra insan dalgalarının durmaksızın harekete geçirilmesiydi. Ancak onlarca yıl sonra toplumun siyasi sisteme verdiği destek önemli ölçüde azaldı. Geçen yılki protestoların ardından, kısmen ABD öncülüğündeki yaptırımların neden olduğu ekonomik krizle birlikte, gençler ve kentli orta sınıf arasındaki hoşnutsuzluk arttı.

İkinci olarak, İran hükümetindeki ılımlı grup, İran’ın savaşa doğrudan müdahalesine karşı uyarılarda bulunuyor. Gerçekten de Gazze’deki savaş Tahran’daki siyasi ayrılıkları derinleştirdi. İranlı şahinlerin tehdit değerlendirmesinde Hamas’ın yok edilmesi otomatik olarak Hizbullah’ın çöküşü ve nihayetinde İran’a yönelik askeri bir saldırı ile ilişkilendiriliyor. Bu nedenle İran’ın Şii vekillerinin Irak ve Suriye’deki Amerikan üslerini hedef almasını destekliyorlar. Bu görüş, İran’ın ABD ile olası bir savaşa girmesinin yıkıcı sonuçları konusunda sürekli uyarılarda bulunan Zarif başta olmak üzere ılımlı yetkililerin görüşleriyle tam bir tezat oluşturuyor. Zarif’e göre İran Gazze konusunda daha radikal bir tutum takınırsa ABD ile ölümcül bir çatışmayı tetikleyebilir ve bu da İsrail’in hoşuna gider. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi hükümeti tarafından kenara itilmesine rağmen Zarif, İslam Cumhuriyeti’nin siyasi elitleri ve hatta toplumu üzerinde hâlâ etkili bir isim.

Üçüncüsü, İsrail’in Hamas’ın 7 Ekim saldırısını caydırmadaki başarısızlığı Tahran’ın İsrail’e yönelik stratejik hesaplarını değiştirmiyor. Demir Kubbe füze savunma sistemi gibi yüksek teknolojili savunma sistemlerine güvenen İsrail’e karşı Hamas, önemli bir askeri ve istihbarat darbesi indirerek İsrail’in caydırıcılık politikasını yerle bir etti. Ancak bu durum İran’ın İsrail’e bakış açısını ya da bölgedeki güç dinamiklerini değiştirmedi. Hamas operasyonu İsrail’in uzun süredir devam eden inandırıcı caydırıcılık stratejisini sarsmış olsa da İran’a füze gücünü kullanarak İsrail’e meydan okuma fırsatı vermedi. Tersine İran, İsrail’in caydırıcılığı yeniden tesis etmenin olağanüstü askeri veya siyasi riskler almaya değecek varoluşsal bir öncelik olduğunu düşündüğüne inanıyor olabilir.

Dördüncü olarak, genel kanının aksine ne Hamas ne de Hizbullah İran’ın vekili; onları İran’ın devlet dışı müttefikleri olarak düşünmek daha doğru olacaktır. Tahran ile Hamas arasında yukarıdan aşağıya bir ilişki yok. Hamas eylemlerini İran’la uyumlu hale getirse bile yaklaşımları farklılaşabilir, tıpkı Suriye iç savaşında Hamas’ın Sünni Esad karşıtı isyancıları desteklediği dönemde olduğu gibi. Amerikan ve İsrail istihbaratı İran’ın üst düzey yetkililerinin Hamas operasyonundan haberdar olmadığını öne sürdü. Kasım ayı ortasında Reuters, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in Hamas lideri İsmail Haniye’ye İsrail’e yönelik saldırı konusunda İran hükümetinin uyarılmadığı için Filistinli grup adına savaşa girmeyeceğini söylediğini iddia etti.

Beşinci olarak, İran’ın Moskova ve Pekin’deki stratejik ortakları Hamas’a tam desteklerini açıklamadılar. İran, “Doğu’ya Bakış” politikası kapsamında Çin ve Rusya ile yakınlaşmaya çalışıyor ve bu ülkelerle ilişkilerini bozmak istemeyecektir. Aslında Tahran, iki yıl önce Kabil’in Taliban tarafından ele geçirilmesinde Çin-Rusya’nın bekle-gör yaklaşımını gözlemledikten sonra benimsediği politikanın bir benzerini Gazze’de izliyor. İran’ın amacı büyük uluslararası krizlerde izole edilmekten kaçınmak.

Altıncı olarak, İran’daki etkili karar alıcılar arasında Basra Körfezi’ndeki Arap şeyhliklerinin İran ve İsrail arasında büyük çaplı bir savaşı memnuniyetle karşılayacağına dair derin bir inanç var. İran, Arap ülkelerinin daha geniş çaplı bir savaş sonucunda İsrail ile bağlarını koparacağını umabilir ancak bu pek olası değil. Arap kamuoyu, ülkelerinin dış politikaları üzerinde çok etkili değil. Ve Arap liderler uzun zamandır Hamas’ı İsrail’in tamamen ortadan kaldırdığını görmekten mutlu olacakları yıkıcı bir İran vekili olarak algılıyorlar.

İran’ın savaşa girme konusundaki görünürdeki isteksizliğini etkileyen son ve en önemli faktör ise Hamaney’in bölgesel çatışmalara yönelik özel bakış açısı. Batı’daki ana akım görüşün aksine, İran’ın dini lideri bölgesel çatışmalara ideolojik değil realist bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Irak’la yaşanan yıkıcı savaş sırasında İslam Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olarak görev yapmış olan Dini Lider, savaşın, özellikle de ABD ile yaşanan savaşın sonuçlarının son derece farkında. Bu farkındalık, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün eski lideri General Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesinin ardından İran’ın nispeten ölçülü bir tepki vermesine yol açtı. Bu tür bir davranış, bölgesel krizleri ele alma konusundaki genel stratejisiyle uyumlu. Yirmi yıldan daha uzun bir süre önce, Afganistan’ın kuzeyindeki İranlı diplomatlar ilk Taliban emirliği tarafından öldürüldüğünde ve İran’da kamuoyu büyük bir müdahaleye meylettiğinde, Hamaney ve dönemin Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Başkanı Hasan Ruhani gerilimin tırmanmasını önlemeye yardımcı oldular.

Birbiriyle bağlantılı bu yedi neden, İslam Cumhuriyeti’nin Hamas adına savaşa müdahil olma konusundaki isteksizliğini açıklıyor. Ancak Gazze’deki savaş, İran’ın nükleer programını hızlandırabilir. İran’da, ağırlıklı olarak şahin kampta yer alan güçlü sesler, ülkenin Hamas’ın yok edilmesini önleyecek en önemli aracının nükleer yeteneklerini tam olarak geliştirme kararına bağlı olduğunu savunuyor. İran’ın elindeki kozun nükleer silah geliştirme tehdidinde yattığına ve bu sayede müttefiklerine hayati bir destek sunabileceğine inanıyorlar- tıpkı geçmişte Suriye’deki Esad hükümetine verdiği desteğe benzer şekilde. Bu mantık, İsrailli aşırı milliyetçi Miras Bakanı Amichai Eliyahu’nun Gazze Şeridi’ne “herkesi öldürmek için bir tür atom bombası” atılmasını “bir seçenek” olarak savunmasıyla büyük bir ivme kazandı.

Bunların hiçbiri İran’ın Gazze’deki stratejik varlığı olan Hamas’ı terk etmeye istekli olduğu anlamına gelmiyor. Tahran boş durmaktansa, çatışmayı tam ölçekli bir bölgesel savaşa dönüştürmeden, Hizbullah ve Irak ve Suriye’deki Şii vekilleri aracılığıyla hem İsrail hem de ABD üzerinde baskı uygulamaya devam edecektir.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir