KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. “B Planı” mı, “Kerry-Lavrov-Zarif” Gizli Antlaşması mı?

“B Planı” mı, “Kerry-Lavrov-Zarif” Gizli Antlaşması mı?

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 7 dk okuma süresi
379 0

“B Planı” mı, “Kerry-Lavrov-Zarif” Gizli Antlaşması mı?

mse
Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Birleşik Devletler Senatosu’nda yaptığı konuşmada Suriye’de ateşkesin işe yaramaması durumunda bu ülkenin bölünmesini esas alan bir B planlarının olduğunu ileri sürerek: “Birkaç ay içinde siyasi geçiş sürecine geçilmemesi durumunda B Planı›na yöneleceklerini» ifade etmişti. Gerekçe olarak da ülkenin daha iyi yönetilebilmesi gösterilmişti.

“Çatışmayı Bitirmek ve Adem-i Merkeziyetçiliği Güçlendirmek» (Deescalation and Decentralization) esasında hazırlanan “Suriye İçin Barış Planı”nın mimarı ABD’nin Türkiye ve Suriye başta olmak üzere, Ortadoğu politikasındaki en etkili derin isimlerinden biri olan Philip Gordon.

ABD’nin etkili derin uzman/danışman isimlerinden biri olarak da bilinen Gordon’un söz konusu B Planı çerçevesinde Suriye’de PYD güdümlü bir Kürt yönetimi, Nusayriler ağırlıklı “Esad Yönetimi”, çöle hapsedilmiş IŞİD bölgesi ve Muhaliflerin kontrolünde bir bölgenin kurulması öngörülüyor. Bunun dışında IŞİD ile savaşan uluslararası koalisyonun denetimine bırakılacak bir bölgeden de bahsediliyor.

Planda her ne kadar “bölge” adı geçse de, bunun bal gibi “devlet” anlamına geldiği anlaşılıyor. Dolayısıyla Türkiye etrafında üçü netlik kazanmış, bir diğeri kocaman soru işaretli barındıran yeni devlet inşa süreçleri söz konusu.

Eğer, düşünüldüğü gibiyse, düne kadar “Türkiye’yi Kazanmak” üzerine senaryolar geliştiren ekibin başında yer alan Gordon’un, “Türkiye’yi Kaybetmek” adına/pahasına yeni planlar hazırlamakta olduğu anlaşılıyor. Bu durumda, Türkçeye de tercüme edilmiş bulunan “Türkiye’yi Kazanmak” kitabını tersten okumak gerekiyor. Çünkü, Türkiye adına, hiç de vakit kaybedilmeden kısa bir süre içerisinde uygulamaya sokulabilecek en muhteşem B Planları orada mevcut. Tabi değerlendirilebilir ise…

Türkiye’ye yönelik “Müttefik B Planı”

İlgili devletlerin sınırlarına ve yapılarına bakıldığında, BOP’un ruhuna ve hedeflediği “Yeni Ortadoğu” haritasına uygun bir şekilde tanzim edildiği ve Türkiye’yi kuşattığı görülüyor. Hatta, kuşatmanın ötesinde, Türkiye’nin hassas fay hatlarına yönelik birer tehdit unsuru olarak da ön plana çıktıkları görülüyor.

Türkiye’yi etnik ve mezhepsel bazda bölme kapasitesi olan bu devletlerin adları bile nasıl bir misyon üstelenecekleriyle ilgili önemli ipuçları veriyor.

Esad ile birlikte oluşturulacak “Alevi Devleti”, PYD/YPG liderliğinde oluşturulacak bir “Kürt Devleti” ve “sözde tehdit” IŞİD sayesinde oluşturulacak bir “Sünni Arap Devleti”, Türkiye’nin bölgeye çıkışını engellemenin daha da ötesinde, Türkiye içlerine yönelik etnik-mezhepsel bazlı iç savaşları hedefleyen olası RAND senaryolarına işaret ediyor. Bir diğer tabirle, yarım kalmış Sevr projesinin gerçekleşmesine…

Bu bağlamda, bölünen Suriye’de IŞİD ile savaşan uluslararası koalisyonun denetimine bırakılacak dördüncü bölgenin de süreçte nasıl bir görev üstleneceği anlaşılıyor: Suriye Çekiç Gücü!

Bu noktada, “Dördüncü Bölge”, yani “Suriye Çekiç Gücü”nün konuşlanacağı yer; diğer üç bölgedeki devlet inşa süreçlerinin garantör ve koordinatör gücü olacağı gibi, aynı zamanda Türkiye içlerine yönelik olası operasyonların da destek-lojistik gücünü oluşturacağa benziyor. Bunun dışında, Türkiye’nin bölgeye yönelik olası B Planları’nı engellemeye dönük bir ileri karakol olarak da görülebilir. Dolayısıyla, Ankara’nın bu dördüncü bölgeyi biraz daha mercek altına almasında fayda var.

Hoşgeldin(!) Kerry-Lavrov-Zarif Gizli Antlaşması…

Düne kadar Ortadoğu’yu bölen ve 100. yılında ömrünü dolduran, İngiltere’nin Osmanlı karşısındaki iki büyük yenilgisinden (Çanakkale ve Kut’ül Amare) sonra bölgeyi Fransa ve Rusya ile paylaşmak zorunda kaldığı bir gizli antlaşmadan bahsediliyordu: Sykes-Picot-Sazanov. Şimdilerde ise, İngiliz Ortadoğu’sunu lağvetmeye çalışan, fakat bunu tek başına gerçekleştiremeyince Rusya ve İran ile bir paylaşıma giden ABD’yi görüyoruz. Bunun adı da muhtemelen tarihe “Kerry-Lavrov-Zarif” gizli paylaşım antlaşması olarak geçecek.

Her iki gizli paylaşım antlaşmasının hedefinin bir kez daha eski Osmanlı coğrafyası ve bu bağlamda imparatorluğun varisi konumunda bulunan Türkiye olması, bir sürpriz olmamalı. Asıl sürpriz, bu üçe bölme planını onayladığı iddia edilen komşumuz, din kardeşimiz İran’ın tavrı. Eğer öyle ise, “İran ayaklarına sıkıyor” denilebilir.

Her şey bir kenara, bölgede bir “Kürt Devleti”nin kurulmasını hedef alan bu anlaşmaya imza atmak, İran’ın ne kadar menfaatine olacak? Yarın bir gün bu “Kürt Devleti” İran sınırlarına dayandığında ve Tahran’ın kapısını çaldığında o zaman ne yapacak? Peki, Vahabiliği/Selefiliği ve bu bağlamda Suudi Arabistan’ı bir tehdit olarak gören İran, ikinci bir Selefi Devleti’nin onayına nasıl imza atabiliyor? Bunlar koskoca bir çelişki değil mi?

Daha da önemlisi, İran BOP haritasına ve bu haritadaki yerine hiç mi bakmıyor?

Bu arada İran böyle bir antlaşmaya imza atmamış diyenler olabilir. Dediğimiz gibi, bu şu an için bir iddia. Rusya’da yeni bir Bolşevik Devrimi ve Lenin hadisesi yaşanmadığı sürece bunu mevcut şartlar altında sadece bir iddia olarak kabul etmek gerekiyor.

Fakat, diğer taraftan Deli Petro’dan bu yana vasiyete uygun bir seyir izleyen Rusya-İran ikili ilişkileri ve son dönem ABD-İran ilişkilerindeki “Şeytan sapması” göz önünde bulundurulduğunda, bu iddiaların çok da yersiz olmadığı anlaşılıyor. Daha da ötesi, somut bir gelişme olarak karşımıza çıkan Suriye’den İran askerlerinin çekilmesi hadisesini nasıl değerlendirmek gerekir? Sizce misyonlarını tamamlamış olabilirler mi?
Mehmet Seyfettin Erol

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir