Şimdi yükleniyor

MUHAMMET EMİN AKTAŞ: Küresel Örnekler Işığında: Eski PKK MensuplarınınBarış, Rehabilitasyon ve Adaptasyon Süreçleri Nasıl Olmalı

ÖZET Bu çalışma, Türkiye’de yönetilmekte olan “yeni çözüm süreci”nin taraf gözetmeksizin bir kazançla sonuçlanması amacıyla küresel çapta bir örnek teşkil eden Kolombiya, Kuzey İrlanda ve İspanya örneklerini incelemektedir. Bu inceleme karşılaştırmalı vaka analizi tekniği ile barış sürecinin sağlıklı yürütülmesi için olan gereklilikleri, adaptasyon ve rehabilitasyon süreçlerini ve toplumun zarar görmüş kesimlerinin gelecek nesillere bıraktıkları mirasın nasıl yönetilmesi gerektiğini örnekler üzerinden tartışmaktadır.  Bu analiz sürdürülebilir bir barışın:Kolombiya örneğinde görülebilecek olan kapsamlı adalet mekanizmalarına, Kuzey İrlanda örneğinde başarılı bir siyasi entegrasyona, İspanya modelinde bu eksikliğin yarattığı sorunlardan çıkarılması gereken derslere ve son olarak ise toplumsal meşruiyete dayandığını ortaya koymaktadır. Bu bulgular ışığında çalışma, Türkiye’deki sürecin somut başarılar yakalaması ve ilgili literatüre katkı sağlaması amacı ile politika önerileri sunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kolombiya, Kuzey İrlanda, İspanya, Türkiye, Barış, Sürdürülebilirlik, Terör örgütü.

Giriş

Tarih değil hatalar tekerrür ediyor.” Bu yaklaşımla geçmiş tecrübelerden edinilen kazanımlar paha biçilmez olarak görülmelidir. Bu sebeple Türkiye’de yönetilen “yeni çözümsürecinin başarılı şekilde ele alınabilmesi için küresel ve yerel tecrübelerden temel oluşturulması gerekmektedir. Bu çalışma Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 15 Ekim 2024 tarihinde MHP grup toplantısında ortaya koyduğu Türkiye’de yeni bir çözüm sürecinin başlangıcı olarak yorumlanan açıklamalarını bir çıkış noktası olarak ele almaktadır. İlk başta Devlet Bahçeli’nin dile getirmesiyle bir başlangıç noktasına erişen süreç 27 Şubat’ta PKK lideri Abdullah Öcalan’ın PKK üyeleri için yaptığı silah bırakma çağırısıyla yeni bir evreye girmiştir.Bu gelişmeler gelecek dönemlerde gözlemleyebileceğimiz pek çok girişimin temelini oluşturmaktadır.

Türk devlet adamlarının barış temelli bir yaklaşımla hareket etmelerinin en büyük sebebi olarak PKK’nin kurulduğu tarihten bugüne kadar sebep olduğu zararın büyüklüğü ve devleti uğrattığı zarar gösterilebilir. Yerel kaynakların yayınladığı haber ve raporlara göre 40 ila 100 bin arasında can kaybının yaşandığı, milyonlarca insanın yaşadıkları bölgelerden ayrılmak zorunda kaldıkları ve Türkiye Cumhuriyeti’ne 1978 (PKK’nin kuruluş yılı olarak kabul edilmektedir.) ile 2025 yılları arasında PKK’nin 2 trilyon dolara yakın zarara neden olduğu açıklanmıştır. Türkiye hükümeti ülke içi sulh ve refah ortamının devamlılığı sağlamak için PKK ile pek çok kez anlaşma zemini aramıştır. Ancak bu girişimler PKK’nin bir terör eylemiyle barış ortamına zarar vermesi sonucu durdurulmuştur. Örgütün siyasi kanadı olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile zaman zaman gelişmeler elde edilmiş olsa da kesin bir sonuca ulaşıldığı söylenememektedir. Unutulmamalıdır ki PKK 1997’de Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından ve 2002 yılında Avrupa Birliği (AB) tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiştir.

Bu uzun mücadele Türkiye’nin yerel çapta da oldukça tecrübe edinmesine yol açmıştır. Hem yerel hem de küresel tecrübeler ışığında barış amacı ile yola çıkmış her girişimin kıymeti bilinmelidir. Savaş yaratmak her ne kadar kolay olsa da sonrasında sürdürülebilir bir barış ve güven ortamı sağlamak ise oldukça uzun ve meşakkatli yıllar gerektirmektedir. Bu amaç bağlamında çalışmada Kolombiya, Kuzey İrlanda ve İspanya çapında ulusal etkinlik göstermiş terör örgütlerinin barış evrelerinden, topluma adapte ve rehabilitasyonsüreçlerine kadar tecrübe ettikleri önemli olaylar genel bir başlık altında incelenmektedir.

Bu çalışma şu temel soruyu sormaktadır: Kolombiya, Kuzey İrlanda ve İspanya’daki barış ve rehabilitasyonyaklaşımlarından elde edinilen kazanımlar ışığında PKK mensupları nasıl topluma yeniden kazandırılabilir? Çalışmanın temel amacı önemli birer örnek teşkil ettiği düşünülen üç uluslararası modeli analiz ederek, Türkiye’de başlayan bu yeni ve oldukça kırılgan süreci en sağlıklı şekilde yürütmek ve eski terör örgütü mensuplarının sosyal hayata kazandırılmasına yönelik uygun politikaları tartışmaktır. Bu inceleme sürdürülebilir bir barış ortamının sadece siyasi bir anlaşmadandeğil aynı zamanda kapsamlı bir adalet mekanizması, barış temelli siyasi taraflar ve iyileşme isteğine sahip bir toplum gibi pek çok çeşitli etmene bağlı olduğunu, incelenen uluslararası modeller üzerinden savunmaktadır.

Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılarak karşılaştırmalı vaka analizi yapılmıştır. Bahsi geçen aktörlerden Kolombiya yapmış olduğu barış antlaşması ile, Kuzey İrlanda sivil toplumun aktif rolü ve siyasi temsil ortamının uygun bir biçimde sağlaması ile, İspanya ise bir uzlaşma sağlanmadan sonuçlanan sürecin neler getirebileceğini göstermek amacıyla seçilmiştir. Her örgütün barış mekanizmaları ve sonrasındaki adaptasyon uygulamaları başlıklar altında incelenmiştir. Son olarak ise PKK için hangi dersler çıkarılabileceği ve yeni çözüm sürecinin Türkiye’nin mevcut siyasi ve toplumsal durumuna uygun bir senaryo biçiminde nasıl uygulanabileceği tartışılmıştır.

Kolombiya

İlk örneğimiz olan Kolombiya’da barış süreci yakın bir zamanda sona erse de etkileri hala devam etmektedir. Devlet dışı silahlı oluşumlarla 2016 yılında barış paktı imzalanmıştır. Doğası gereği mutabakatlar iki taraflı tanınırlık gerektirir. Bu bağlamda silahlı grupların kurulduğu günden bugüne yaklaşık 250 bin insanın hayatını kaybetmesine ve üç milyona yakın insanın da yerlerinden edilmesine sebep olduğu görülebilir. Bu bağlamın sonucu olarak ise devlet tarafından tanınması ve bir antlaşma masasına oturulması gereken bir aktör olarak görülmesi zorunlu hale gelmiştir. Karşılıklı olarak kabul görmüş iki tarafın makul bir sürecin yürütülebilmesi için başlaması gereken ilk adım böylece tamamlanmış ve sonrasında barış mutabakatı için görüşmelere başlanmıştır.

Kolombiya örneğine bakıldığında sonraki bölümlerde bahsedilmiş olan örnekler ile arasındaki en önemli fark yapılmış olan barış antlaşmasıdır. Bahsi geçen barış paktıçeşitli uzmanlarca tarihin en kapsamlı barış belgesi olarak önem kazanmıştır. Bu belge “toprak reformu, siyasi katılım, savaş mağdurları, uyuşturucu maddeler, çatışmanın sonlandırılması ve barışın uygulanması” altı ana başlığının altında toplumun görece göz ardı edilen grupları olan kadın, çocuk ve özel gereksinimli kesimlerini de içinde barındıran genel bir kapsama sahiptir. Diğer başlıklarda da sıklıkla değinilmiş olan uluslararası taraflar bu antlaşma sürecine büyük katkılarda bulunmuştur (barış safhasına Norveç ve Küba garantör ülke rolü oynamıştır).

Kolombiya’da öncelikle toplumun güvenini kazanmak amacıyla halk oylamasına gidilmiştir ama bu dönemde bazı siyasilerin kendi çıkarları doğrultusunda halkı yönlendirmesi ve çıkar elde etme umutları süreci yaralamıştır. Bu siyasilerin en önemli dayanağı eski militanların hapis cezası yerine topluma adapte etme süreçlerine katılacak oluşlarıdır.Buradaki “hayır” kampanyasının en önemli dayanağı örgüt liderlerinin onarıcı adalet sistemi ile yargılanması yerine cezalandırılmayacağı anlayışıdır. Sürece karşı olan siyasi liderler bu süreci ve anlayışı benimsemiş ve bu süreci siyasi bir kutuplaşma aracına çevirmişlerdir. Her barış aşaması için karşılıklı taleplerin anlayış içerisinde geleceğe dönük olarak yorumlanması şarttır. Seçim günü geldiğinde dezenformasyonlar etkisini göstermiş ve yüzde 37’lik bir katılım oranı ile 50,2’e karşı olarak 49,8 oy alan barış antlaşması halk tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine devlet belgeler üzerinde küçük değişikliklere giderek bu sefer halkın temsilcisi rolündeki parlamentoda yeni bir seçim yapmıştır ve mutabakat başarıyla kabul edilmiştir.

Antlaşmanın hemen ardından halk kesimlerinin de oldukça tepkili olduğu “mahkumların yargılanması” konusunda harekete geçilmiş ve sadece eski terör yandaşlarını yargılaması için özel bir mahkeme oluşturulmuştur. Bu mahkemenin temel mantığı cezalandırıcı olmaktan ziyade onarıcı bir adalet mekanizması görevi görmesidir. İleride anlatılmış bulunan diğer örneklerden Kolombiya’yı ayıran en önemli bir diğer etken de bu mahkemedir. Bu mahkemeye göre iş birliği yapıp olayların aydınlatılması için katkıda bulunmayı kabul edenler rehabilitasyon ve yeniden entegrasyon kamplarına alınmıştır. İş birliği yapmayı reddedenler ise işledikleri suçlar ile yargılanmış ve hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu durumda halk oylaması kısmında da bahsedilmiş olduğu üzere eski suçlular cezalandırılmak yerine tedavi edilmeye çalışılmaktadır ve bu durum toplum kesimlerinin tepkisini toplamıştır. Mahkeme sürecinden sonra hükümlüler sosyal hizmetlere yönlendirilmiş inşaatlar, zanaat merkezleri ve çiftlikler gibi kas gücü gerektiren yerlerde topluma katkıda bulunmaya çalışmışlardır.

Bunlardan sonraki bir diğer önemli süreç silah bırakma aşamasıdır. Daha önce de bahsedilmiş olduğu üzere uluslararası aktörler bu sürece destekte bulunmuştur. BM yaklaşık olarak birkaç ay içerisinde silah teslim işlemlerinin gerçekleşmesini sağlamış ve kontrolünü yürütmüştür ama üzerinden yıllar geçmesine rağmen BM bu tesisleri kapatmayarak rehabilitasyon ve adaptasyon misyonu ile ülkedeki varlığını sürdürmüştür. Bu bölgelerde uluslararası bir kuruluş ve devlet koordineli çalışılmıştır.

Silahlı devlet dışı yapı her ne kadar anlaşmaya varmış, silahlarını bırakmış ve rehabilitasyon sürecini kabul etmiş olsa da fikirsel olarak istediklerini elde ettiği söylenemez. Bu çalışmada incelediğimiz her oluşumun gerçekleştirmek istediği belirli bir hedef vardır ve bunları sonuca ulaştırmak için siyasi kanatlarının yanı sıra silahlı bir kanat ortaya çıkardıkları için bu çalışmaya konu olmuşlardır. Bu çalışma,barış süreci ve sonrasını işlediği için bahsi geçen şiddet yanlısı aşırılıkçı grupların ideolojileri detaylıca incelenmemektedir. Kolombiya örneğinde örgütün ideolojileri silahlı kanadının sona ermesi ile siyasi kanadı ile devam etmiştir. Yapılan antlaşma ile 2026 yılına kadar mecliste on adet sandalye kazanılmış ve bu sayede fikirsel temsil ortamı sağlanmıştır.Siyasi temsil her ne kadar kıymetli olsa da Kolombiya örneği sivil hedeflere yönelik şiddet eylemlerinin toplum hafızasında taze kalması sebebiyle halkın desteğini kaybetmiş ve bu durum kazanımlarının sürdürülebilirliğini baltalamıştır. Çalışmanın ileriki başlıklarından birisi olan İspanya örneğinde de görülecektir ki bu her iki örnek de toplum nezdinde meşruiyetini yitirmiş ve siyasette aktif olmaya çalışmıştır. İspanya’nın aksine Kolombiya’daki meclis üyeleri yıllar geçmesine rağmen halkın desteğini kazanamamıştır.

Uzun sürece bakıldığında en büyük zafiyeti, terör yapılanmasının çekildiği yerlerde devletin otorite boşluğunu dolduramamış olmasıdır. Bunun yanında devletin yürüttüğü rehabilitasyon ve entegrasyon kuruluşları da başarıyı yakalayamamıştır. Sosyal hizmet çerçevesine giren hükümlüler maddi, sosyal ve siyasi çeşitli baskılara maruz kalmaları sonucu tekrardan silahlanmaya başlamış, uyuşturucu ticareti ve haraç gibi ülkenin bekasını ve refah seviyesini tehlikeye düşüren girişimlerde bulunmuşlardır. Sayıları zamanla artan bu grupların birbiriyle herhangi bir bağlantısına rastlanamamıştır. Zamanla bozulan barış atmosferi eski terör mensuplarının kendi iç hesapları dolayısıyla birbirleri arasındaki infaz hareketleri 300’e yakın insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuş ve bu durum halkın esenliğe ulaşma hayallerini ortadan kaldırmıştır. Gerek masum gerek eski suçlu olarak değerlendirilen halkın her kesimi büyük bir başarı ile başladığı düşünülen sürecin yanlış yönetilmesi sonucu devlete karşı nefret beslemiş ve büyük bir güven eksikliği yaşamıştır. Günümüze geldiğimiz zaman ise eski militanların toplumun büyük kesimi tarafından ayrımcılıkla karşılaştığı, eğitim alma, konut ya da arsa edinme gibi temel toplumsal iletişimlerden ve hoşgörüden yoksun bırakıldığı kaydedilmiştir. Bu durum yeni nesillerin nefret ve anlaşmazlık ortamında büyümesine yol açıp barışın sürdürülebilirliğini engellemektedir.

Kuzey İrlanda

Kuzey İrlanda örneğinde devlet dışı silahlı organizasyon ile 1998 yılında bir barış antlaşması imzalanmış ve Kolombiya örneğinde de bahsedilmiş olduğu üzere [Avrupa Birliği’ne (AB) bağlı PEACE programı gibi] uluslararası kuruluşlar tarafından sürece destek olmak amacı ile mutabakat sürecinde dahil olunmuş, maddi fonlar ayırılmış ve entegrasyonsüreçlerine destek sağlanmıştır. Antlaşma sürecinde Kuzey İrlanda Kadın Koalisyonu üyeleri gibi sivil ve siyasi aktörler tarafından kadın ve çocuklar gibi göz ardı edilmiş olabilecek gruplar için özel destek programları hazırlanmıştır.

Pakt sürecinden sonra mahkumların sicillerine işlenen bir lisans almaları karşılığında salınmalarına karar verilmiştir. Bu lisans çerçevesinde mahkumların serbest bırakılmalarına karar verilmiş ama işleyecekleri ilk suçlarında önceki suçlarıyla birlikte yargılanmalarına karar verilmiştir. Bu evrede daha önce hüküm giymiş toplam 428 mahkum bu lisanslı tahliye sürecinden yararlanmıştır.

Bir sonraki önemli süreç ise silahların bırakılmasıdır. Burada da Kolombiya örneğinde görülen üzere uluslararası aktörlerin desteği alınmıştır. Kanadalı bağımsız bir kuruluş olan Silah Bırakma Komisyonu (IICD) silahların toplanması ve kayıtların gerçekleştirilmesi görevini üstlenmiştir. Bu gidişatyaklaşık olarak yedi yıl sürmüştür ve 2005 de tamamlanmıştır. Bu durumun sebebi olarak aşırılıkçı devlet dışı yapılanmaların, silahları bir garanti mekanizması olarak gördükleri söylenebilir.

Kuzey İrlanda örneğinde diğer örneklerden farklı olarak görülebileceği üzere polis teşkilatında değişikliğe gidilmiştir. Bu duruma sebep olarak Katolik örgüt üyeleri veya sempatizanları tarafından ön yargı ve korku ile karşılanmış bir teşkilattır. Barış sürecinin başarı ile ilerlemesini sağlamak amacıyla polis teşkilatı dağılmış ve tarafsızlığına daha çok güvenilen bir yapı kurulmuştur.

Sürdürülebilir bir refah ortamı için silah bırakmış bu gruplarınideolojik yapılarının temsili son derece önemlidir. Diğer örneklerde de gözlemlenebileceği üzere Kuzey İrlanda örneğinde de silahlı örgütün bir siyasi kanadı vardır. Bu örnekte başarı ile sonuçlanmış bir siyasi mekanizma görmek mümkündür. Ülkenin şartları gereği güç paylaşımı ilkesi benimsemesi sonucu örgütün siyasi kanadının yürütmede en üst düzeyde temsil edilmesi sağlanmıştır. ülkeyi yönetebilecek bir başkan çıkarmayı başarmıştır. Bu süreç doğrultusunda en büyük milliyetçi ve en büyük birlikçi parti hükümetleri ülkeyi birlikte yönetmek zorunda kalmıştır. Bu model eşit yetkilere sahip bir başbakan ve başbakan yardımcısının varlığı ile meydana gelir. Örgütün siyasi kanadı faaliyetlerini başarı ile yürütmeye devam etmiş, halkın desteğini kazanmış ve Kuzey İrlanda’nın en büyük partisi olmuş sonrasında ise bir başbakan bile çıkarmıştır.

Hükümlülerin rehabilitasyon ve entegrasyon sürecinde Kolombiya örneğinden farklı olarak devlet değil, eski mahkumların kurmuş olduğu STK’lar görev almıştır. Eski militanların iş bulmalarına yardım edilmiş, ev sahibi olmalarına, eğitim almalarına ve psikolojik destek temin etmelerine yardımcı olmuşlardır. Bu kuruluşların fonları ABtarafından sağlanmış, bu yolla bu kurumlarda çalışanlara istihdam sağlanmış ve etkin sahaları genişletilmiştir.

Savaşın sona ermesinden yıllar sonra mahkumlar ile temas sağlanmış ve ayrımcılığın halkın geniş kesiminde devam ettiği açığa çıkmıştır. Ekonomik ve sosyal anlamda ayrıştırılan mahkumlar yaşadıkları psikolojik buhranı çocuklarına aktarmış ve bu durum sürekli bir güven ortamını yaralamıştır. Yıllar geçtikçe yeni nesiller şaşırtıcı bir şekilde ayrımcılığa uğramaktan ziyade kabul görmüş ve en geç ikinci kuşakta topluma tam olarak kazandırma mümkün olmuştur. Bu olumlu dönüşümün arkasında birkaç temel faktör yatmaktadır: siyasi temsil ortamının sağlanmış olması, Kuzey İrlanda’nın ekonomik ve sosyal anlamda belirli bir  refah seviyesinin üzerinde olması, şiddetsiz bir geleceğin gençlerin rahatça hayal kurmasına olanak sağlaması olarak sayılabilir. Maddi sorunlar yaşamayan, ideolojik tabulara takılmayan genç jenerasyon atalarının bıraktığı yoğun havayı dağıtmış ve büyük ölçüde başarılı bir barışa imza atmıştır.

İspanya

İspanya örneğine gelindiğinde ise diğer örneklerden kendisini ayıran en önemli detayın bu örnekte terör organizasyonunun resmi olarak tanınan bir aktör olmamasıdır. İspanya devleti bu örgütü anlaşılabilecek bir paydada değil karşı konulması gereken bir sorun olarak karşılamıştır. Bu çerçevede ülke yönetimi hukuk yoluyla silahlı militanların üstesinden gelmiştir. Bu yolun seçilmesinin İspanyol hükümetinin tavizsiz anayasal duruşu temel rol oynamıştır. Örgütün son zamanlarındaki nicel olarak zayıflığı da bu tavrın başarıyla sonuçlanmasına sebep olmuştur. Halktan sempatizan kaybeden örgüt, zamanla militanlarını ve maddi kaynaklarını kaybetmiştir. Diğer örneklerle kıyaslandığı zaman militan sayısının kat kat az olduğu ve bu sebeplerle devletin tavizsizpolitikasının sonuç verdiği söylenebilir.

Bahsi geçen devlet dışı silahlı yapının kuruluş zamanında bulunduğu toplum kesiminden büyük destekler aldığını söylemek yanlış olmaz ama zamanla agresifleşen eylemleri sonucu bu desteği büyük bir hızla kaybetmiştir. Özellikle genç bir belediye meclisi üyesine düzenlenen saldırı sonucu halkla olan bağını tamamen koparan örgütün, hükümetin de büyük tepkisi ile karşılaştığı söylenebilir. Faaliyet alanı İspanya ve Fransa arasındaki bir bölgede bulunan bu örgüt saklanmak ya da sığınmak amacıyla sıklıkla Fransa topraklarını kullanmıştır. Bir kaçış ve sığınak noktası olarak kullandıkları Fransa hükümetinin örgüt ile mücadelede İspanya’ya yardım etmeye karar vermesi sonucu, İspanya ve Fransa polis teşkilatları iş birliği yaparak devlet dışı aktörün silahlı hareketliliğini ortadan kaldırmıştır.

Siyasi temsilin diğer örneklerde de karşılaşıldığı üzere burada da var olduğunu gözlemleyebiliriz. Örgütün başlangıçtaki misyonu siyasi kanadıyla beraber ilerlese de zamanla aşırılaşan eylemleri sonucu siyasi desteğini kaybetmiştir. Örgüt fiili olarak sona erdikten sonra devlet tarafından tanınmadığı için kendisini feshettiğini siyasi kanadı ve kendi medyası üzerinden yetkililere ulaştırmıştır. Bundan sonraki süreçte siyasi temsil daha çok önem kazanmış ve ideolojisini bu sayede tanınır hale getirmiştir. Silah bırakma süreci sona erdikten sonra siyasi etkinlik hızla artmış ve bölgenin en etkili iki partisinden birisi haline gelmiştir.

Silah bırakma aşamasına gelindiği zaman diğer örneklerde de olduğu gibi burada da uluslararası kuruluşlardan izler görmek mümkündür. İspanya hükümeti örgütü tanımadığı gibi bu kuruluşlar ile de bire bir iletişime geçmekten kaçınmıştır. Bu sebeple burada devletin varlığından ziyade sivil toplumun barışı zorlayarak diğer örneklere kıyasla bir benzersizlik ortaya koyduğu söylenebilir.

Günümüzde hala büyük tartışmalara sahne olan bir konu mahkumların durumudur. Bahsedilmiş olan üzere devlet bir antlaşma ortaya koymamış, suçluları hukuki yollarla cezalandırmıştır. Bu durum örgütün tabanı tarafından her yıl protesto edilmekte, hapisten çıkan mahkumlar evlerine birer kahraman olarak dönmekte ve siyasiler bu durumu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. İspanya hükümetinin devletin otoritesini sarsmadan askeri bir başarı sergilediği söylenebilirken, uzun süreli bir refah ortamının sağlanamaması bakımından İspanya örneğinin toplumsal uzlaşma açısından yetersiz kalan bir yaklaşım ortaya koyduğu söylenebilir. Karşılıklı anlayış ile yürütülmeyen süreç yıllar geçmiş olmasına rağmen barışın sürdürülebilirliğini zedelemekte ve ortaya travmaları ile büyümüş bir nesil koymaktadır.

Türkiye için Çıkarımlar

 

Barış mekanizmaları karışık, yorucu ve yıpratıcı olabilir, bu sebeple uluslararası örneklerden gözlem ve kıyas yoluyla elde edilebilecek çıkarımlar değerli görülmelidir. Bu kısımda yukarıda verilmiş olan uluslararası üç örnekten çıkarılabilecek dersler ve açıklamalarına yer verilmiştir.

Barış süreçlerin olmazsa olmazı resmi bir başlangıç noktası teşkil eden antlaşmalarıdır. Bu bağlamda Kolombiya örneğinin oldukça detaylı ve kapsayıcı olan mutabakatı önem teşkiletmektedir. Uygulanan bu yaklaşım Kolombiya hükümetinin, örgütün istek ve ihtiyaçlarını gözeterek halkın kadın ve çocuklar gibi göz ardı edilmesi muhtemel kesimlerini de kapsayacak şekilde detaylı bir mutabakat oluşturması, barış sürecinin devlet ve devlet dışı silahlı aktör tarafından kolaylıkla yürütülmesini sağlamıştır. Halkın anlayışının kazanılması için her zaman eyleme geçilmesine gerek olmayabilir. Kolombiya’dan bağımsız olarak bir örnek vermek gerekirse eğer, belgelerde bahsedilen maddeler her zaman eyleme geçmek için değil, bahsi geçen konuların düşünüldüğünü belli etmek ve bunlar üzerinden siyasi propagandalar oluşturmak için de yazılmış olabilir. Bu durum siyasi paktların sadece hukuki amaçlar gözetilerek değil yerli ve uluslararası kamuoyuna mesaj veren politik bir iletişim aracı olarak da kullanıldığının göstergesidir. Antlaşmaların bu yönleri de göz önüne alındığı zaman eğer devlet dışı yapıylabir yazılı metin oluşturma amacı ile aynı masaya oturulmuşsa,her detayın düşünülmesi gerekir. Toplumun hiçbir kesiminin göz ardı edilmemesi, örgütle daha önce yaşanmış olan muhtelif olaylar için çözümler üretilmesi ve propaganda amaçlı maddelerin de bu belgelerde bulunması her iki taraf için de faydalı olacaktır.

Her örnekte karşımıza çıkan bir diğer önemli etken uluslararası aktörlerdir. İncelediğimiz tüm örneklerde gerek antlaşma esnasında, gerek silah bırakma gerekse de yeniden adaptasyon hususlarında uluslararası kuruluşlar destekte bulunmuştur. Bu kuruluşların yardım motivasyonu olarak küresel barışı desteklemek, AB gibi çeşitli kuruluşlardan ya da ülkelerden alınan fonlar ile yürürlük kazanmak ya da tanınırlık kazanarak etkinlik sahalarını arttırmak sayılabilir. Verilenörnekler üzerinde bu uluslararası kurumların çok çeşitli amaçlar kazandığını görüyoruz. Kolombiya’yı ele aldığımız zaman kendini hükümete karşı güvensiz hisseden örgütün Norveç ve Küba gibi garantör ülkelere başvurduğunu görüyoruz. Her ne kadar siyasi anlamda tam olarak bir tarafolarak değer görmeseler bile terör örgütleri de kendi çıkarları doğrultusunda politikalar yürütür. Eski mensuplarının ya da aktif tabanlarının desteğini kazanmak ve mutabakat yapılmış olan devlete karşı güven oluşturulmak isteniyor olabilir. Kolombiya örneğinde sadece barış esnasında değil aynı zamanda silahların bırakılması, eğitim ve rehabilitasyonkamplarında da BM gibi uluslararası kuruluşlardan yardım alınmıştır. Bu kampların kurulmasının en önemli sebeplerinden birisi örgütün kendisini güvenceye alma isteğidir. Bu yöntemle bütün bu yürürlük küresel medyanın gözü önünde eski örgüt mensuplarının haksızlığa uğramadığı belgeler ve görüntüler altında tutularak dünya kamuoyuna yansıtılmıştır. Bahsi geçen duruma dair bir diğer örnek Kuzey İrlanda’daki süreçte de görülebilir. Kuzey İrlanda’daki örgüt mensuplarının silah bırakma süreci uluslararası kuruluşlar tarafından takip edilmiş ve neredeyse 7 yıl sürmüştür. Yıllar sürmüş bu sürece sebep olarak örgütün silahları olası bir ihlal durumunda güvenlik mekanizması olarak görüyor olması yatabilir. Her ne kadar bu endişe ile Kanadalı tarafsız kuruluşlara başvurulmuş olsa da dönem uzun ama sorunsuz bir şekilde sona ermiştir. İspanya örneğinde de silah bırakma aşamasının bağımsız aktörler tarafından denetlenmiş olması örnekler arasında ortaklık oluşturmaktadır. Bu üç farklı modelden de ortak olarak çıkarılabilecek ders, sürecin meşruiyetini, tarafların çıkarlarını ve destekçi kesimlerinin güvenini kazanmak amacıyla uluslararası mekanizmaların varlığının, sürdürülebilir bir barış hedefinin selameti için kritik bir rol oynadığıdır. Barış mekanizmaları doğası gereği zorlu ve çekişmeli geçebilir ama amacı gereği izlenen yolların da karşılıklı anlayış ve çözüm isteği ile yürütülmesi sürecin temel bir gerekliliğidir.

Savaşın sonra ermesinden sonra en önemli sorulardan birisi eski militanlara ya da tutsaklara ne olacağıdır. Kolombiya örneği tutsaklar için özel mahkemeler oluşturarak, eski terör mensuplarını kendi ülkelerinin hukuk sisteminden ayrı tutmuştur. Bu dönemde Kolombiya başlığı altında da belirtildiği üzere çeşitli siyasiler tarafından bu durum halk kesimlerini kendi taraflarına çekmek için kullanılmış ve adaptasyon sürecine zarar vermiştir. Barış süreçleri toplum temelli olmasından ötürü oldukça kırılgan ve hassas adımlamalardır. Başarıyla yönetilmiş siyasi gidişatlardanziyade halkın onayı alınmalı ya da hoşgörü çalışmaları yapılmalıdır. Bu örnekte görülen üzere adaptasyon dönemlerisiyasete alet olmaması, toplumun nefretini kazanmaması gereken dönemlerdir. Verilen örnekte başarı vaat edilerek başlatılan yargı süreci, devamlılığını kazanmış olsa da, halkın aklında soru işaretleri bırakmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken örgütle barış yapıldığı, onun üstesinden gelinmeye çalışılmadığıdır. Buradan çıkarılması gereken ders onarıcı adalet mekanizmalarının eski militanların aşırılıkçı hareketlerini önleme potansiyeli taşıdığı ama aynı zamanda da bu evrelerin siyasi çıkarlara alet edilemeyecek kadar hassas ve anlayışla karşılanması gerektiğidir. Temel hedef sürdürülebilir bir barışı sağlamaktan geçtiği için eski terör mensuplarını tekrardan ayrılıkçı hareketlere sevk etmeden, gerekli kontrol şartları içerisinde yargılayıp hayata adapte etmek oldukça kıymetli görülmelidir. Kolombiya’da bu eski mensuplar sosyal çalışma görevine verilmiş, inşaatlarda çalışmak, eğitim almak, rehabilite edilmek gibi alanlarla hayata kazandırılmaya çalışılmıştır. Burada devletin maddi kaynak eksikliği ve siyasi endişeler sonucu bu insanların maddi ve sosyal bakımdan hayata tutunamamalarına yol açmıştır. Muzdarip olan eski mahkumlar devletin başka bir eksikliği olan örgütün ayrıldığı yerlerdeki kontrol yetersizliğinden faydalanmış ve silahlı faaliyetlerine geri dönmüşlerdir. Eski kan davaları gün yüzüne çıkmış ve 400’e yakın eski militan öldürülmüştür. Buradan çıkarılması gereken en büyük ders devletin barış sürecinden sonra koruma, rehabilitasyon ve kontrol etkinliklerini sürdürmesidir. Kolombiya örneği bu bakımdan eksik kalmış ve sürekli bir barış ortamı sağlayamamıştır. Her ne kadar bağımsız bir yargı mekanizması oluşturulması doğru bir politika olarak görülse de devamlılığı sağlanamamış ve bu sebeple de halka ve barışa olan güven kaybedilmiştir.

Kolombiya örneğinde halkın barışa karşı olan güvenini zedeleyen bir diğer önemli unsur ise devletin yaptığı “kapsamlı” antlaşma ile verdiği sözleri tutamamış olmasıdır. Burada bir ihmallerden ziyade yetersizliklerden söz etmek yanlış olmaz. Toprak reformu ve güvenlik konularında yetersizlik gören eski örgüt mensupları, devlete inançlarını kaybetmiş ve ayrılıkçı yollar tercih etmişlerdir. İspanya örneğinin bu bağlamdaki başarısı ise, her ne kadar uzlaşmacı bir yol izlenmemiş olsa dahi, devletin sarsılmaz iradesi, kararlılığı ve en önemlisi devletin sahadaki gücü sayesinde sonuca ulaşmıştır. Kolombiya hükümetinin “kapsamlı” paktı her kesimin ihtiyaçlarına cevap verebilen iyi bir örnek teşkil etse de süreci yönetme biçiminin yetersizliği de bir o kadar kötü bir örnek teşkil etmektedir.

Eski tutsakların akıbeti konusunda Kuzey İrlanda’da farklı bir perspektif ortaya koymuştur. Bu örnekte eski mahkumlaraverilmiş olan lisanslar sonuç göstermiş, yeniden aşırılıkçı hareketlere yönelme görülmemiştir. Kolombiya örneğinden farklı olarak adaptasyon süreçleri devlet tarafından değil eski mahkumların kurmuş oldukları STK’ler tarafından yürütülmüştür. Bu STK’ler AB’den maddi destekler almış, bu sayede bünyelerinde istihdam sağlamış, kendilerine başvuran eski militanlara iş, ev ve eğitim olanakları sağlanmasına yardımcı olmuş ve sosyal ayrımcılığı ortadan kaldırmak için çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu bağlam incelendiği zaman, adaptasyon ve rehabilitasyon mekanizmalarının başarısı maddi olanaklara, düzgün işleyen bir sisteme ve insanların uzun yıllar boyunca takiplerinin yapılmasına bağlıdır.

Kuzey İrlanda örneğinde dikkate değer bir başlık ise Katolikler tarafından önyargıyla karşılanan eski polis teşkilatının dağıtılıp yeni bir teşkilatın kurulmuş olmasıdır. Bu durum da barış süreçlerinin ne kadar karmaşık olduğunu, insanların dini inançlarının bir polis teşkilatının dağılmasına sebep olabileceğini göstermektedir. Burada vurgulanması gereken durum ise devletin örgütle askeri bir mücadeleden, başarıyla sonuçlanması gereken bir barış sürecinden sonra, artık kendi halkı olarak gördüğü halk tabanlarının da güvenlik ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğidir. İnsanların askerler ile yaşadıkları tecrübeler, güvenli bir geleceğin varlığı hayalini gölgelememeli, devletler her yurttaşın sahip olması gereken eşit hak ve özgürlükleri sağlamalıdır.

Barış dönemleri toplum temelli doğaları gereği on yıllar sürebilmektedir çünkü her ne kadar silahlı devlet dışı aktörlerin faaliyetleri son bulmuş olsa da ideolojik yapılarını sürdürme isteğinin kaybolduğu söylenemez. Fikirsel özgürlük kapsamında bahsedilen örgütlerin kendilerini temsil ve düşünsel yansıtma ihtiyacı kaçınılmazdır. Bütün bunlar göz önüne alındığında incelenmiş olsan üç örneğinin hepsinde siyasi temsilin varlığı ve devamlılığı sabittir. Kolombiya örneği yaptıkları barış antlaşması ile mecliste 2026 yılına kadar 10 sandalye kazanmış, Kuzey İrlanda ve İspanya örnekleri ise demokratik yollarla toplumun desteğini kazanmış, bölgelerinde önde gelen siyasi temsilcilerden olmayı başarmışlardır. Silahlı ve şiddet yanlısı girişimlere kıyasla siyasi olanların daha etkili olduğu bariz bir şekilde görülebilir. İspanya örneğinde anlatılmış olan üzere, hukukun üstünlüğü vurgulanarak yürütülen model sonrası yıllar geçmiş olmasına rağmen hapisteki mahkumlar ülke gündeminde kendine yer bulmakta ve tartışma ortamını sürekli ateşli hale getirmektedir. Hapislerdeki mahkumlar siyasi çıkar amaçlarına dönüştürülmekte ve refah ortamına zarar verilmektedir. Her ne kadar örgütün siyasi kanadı başarı yakalamış olsa da bu konu üzerinden politika yürütmeye devam edilmekte ve bu yol ile destekçi kazanmaya çalışılmaktadır. Bu sebeple eski davaların sürekli gün yüzüne çıkmasının engellenmesi için en doğru yol uzlaşma ve karşılıklı anlaşma ile yürütülmesi gereken çetrefilli bir süreçtir. Sadece siyasi sonuçları olmasının haricinde eski örgüt mensuplarının hapisten çıktıkları zaman memleketlerinde büyük kutlamalarla karşılanıyor oluşu toplumsal anlamda da izlenilen yolun sağlıklı sonuç vermediği algısını oluşturmaktadır. Hükümetler tarafından yürütülen politikalar ilk bir ya da iki yılı değil belki de yarım yüzyılı kapsayacak kadar uzun süreli ve kapsamlı olmalıdır.

Bahsi geçen eski örgüt mensuplarının çocuklarının ya da torunlarının şu anda aramızda geziyor olduğu kaçınılmaz. Barış mekanizmalarının sadece şahıslarca değil, düşüncelerini miras bıraktıkları yeni nesillerce de tanınması, benimsenmesi ve kabul edilmesi gerekir. Günümüzde eski militanlarla yapılan röportajlardan anladığımız üzere toplumda büyük ayrımcılıklarla karşılaşılmaktadır. Eski terör örgütü üyelerinin ev bulmakta, iş edinmekte ya da sosyal bir grubun ferdiymiş gibi hissetmelerinde zorluklar yaşadıkları görülebilir. Bunun önüne geçmek için en temel yolun eğitim, ülkelerin refah seviyeleri ve toplumsal iyileşmeden geçtiğini söyleyebiliriz. Daha küçük yaşlardayken okullarda ırkçılık karşıtlığı temelli anlatımların sağlanması eğitim alanında başarı yakalayabilecek bir uygulamadır. Ülkenin refah seviyesi, etkisi bakımından büyük önem arz etmektedir. Kendilerine rahatça ekmek kapısı ve yaşayabilecekleri bir çatı bulmuş olan aşırılıkçı eski örgüt üyelerinin çocuklarına savaşlarla geçmiş bir ömür yerine umutla dolu bir geleceğin haberlerini vermesi oldukça olağandır. Bunların yanında en önemli olan ise toplumsal iyileşmenin yaşanmış olmasıdır. Geçmişin unutulmasının toplumun kimliğine zarar vereceği sonucuna varılabilir. Burada bahsedilen olgu yaşananları iyisi ve kötüsüyle her iki tarafın da kabul etmesi ve bunu gelecek nesillerde nefret yaratmamak için sulh içinde çözmesi olacaktır. Gelecek nesillere aktarılmamış bir sulh ortamı, daha şiddetli bir şekilde gün yüzüne çıkarak on yılların harcandığı süreçleri boşa çıkarabilmektedir. Savaşla, terörle geçen yılların kabulü her ne kadar zor olsa da devletlerin feraseti ve toplumların göstereceği anlayış ile sürdürülebilir barışlar mümkündür. Silahlar ile karşılık vermek, tamamen zıt görüşlü olduğunuz insanlarla aynı masalarda oturup barış dolu bir geleceğin inşası için çabalamaktan çok daha kolaydır.

Sonuç

Bu çalışmanın temel sorusu olan, eski PKK mensuplarının topluma kazandırılması bakımından örnek teşkil edebilecek üç ülke detaylıca incelenmiş ve çıkarılması gereken dersler ortaya konmuştur. Bunlardan ilki, geniş kapsamlı ve toplumun ihtiyaçlarına karşılık veren bir barış antlaşması oluşturmaktır.İkincisi, halkın ideolojik temellerini yansıtıp aynı zamanda da savunabileceği siyasi ortam yaratmaktır. Üçüncü ve son olan ise, her iki tarafın tabanlarının da iyileşme isteği ile karşılık verdiği bir gidişat sunmak, olarak güçlü bir şekildedoğrulanmıştır. Kolombiya örneğinden çıkarılması gereken en büyük ders toplumun hiçbir kesimini ya da ihtiyacını göz ardı etmeden ortaya konmuş bir barış belgesidir. Kuzey İrlanda örneğinde göz önünde tutulması gereken nokta siyasi entegrasyonun bir uzlaşma merci olarak kabul edilip temsil olanaklarının doğru bir şekilde yönetilmiş olmasıdır. İspanya örneğinde ise devletin kararlılığı ve tavizsiz tutumu önem kazanmaktadır. Bütün örneklerde ortak olarak görülen en büyük etkenler ise uluslararası aktörlerin varlığı ve halkların sürdürülebilir bir barış için göstermesi gereken çabadır. Uluslararası kurumların barış aşamalarından, on yıllar süren rehabilitasyon ve adaptasyon süreçlerinin sonuna kadar etkinlik göstermiş olması, görece zayıf olan terör örgütlerinin uzlaşı masalarına sonuç odaklı oturmalarına sebep olmuştur. Huzur içerisinde bir gelecek hayal eden toplumlar, Kuzey İrlanda örneğinde karşılıklı bir anlayış geliştirip geçmişlerindeki yaraların üzerini kapatmaya çalışmaktadır.  Kolombiya ve İspanya ise toplumsal bilinçlerini iyileştirmeye her geçen gün devam etmektedir. Barış paktları siyasi aktörler tarafından yapılmış olsalar dahi, halk tabanları tarafından kabul görmedikleri sürece hayata tezahür etmiş olmaları beklenemez. Sonuç olarak bu çalışma, sürdürülebilir bir barışın adalet, siyaset, ve toplum mekanizmalarından geçtiğini vurguluyor.

Nihayetinde bu çalışma yalnızca üç örneği ve sadece barış antlaşmaları sonrasındaki süreci incelemiştir. Bu çerçeveler içerisinde şekillenmiş olması sebebi ile Türkiye özelinde bire bir olarak uygulanması imkansız sınırlara sahiptir. Gelecek çalışmalar Türkiye’nin siyasal, sosyal ve ekonomik şartlarına uygun olacak şekilde bu süreci yorumlayabilir. Bu çalışmanın nasıl anlaşılacağı ve çıkarılması tavsiye edilen derslerin ne derece uygulanacağı yeni çalışmalar dahilinde derinlemesine incelenebilir.

Nihayetinde dünya savaşlardan çok barışlar ile anılmalı, her ulus kendi ideolojisini saygı çerçevesinde özgürlükle anlatabilmeli ve şiddetten kaçınmalıdır. Bazen tek bir eylemle nefretler uyanabiliyorken, sonrasında huzuru sağlamak için yıllar, devasa ekonomiler ve en önemlisi hayatlar feda edilebilmektedir. İdeal bir devlet ve dünya düzeni geçmişinden dersler çıkarıp geleceğini bu ışıkla şekillendirecek olanlar tarafından kurulacaktır.

Share this content:

Yorum gönder