KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. ZİYA OSMAN SABA

ZİYA OSMAN SABA

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 6 dk okuma süresi
246 0

Şair yad ettiğimiz yazılarımıza uzunca bir ara vermiştik. Kıymetli dostum Hamit Çalık enfes Dilaver Cebeci değerlendirmesi doğrusu iştahımızı kabarttı. Kaç zamandır yazmak istediğim yazılara bir yerden başlamaya karar verdim ve Oktay Akbal’ın yeryüzünde bir ermiş hayatı yaşadığını söylediği Ziya Osman Saba’yı yazmayı düşündüm.

Otuz beş yaş şiiri vesilesiyle Cahit Sıtkı’nın ölümün şairi olduğu düşünülebilirse de, Edebiyat tarihçilerimiz bu sıfatı onun en yakın arkadaşı Ziya Osman’a vermiştir.

Kadrini pek bilmediğimiz, bir çok kişinin üniversite sınavlarında “Aşağıdakilerden hangisi yedi meşaleci şairlerdendir?” sorusunun cevabının getirisini kazanmak adına ismini hafızasına nakşettiği; lakin nasıl bir adamdır, kimin nesidir, edebiyatımıza ve dolayısıyla şiirimize ne gibi katkıları olmuştur bilmediğimiz bir şairimiz Ziya Osman. Hikaye kitabı da vardır “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” …

Ziya Osman kitabına adını veren hikâyesinde “Ben de pekala şu mesut insanların fotoğraflarını çıkarttıkları fotoğrafhanelerden birine girebilir, ben de mesudum, benim de resmimi çekebilirsiniz diyebilirim. Fotoğrafçı da itiraz edemez, sizin kimseniz yok, fotoğrafı ne yapacaksınız, diyemez. Sorarsa, elbette günün birinde benim de bir sevgilim olabilir. Sizin çekeceğiniz bu en güzel fotoğraf onun çantasının gizli bir köşesinde, güzel kokular içinde yatabilir, derim.” Der. Der demesine de, Ziya Osman’ın fotoğrafçısı da hikayenin finalinde onun mutsuzluğunu fark edip fotoğrafını çekmez. Bendeniz de acizane fotoğrafla uğraşan biri olarak mutsuz birinin fotoğrafının ne kadar çekilemez olduğunu ziyadesiyle bilirim.

Ziya Osman’ın fotoğraflarda tespit ettiği sahte mutluluğu bendeniz günümüzde sosyal medyaya benzetirim oldum olası. Sosyal medyaya baksanız sanki ömrümüz hep mutlu mesut geçmiş ve geçmektedir. Oysa hayat böyle mi ki… Acısı var tatlısı var rutini var. Mesela rutinin bile kıymetini salgın sürecinden ziyadesiyle yaşadık. Sabah kalkıp endişesiz işe gitmek ne büyük nimetmiş.

Ziya Osman Saba 1910 yılında doğar. 1957 yılında da günümüz bakımından çok genç denilebilecek yaşta ebedi aleme göçüp gider. Yedi Meşalecilerin en genç şairlerinden biridir. (Hafızamızı tazeleyelim Yedi Meşalecilerden bir kaçı Sabri Esat Siyavuşgil, Vasfi Mahir Kocatürk, Yaşar Nabi Nayır, Cevdet Kudret’dir). Galatasaray Lisesinden sonra mezunu olmaktan her zaman gurur duyduğum İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olur. Bir süre bankada çalışır. Sonrasında da yayın hayatında yerini alır.

Şairimizin, en bilinen ve şiirimizin en özel örneklerinden biri hiç şüphesiz “Sebil ve Güvercinler”dir. “Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun” derken sanki işaret parmağını dudağına götürür ve “sus” işareti yapar. Ne zaman bir selatin camiin bahçesinden içeri girsem bu şiir aklıma gelir.

Şairimiz, ölümün sıralısını ister, bunu ince duygularla ne de güzel tasvir eder, “Patik yap kunduracı” şiirinde “Tabutçu, ölçünü büyük tut, büyük!/ Çocukların öldüğünü istemem…”

Aslında hepimizde biraz olan ölümü bekleyiş hali onda biraz daha yoğun yaşanır, belki ölümün şairi denmesinin aslı da bundandır. “Kim bilir” şiirinin bir yerinde;
“Alın yazısı hepsi.. Kısmet…
Ha yazı, ha kışı gece gündüzün,
Kim bilir kaç gün kaldı,
Ömrümüzün?”

Bununla birlikte, ölüme isyanı olmadığı gibi yaşamanın da kadrini kıymeti bilenlerdendir şairimiz. Nitekim “Nefes almak” şiirinde;
“Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes…
Anlıyorum, birbirinden mukaddesi,
Alıp verdiğim her nefes”

Cemal Süreya onun için hep beyazı söyledi der. Bir de yetinmeyi mutluluğa çevirdiğini…

Şiir yazmayı bir ihtiyaç olarak görür şairimiz. Ve Cahit Sıtkı Tarancı ile olan dostluğu her ölümlünün hayal edeceği dostluklardandır.

Şiirlerinde ölüme isyan yoktur dedik, onu Yunus’ça bir kabulleniş, ona bir özlem vardır. Son olarak “Ahret” şiirinden iki dörtlükle yazımızı bitirelim.
“…
Gözlerimi o saat sessiz kapayacağım.
Beni bekleyedursun bir kenarda yatağım;
Bütün yorgunluğumu alacak bir teneşir.

Bir el gözlerimdeki perdeyi sıyıracak.
Onları bulacağım…Ve annem şaşıracak:
“Oğlum! Ne kadar da büyümüş ben görmeyeli.”

Şiir gibi güzel günler dilerim.

Baki selam…

Necip Topuz

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir