ZAMANLAMA MANİDAR
“Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkilerine saygı göstererek derhal Irak topraklarından çekilmelidir.” Bu ifade Irak başbakanı Haydar El Abadi’nin Musul’un Bashika bölgesindeki mevcut olan Türk askeri varlığının uluslararası hukuk bağlamında aykırı olduğunu ve Irak’ın egemenlik haklarına saldırı olduğunu belirterek Türk askerinin 48 saat içinde bölgeden çekilmesini istemiş aksi takdirde bu hadisenin BM e taşınacağını dile getirmiştir. Buna cevaben Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bölgedeki Türk askeri varlığının yeni kurulmuş Irak Hükümeti ile imzalanan güvenlik anlaşması gereğince terörle mücadele kapsamında kurulan kamplardaki eğitim programı çerçevesinde ve Irak Merkezi Yönetimi’nin daveti üzerine bölgede bulunduğunu söylemiştir. Burada uluslararası hukuktan kaynaklanan bir eksiklik ya da hak ihlalinden ziyade tarafların politik anlamda niyet okuma açısından yaklaşımları ve konjektürel yapının ışid le mücadelede alacağı insiyatifler ve de olası post-ışid sonrası dönemde bölgenin nasıl şekil alacağı konusu meselenin anlaşılmasında daha fazla ön plana çıkmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekirse Bashika kampı Çavuşoğlu’nun da ifade ettiği gibi terörle mücadele kapsamında ışid tehdidini bertaraf etmek için Irak devleti’nin“daveti” üzerine kurulan kamplardan birisidir. Mevcut kamplarda başta ABD, AvrupaDdevletleri ve Türkiye den gelen “uzmanlar” bölgedeki silahlı milislere askeri eğitim vermekle görevlendirilmişlerdir. Bağdat Yönetimi’ne rahatsızlık veren ilk konulardan bir tanesi ,önceleri Süleymaniye ve Dohuk bölgelerinde eğitilen Kürt milislerin IKBY ile Türkiye arasında varılan anlaşma ile Bashika kampına kaydırılmasıdır. Bu durum Irak merkezi yönetiminin hukuki ve siyasi yapısına uymamakla birlikte Bağdat’ın merkezi konumunu zayıflatmaktadır.bu nedenle başta Bağdat yönetimi olmak üzere bölgesel ve küresel güçler tarafından Irak ın toprak bütünlüğüne saygı duyulması gerekçesiyle eleştirilmektedir. Diğer taraftan Türkiye, ABD ve iran’dan sonra bölgede “yabancı asker” bulunduran üçüncü ülke olması ve sınırın Türkiye tarafında bulunan askeri kapasitesinin hatrı sayılır derece de etki kapasitesine sahip olması dikkat çeken bir başka konudur. Kesin olarak bashika kampında ne kadar askerin bulunduğu ve bu askeri varlığın ne gibi nitelikte donanıma sahip olduğu şu ana kadar belirtilmese de Türkiye şu anda izlediği “asker bulundurma” politikası ile öncelikle Bağdat yönetimi tarafından eleştirilmektedir.
Peki neden Türk askeri varlığı şu anda bir sorunsala dönüşmüştür? Kısaca belirtmek gerekirse bashika kampı ışid in kontrolündeki musul vilayetine 30 km civarı bir mesafede olup ışidın askeri varlığı kampın 1o km yakınına kadar gelmiştir. Bunu üzerine Türkiye kampın güvenliğini sağlamak ve olası bir saldırıyı önlemek amacıyla Siirt ten bölgeye asker ve ekipman takviyesi yapmış bu durum Bağdat yönetiminin bilgisi dahilinde gerçekleşmiştir. Ancak Bağdat yönetiminin vermiş olduğu “aşırı tepki” zannımca bölgedeki Türk askeri varlığının sayı ve kapasite artışından gerçekleşmemiş daha ziyade bu tepki Bağdat merkezli olmayıp İran-Rusya ekseninde ortaya konulan bir yaklaşımdır.
Bu noktaya değinmeden önce IKBY’de meydana gelen bir kısım hadiselerin musul meselesini anlamamızda bizlere yardımcı olabilir. Öncelikle IKBY başkanı Mesut Barzani Ağustos ayında üçüncü defa görev süresini uzatmış bu durum İran’a yakınlığı ile bilinen Goran Hareketi’nin tepkisine neden olmuştur. Barzani yönetiminin Türkiye, Batılı devletler, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile olan yakın ilişkileri diğer taraftan İran ın arka çıktığı Goran Hareketi’nin politik mücadelesiyle kutuplaşan Kürt siyasetinde Barzani’nin ışid le mücadelede etkin bir rol oynamak istemesi bölgedeki diğer Kürt hareketleri pasifizeetmek , kendi partisi ve otaritesini güçlendirmek ve de olası ışid sonrası düzlemde kendisine pay çıkarmak için araçsallaşmaktadır. Bir diğer açıdan batılı ülkeler ve de bölgesel güçler iranın artan etkisine tampon oluşturmak için bölgede Barzani yönetimi ile çalışmaktadırlar.
Şimdi Moskova-Tahran ekseninde konumuzu değerlendirelim. Rusya’nın Suriyedeki varlığını her geçen gün arttırması ve Türkiye ile yaşanan uçak krizini bir fırsat olarak kullanıp bölgede İsrail, Türkiye ve Batılı devletlerin görmek istemediği s-400 savunma sistemi, donanma kapasitesinin aşırı derecede arttırılması gibi olağan üstü bir askeri yığınak yapması ve yine uçak krizinin ertesinde Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in “bu olayın ağır bedelleri olacak” diyerek ifade ettiği diplomatik yollarla Türkiye’yi bölgede sıkıştırma niyeti açıkcagözlemlenebilir. İran açısından ise İran Kara Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Purdestan’ın İran’ın Irak ve Suriye’ye hava saldırısı düzenleyebileceğini duyurması yine Türkiye’nin bölgede hareket kabiliyetini daraltabilecek olasılıklardan bir tanesidir. Ek olarak bir iddia olmakla birlikte rusya ve iranınSuriyedeki Esad Rejimi saflarinda savaşmak için İran,Irak ve Afganistandan 40.000 kadar milisi bölgeye göndereceği şu anki denklemde Türkiye’nin sahada etkisini azaltmaya yönelik faaliyetlerdir denebilir.
Son olarak eklemek istediğim bir nokta da yakın dönemde medyada çıkan Musul ve Telafer in kurtarılması için hazırlığın yapıldığı ya da 30.000 Türk askerinin Suriye sınırına yığıldığı gibi haberler göz önüne konulduğunda Türk askeri varlığının hukuksal boyutundan ziyade reelpolitik anlamda gelişmeleri değerlendirmek ayrıca ışidın bölgeden temizlenmesi açısından yapılacak askeri operasyonlarda TSK’nın hazır bulunması ve etkin rol oynaması bir diğer aşamada ışid sonrası Irak ve Suriye’de kimlerin “oyun kurucu” olabileceği gibi oluşabilecek gelişmelerin öngörülmesinde kesin yargılara varılamayan bir ortamda Türkiye’nin izlemiş olduğu politika güvenlik esaslı oluşturulmaktadır
SERDAR BALTACI