KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. YÜZYILIN ANLAŞMASININ GÖLGESİNDE KUDÜS SORUNU

YÜZYILIN ANLAŞMASININ GÖLGESİNDE KUDÜS SORUNU

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
362 0

​Kudüs; tarihi, stratejik veya demografik şartları üzerinden değerlendirilmez ve hiç kimsede bu değerler üzerinden Kudüs’te hak iddia etmez ya da edemez.
​Kudüs ile ilgili tartışmalar; jeopolitiktir. Bu nedenle öncelikle jeopolitik tartışmaların unsurlarını ortaya koymak doğru olacaktır.
1- Kudüs bir peygamberler şehridir. Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’e inanların ata olarak kabul ettikleri Hz İbrahim Kudüs yakınlarındaki Sebu’da yaşamıştır. Hz İshak, Hz Yakup ve Hz. Yusuf’un mezarları buradadır. Hz. Lut bir süre Kudüs’te yaşamıştır. Hz. Musa ve Hz. Harun Kudüs’e gelerek burada yaşamıştır. Hz. Davut, Hz. Süleyman burada yaşamıştır. Hz. İsa Kudüs yakınlarında doğmuş ve Kudüs’te yaşamıştır. Hz. Muhammet 17 ay boyunca Mescid-i Aksa’yı kıble olarak kabul etmiş ve Miraç’a Kudüs’ten yükselmiştir.
2- Kubbet’us-Sahra, Ağlama Duvarı, Hıristiyanların kutsal mekanları olan Kıyamet Kilisesi ve Mescid-i Aksa gibi kutsal yerler burada bulunmaktadır. Mescid-i Aksa çevresi ile birlikte kuranı kerim de mübarek kılınmıştır. Bu nedenle Müslümanlar için vazgeçilmez olarak kabul edilir. Kubbet’üs Sahra’nın içinde Hacer-i Muallak Taşı yer almaktadır. Muallak Taşı; “Havada Asılı Duran Kaya” anlamına gelir ve Osmanlı Türk İmparatorluğu tarafından bir çok kez tamir edilmiştir. Hazreti Muhammet’in miraca yükselirken bu kayaya bastığı ve onunla birlikte yükselmeye başladığına inanılır. Yine Hazreti İbrahim’in Hz. İsmail’i kurban etmek için bu kayanın üzerine yatırdığına inanılır. Ağlama Duvarı ya da Batı Duvarı olarak da bilinen Ağlama Duvarı, Yahudilerce, Süleyman Peygamber’in Kudüs’te yaptırdığı Beyt-ül-Makdis’ten kaldığına inanılır. Kıyamet Kilisesi ise Hazreti İsa’nın kabrinin bulunduğu yerdir.
3- Siyonizm. Kudüs yakınlarındaki Sion Dağı’ndan gelen bir sözcük olan Siyonizm; 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Filistin’de bir İsrail Devleti kurulmasını amaçlarken, 1948 sonrası vaad edilmiş topraklarda Yahudilerin hakimiyetini sağlama ideolojisine dönüşmüştür.
4- Yahudi Lobisi. ABD’de Yahudi Federasyonları Konseyi, Ulusal Yahudi Topluluğu Danışma Konseyi, Büyük Amerikan Yahudi Organizasyonları Başkanları Konfederasyonu ve Amerika-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi AIPAC bulunmaktadır. Londra, 20. yüzyıl başlarında Siyonist devlet inşasının önemli bir merkeziydi. 1917 yılında ilan edilen Balfour Deklarasyonu Birleşik Krallığın dışişleri bakanı tarafından ilan edilmiştir. Yine Manchester Üniversitesi Akademisyeni Chaim Weizmann ilk Siyonistlerden olup, İsrail’in ilk cumhurbaşkanı olmuştur. Guardian Muhabiri Harry Sacher, Marks & Spencer’ı işleten iş adamları; Simon Marks ve Israel Sieff’de Londra kökenli Siyonistlerdir. Ayrıca Dünya Siyonist Örgütü, Yahudi Ajansı ve Keren Hayesod’da Londra’da yükselmiştir. Fransa’da da oldukça etkili bir Yahudi Lobisi vardır. Charles De Gaulle’den itibaren günümüzdeki Macron’a kadar Yahudi Lobisi ile ilişkili olmayan nerede ise Fransa Cumhurbaşkanı yoktur. Rusya’da St. Petersburg Şehrin de Grand Choral Sinagogu önemli bir yapıdır. Tula şehrin de Yahudi etkinliği fazla iken Sibirya’da Yahudi Özerk Bölgesi bulunmaktadır. Bu nedenle Rusya’da da Yahudi Lobisi etkilidir. Çin ile İsrail arasında yapılan stratejik askeri anlaşmalar nedeniylede Çin’de Yahudi Lobisi söz sahibidir. Yani BM Güvenlik Konseyi Daimi üyesi beş ülkede de Yahudi Lobisi etkilidir.
5- İsrail’in elinde bulundurduğu nükleer güç. Bu İsrail’e bölgede önemli bir avantaj sağlamaktadır.
6- Kuruluş Amacı Kudüs olan İslam İşbirliği Teşkilatı. Elliden fazla üyesi olan bu teşkilatın kuruluş amacı; Kudüs’ün kurtarılması olduğu için jeopolitik tartışmalarda önemli bir yere sahiptir.
7- Evanjelizm. Evanjelizmin temeli; İngiliz George Whitefield (1715-1770),; Methodizm’in kurucusu John Wesley (1703-1791) ve Amerikalı filozof ve Teolog Jonathan Edwards (1703-1785) tarafından atılmıştır. Evanjelistler, Eski Ahit’in Yahudilerin Tanrı’nın seçilmiş halkı olduğunu, kutsal toprakların Yahudilere ait olduğunu, Yahudilerin Mesih’in gelişiyle birlikte dünyanın egemeni olacağı gibi hüküm ve kehanetlerini tamamen kabul etmektedirler. Bu nedenle, bu konuda kendileri için en önemli görevin, Yahudilerin egemenliğine destek olmak olduğu fikrini benimsemişlerdir.
Burada maddeler halinde tanımladığım etmenler Kudüs sorununda belirleyici etmenlerdir. Ayrıca Arap-İsrail savaşları ki bunlar; 1948, 1956, 1967 ve 1973 savaşlarının İsrail lehine sonuçlanması ile Kudüs sorunu aslında Arap devletlerinin resmi politikalarında sona ermiştir. İsrail’in Filistin’deki hakimiyetini kabul etmişlerdir. Sadece Araplarında burada yaşamasına izin verilmesi konusunu gündemde tutmuşlardır. Yani 1973 sonrası Kudüs sorunu günümüze kadar siyasal İslamcı devlet dışı yapıların konusu olmuştur. Türkiye’de de Ak Parti iktidarına kadar durum aynıdır.
Uluslararası hukuk çerçevesinde Kudüs’ün statüsü ise 1916 yılında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması ile uluslararası yönetim öngörülmüş, Nisan 1920 Sanremo kararı ile İngiltere’nin mandaterliğine bırakılmış, 1922 yılında İngiliz Mandaterliğinde bir yönetim kurulmuştur. İkinci dünya savaşı sonrası 29 Kasım 1947 tarihinde Birleşmiş Milletler kararı ile bir taksim planı açıklanarak %53 İsrail’e %47 Araplara bırakılmıştır.
Ancak Araplar bu taksimi kabul etmemişlerdir. 15 Mayıs 1948 tarihinde ise Yahudi Milli Konseyi ve Siyonist Genel Konseyi 1917 Balfour Deglarasyonuna uygun olarak İsrail’in bağımsızlığını ilan etmiş ve 23 Ocak 1950 tarihinde İsrail Kudüs’ü başkent ilan etmiş ve şehrin batı tarafına hükümet temsilcilikleri kurmuştur. Ayrıca İsrail parlamentosu Knesset 1973 yılında aldığı kararla Doğu Kudüs’teki Yahudi ve Araplara Kudüs belediye seçimlerinde oy verme hakkı tanımıştır. Bu kararı ile de Doğu Kudüs’ü batısına ilhak etmiştir. Yine İsrail Parlamentosu Kudüs’ün tamamının İsrail’in başkenti olduğu Kudüs yasasını 1980 yılında onaylamıştır. Ancak BM Güvenlik Konseyi 1968 tarih ve 252 sayılı kararı ile Kudüs’ün yasal durumunu değiştirme eğiliminde olan, malların ve toprakların kamulaştırılması dahil İsrail tarafından alınan bütün yürütme ve yasamayla ilgili önlemlerin geçersiz olduğunu ve bu statüyü değiştiremeyeceğini belirtmiştir. 30 Haziran 1980 tarih ve 476 sayılı kararı ile bu kararını tekrar İsrail’e hatırlatmıştır. Yani Kudüs’ün statüsünün değiştirilemeyeceğinin altını çizmiştir. Diğer yandan 1988 yılında Filistin Ulusal Konseyi başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti’nin kuruluşunu ilan etmiştir.
Günümüzde ABD Başkanı Trump’ın ABD iç politik sahnesinde sıkışık durumda olmasının da etkisi ile Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesi ve akabinde ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının ardından, Yüzyılın Projesi olarak tanımladığı yeni bir plan önerisi ile İsrail’in bugüne kadar elde etmiş olduğu tüm kazanımları kalıcı hale getirmek istediği gibi Filistin’de artık bir Arap Devleti’nin kurulma imkanını da ortadan kaldırmaktadır.
Elbette olaya sadece Araplar üzerinden yaklaşılırsa bu plan zaten yukarıda da ifade etmiş olduğum gibi Arap devletleri tarafından yıllar önce kabul edilmiştir. Devlet dışı siyasal İslamcı yapılarda terör örgütü olarak tanımlandığı için uluslararası politikada karşılığı yoktur.
Ancak Kudüs konusu sadece Arapları ilgilendiren bir konu değildir. İslam İşbirliği Teşkilatı olarak bugün varlığını sürdüren 60’a yakın ülkenin üyesi olduğu örgütün temel sorunudur.
Ayrıca Türkiye gibi etkin bir ülkenin siyasi iktidar dolayısı ile öncelikli konusu iken ekonomik, siyasi ve stratejik anlamda sıkışmış bulunan İran için bir can simididir.
Bu nedenle bu planın uygulanması mümkün görülmediği gibi barışa da hizmet etmeyecektir.
Kudüs’te barışın sağlanmasının yolu yukarıda ifade ettiğim jeopolitik unsurların göz önünde bulundurulduğu bir planın hazırlanmasıdır.
Yani iki devletli ve Kudüs’te uluslararası statülü bir çözüm ancak kalıcı olabilir.

Prof. Dr. Selçuk DUMAN

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir