KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. XXI. Yüzyılda Arap Baharı, Ortadoğu Projesi (BOP) ve Ortadoğu’nun Devrimi

XXI. Yüzyılda Arap Baharı, Ortadoğu Projesi (BOP) ve Ortadoğu’nun Devrimi

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 11 dk okuma süresi
450 0

Arap Baharı, Kuzey Afrika ve Ortadoğu Arap ülkelerinde (Tunus, Mısır, Yemen, Suriye, Libya) gerçekleşen ayaklanmalara devrimlere verilen ad. Aslında Türkçe’de Arap devrimlerine Arap Baharı denme nedeni, İngilizce’de Arabian Spring denmesinden kaynaklanıyor. Yani direk İngilizce bir kelimenin Türkçe’ye pek de uygun olmayan bir şekilde tercüme edilmiş hali. Bu tür ayaklanmalara devrim denilir, örneğin turuncu devrim, İran devrimi gibi. Ama bu sefer Arap Baharı demeyi tercih edildi. Doğu Avrupa’da soğuk savaşın sonu itibarıyla yaşanan demokratikleşme hareketleriyle başlayan dönüşüm sürecinin Ortadoğu’ya ulaşabilmesi için çok fazla zaman geçmesi gerekti. Yaşanan değişimler renkli isimlerle anıldı. Orada yaşananlarla ulaşılmak istenen politik hedefler farklıydı, ancak halk kitlelerini harekete geçiren şey benzer demokrasi talepleriydi.
Ortadoğu’daki milletler tarihsel olarak akrabadırlar ve aralarındaki farklılıkları inanç temellidir. Millet olarak Türkler ve Farslar, Araplardan farklı sayılabilirler. İnanç temelinde İsrail en farklı gruptur . Ortadoğu’nun petrol zengini ülkeleri bir dünya politikası geliştirememişlerdir. Hatta entelektüel olarak Arap dünyasının liderliğini yapabilecek Mısır ABD ve İsrail’le belirli bir statüko üzerinde anlaşmış, Arap-İsrail çatışması dağınık Filistinli çabalarıyla bir parlayan bir sönen bir şekilde devam ede gelmiştir. Ortadoğu ve yakın coğrafyasının büyük bölümü 20. yüzyılın ilk yarısında bölgesel ihtiyaçlar ve yerel güçlerden ziyade emperyal ihtiyaçların karşılanması doğrultusunda, emperyal güçler tarafından şekillendirilmiştir. Bu şekillendirme sadece coğrafi sınırları değil aynı zamanda yönetim şekillerini de kapsamaktadır. Bu ön kabulün doğruluğuna göre yapılacak değerlendirme sağlıklı olacaktır
Yaşanan demokratik devrimler petrol devriminin işareti olabilir. Alternatif enerjiler yakın zaman içinde petrolün yerini alabilir. Buhar gücünün yerini alan içten yanmalı motorlar, tahtı elektrik motorlarına bırakabilirler. Böylesi bir gelişme durumunda Ortadoğu’da kısa zamanda kendine yeterli ekonomilerin temelinin atılması gerçekleşmelidir. Böyle bir ekonomik gelişme arayışı çatışma ortamında sağlanamayacağına şüphe yoktur. Ortadoğu’yu soğuk savaş benzeri bir gerginlik ve paktlaşma bekliyor olabilir. Zira gerçek çatışmalarda harcanan her an ve her kuruş Arap halklarının geleceğinden çok şeyler götürebilir, batıya aşırı bağımlı yapabilir. Mülteci sorunu Batı Avrupa’da gittikçe artan bir sorun olmaya devam etmektedir. Avrupa’da kendine yeterli bir Ortadoğu’ya muhtemelen karşı gelmeyecektir.
Arap halklarının özgürlük ve demokrasi arayışlarını çok görmemek lazım ancak bir anda patlayan ve ülkeleri iç savaşlara sürükleyen bu demokrasi aşkını biraz da şüpheyle incelemek lazım. Acaba demokrasi ve özgürlük talepleri yeni mi ortaya çıktı? Yoksa vardı da dünya ve yönetimleri mi farkında değildi? Yaşanan bu sosyal patlamalar dünyada gelişen konjonktürden bağımsız olarak mı gerçekleşmektedir? Ve popüler bir soru; gelecekte neler olacak?
Öncelikle belirtmek gereken bir tarihsel gerçeklik vardır. Ortadoğu ve yakın coğrafyasının büyük bölümü 20. yüzyılın ilk yarısında bölgesel ihtiyaçlar ve yerel güçlerden ziyade emperyal ihtiyaçların karşılanması doğrultusunda, emperyal güçler tarafından şekillendirilmiştir. Bu şekillendirme sadece coğrafi sınırları değil aynı zamanda yönetim şekillerini de kapsamaktadır. Bu ön kabulün doğruluğuna göre yapılacak değerlendirme sağlıklı olacaktır. Ortadoğu’da ortaya çıkabilecek gerçek bir değişim hareketinin iki kaynağı olabilir. Birincisi emperyal güçler tarafından yapılabilecek çağa uygun değişimler, ikincisi ise emperyal düzene karşı yapılan değişimler olabilir. Bunun dışında gelişebilecek değişim hareketlerinin küresel güçlerin dengesini bozma ihtimali olması nedeniyle destek bulması ve yaşaması pek mümkün görülmemelidir. Acaba en şiddetli hali Libya’da yaşanan Ortadoğu ve Kuzey Afrika değişim bombardımanı hangi kategoride sayılabilir. İlk bakışta cevap net görünmüyor. Zira değişimi yapanlar ne batılı global güçler, ne de bu hareketler onlara karşı. Peki kime karşı?
Ortadoğu halklarının baskıcı yönetimlere sahip olduğu, özgürlük taleplerinin ideolojik olarak muhalif olan gruplar tarafından dile getirildiği ama muhalefetin katı iç istihbarat güçleri tarafından neredeyse yer altına itildiği gizli saklı bir konu değildi. Ancak bu durum yakın zamana kadar gayet normal olarak karşılanıyordu. Bu muhalif ve belki de yönetime alternatif gruplar, emperyal güçler için mevcut yönetimlere karşı aba altındaki sopa oldular. Ama hep kontrol altında tutuldular. Lambadaki cin sonunda ortaya çıktı. Birinin lambayı ovmadan kendiliğinden ortaya çıktığı ise şüpheli duruyor.
Gelelim tekrar değişimin kime karşı gerçekleştiğine. Emareler değişimin global güçler tarafından tetiklendiği ve yönlendirildiğini gösteriyor. Aksi türlü bir değişimin an azından bu günkü güç dengeleri açısından makul olmadığı söylenebilir. Değişimin sebebinin bu kurulu düzenin gerçek sebebi ile aynı olması büyük olasılıktır. Yani enerji kaynağı petrolün geleceği. Petrolün kontrolü değil. Petrolün geleceği pek parlak görünmüyor. Muhtemelen enerjide bir dönüşüm sürecini yaşıyoruz. Petrolün enerji payındaki öneminin azaldığı, büyük olasılıkla alternatif kaynaklarla üretilen elektriğin öneminin artığı bir geleceğin eşiğindeyiz. Petrolü emperyal topluluklar için ucuz ve güvenli olarak sağlamaya dayalı Ortadoğu sistemi artık tam tersi bir yokuş aşağı yuvarlanma konumuna gelmiş durumda. İsteseler de artık ucuz ve güvenli petrolü sağlamaları zor görünüyor. 1970’lerde yaşanan petrol krizinin, nükleer enerjiyi aynı dönemde yaygınlaştırıcı dolaylı etkisi dikkatli gözlerden kaçmamıştır. Bu arada Japonya’da yaşanan nükleer kaza karşı bir operasyon olabilir mi? Kafaları fazla bulandırmayalım. Sadece kaza olduğunu varsayalım.
Petrol’ün yerine başka bir madde icat edildiğini, bulunduğunu varsayalım. Acaba Ortadoğu’da neler olurdu. En yakın tahmin, petrol gelirine sırtını dayamış yönetimlerin zayıflaması olurdu herhalde. Böylece nispi bir özgürlük kaçınılmaz olurdu. Ancak artan bir yoksulluk ve dünyanın geri kalan zenginliğine potansiyel bir düşmanlık ve saldırganlık da muhtemelen ortaya çıkardı. Böyle bir tablonun olumlu yönlerinin ortaya çıkmasına NATO dahil bilcümle insan evladının kolaylık sağladığı, olumsuz yönlerinin de baskılandığı bir gelişmeyi yaşıyor olabilir miyiz acaba. Hatta düşmanlıkların bir şekilde kendi içine döndürüldüğü gelişmeleri. Irak’ta fiili olarak yükselen Şii-Sunni çatışmasının bölgesel olarak yaygınlaşma ihtimaline de bu gözle bakmak ilginç olabilir.
Libya’da birden insanlar birbirine düşman oluverdiler. Yenilme, ezilme tehlikesine maruz kalan isyancı gruba veya muhalif gruba (bu tanımlama sizin yerinizi belli eder) alel acele yardım elini uzatan batılı, özellikle Fransa’nın aralarında bulunduğu Avrupalı güçlerin Bosna’da neden sessiz ve çaresiz kaldığını açıklamak zor. Fransa’nın aceleciliğinin arkasında ABD’nin Ortadoğu politikalarına karşı stratejik bir hamle olması muhtemel görünüyor. Yani Libya’da Kaddafi ve isyancılar değil farklı görüşlerde emperyal ve bölgesel güçler pozisyonlarını geliştirmeye çalışıyorlar.Mısır global güçlerin arkasında olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Başladığımız yere geri döndük galiba. Kime karşı değişim.
Gelecekle ilgili en bariz tahmin Avrupa’nın yakın petrol tedarikçisi Libya’nın parçalanmaya varabilecek olaylara gebe olmasıdır. En azından artık eski Libya olmayacaktır. Fransa’nın da istediğini alamayacağı öngörülebilir.

Doç. Dr. Murteza HASANOĞLU

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir