15 Eylül, Bakü’nün Türkler tarafından alınış günüdür. 1918 yılının Ağustos-Eylül aylarında neredeyse bir ay süren ve Stepan Şahumyan’ın başkanlık ettiği hükümetin düşüşünden sonra şehrin savunucularına İngiliz birliğinin de katıldığı muharebe, Nuri Paşa’nın zaferiyle sonuçlanmıştır.
Bu olaylarla ilgili birçok tarihsel yayın vardır. Teorilerden biri, Bolşevik merkezî hükümetinin, Şahumyan’ın liderliğindeki “komün”e, Osmanlı hükümetiyle Brest’te yapılan gizli anlaşmaya dayanarak yeterli askeri destek sağlamadığı yönündedir.
Her halükarda, bir gerçek var ki, Osmanlı Türkiye’si Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgiden bir-bir buçuk ay önce Bakü’yü ele geçirmiş ve ilan edilen Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin başkentini Gence’den Bakü’ye taşımıştır. Bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, Bakü’nün merkezine “Türk kurtarıcı asker” anıtı dikmiştir.
Kırk dört günlük savaştan önceki yirmi yılı aşkın sürede, ayrıca Türk-Azerbaycan 2021 Şuşa Bildirgesi’nin imzalanmasından sonraki dönemde, Bakü’nün “kurtuluş günü” Azerbaycan’da büyük bir coşkuyla kutlanıyordu. Bugün ise, siyasi durumun değiştiği görülüyor.
15 Eylül saat 10:58’de Bakü medyası, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın sosyal medya platformu X’te günün anısına şu mesajını paylaştı: “Azerbaycanlı kardeşlerimizi ve bacılarımızı, Azerbaycan’ın güzel başkentinin kurtuluşunun 106. yıldönümü vesilesiyle tebrik ediyoruz. Bağımsızlık için şehit olan tüm şehitlerimizin anısını saygıyla yâd ediyoruz.”
Tam bir saat sonra, aynı platformda Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı şu mesajı yayımladı: “Bugün Bakü’nün Ermeni-Bolşevik işgalinden kurtuluşunun 106. yıldönümü. Bakü’yü işgalden kurtarırken hayatını kaybeden tüm kardeşlerimizin ve bacılarımızın parlak anısını minnetle anıyoruz; onların adları Azerbaycan-Türkiye kardeşliği tarihinin sayfalarına altın harflerle yazılmıştır.”
“Ermeni-Bolşevik işgali”nin anılması eski bir propaganda klişesidir. İlginç olan, Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı’nın, aslında Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın hatırlatmasıyla “Azerbaycan-Türkiye kardeşliği”ne ancak bir saat sonra atıfta bulunmuş olmasıdır.
Bu süre zarfında, büyük olasılıkla, Bakü’nün “kurtuluşu” ile ilgili olarak Türk tarafının açıkça ima ettiği, Azerbaycan’ın devlet bağımsızlığını Osmanlı İmparatorluğu’na borçlu olduğu konusuna nasıl tepki verileceği üzerine bir ilkesel mesele tartışılmıştır. Ve sonuç olarak “lirik” bir ifade şekli seçilmiştir; hem de Türk-Azerbaycan kardeşliği değil, Azerbaycan-Türkiye kardeşliği hakkında.
Diplomatik bir metindeki bir virgül bile siyasi anlam taşır. 15 Eylül dolayısıyla Türkiye ve Azerbaycan Dışişleri Bakanlıkları arasında sosyal medya üzerinden yapılan “nazik” mesaj alışverişi, Ankara ile Bakü arasında tarihsel ve siyasi olayların değerlendirilmesinde ciddi farklılıklar olduğunu göstermektedir.
İleriye yönelik tahminlerde bulunmak belki de gereksizdir. Ne de olsa, Türkiye ve Azerbaycan her zaman stratejik müttefik olmuştur ve olmaya devam edeceklerdir. Mevcut anlaşmazlıklar büyük olasılıkla İlham Aliyev’in aşırı hırslı tutumuyla ilgilidir; ki bu tutum, derinlemesine bakıldığında, Azerbaycan’ın değil, kendisinin bağımsız bir aktör olarak rolünü pekiştirme amacına hizmet ediyor gibi görünmektedir. Bu “hayal kırıklığından” Ermenistan’ın yararlanması mümkün mü?
Vahram Atanesyan