KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. UNUTULAN İDLİB’E MUHTEMEL OPERASYON SEÇENEKLERİ VE TÜRKİYE’YE OLASI ETKİLERİ

UNUTULAN İDLİB’E MUHTEMEL OPERASYON SEÇENEKLERİ VE TÜRKİYE’YE OLASI ETKİLERİ

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 11 dk okuma süresi
252 0

Suriye’de yaşanan gelişmelerin Türkiye’ye olağanüstü bir şekilde zarar verdiği ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde ileriki dönemlerde zararın boyutunun artacağı açıktır. Özellikle bermuda şeytan üçgeninin iki köşesi olan Menbiç ile Afrin operasyonunu bekletmeye alan Türkiye, bölgede PKK/PYD’nin rahat hareket etmesine, derinleşmesine ve güçlenmesine göz yummaktadır. Bermuda şeytan üçgeninin iki köşesinde PKK/PYD terör örgütü güvenlik tehdidi oluştururken üçüncü köşe olan İdlib’in durumu ve geleceği hem Türkiye’nin güvenliğini hem de Fırat Kalkanı Harekatı ile terörden temizlenen El Bab bölgesini tehdit etmektedir. Ancak yaşanan gelişmelerin yanı sıra Türk ordusunun Suriye sınırına yaptığı sevkiyat İdlib veya Afrin’e müdahale noktasında yeni olaylara gebedir.

İdlib

Hatay’a 130 kilometrelik sınırı olan İdlib, Suriye’de Esad yönetimine muhalif olan grupların toplandıkları ve son kale olarak görülen en önemli yerlerden biridir. İdlib’de üç milyon insan yaşarken bölgenin hem Esad yönetimine hem PKK/PYD terörünün kontrolündeki yerlere hem de Türkiye’ye sınırı bulunmaktadır. İdlib bölgesinde, Ahrar’uş Şam aracılığıyla, etkin ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Ancak bölgede El Kaide kökenli Nusra cephesi ile Ahrar’uş Şam’ın arasındaki çatışmalar nedeniyle geçici süreyle istikrarsızlık hakim olmuştu.

Bölgedeki önemli güçlerden biri olan Nusra Cephesi’nin aynı zamanda kökü El Kaide’ye bağlıdır. Örgüt Türkiye, Rusya ve ABD tarafından terör örgütü olarak kabul edilmektedir. Bu noktada Rusya, Suriye’deki bu örgüte karşı ilk günden beri cephe almışken ABD ise çıkarları için bazı dönemlerde örgütün güçlenmesine ve faaliyetlerine göz yummuştur. Hatta ABD, El Kaide ile yakın olan çeşitli gruplara silah desteğinde bile bulunmuştur. Türkiye ise Nusra Cephesi’ni terör örgütü olarak kabul etmesine rağmen son dönemlere kadar IŞİD/DAEŞ ile PKK/PYD ile birlikte bu grubun ismini zikretmemekteydi.

Bölgede birbiriyle anlaşmalı olan ve önemli miktarda militan sayısına sahip çeşitli gruplar bulunmaktadır. Yapılacak bir operasyonda, bir sonraki sıranın kendisine geleceğini düşünen diğer örgütlerin birlik oluşturma ihtimali yüksektir. Bunun yanı sıra ABD’nin izlediği çıkara dayalı politika ise bölgedeki çok bilinmeyeli denklemi gözler önüne sermektedir. Ayrıca bölgenin dağlık bir yapıya sahip olması ve terör gruplarının gücü hakkında kesin bir bilginin olmaması operasyon sırasında verilecek kayıp oranlarıyla ilgili endişelere neden olmaktadır. Bu nedenle İdlib’e yapılacak bir operasyonun süresi ve kazanım/kayıpları hakkında bir öngörüde bulunmak zordur.

İdlib’e Operasyon Seçenekleri ve Türkiye’ye Olası Etkileri

Yukarıdaki veriler kapsamında (1) ABD’nin El Nusra’yı bahane ederek bölgeye bir operasyon düzenleyebileceği son dönemde tartışılan konuların başında gelmektedir. ABD’nin operasyon düzenlemesi sürecinde kullanacağı kara gücü muhtemelen PKK/PYD terör örgütü olacaktır. Operasyon neticesinde İdlib’deki Türkiye etkisi kırılacak, PKK/PYD etki alanı genişleyerek Akdeniz’e daha da yaklaşacak ve Fırat Kalkanı Harekatı’nın kazanımları tehlikeye girecektir. En önemlisi AB, ABD ve İsrail’in desteklediği terör koridorunun en zor kısımlarından biri hayata geçmiş olacaktır. (2) Operasyonun Rusya’nın düzenlemesi ise Türkiye’nin bölgedeki etkisini kıracaktır. Çünkü Rusya temel olarak Esad yönetimine karşı olan birçok örgütü terör örgütü olarak değerlendirmektedir ve muhtemel bir operasyonda Türkiye ile iyi ilişkileri bulunan Ahrar’uş Şam’ı da hedef alabilir. Ayrıca operasyonun başarıyla bitirilmesiyle birlikte Esad’ın Suriye’deki kaosun bitmesindeki tek seçenek olduğunu kesinleşecektir. Bu durum ise AKP’nin Suriye’de uyguladığı 5 yıllık hatalı politikanın tamamıyla çökmesi demektir. (3) Rusya’nın İran ile bölgeye operasyon düzenlemesi durumunda ise terör koridorundan kaçan Türkiye’nin Şii koridoruna yakalanması demektir. Ayrıca Rusya’nın yanı sıra İran’ın da Suriye’nin geleceğinde söz hakkına sahip en önemli ülkelerden biri olması kesinleşecektir. Bu sayede bir zamanlar Batı tarafından Ortadoğu’ya model ülke olarak gösterilen Türkiye’nin yerini İran alacaktır. Bu ülkelerin operasyon ihtimallerinin Türkiye’ye ortak etkisi ise sınır bölgesinde güvenlik sorunlarının yaşanmasına, yeni bir göç dalgasının başlamasına, İdlib’de bulunan Nusra Cephesi’nin Hatay’a sızmasına ve Ankara’dan yeterli desteği alamama ihtimali olan Ahrar’uş Şam’ın Afganistan-Pakistan örneğinde olduğu gibi silahlarını Türkiye’ye yöneltme ihtimali bulunmaktadır. Türkiye, Ahrar’uş Şam’ı desteklediği takdirde Rusya, İran, muhtemelen AB ve ABD tarafından cihadist terör örgütlerini desteklemekle suçlanacaktır. Nihayetinde ise Türkiye’nin Suriye’de izlediği politikaların meyvesini almak bir yana bu zamana kadar yaptığı bütün yatırımlar ve harcamalar boşa gidecektir. Ayrıca Türkiye, Ortadoğu’daki en önemli teminatı olan Türkmenleri ihmal ettiği için sınırlarının güneyinde güvenebileceği bir gruptan mahrum kalacaktır.

(4) Rusya ile ABD’nin İdlib’e ortak bir operasyon düzenleme ihtimali de tartışılan konular arasındadır. Böyle bir operasyonda Esad güçlerinin PKK/PYD’yle ortak bir mevzide buluşması Türkiye’nin Suriye ile düzelme ihtimali olan ilişkileri tamamıyla bitirebilir, PKK/PYD’ye güç ve meşruluk kazanabilir, Türkiye’nin en kısa zamanda El Bab’dan çekilmesi istenebilir, bölgedeki terör örgütleri Türk topraklarına sızabilir ve Türkiye’nin Suriye’deki etkinliği bitebilir. Bu yaşanma ihtimali olan süreçte Türkiye iki taraf arasında arabozucu olarak lanse edilerek uluslararası siyasetteki itibarı zedelenebilir.

(5) Türkiye’nin bölgeye tek başına operasyon düzenleme ihtimali de bulunmaktadır. Bu süreçte kullanılacak temel güç TSK’dır. Çünkü Ahrar’uş Şam, Türkiye’yi yarı yolda bırakabilir. Ayrıca Fırat Kalkanı Harekatı’nda olduğu gibi AB ve ABD merkezli çeşitli medya grupları Türk ordusu aleyhinde kara propaganda yaparak silahlı kuvvetleri “işgalci güç” olarak lanse edebilir. Bunlara ek, bölgesel güçlerin ve Rusya’nın operasyona alacağı tavır oldukça büyük önem taşımaktadır. Çünkü Rusya istemediği takdirde Türk savaş uçakları Suriye hava sahasına giremez. Ancak bu operasyon sayesinde Türkiye etkisinin kırılmasını önleyebilir, bölgenin PKK/PYD kontrolünün altına girmesini engelleyebilir ve PKK/PYD’nin kontrolünde bulunan Afrin güneyden çevreleyebilir.

(6) Türkiye’nin önünde bulunan seçeneklerden biri de operasyonu Rusya ve küçük bir ihtimalle olsa da İran’ın katılımıyla gerçekleştirmesidir. Hem bu şekilde “İdlib’i işgal edeceği”ne dair eleştirileri önlemiş olmakla birlikte bekletilen Afrin ve Menbiç operasyonlarında ABD karşısında Rusya’nın ve Suriye yönetiminin desteğini elde etme ihtimali yüksektir. Ayrıca Rusya ile yapacağı pazarlık ile etkisini devam ettirerek Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmaya devam edebilecek ve ABD destekli PKK/PYD’ye karşı bölge güvenliğini sağlayabilecektir. Ayrıca Türkiye-Rusya ya da Türkiye-Rusya-İran ortaklığı ile yapılacak bir operasyonda ülkelerin vereceği kayıp minimum düzeye indirilebilir. Türkiye’nin Rusya ile birlikte operasyon düzenleme ihtimali bulunurken ABD ile birlikte operasyon düzenleme ihtimali oldukça zayıftır. Çünkü yukarıda belirtildiği ve Rakka örneğinde olduğunu gibi ABD muhtemel bir operasyonu PKK/PYD terör örgütüyle birlikte düzenleyecektir.

Sonuç Yerine

Afrin ve Menbiç örneklerinde olduğu gibi bölgede Türkiye’nin dışarıda kalacağı herhangi bir operasyon, artık Türk milletinin yok oluşunu beraberinde getirecektir. Yukarıdaki senaryolar incelendiğinde bu gerçek gün gibi karşımızda durmaktadır. Ankara’daki siyasi karar alıcıların Washington veya Brüksel’in verdiği teminatlara aldanmasının akıl alan bir tarafı bulunmamaktadır. Türkiye bu gün atmadığı bir adım için ileride ya yüz adım atmak zorunda kalacak ya da başını duvara vuracaktır. Analizden de anlaşılacağı üzere beş yıldır izlenen yanlış politikaların Türk milletine faturası çok ağır olmuştur. Bundan sonra Türkiye, Rakka gibi operasyonları düşünmemeli, milli kararlar alarak en yakın zamanda öncelikle Menbiç, Afrin ve İdlib için gerekli adımları atmalıdır. Daha sonra Türkiye, Suriye, İran ve Irak sınırlarında terör tehditlerini bertaraf etmek için gerekli görüşmeleri ve operasyonları başlatmalıdır. Bölgede Türkiye’nin alacağı rol ile güvenliğin tesis edilmesi Türkiye’nin zedelenen itibarını onaracak ve Ortadoğu ülkeleri için Türkiye ağabey rolüne tekrar kavuşacaktır. Bölgede mezhep ayırımı yapmadan Türkmenlere sahip çıkılması ise ülkelerin iç siyasetindeki Türkiye’nin etkisini arttıracaktır ve Türk güvenliğinin teminatı olacaktır. Her şeye rağmen Irak ve Suriye’nin bölünmesi engellenemezse bölgedeki Türkmenler örgütlenerek birleşik bir Türk devleti ilan edilmedir.

Emrah KAYA

Süleyman Demirel Üniversitesi Doktora Öğrencisi

Kafkassam Amerika Araştırmaları ve Terör Uzmanı

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir