KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. ufuk doruk: şerif hüseyin isyanı ve şerif hüseyin’i osmanlı’nın başına ittihatçılar mı bela etti ?

ufuk doruk: şerif hüseyin isyanı ve şerif hüseyin’i osmanlı’nın başına ittihatçılar mı bela etti ?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 22 dk okuma süresi
410 0

bir takım muhafazakâr tarihçiler hem şerif hüseyin’i gizliden gizliye severler, hem de abdülhamit’in şerif hüseyin’in amacını bildiği için onu eli altında tuttuğunu ama ittihatçılar başa gelince onu mekke şerifi olarak atadıklarını ve osmanlı’nın başına bela ettiklerini söylerler.

aslında, bunlara göre şerif hüseyin, peygamber soyundan gelen dindar, takva ehli, düzgün bir adamdır ve ittihatçıların abdülhamit’i devirdikleri, din düşmanı olup türk milliyetçiliği yaptıkları, araplara düşmanca yaklaştıkları, hele hele cemal paşa’nın binlerce arap’ı astığı için isyan ettiğini düşünürler. yine, şerif hüseyin’in ingiliz altınlarını alarak başta lawrence olmak üzere britanya kraliyet, ile işbirliği yaparak hilafeti bünyesinde bulunduran osmanlı’ya karşı savaş açmış olduğu hakikatinin üstünü örterek bu isyanın aslında osmanlı’ya değil ittihat ve terakki iktidarının mason ve siyonist uygulamalarına karşı yaptığını söyleyecek kadar ileri de gidebilmişlerdir. zaten, şerif hüseyin de hırsı ve tamahı yüzünden yaptığı ihaneti aynı iddialarla temize çıkarmak istemiş olduğu da bir vakıadır.

bütün bu iddiaların gerçek dışılığı ve baştan savmalığına karşın ittihat ve terakki’nin hayali bir türkçülük ve turancılık için değil osmanlı devleti’nin bekası için önce osmanlıcı, sonra islamcı, yıkılış sürecine doğru da türkçü/milliyetçi bir politika uyguladığını söylemekle iktifa edeceğim.

bir de resmi tarihe karşı yıllarca kılıç sallayan anlı şanlı bir gayri resmi tarihçimizin adeta şerif hüseyin’i haklı çıkarmak istercesine dediğinin aksine cemal paşa’nın öyle binlerce değil elbette haklılığı tartışılabilir olmakla beraber suriyeli arap eşraftan sadece 30 kadarını astırdığını söylemeden de geçemeyeceğim.

şerif hüseyin isyanına gelmeden önce “ağyarını mani efradını cami” bir usulle şeriflik müessesine ve hüseyin şerif olmadan önce bu müessesenin bazı aktörlerine kısaca değinmek gerektiğini düşünüyorum. zira, tarihi gerçekleri kavramak, tarihe sadece bir noktadan değil uzun bir doğrudan bakmakla mümkündür.

peygamberin torunlarından hüseyin’in soyundan gelenlere seyyit, hasan’ın soyundan gelenlere şerif denilmekte olup osmanlı yönetiminde de kendinden önceki devirlerde olduğu gibi hüseyin’in soyundan gelen seyyitlerden birine medine emirliği, hasan’ın soyundan gelen şeriflerden birine ise mekke emirliği verilmekteydi.

yavuz sultan selim han’ın mekke ve medine şehirlerini de ihtiva eden hicaz bölgesini hakimiyet altına aldığı ve halifelik ünvanını ele geçirdiği 1517’den yıkıldığı tarihe kadar osmanlı yönetimi, mekke emiri’ni peygamberin soyundan gelen 3 şerif ailesi içinden seçerdi;
berekat, avn ve zeyd aileleri…

bunlardan abdülhamit zamanında 1877’de atanan avn ailesinden hüseyin bin muhammet, 1880’de bir afganlı şeyh tarafından öldürülünceye kadar ingilizlerle işbirliği yaparak arap kralı olmak için mücadele etmiştir. bu hüseyin, ingiliz lawrence ile işbirliği yaparak osmanlı’ya isyan eden hüseyin’le aynı hüseyin değildir. bir takım muhafazakar tarihçiler tarafından daha sonraki hüseyin’in akibetini gördüğü iddia edilen abdülhamit han bu mantığa göre önceki hüseyin’in akibetini ön göremeyerek atamasını yapmıştır. bu hüseyin, belki de sonraki hüseyin’den daha namussuz, ahlaksız ve satılıktır.

1878 tarihinde atanan önceki hüseyin; haşimilerin avn kolundan gelen hüseyin bin muhammed, 1908 tarihinde atanan sonraki hüseyin ise yine aynı avn sülalesinden olup bu hüseyin’in yeğeni hüseyin bin ali’dir.

hüseyin bin ali’nin yanında ve arkasında nasıl ingiliz casus lawrence varsa hüseyin bin muhammed’in yanında ve arkasında da aslen ermeni olan ingiliz ajan diplomat, cidde başkolonsu james zohrap vardı.

zohrap ve adamları kendileri için zararsız gördükleri ve kukla olarak kullanabileceklerini ön gördükleri şerif hüseyin bin muhammed ile irtibata geçerek halifeliğin türklerin değil arapların, osmanlı’nın değil peygamber soyundan gelen şeriflerin hakkı olduğunu ileri sürerek ve maddi yardımlarını da esirgemeyerek osmanlı’ya isyan etmesi yönünde şerif hüseyin bin muhammed’e destek verdi.

hüseyin de ingilizlerin asil bir millet olduğu ve dünyanın bir çok yerinde müslümanları adil bir şekilde yönettiklerini söyleyerek onların emrine girdi.

öyle ki hüseyin bin muhammed, ingilizleri afganistan ve hindistan’da müslümanların hamisi göstermek için bir ekip kurmuş ve bu ekibi ingilizlerin işgal etmek istedikleri afganistan’a göndermek ve müslümanların ruslara karşı ingilizleri desteklemesini sağlamak için son çalışmaları yaparken belki de arkasında abdülhamit’in olduğu bir tertiple yiğit bir afgan şeyhi hursan fahrettin tarafından 14 mart 1880’de bıçaklanarak öldürülmüştür. bu şanlı eylem, bir anda ingilizlerin bütün planlarını suya düşürüvermişti. öyle ki yeni bir ayaklanma tertip etmek için 30 yıldan fazla bir zaman geçmesi gerekecekti.

şerif hüseyin öldürülünce yerine daha önce de şeriflik yapmış ancak osmanlı devletine karşı ayaklanma girişimi yaptığı için iki kere görevden alınmış olan haşimilerin zeyd kolundan ihtiyar abdulmuttalip ingilizlerin muhalefetine rağmen şerif yapılmıştır.

osmanlı’ya iki kere isyan eden ve bu yüzden iki kere şeriflikten alınan abdulmuttalip bağnaz ve sert bir kişiliğe sahipti. fakat britanya’ya veya başka bir gayri müslim devlete yanaşmayacak şekilde dinine bağlı bir karakterdeydi. o yüzden ingilizler, abdulmuttalip’in şerif olmasına karşıydılar. ingilizler avn ailesinden önceki hüseyin’in kardeşi, sonraki hüseyin’in ise amcası olan avn bin refik’in şerif olmasını istiyorlardı ve abdülhamit han’ab bu isteklerini gerçekleştirmek için baskı yapıyorlardı. abdülhamit han bu baskıları “abdulmuttalip’in çok yaşlı olduğunu, ölünce avn bin refik’i şerif yapacağına” söz verip durumu idare ederek savuşturmuştu.

fakat, birinci dünya savaşında şerif hüseyin’in isyanı üzerine osmanlı tarafından atanan son mekke şerifi olan osmanlı yanlısı şerif ali haydar paşa’nın da dedesi olan abdulmuttalip, zahirde nüfuzunu arttırma çabalarından ama aslında arka planda ingiliz entrikaları ve baskısından dolayı iki sene sonra 1882’de görevden alındı ve ingilizlerin istediği avn bin refik mekke şerifi yapılarak 1905’e kadar bu görevde kaldı.

1882’den 1905’e kadar 23 yıl gibi uzun bir dönemde şeriflik yapan avn bin refik’in göreve gelmeden önce her ne kadar ingilizlere göz kırptığı ve ingilizlerin osmanlı’nın bölgeye müdahelesini önlemesi karşılığında isyan edip ingiiz himayesinde bir hicaz arap krallığını kurma vaadinin olduğu vaki olsa da bu dönem olaysız geçmiş sanırım, zira tarihi kayıtlarda adı dışında fazla bir bilgi yok. fakat, avn bin refik’in istanbul’a çekilen yeğeni hüseyin bin ali ve oğulları ile anlaşamadıkları bir hakikatti.

osmanlı devleti’nin şeriflere yönelik genel siyaseti iki başlılık olmasın diye diğer şerif adaylarını istanbul’a çekmek suretiyle uygulanırdı. istanbul’a çekilen mekke şerifi dışındaki şerifler çocukları ile beraber çok iyi yetiştirilir ve onlara devlette önemli görevler verilirdi. zamanı geldiğinde de içlerinden birini şerif seçilerek mekke’ye gönderilirdi. o yüzden aslında abdülhamit’in hüseyin ve dört oğlunu istanbul’a çekmesinin özel bir sebebi yoktu ve hüseyin haricinde o tarihte istanbul’a çekilen bir sürü şerif vardı. yani istanbul’da tutulmuş olması şerif hüseyin’in nev-i şahsına münhasır bir uygulama değildi.

1908’de mekke emîri şerîf ali görevinden alınarak yerine amcası abdullah paşa b. muhammed tayin edildi. ancak abdullah, hicaz’a hareket etmeden vefat edince uzun süredir vezir rütbesiyle şura-yı devlet üyeliği yapan şerîf hüseyin mekke emîri tayin edildi.
rakibi ise sonradan safiye ayla’nın kayın pederi ve eski şerif abdulmuttalip’in oğlu ali haydar paşa’ydı.ali haydar paşa atanan şerif hüseyin’in akisne ittihatçılara yakındı. hüseyin’in isyan edince yerine tayin edilen osmanlı devleti’nce atanan son mekke emiri de olan şerif ali haydar paşa ömrü boyunca osmanlı devleti ile türk milletine sadık kalmış, bu sadakati sebebiyle başına bir çok felaket gelmiş, kuzenlerinin birçoğu sonradan ingiliz desteğiyle kurulan arap devletlerine kral olurken kendisi türlü çileler çekerek beyrut’ta sefalet içinde vefat etmiştir. şerif ali haydar paşa’nın oğlu ünlü besteci şerif mehmet muhittin targan türkiye cumhuriyeti vatandaşlığını seçmiştir ve aynı zamanda kendisinden 25 yaş küçük olan safiye ayla ile evlenmiştir.

ingilizlerin de lehine kulis yaptığı hüseyin’i pek sevmediği halde ittihatçıların adayına karşı atayanın abdülhamit olması muhtemel görünse de emir şekip arslan, “abdülhamit’in şerif hüseyin’e hiç de olumlu hisler taşımadığını ve bu adamın yapacaklarından sorumlu olmayacağını söylediğini” ifade etmiştir. bu durumda sadaret makamında olan ingiliz muhibbi kamil paşa’nın bu atamada etkisi daha büyük gibi görünüyor. ingilizlerin genel olarak emperyalist bir devlet olması ve hindistan yolunda en önemli su yolları ile çevrilmiş arap yarımadasının stratejik önemi yanında hiç şüphesiz başta hindistan ve mısır olmak üzere bir çok islam beldesini yöneten ve en çok müslüman nüfusa sahip bir devlet olması da islamın kalbi olan mekke üzerinde söz sahibi olma girişimlerinin en önemli sebeplerindendi.

tarihi bir kurgu sanan ve uzun bir çizgiden değil de belirli bir noktadan yorumlayanların verdiği bilgiler bizi gerçekten uzaklaştırmaktan başka bir şeye yaramaz. bir takım muhafazakar tarihçiler başta ifade edildiği gibi aslında şerif hüseyin’i çok severler ve bunların isyanını ittihatçılara ve özellikle cemal paşa’nın despot yönetimine bağlarlar.

oysa ne ingilizler için ilktir bu asi hüseyin bin ali , ne de hüseyin bin ali ingilizlerle ilk temasını cemal paşa’nın uygulamalarından sonra yapmıştır.

ingilizlerin şerif hüseyin’i savaş süresince destekleyip savaş bittikten sonra suudiler’e hicaz’da ve arap yarımadasında hüseyin ve oğullarının aleyhine alan açmasının yahudilik ve israil dışında çok daha stratejik bir sebebi olmalıdır hiç şüphesiz.

bu şerif ailesi ile suud ailesinin özelliklerinde gizlidir. savaş boyunca tarafsız kalmasını sağlayarak yedeğe aldığı suudların(isteseydi suudları da kendi lehine savaşa sokabilirdi), suriye, mezopotamya ve mısır’daki sünni araplar üzerinde müspet bir etkisi olmayacağı gibi vehhabilik mezhebi sebebiyle menfi bir etkisi olacaktı. o zaman bütün sünni araplar osmanlı’dan yana net tavır alacaktı.

ayrıca, şerif ailesi yerine suudların ingiliz desteğini arkasına alarak ayaklanması başta hindistan olmak üzere ingiltere sömürgelerindeki sünnî müslümanların ingiltere’ye ayaklanmasına yol açabilirdi.

oysa, peygamber torunu olduğundan sünnilerce hatta şiilerce de hürmet gösterilecek olan şerif hüseyin’in ayaklanması, ingiltere’ye az da olsa bir meşruiyet kazandıracaktı.

her ne kadar ingiltere’nin istediği büyüklükte bir ayaklanma olmasa da şerif hüseyin ayaklanması ile ingiltere arap yarımadası’nda istediği sonuca ulaşmıştı.

ama savaş sonrasında büyük çoğunluk tarafından kabul edilerek yekpare bir güce ulaşabilecek şerif ailesi ingiltere’nin bölgedeki esnekliğini zayıflayabilecekti. o yüzden, mekke ve medine’nin içinde bulunduğu hicaz’ı genel ehli sünnet geleneğe ters olan vehhabilik anlayışına sahip bir yönetime bırakmak ingilizlerin elini bölgede hep güçlü tutacaktı. oysa, halifelik kılıcını eline alan güçlü bir kraliyet eninde sonunda ingiltere’ye buraya kadar dostum diyebilirdi.

o yüzden arap yarımadasının kutsal ve jeostratejik olan batı tarafını şerif hüseyin’in elinden suudiler’e geçmesine göz yuman britanya kraliyet, mekke şerifi’nin oğullarını da birbirinden ayırarak ürdün diye uyduruk bir devleti abdullah’a, ırak adıyla kurulan devleti de faysal’a hediye ederek zaten birlik olması oldukça güç olan ortadoğu coğrafyasının bir daha belki de kıyamete kadar birleşmesini imkansız hale getirmiştir.

kutsal bölgeyi içine alan hicaz’ı iki ana damar olan sünni ve şiilik tarafından asla önder olması mümkün olmayan vehhabi suudiler’e vermesi de çok ince bir stratejinin sonucudur.

yoksa, savaş süresince yapılan pazarlıklardan ne şerif hüseyin ne de oğulları faysal ve abdullah, filistin’in bir yahudi vatanına dönüşmesine muhalefet şerhi koymuş değildi.

ingilizler bu kadar hizmetine rağmen bütün arap yarımadası’yla birlikte hicaz bölgesini vehhabi mezhepli suud ailesinin teslim almasına göz yumunca ne mekke ne medine bütün hicazı kaybederek eli bomboş kalan şerif hüseyin pişmanlıktan ziyade aldatılmışlık ruhu içinde bir şeyler gevelemiştir ağzında; “ah, ben ne yaptım. niye osmanlı’ya ihanet ettik? yaptığımızın cezasını çekiyoruz şimdi” gibi bir şeyler…

kıbrıs’ta ölmeden önce söylediği sözler; oğlu ürdün’ün ilk kralı emir abdullah tarafından, türkiye büyükelçisi celal karasapan’a aktarılmıştır. buna göre, “başımıza gelenler ve gelecekler, ekmek kapımız, koruyucumuz ve asırlar boyu efendimiz olan osmanlı devleti’ne karşı işlediğimiz günahların, giriştiğimiz isyanların ilahi bir cezasıdır. ben velinimetime isyan etmiş asi bir kulum. kral olacağımı sanırken Allah beni sürgünlüğe düşürdü. hasta oldum, buraya sığındım duyduğum vicdan azabının şiddeti büsbütün artsın; bu dünyada çektiğim ızdırap büsbütün ağırlaşsın, ta ki cenab-ıhak bu günahkâr kulunu dünyada affederek, ahirette daha büyük cezadan korusun.” demiştir.

en hafifiyle arapçada “badel harabul basra” (basra harap olduktan sonra) diye bir deyim vardır, yine türkçede ise en hafifinden “son pişmanlık fayda vermez”. öyle ki veremeyeceği bir hesap ile, büyük bir vebal ile ölmüştür şerif hüseyin…

britanya kraliyeti ile işbirliği yaptığını adeta göz ardı ederek şerif hüseyinin osmanlı devletine karşı be britanya kraliyeti hesabına yaptığı ayaklanmanın ittihatçıların abdülhamit’i devirdikleri, din düşmanı olup türk milliyetçiliği yaptıkları, araplara düşmanca yaklaştıkları, cemal paşa’nın birçok arap’ı astığı ve zulüm yaptığı için vuku bulduğunu iddia etmenin tarihi gerçeklerle uyuşmadığını anlamak osmanlı devleti hakimiyetindeki veya etkisindeki arap coğrafyasının değişik bölgelerinde faaliyet gösteren ingiliz diplomat, ajan ve araştırmacıların mevcudiyetlerini müşahade etmeden geçer.

bunlardan biri de ,”islamın geleceği” adlı kitabın yazarı diplomat ve ajan wilfred scawen blunt’ın da 1878’den itibaren arap hilafeti ve şeriflik üzerine sondaj ve çalışmalar yaptığının altını da çizmek gerekir. arap eksenli islamcı hareketlerin ve arap milliyetçiliğinin entelektüel veya siyasi hareketlerin arkasında hep bu isim yer alır. modern islamcılığının kurucusu cemalettin afgani ve muhammed abduh ile kuvvetli ilişkilere sahip olduğu gibi ingilizlerin mısır işgaline yol açan isyanın önderi olan urabi paşa’nın yakın arkadaşıdır blunt. mısır ve suriye’nin osmanlıdan ayrılıp tek bir devlet olarak bağımsızlığını ilan etmesi düşüncelerini ortaya atmış arap milliyetçiliğin öncülerinden abdurrahman el-kevakibi ve fransa’ya karşı cezayir direnişinin efsane ismi olan emir abdulkadir el cezayiri ile de irtibata geçmiştir.

bir müddet mekkeye yakın bir liman şehri olan cidde’de yaşayan william scaven blunt kahire yakınlarında, içinde bir şeyhin kabrinin de bulunduğu on beş dönümlük bir araziyi satın almış ve burada arap gibi giyinip, arap gibi konuşup. arap gibi yaşamaya başladı. işte bütün bu çabaların sahibi blunt maalesef ülkemizde bir islam dostu olarak bilinse de asıl mümeyyiz sıfatı ingiltere lehine bir osmanlı karşıtı olması idi.

sonuç olarak, şerif hüseyin ve onun peşinden giden arapların ittihat ve terakki fırkasının din düşmanı olup türk milliyetçiliği yaptıkları, araplara düşmanca yaklaştıkları, hele hele cemal paşa’nın binlerce arap’ı astığı için isyan ettiği düşüncesi hilaf-ı hakikattir, zira, İngilizlerin arapları osmanlı devletine karşı kullanmak ve İngiliz kontrolü ve himayesinde merkezi kahire veya hicaz olan bir arap halifeliği kurmak düşüncesi ta 1870’li yıllara dayanmakta ve dolayısıyla arap isyanının düşünce temelleri çok önceden atılmış bulunmaktaydı.

ufuk doruk

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir