KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Türkiye’nin Milliyetçi Rotası: ABD-Türkiye Stratejik Ortaklığı ve ABD Ordusu için Çıkarımlar

Türkiye’nin Milliyetçi Rotası: ABD-Türkiye Stratejik Ortaklığı ve ABD Ordusu için Çıkarımlar

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 20 dk okuma süresi
333 0

ABD Savunma Bakanlığı’na (Pentagon) yakınlığıyla bilinen Rand Corporation’ın Türkiye’ye yönelik yeni raporu Türkiye’nin ABD, Avrupa, Rusya, İsrail, İran gibi ülkelerle ilişkilerine dair önemli başlıklar barındırıyor.
“Türkiye’nin milliyetçi rotası” başlığını taşıyan raporda hala güçlü bir NATO müttefiki olan Türkiye’nin Ortadoğu’da, Basra Körfezi’nde, Kafkaslar’da ve Orta Asya’da daha büyük bir rol oynamaya çalıştığı ve olayları etkilemeye yönelik ciddi bir kapasiteye sahip olduğu belirtiliyor.
Suriye’deki gelişmelere ve Kürt sorununa dair ABD ve Türkiye arasında fikir ayrılıklarının yaşanmasının, Türkiye’nin komşularıyla yaşadığı gerginliklerin, terör tehdidinin artmasının ve Türkiye siyasetinin otoriterleşmesine yönelik ABD’nin duyduğu kaygıların bir bütün olarak iki ülkenin ortak hareket etmesini sınırladığı ve karşılıklı güveni zedelediği öne sürülüyor.
Raporun “Türkiye bir yol ayrımında” başlığını taşıyan ikinci bölümünde, Türkiye’nin son dönemde ciddi siyasi ve sosyal karışıklıklar deneyimlemesinin yanı sıra ülkede yönetsel açıdan da temel bir takım değişikliklerin yapıldığı öne sürülüyor. Mevcut eğilimlerinin devam etmesi ihtimalinin Türk dış politikasının ve savunma politikalarının çeşitli düzeylerde ABD’nin ve diğer NATO ülkelerinin çıkarlarıyla çelişmesine neden olacağı varsayımında bulunuluyor.
Raporda sonuç olarak Türkiye’nin zor ve zaman zaman tereddütlü bir ABD ve NATO müttefiki olmaya devam edeceği fakat NATO görevlerine sadık kalmaya devam edeceği tahmininde bulunuyor. Öte yandan muhalefet liderinin veya koalisyonunun 2023’ten sonra Erdoğan’ı mağlup edebileceği ve Türkiye’nin Batı’yla daha uyumlu güvenlik politikası ve dış politika izleyebileceği ifade ediliyor.
Uluslararası açıdan genellikle değişken koalisyonlar kurduğu belirtilen Türkiye’nin Avrupa ve ABD’yle tansiyonun kırılma noktasına ulaştığı durumda, resmen NATO’dan ayrılarak Avrasya ve Ortadoğu’da çeşitli ortaklıklar arayabileceği ifade ediliyor.
Raporun Türkiye’nin dış ilişkilerini değerlendiren bölümlerinden öne çıkanlar ana başlıklarıyla şöyle:
İran-Türkiye ilişkileri gerilimlere gebe: Suriye savaşı iki ülke arasında ciddi ayrım yarattı ancak son dönemde Esad rejiminin görünüşte mutlak bir zafere yaklaşması ve Türkiye’nin PKK’ya ve Suriye’nin kuzeyinde özerk bir Kürt bölgesine dair artan endişesinin gerilimi yumuşattı. Ayrıca genişleyen İran ekonomisi ve Türkiye’nin komşularının enerji kaynaklarına yönelik ilgisi ilişkileri iyileştirmede yardımcı olacak. Ancak iki ülke ilişkileri gelecek gerilimlere gebe ve ilerde daha iyi tanımlanabilir. Türkiye kendisini pek çoğu Şii olan Türkmenlerin koruyucusu olarak görürken, Irak’ın kuzeyindeki İran etkisinden rahatsızlık duyuyor. Öte yandan, Arap devletleri için Türkiye, İran’a karşı oluşturulan “Sünni denge”de daha önemli bir hale geldi. İran’ın Irak’ta ve Suriye’de etkisini artırmasının ve Bağdat’ta Sünni rejiminin devrilmesinin de bunda payı var. Ancak Ankara, bu bağlamda Arap devletlerinin isteklerini her zaman karşılamıyor.
İsrail’le derin ayrılıklar: İki ülke bölgesel konularda derin ayrılıklar yaşıyor. Bunlar arasında İsrail’in Filistin’e yönelik uygulamaları, Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığı ve Suriye’nin savaş sonrası mahiyeti yer alıyor. Binyamin Netanyahu ve Recep Tayyip Erdoğan’ın arasında derin bir güvensizlik var.
Türkiye-Rusya ilişkileri açısından yeni bir paradigmanın oluştuğunu düşünmek için henüz erken: Rusya-Türkiye ilişkisine dair 5 ana başlık kapsamında (karşılıklı ticaretin ve enerji bağının genişlemesi, Batılı kurumların zayıflatılması, otoriterliğin desteklenmesi, bölgesel özerkliğin Karadeniz bölgesinde korunması ve Ortadoğu’da etkinin artması) bazı faktörler iki ülkeyi yakınlaştırmaya devam etse de, ilerleyen dönemde önemli uyuşmazlıklar ve çıkar çatışmaları yaşanabilir. Türkiye-Rusya ilişkilerine dair yeni bir paradigmanın oluştuğunu düşünmek için henüz çok erken.
AB’yle ilişkiler ticaret, terörle mücadele ve göç başlığında yoğunlaşacak: Bir süredir devam eden gerilimli AB-Türkiye ilişkileri dar anlamda daha çok serbest ticarete, göç başlığına ve terörle mücadeleye yoğunlaşacak.
Uluslararası açıdan genellikle değişken koalisyonlar kurduğu iddia edilen Türkiye’nin Avrupa ve ABD’yle tansiyonun kırılma noktasına ulaştığı durumda, resmen NATO’dan ayrılarak Avrasya ve Ortadoğu’da çeşitli ortaklıklar arayabileceği öne sürüldü.

Çalışmanın amacı şöyle özetlenmiş…
“Türkiye’nin iç, dış ve savunma politikalarındaki eğilimlerin Amerikan savunma stratejisi ve güç planlaması üzerindeki etkileriyle olası sonuçlarını analiz ve değerlendirme…”
Türkiye’de ABD dostu bir siyasi muhalefet ile NATO’cu komutanlar üzerinden eskiden olduğu gibi askerden askere sürdürülen ilişkilerin yeniden tesis edilmesinin Ankara ile ilişkilerinin geleceği açısından hayati bir önem arz ettiğinin altını çiziyor.
Türkiye ile ilgili dört senaryo ileri sürülüyor;
1. Ankara, NATO’ya bağlı ama ABD için zorlayıcı bir müttefik olarak kalmaya devam edebilir.
2. Muhalefet ve/veya askerler iktidara gelebilir.
3. Ankara, Atlantik ile Avrasya arasında bıçak sırtı bir denge siyaseti izlemektedir.
4. Türkiye NATO’dan çıkabilir.

ABD’nin etkili düşünce kuruluşlarından Rand Corporation’ın Amerikan ordusu tarafından desteklenen Ordu Araştırmaları Bölümü’nün (Rand Army Research Division) hazırladığı bir raporda, Rus medyasının Türkiye’nin ABD ve Avrupa ile kurduğu güvenlik ve siyasi işbirliğini zayıflatmaya dönük faaliyetleri inceleniyor. Rusya’nın medyası aracılığı ile kendi dış politika hedefleri çerçevesinde, Türkiye’nin iç politika gelişmelerine etki etmeye ve Ankara’yı “daha itaatkâr bir ortak” haline getirmeye çalıştığı belirtilen raporda, -belirsizlik durumlarının etkisini artırmak, uydurma haberler yaymak ve aynı konuda birbiriyle çelişen haberler yapmak gibi- kullanılan propaganda yöntemleri örneklerle aktarılıyor.
Rand, ABD hükümetinin, NATO’nun ve bağımsız medya izleme kuruluşlarının, hem Moskova’nın Türkiye içinde ve dışında bu amaçla yürüttüğü medya faaliyetlerini hem de Ankara’nın bağımsız medyayı tümden tasfiye edip, yerine Ruslarınkine benzer bir propaganda organı inşa etme çabalarını dikkatle izlemesi gerektiğini vurguluyor. Buna göre, TRT World Rusya’nın Russia Today (RT) adlı yayın organının, Anadolu Ajansı da Rusya’nın resmi ajansı TASS’ın bir benzeri olma yolunda. Nitekim, Mart 2017’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in TASS ile Anadolu Ajansı arasında işbirliği anlaşması imzaladığı da hatırlatılıyor.
Raporda, söz konusu dezenformasyon ve propaganda faaliyetleri kapsamında Rus medyasının şu üç olay ertesindeki haberleri incelenmiş:
– Kasım 2015’te Rus savaş uçağının düşürülmesi
– Temmuz 2016’daki darbe girişimi
– Aralık 2016’da Rus Büyükelçisi’nin suikast sonucu öldürülmesi

Uçak düşürme olayı ve muğlaklığı fırsat bilen propaganda
24 Kasım 2015’teki uçak düşürme olayı ertesinde, belirsizlik durumunun etkisini artırmak amacıyla, Rus medyasında Türkiye ve siyasi liderleri, IŞİD’e kaynak sağlayacak şekilde yasadışı petrol ticareti yaparak terör destekçileri olarak resmedildi. Daha önce hem Türk hem Batı medyasında Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığı, yabancı militanların topraklarından Suriye’ye geçişlerini ve IŞİD’in Türkiye’deki yapılanmasını engellemediği, IŞİD bölgesindeki petrol ticaretinde yer aldığı iddiaları üzerinden sorgulanmıştı. Ama Nisan 2015’te ABD Kongresi’nin bir raporunda, IŞİD’in Türkiye üzerinden petrol kaçakçılığı yapmakla beraber Türk hükümetinin bununla mücadelesinin zorlukları ve nihayetinde 2014’ten itibaren bu ağları dağıtmaya başladığı kaydedilmişti. Rus medyası ise, uçak düşürülmesi ertesinde bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesini bu meseleyle ilişkilendirecek şekilde konuyu ele aldı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de, “Terör destekçileri bizi sırtımızdan bıçakladı” diyerek meseleyi kişisel bir düzleme çekti. Rusya uçak düşürme olayına, Suriye’deki hava sistemini güçlendirerek, Türkiye ve Suriye’de çeşitli güç gösterilerine girişerek, turizmi sınırlandırmak, tarım mahsüllerine ambargo koymak, Türk Akımı projesini durdurmak gibi Türk ekonomisine zarar verecek tedbirlerle karşılık verdi. Rus medyası da Rusya’yı yüceltip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alarak, Türkiye ve NATO üyeliğinin güvenilirliğini sorgulayan yayınlara ağırlık verdi. Duygusal ifadelere başvurmak, alay etmek, kanıtsız suçlamalar yöneltmek, bağlamından koparılmış iddialar, açıklamalar ve görsellerle yorumlarda bulunmak gibi dezenformasyon taktiklerini kullandı. Örneklerden biri, RT’de yayınlanan “Ankara’nın IŞİD’le Petrol İşi” başlıklı haber.
Darbe girişimi ve komplo teorileri
15 Temmuz’daki darbe girişimi ertesinde ise, Rus medyası ABD karşıtı komplo teorilerini ve dezenformasyonu devreye soktu. Türkiye’de ve yurtdışında insanların henüz ne olup bittiğini anlayamadığı, neye inanacaklarını bilemedikleri bir ortamda yaygınlaştırılan bu uydurma bilgiler ve komplo teorileriyle bir yandan darbe girişimin ardında ABD’nin olduğu, bir yandan da ABD’nin Türkiye-Rusya yakınlaşmasını baltalamak istediği algısı yaratılmak istendi. Kullanılan yöntemler ise, sahte imzalarla haber yapmak ve yetkinliği kuşkulu kişilerin iddialarına uzman görüşü gibi analizlerde yer vermek. Örneğin Rus Haber Ajansı TASS, 21 Temmuz 2016 tarihinde Rusya’nın Türkiye’yi darbe konusunda uyardığına dair bir haber yayınladı. Sputnik ise, aynı haberi ismini vermediği İranlı kaynaklara dayandırarak verdi.
“Putin’in özel temsilcisi” sıfatıyla tanıtılan Rus siyaset bilimci Aleksandr Dugin de darbeden bir gün önce askeri üslerdeki “olağandışı hareketlilik” konusunda Türk yetkilileri uyararak bizzat kendisinin Türkiye’yi darbeden kurtardığına dair açıklamalar yaptı.
Rus Büyükelçi’ye suikast ve algı yönetimi
19 Aralık 2016’daki Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov’a yönelik suikastin ertesinde ise Rus medyası bu kez birbiriyle çelişen çok sayıda anlatımla, bu olaydan hem Gülen Cemaati’nin hem İslamcı teröristlerin hem de Batılı güçlerin fayda sağlayabileceğine dair algı yaratmayı hedefledi. Bu tür haberler, suçlamaları özellikle Türk polisi ve güvenlik güçlerinden uzaklaştıracak şekilde ve her biri başka bir okur kitlesine yönelik alternatif açıklamalarla verildi. Bu farklı anlatılar, Rus hükümetinin bu suikaste rağmen Türkiye ile yakınlaşmayı sürdürme kararını destekleyecek şekilde, olayın iki ülke arasındaki ilişkileri baltalamak isteyenlerin işi olarak görülmesine hizmet etti. Nitekim RT’de yayınlanan “Türkiye’nin ‘Saraybosna Anı’ndan kim çıkar sağlıyor” başlıklı makale, yukarıda sıraladığımız birbiriyle çelişkili yorumları içermesi bakımından iyi bir örnek.

Pentagon için raporlar hazırlayan ABD’li ‘düşünce kuruluşu’ RAND Corporation, Türkiye-ABD ilişkileri hakkında yeni bir rapor yayımladı. Söz konusu raporda ‘ABD’nin gelecek süreçte izlemesi gereken Türkiye politikası’ açık ve net bir şekilde maddelendirildi.
RAND araştırmacıları, son yıllarda iki ülke arasında gerginlikler bulunduğunu ve önemli çekişmeler yaşandığını ifade ettikleri raporda, Türkiye ile ABD arasındaki türbülansın sebeplerini masaya yatırarak gelecek süreçte “ABD’nin izlemesi gereken Türkiye politikasını” ortaya koydu.
ABD’nin, Türkiye’nin doğrudan mücadele içerisinde olduğu terör örgütleri FETÖ ve PKK/PYD-YPG ile yakın ilişkilerinin görmezden gelindiği raporda, son dönemde iki ülke arasındaki gerilimin sebebi olarak bunlar değil, bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi gösterildi.
Raporun “tavsiyeler” kısmında, ABD’nin izlemesi gereken 6 madde sıralandı. Söz konusu maddelerde, Türkiye’de “demokratik muhalefetle” çalışılacağı, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın artan önemine dikkat edileceği ve Millî Savunma Üniversitesi’nin müfredatına müdahil olunmaya çalışılacağına ilişkin maddeler dikkat çekti.
– ABD, son yıllarda yaşanan yıkıcı gelişmelere karşın, Türkiye’yle ilişkileri bağlamında uzun vadeli bir stratejiye ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’de “demokratik bir muhalefet yükselip de Türkiye’nin iş birliğine yatkın bir müttefik ve hem küresel hem de bölgesel anlamda güvenilir bir ortak olma rolünü yeniden tesis ederse” stratejik ortaklık yeniden inşa edilebilir.
– Suriye sahasındaki farklılıkların ortadan kaldırılması, ABD’nin Türk müttefikleri ve YPG’li ortaklarıyla diplomatik yakınlık kurmasını gerektiriyor.
– ABD ve NATO’nun Türk Silahlı Kuvvetleriyle askeri iş birlikleri, Rusya’nın Türkiye’deki etkisini dengelemeye yardımcı olacaktır.
– ABD’nin savunma politikalarını planlayan ekipler, başta İncirlik Hava Üssü olmak üzere ABD ve NATO’nun Türkiye’deki birçok pozisyonunu geçici ya da kalıcı olarak kaybetmesine hazır olmalıdır.
– Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın son dönemdeki artan önemi de göz önüne alınarak, ABD ile Türk askeri yönetimleri arasındaki diyaloğun derinleştirilmesi ve ABD-Türk Üst Düzey Savunma Grubu’nun yeniden tesis edilmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.
– Türkiye’nin Millî Savunma Üniversitesi’nin müfredatının belirlenmesi noktasında pozisyon elde edilmeye çalışılmalı ve Türk askeriye öğrencilerinin ABD’deki okullara gönderilmesinin önü kapatılmamalıdır. Bu adımlar, ABD ve NATO ile sürdüreceği ikili ilişkileri güçlendirme noktasında Türk askeriyesinin gelecekte izleyeceği yol üzerinde oldukça etkili olacak ve ülkedeki asker-sivil ilişkilerinin geliştirilmesine yardımcı olacaktır.

Rapor; Amerikan ordusunun, Türk ordusu ile geliştirmesi gereken ilişkilere ilişkin bir perspektif çizmiş.
Ve sonuçta da, Amerikan Ordusuna birtakım alternatifleri kapsayan bazı tekliflerde bulunmuş.
Raporun “temel hedefi”; Amerikan ordusu ile Türk Ordusu arasındaki ilişkiler nasıl kurgulanmalı, NATO ile ilişkiler nasıl geliştirilebilir sorularına cevap aramak.
Türk siyasetinde; Erdoğan’ın yönetimde olduğu veya Erdoğan’dan başka bir siyasinin yönetimde olduğu iki alternatif belirlenmiş.
Erdoğan’dan başka bir siyasinin iktidara gelmesi halinde, Türkiye’nin; yeniden demokrasiye döneceğini, yeniden demokrat dünya ile ilişkileri tercih edeceğini belirten rapor, bu durumda; AB, ABD ve NATO ile bilinen ilişkilerin yeniden başlayacağını ve ilişkilerde bir risk olmayacağını ifade ediyor.

Erdoğan’ın iktidarda kalmaya devam etmesi halinde;
Türkiye’nin batıdan tamamen kopup ve NATO’dan çıkıp, “Avrasya-Rusya blokuna katılabileceği”,
Avrasya-Rusya-Çin bloku ile güçlü ilişkiler kurarken, NATO ve özelde de ABD ile bağlarını sürdürebileceği ve Türkiye’nin konumunu, “ikili Stratejik denge” üzerinde hareket ettirebileceği,
Türkiye’nin mevcut çatışmacı dış politikasını muhafaza edeceği, NATO ve ABD çizgisi korunurken, bölgesel gerilimlerde Rusya-İran blokuyla hareket edeceği, yani “zor müttefik” konumunda olabileceği, temel tezlerini ileri sürmüş.
RAND Corporation’ın raporu; Türkiye’nin iç politikasındaki değişime ve buna bağlı dış politik tercihine dönük analizinden sonra, Türk ordusunun yakın gelecekteki muhtemel davranış biçimi konusunda da bazı tespitler yapmış.
Burada en çok dikkati çeken husus; “Türk ordusunun orta seviyeli kadrolarının rahatsız olduğu ve bu rahatsızlığın başka bir darbeye neden olabileceği, Erdoğan’ın bunun farkında olduğu” tespitidir.
Bu tespite gerekçe olarak da; “Ordunun orta seviye subaylarının: mevcut üst düzey ordu yönetiminin, siyasi yapıya fazla angaje olduğu ve buna bağlı olarak; ordunun eski kadrolarının ordudan uzaklaştırıldığı (16500 kişi), ordudan uzaklaştırmaların halen devam ettiği ve sıranın kendilerine de geleceğinden endişe ettikleri” gösteriliyor.
Rapor; “Türk ordusunun halen NATO üyesi olduğunu, bunun korunması gerektiğini, Hulusi Akar’ın NATO yanlısı olduğunu, Akar’ın siyasi pozisyonunun da Erdoğan ekolü içinde giderek güçlendiğini, Akar’ın orduyu NATO’ya bağlı tutmak istediğini” belirtip, “Hulusi Akar’ın desteklenmesinin gelecek Türkiye-ABD, Türkiye-NATO ilişkileri açısından uygun olabileceğini” tavsiye ediyor.
Yeni kadroları yetiştiren askeri okulların eğitim sürecine, diğer subayların eğitim süreçlerine, Amerika’nın bir şekilde dahil edilmesinin yararlı olacağını sonucuna ulaşmışlar.
Özetlersek, Rand diyor ki; Ordu çizgisini korursa, Türkiye NATO’ya bağlılığını korur, bu da Türkiye’nin NATO’ya angajmanını sürdürmesini sağlar, NATO’ya bağlı Türkiye de Amerika ile ilişkilerini düzeltebilir. Bunun için uygun siyasi-askeri figür de Hulusi Akar’dır. Yeni yetişen subayların eğitimine de bir şekilde dahil olunmalıdır.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir