Pazartesi günkü yazımızın başlığı “Türkiye’nin Doğu’ya Doğru Politikasında Avrasya Jeopolitiği ve Özbekistan” idi. Yazıda ana hatlarıyla “Yeni Yalta Süreci”nde Ankara’nın Batı ile ilişkilerinde yeni bir politika belirlemesinin gerekliliği üzerinde durulmuş; dengeye dayalı çok boyutlu bu politika değişikliğine paralel olarak yeni bir doğu siyaseti geliştirmesinin zaruriyeti gerekçeleriyle birlikte sunulmuştu. Önerilerin merkezinde ise Avrasya jeopolitiği bağlamında Özbekistan yer almaktaydı.
Son dönem Türkiye-Özbekistan ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda muhtemelen bu yazıyı okuyan pek çok kesim/kimse; “peki bu nasıl olacak” diye kendi kendine sormuştur ya da bana böyle bir suali yöneltmek istemiştir. Bu sorunun cevabını Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan vermiş görünüyor. Sayın Erdoğan’ın ilk ve son olarak 2003’te gittiği “Ebedi Dostluk ve İşbirliği Anlaşması”nı imzaladığımız Özbekistan’a 13 yıl aradan sonra yapacağı ziyaret, bu kapsamda oldukça önemli.
Erdoğan’ın Özbekistan programında ilk adres Semerkant. Niçin Semerkant sorusunun cevabı ise çok açık. Özbekistan’ın ilk Cumhurbaşkanı rahmetli İslam Kerimov’un mezarı burada; doğduğu şehirde, anne-babasının da mezarlarının bulunduğu Şahi Zinde Mezarlığı’nda.
Geleceğin Özbekistan Cumhurbaşkanı ile İlk Temas…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Semerkant sonrası Taşkent’te ÖzbekistanCumhurbaşkanı Vekili, BaşbakanŞevketMirziyayev ile Türk-Özbekilişkilerinin yanı sıra bölgesel ve uluslararası gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunması öngörülüyor. En azından, Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi tarafından yapılan açıklamada böyle deniliyor.
Fakat diğer taraftan, bu temasların şu an için çok kapsamlı olması beklenilmiyor. En azından ülkede halen yeni cumhurbaşkanı seçilmiş değil. Seçim süreci olanca hızıyla devam ediyor ve başta AGİT’ten olmak üzere, yoğun bir ilgi var.
Dolayısıyla bu ziyaret, ilk etapta Türkiye-Özbekistan ilişkileri açısından şeytanın bacağını kırmaya, aradaki “kara koyunları” çatlatmaya; akabinde ise, daha derin bir işbirliğinin geliştirilip, güçlendirilmesi arzusuna yönelik mukaddime olarak değerlendirilebilir. Daha ötesi, şu an için erken gibi. O yüzden “kara koyunların” heyecanlanmasına hiç de gerek yok!
Bu arada kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse; Sayın Mirziyayev, 4 Aralık’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki en güçlü adaylardan. Özbek halkının rahmetli Kerimov sonrası başta ekonomi ve dış politika alanlarında olmak üzere güvendiği ve çok büyük bir olasılıkla istikrarın devamı noktasında onay vereceği isim. Bundan ötürü, Sayın Erdoğan’ın Özbekistan teması bir taziye ziyareti olduğu kadar, geleceğin Özbekistan Cumhurbaşkanı ile de bir ön görüşme olacak. Her iki liderin birbirini daha yakından tanıması, hiç kuşkusuz bu ziyaretteki en büyük kazanç olacak.
Seçim Sonrası Nasıl Bir gündem
Sayın Mirziyayev’inKerimov döneminde başlattığı güçlü bir ekonomiye dayalı, bağımsız ve “Büyük Özbekistan” hedefi, aynı zamanda Türkiye-Özbekistan ilişkilerinin de çerçevesini büyük ölçüde şekillendireceğe benziyor. Bu kapsamda Sayın Mirziyayev’in seçilmesi sonrası Türkiye-Özbekistan ilişkilerinde başta tekstil, sağlık, turizm ve dericilik olmak üzere iktisadi-ticari; terörle mücadele ağırlıklı olarak güvenlik bağlamında ikili işbirliğinin geliştirilmesi çok büyük bir olasılık olarak karşımıza çıkıyor.
Özbekistan’ın bloklardan uzak, ittifak ilişkileri yerine daha çok ikili ilişkileri tercih ettiği, başta komşuları olmak üzere tüm bölgesiyle iyi ilişkiler içerisinde bulunduğu; aktif-karşılıklı güvene dayalı dış politika anlayışı bu açıdan oldukça önemli.
Bölgede artan DAEŞ/IŞİD ağırlıklı yeni terör ortamı; hiç kuşkusuz Türkiye-Özbekistan ilişkilerinde yeni bir sayfa açacağa benziyor. Suriye iç savaşında varlığını gösteren terör yapılanmalarına ve DAEŞ-Özbekistan İslami Hareketi ittifakı üzerinden bölgeye yönelik yeni terör dalgasına karşı her iki ülkenin başta istihbarat alanında olmak üzere, ilgili işbirliğini daha da geliştirmesi-derinleştirmesi tüm bölgenin geleceği açısından oldukça önemli.
Bu işbirliğinin sivil toplum ve akademik anlamdaki işbirlikleriyle güçlendirilmesi ise, bir başka zaruret olarak karşımıza çıkıyor. Yeni/ortak araştırma merkezlerinin ve medya/yayın faaliyetlerinin hayata geçirilmesi çok önemli.
Burada, özellikle de yıkıcı radikal hareketlere/anlayışlara karşı Türkiye ve Özbekistan’ın sahip olduğu tarihsel bilgi birikiminin pratiğe uyarlanabilmesi ve bu bağlamda İmam Mâtürîdî ve İmâm-ı Buhârî’nin öğretileri üzerinde daha fazla durulması gerekiyor. Aksi takdirde, coğrafya çok farklı bir İslam anlayışı ile karşı karşıya kalacak. Dolayısıyla, bu husus da, önümüzdeki süreçte Türkiye-Özbekistan ilişkilerinde önemli bir gündem maddesi olmaya şimdiden aday.
“Yeni Türkiye’nin Avrasya Dörtlemesi”
Öyle görünüyor ki Türkiye; Orta Asya ve Güney Asya’yı içine alan yeni bir açılım yapıyor. Merkez’de, gövdeyi Afganistan’ın oluşturduğu, kanatlardan birini Orta Asya’ya doğru Özbekistan’ın; diğerini ise Güney Asya’ya doğru Pakistan’ın oluşturduğu yeni bir politika. Buna, “Çift Kanat Politikası” denilebileceği gibi; Türkiye ve Afganistan’ı da aktif bir şekilde içine alan “Avrasya Dörtlemesi” adı da verilebilir.
Afganistan’ın, Orta Asya ve Güney Asya bağlamında sahip olduğu köprü rol göz önünde bulundurulduğunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önce Pakistan’a, ardından da Özbekistan’a yönelik temasları daha anlamlı bir hale geliyor.
Yeni/Son Büyük Oyun’un Kuzey Afrika-Ortadoğu’dan Myanmara kadar uzanmaya başladığı ve güç mücadelesinin ağırlıklı olarak Orta ve Güney Asyalarda gerçekleşmesinin öngörüldüğü bu süreçte, bu ziyaret daha kritik bir anlam-önem taşıyor. Açıkçası, burada güçlü bir stratejik akıl devrede diyebiliriz. Bu aklın geç de olsa tarihsel coğrafyasını hatırlaması ve oraya dönmesi, elbette çok önemli… Mehmet Seyfettin Erol