KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Türkiye’de dinlerarası diyolog fetöcülerden sonra Selefi RABITA tarafından yürütülüyor!

Türkiye’de dinlerarası diyolog fetöcülerden sonra Selefi RABITA tarafından yürütülüyor!

Ömür Çelikdönmez Ömür Çelikdönmez - - 9 dk okuma süresi
402 0

1962’de kurulan Rabıta’nın (Dünya İslam Birliği) Türkiye’de Hanefilik ve Maturidilik esaslarından beslenen Sünni İslam üzerindeki yıkıcı etkisini, bombalı bir saldırıda öldürülen Uğur Mumcu ortaya koymuştu. Anglo-Amerikan emperyalizmi, İslamı politize etmek gereğini duymuş ve kullanabileceği cemaat hareketlerini CIA vasıtasıyla desteklemişti. Hatta 1985’ten sonra Dünya İslam Örgütü RABITA ABD patentli Selefi/Vehhabi karışımı
radikal İslam düşüncelerininin yaygınlaşması ve taraftar bulması için TC yönetiminin bilgisi ve onayıyla Avrupa’daki Türk imamların maaşlarını ödedi. Mısır’daki El Ezher ve Suudi Arabistan’da ki ilahiyat fakültelerine Türkiye’den öğrenci gönderilmeye devam edildi. Bugün ülkemizde Mısır, Pakistan ve Suudi Arabistan ilahiyat fakültelerinden mezun, sayıları binlerle ifade edilen Eşarilikle kafayı bozmuş, Selefiliği ideolojik doktrine dönüştürmüş bir ordu mevcut. Vakıf ve Derneklerle sözde dini faaliyetlerde bulunuluyor, amaç Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde zaafiyet oluşturmak.

İslam alimlerinden Urfa Harran doğumlu İbn Teymiye’nin 700 yıl önce yazdığı Mardin Fetvası’nın günümüz koşulları altında yeniden yorumlanması için Mart 2010’da Mardin’de düzenlenen uluslararası konferansı Londra merkezli GCRG isimli sivil toplum örgütü organize etmişti. Toplantıya konu olan İbn-i Teymiyye
1269’da Harran’da doğdu. Henüz küçük yaşlarındayken, Moğol saldırıları nedeniyle ailesiyle birlikte Şam’a göç etmek zorunda kaldı. Mısır’da sufizme yönelik eleştirileri nedeniyle birkaç kez hapis yattı. 1328’de öldü. Moğol saldırıları için verdiği “Müslümanların Müslüman olmayan yönetime karşı savaşması gerektiği, Müslümanın olmadığı yerin Dar-ül Harp olduğu” yönündeki “Mardin Fetvası”nın Mısır ve Cezayir’deki aşırı dinci törer örgütlerinin yanı sıra, küresel terörün en büyük aktörlerinden El Kaide için de çıkış noktası olduğu iddia ediliyor. Ancak bu fetvanın en çok rahatsız ettiği kesimin İslâm coğrafyasına yüzyıllardır Haçlı seferleri düzenleyen ABD ve Avrupa ülkeleri olduğu kesin. Bu fetva yumuşatılırak, vatanları işgal edilen Müslüman halkların silaha sarılmalarının önüne geçilmek istenildi. Mart 2010’da Müslümanları çatışmaya çağıran cihat fetvalarının yeniden yorumlandığı Mardin Konferansı’nın organizasyonunu, 80’li yıllarda Avrupa’da görevli Türk imamlara maaş ödemesi nedeniyle Türkiye’de büyük gürültü koparan Suudi kökenli ‘Rabıta Vakfı’nın geçmişteki bir numaralı yöneticisinin yürüttüğü ortaya çıkmıştı. RABITAnın Mardin konferansından da anlaşıldığı gibi soğuk savaş döneminde sözde Sovyet tehdidine karşı ABD kaynaklı “Yeşil Kuşak” yaratma çabasının araçlarından biri olan Rabıta örgütü, bu kez İslamın sömürgeci küreselleşmeye karşı tehlike yaratmaması için devreye girmiş bulunuyor. “Dinsel terörü durdurma” bahanesiyle sömürgeciliğe başkaldırmayan bir “ılımlı İslam”ı yorumlamaya çalışıyor. Projelerinin finansmanı İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından karşılanıyor. Bundan önce, benzer bir projeyi, Somali’de gerçekleştirdiler. Orada da konu yine cihat yanlısı fetvaların değiştirilmesi ya da yeniden yorumlanmasıydı. Bu merkezin, daha önceki projesi ise ABD ve Kanada’daki Müslüman topluluklarının dini kanaat önderlerini Londra’da eğitmekti. Önümüzdeki yıllarda hem ABD hem de Avrupa’dan imamlar, benzer şekilde eğitilecek.
Konferansın organizatörü olan Londra merkezli ‘Küresel Yenilenme ve Rehberlik Merkezi’ (GCRG) Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Bin Naseef, Rabıta’da da görev yapmaya devam ediyor. Avrupa’da görevli Türk imamlarını finanse ettiklerini açıklayan Naseef, “Hâlâ Rabıta’nın maaş verdiği Türkler var” demişti. Naseef’in kariyerinin en önemli duraklarından biri ‘Rabıta El Alam al İslami’ isimli en büyük İslami sivil toplum örgütü olmuş. Finansmanının büyük bölümünü Suudi Arabistan hükümetinin yaptığı Rabıta’nın bir numaralı koltuğu olan Genel Sekreterlik görevini 80’li yıllarda iki dönem (10 yıl) yürütmüş. Hâlâ da bazı komitelerinde görev alıyor. Türkiye-Rabıta ilişkilerinde kilit öneme sahip. GCRG’nin Yönetim Kurulu Başkanlığını Suudi Arabistan kökenli Abdullah Naseef yönetiyor. 70 yaşındaki Naseef, GCRG’nin yanı sıra Dünya Müslümanlar Kongresi ve İslam dini ile ilgili birçok önemli kurum ve sivil toplum örgütünün kurucusu ya da yöneticisi olarak görev yapmış bir isim.Abdullah Omar Naseef, Suudi Arabistan’da Kral Şadır Konseyinin Başkan Yardımcılığı, Kral Abdülaziz Üniversitesi Başkanı ve en önemlisi 1983-1993 yılları arasında Müslüman Dünya Birliği Genel Sekreteri (MWL) olmak üzere birçok önemli görevde bulundu. Dr Naseef şu anda Dawa Genel Sekreteri.
Dr. Naseef aynı zamanda Müslüman Dünya Kongresi Başkanı olduğu gibi bir diğer görevi de Oxfordrsitesi İslam Araştırmaları Merkezi başkanlığıdır.

3 Kasım 2013’te Rabıta hastaneleri Meclis gündemine gelmişti. Suudi Arabistan kökenli ‘Rabıtatül Alemi İslami Uluslararası İmar ve Kalkındırma Kurumu’nun finanse ettiği pansiyon ve okul görünümlü 4 sağlık merkezinin Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 9 aydır faaliyette bulunduğu Cumhuriyet gazetesinin haberiyle ortaya çıkmış, olay Meclis gündemine taşınmıştı. Rabıta’nın Mardin toplantısından 6 yıl sonra İran’da dini lider Ayetullah Ali Hamaney ile görüşen Görmez Riyad’a geçmiş, Suudi Arabistan İslam İşleri, Evkaf, Tebliğ ve İrşat Bakanı Dr. Salih Bin Abdülaziz’i ziyaret etmiş, Görmez, bugün yaşanan sorunlardan en büyük zararı İslam dininin gördüğü mesajını vermişti. Görmez, Suudi Bakan Abdülaziz’e, Türkiye’de bulunan Suriyeli mültecilerin çocuklarının eğitimi için işbirliği önermişti. Görmez, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın desteğiyle Gaziantep’te Türkçe-Arapça eğitim verecek bir üniversitenin kurulması önerisinde bulunmuştu.

Uzun sözün kısası Londra merkezli ‘Küresel Yenilenme ve Rehberlik Merkezi’ (GCRG) ile RABITA, ellerini kollarını sallayarak İslam dinine hizmet adı altında devletimizin temellerine dinamit koymayı sürdürüyor. Güneydoğu sınırlarımızda DAEŞ kafalı yeni bir nesil yetişiyor. Kayıt dışı geleneksel dini eğitimin verildiği Istanbul, Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep ve Rize gibi illerimizi kendilerine merkez üssü seçen Selefilik, en yıkıcı etkisini Vatan sevgisinin imandan olduğuna inanan Türk milleti üzerinde gösterecek. Ey Türk titre ve kendine dön, İngiliz Amerikan papazların İslâm anlayışını din kabul edenlerin suratına yumruğunu indir. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Not: Türk ve İslam dünyasının Kurban Bayramını en içten duygularımla kutlar esenlikler dilerim.

Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir