1961 yıllarında Türk işçileri Fransa’ya göç etmeye başlamıştır. 1970 yıllına kadar bir milyon Türk azınlık sayarken, Dış İşler Bakanlığına göre 2019’da yaklaşık 700.000 Türk Fransa’da bulunmaktadır. Aile toplama hakkıyla gelişen bu göç, zamanla azınlık haline gelmiştir. Diaspora şeklinde büyüyen Türk azınlığı, bütünleşme ile, Fransız vatandaşlığı tercih etmişlerdir. Fransada çifte vatandaş olmak mümkün olduğunu için, 18 yaşında ikisinin arasında bir seçim söz konusu değildir. İkinci ve üçüncü nesil Fransız okullarında eğitim alırken, Ana Dil ve Kültür Öğretimi izin veren Fransız devleti sayesinde, Türk öğretmenlerin haftada bir kaç saat Türk dilini ve Türk tarih ve kültürünü öğretmeye gayret etmiştir.
Bu bir kaç bilgiyi özetle geçmemizin sebebi, Türkiye ve Fransa arasındaki anlaşmalarının yer aldığını göstermek. Türklerin çoğu diğer azınlıklara aynı mahallelerde yaşamalarına rağmen, birlik olabilmek icin dini derneklere buluşabilmişlerdir. Diyanetin ve Fransa’nın arasında olan anlaşmaya göre, Türkiye Fransa’ya azınlık için sayılı memur (hem öğretmen hem imam) göndermesi yapması mümkündür.
Türkiye’nin imam göndermesinin yasal yollarıyla olduğunu bildiğimize göre, Fransa’nın niyeti “Fransız islamiyetini” kontrol etmeye amaçlıdır. Eski Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, laiklik değerlerini çiğneyip, ”Fransız Müslüman İbadetler Konseyini” (Conseil Français du Culte Musulman), 2003’de kurmuştur. Bir çok Türk derneği üyedir. Üyeliklerinin bir sebebi de Fransız milletine entegre olduklarını göstermektir.
Bu bilgileri özetlediğimize göre, güncel durumlardan bahsetmemiz gerekir. Ekim 2020’de Cumhurbaşkanları Erdoğan ve Macron arasındaki diplomatik krizin nasıl Türk azınlığını etkilediğini göstermek istiyorum bu yazıda.
Paris çevresinde bir terörist tarafından katledilen ve kafası kesilen Samuel Paty’nin hikayesi tüm dünyaya duyulmuştur. Tarih öğretmeni olan Paty, ders esnasında öğrencilere ifade özgürlüğü için mizah gazetesi olan Charlie Hebdo’nun Peygamberin karikatürlerini gösterdiği için saldırıya uğradığını biliyoruz. Fransa Cumhuriyeti ve Monako Prensliği nezdinde Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Dr. İsmail Hakkı Musa bu durumu bildirip başsağlığı dilemiştir. Macron bu karikatürleri tüm liselere dağıtmasını sağlacağını açıkladıktan sonra, Erdoğan, “Macron denilen zatın İslam ile, Müslümanlarla derdi nedir? Macron’un zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var” açıklamasıyla ve Türkiye’nin Fransa’ya “taziye ve destek mesajı olmaması” nedeniyle, Fransa’nın Türkiye’de Büyükelçisi istişarelerde bulunmak üzere Fransa’ya çağırılmıştır. Destek mesajı olduğunu az önce gördük. Fakat durum vahimleşti ve Türkiye ile birlikte bir kaç Arap ülkesi, Fransız ürünlerine boykot çağırışı soysal medyayı sallamıştır. Aynı zamanda, Türk devletinin Azerbaycana, Karabağ savaşında yaptığı desteklerden dolayı bu krizin devam etmesini sağlamıştır. Fransa, Karabağ hakkında net bir açıklama yapmamasına rağmen, Fransız siyasetçilerinin çoğu Türk düşmanlığını her koşulda gösterip, Ermenilere destek olduklarını açıklamışlardır. Örnek olarak Senatör olan Valerie Boyer, yıllardır Türkiye’ye karşı söylemleriyle, bu savaş esnasında, yine Türkiye’yi hedef almıştır.
“İslamcılar Fransaya saldırıyorlar, Erdoğan destek veriyor” diye iftirada bulunan Boyer, ırkçılık peşinde olduğunu görebiliyoruz. Haftalardır, yasal olmayan eylemler düzenleyen Ermenilere destek veren bu senatör, Türklerin Ermenilere saldırdığını iddia ve iftira ediyordur. En son A7 otobanında gerçekleşen izinsiz eylemde, dört Türk vatandaşı yaralanmıştır. Türklere karşı saldırıları kınamak isteyen bir grup bağımsız Türk, Lyon ve Dijon şehirlerinde, yine izinsiz ve hiç bir siyasi derneğe bağlı olmayan vatandaşlar protesto etmiştir.
Türk protestolarının izinsiz olduğunu ve Ermenilere karşı tehdit olduğunu açıklayan çoğu siyasetçinin, Ermeni protestoları için aynı tepkiyi göstermemişlerdir. Fakat bu çifte standart uygulamaların kurbanı Türk azınlığı olmuştur. Aynı zamanda, Fransa yeniden karantina kararı aldığı için iki taraftan protestolar durmuştur.
Sonrasında ne oldu? Bir kaç gün sonra, İzmir ve çevresi şiddetli deprem yaşadı. Bu yazıyı yazdığım günde hayatını kaybeden kişi sayısı 114 ve ağır yaralı kişi sayısı bin üstü. Sosyal medyada Fransız ırkçıların bu duruma sevindiğini görebildik. Diplomatik krizler çözülebiliyor fakat iki milletin arasındaki gerginliklerin çoğaldığını farketebiliyoruz. Fransa, Türkiye’ye ve Yunanistan’a destek olabileceğini açıklamasından sonra Fransız halkının bir çoğu Fransız devletini kınamıştır. Doğal afet gerçekleştiğinde insanlıktan çıkmış olan ırkçıların hedefi Türkiye ve Türk halkın olduğunu görebiliyoruz. Fransa’daki Ermeni azınlığı Yunanistan’a destek olduğunu açıkladı. Unutmayalım, hatırlatalım, Türk azınlığı, Fransız topraklarında hiç bir şekilde terör saldırısı gerçekleştirmemiştir, fakat Asala Ermeni teröristlerin 1981’de Orly havalimanında Türkleri hedef alan bomba patlamasında 7 vatandaş vefat etmiştir.
Ekim ayında yaşadığımız bu olaylara bir suçlu bulabilmek adına çok yanlış bir yönde araştırma yapan Fransa, izinsiz eylemlere katılan Türklerin Ülkücü Harekete ait olduklarını ifade etmiştir. Neden? Çünkü bir takım Türk bozkurt işareti yapıp, Ülkücü slogan atmakla bu yakınlaşmayı yapmışlardır. Haber gazetelerinde bir kaç gündür, “Bozkurtlar kim?” diye başlık görebiliriz. Neden Bozkurtlar? Çünkü Lyon şehirine yakın Ermeni sözde soykırımı anıtının üstüne “RTE” “Loups Gris (Bozkurt)” yazıların 1 kasımda ortaya çıkmıştır. Suçluların kim olduğunu hala bilmiyoruz. Polis soruşturması devam ediyor. Fakat Ülkücülere yıkmak için böyle bir strateji ortaya koyulduğunu düşünmekteyim. Aynı boya ile ve aynı yazı ile bir kaç gün sonra Ermeni Konsolluğun ve Belediye’de yeni yazılar ve küfürler ortaya çıkmıştır. Bugüne kadar, hiç bir Ülkücü böyle bir saldırı yapmamış, neden bugün yapsın? Bunun mantıklı olmadığını hepimizin anlayabiliriz. Ermeni azınlığa destek veren onlarca seçilmiş Fransız siyasetçi varken, Türkiye’yi ve Azerbaycan’a destek veren siyasetçileri, Ermeniler tehdit ediyor. Bunu soysal medyada yansıtılmadığının farkındayız. Avrupa’nın birinci televizyon kanalı TF1, Karabağ savaşı için yapığı röportajı, Ermeniler tehditle sildirdiler. Sosyal medyada röportajı yapan gazeteciye binlerce tehdit, hakaret ve küfür ettiler. Fakat hiç bir haber bunu araştırmadı, yazmadı. Bugün bunları yazmamız önemlidir.
2 Kasım’da Fransız İç İşler Bakanı Gérald Darmanın, Ülkü Ocaklarını kapatılmasını açıkladı. Ülkü Ocak adına dernek yoktur. Açıklamadan sonra, sosyal medya yeniden sallandı. Fransız vekiller, Belediye Başkanları bu durumu yorumladı. Her yorum, iftira. Ülkücülük ve Turk Milliyetçiliğin ne olduğunu bilmeyen Fransız siyasetçilerin, bu duruma sevindiklerini açıkladılar. Aynı şekilde, Milli Görüş yasaklanmasını isteyen Marine Le Pen (Ulusal Cephe Başkanı), liste farklı Türk derneklerinin yer aldığını gösteriyor.
4 Kasım itibaren resmi bir şekilde Gérald Darmanin Ülkücü Hareketini yasaklamıştır. Bakanlar kurulundan çıkan bu sonuç, Fransa’da hukuki anlamda Ülkü Ocaklarının olmaması sebebiyle, hareketi genel olarak yasaklamıştır. Yasağın ilk sebeplerinden birini bu makalede yer vermedik. Ahmet Çetin, Fransa’da yaşayan Türk asılı bir genç, Eşitlik ve Adalet Partisinin (muhafazakarlığı ve islamcılığı savununan bir parti) eski adayı, aylardır Fransız medyasında polemiklerin arasında bulunuyor. Ülkücü hareketine üye değildir fakat polemik olan videolarında bozkurt işareti yapmıştır, hilal bıyıkları bırakmıştır ve nefret mesajlarıyla “şiddete veya nefrete tahrik etme” suçuyla mahkemede ceza almıştır. Ülkücülere ait olan sembolleri kullandığı için, aşırı sağcı ve ülkücü olduğunu belirten medya, gerçek Ülkücülere karşı bir takım yorum yapıp bu resmî kararın sonucudur. Ülkü Ocakları olan resmi bir dernek kuruluşu olmadığı için, Ülkücü hareketini sembolleri ile yasaklanmıştır. Örnek olarak sloganlar, üç hilal bayraklar ve bozkurt işareti yasaklanmıştır.
Bunu açıkladıktan sonra, diğer etaplar ne olacak diye kendimize sorabiliriz. Ahmet Çetin’in örgüt başında olduğunu gösteren bakan, sempatizanların üye oldukları dernekleri araştırma talebi başlatılır. Geçmişte üç hilal simgesi kullanan derneklerde dahil olabilir. Bu demek ki, her Türk derneği bu karardan zarar görebilir. Ülkü Ocaklarının resmiyeti olmaması sebebiyle, Fransa Türk Federasyonu araştırma talebinde olabilir.
Kendi fikirlerini açıklayan Ahmet Çetin’in Ülkücü Hareketiyle hiç bir bağlantısı olmadığı halde, hedefin Ülkücüler olduğunu ve politik bir karar olduğunu söyleyebiliriz. Milliyetçi Hareket Partisi 2018’den bugüne Cumhur İttifakı kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisiyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ulaşabilmek için, Ülkücü Hareketini yasaklandığını görebiliyoruz. Bu politik karar, diplomatik krizin hala devam ettiğini göstermekte. Krizlere diplomatik bir yoldan değil fakat azınlıkları kullanıp daha çok zarar verdiklerini açıklayabiliriz.
Son olarak, bir soru ile kapacağız bu makaleyi. PKK’yı terör örgütü olarak kabul eden Fransa ve üyesi olduğu Avrupa Birliği, Ülkücü Hareketin terörle bağlantısı olamamasına rağmen yasaklayabildiyse, neden PKK sempatizanları Fransa’da Paris’in göbeğinde eylem yapmalarını izin verebiliyor? Buna destek olan Boğun Eğmeyen Fransa partisi, PKK’ya açık bir şekilde destek olduğunda neden soruşturma talep edilmiyor? Terör örgütlerinin özgürlük ifadesine bağlayıp onları özgürlük adına eylem ve propaganda izin veriliyorsa, yıllardır Ülkücü Hareketin Fransa’ya zarar vermeden, sadece ulusötesi milliyetçiliklerini yaşamak istedikleri halde, neden engelleniyor? Bugüne kadar Türkiye’yi, Türkleri, ve Türk azınlığı hedef alan siyasetçiler, aynı yorumları PKKli teröristlerine yapacak mıdır? Sıra hangi Türk derneğinde?
Meltem Aydoğan Kafkassam