KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Türkiye uyumasın ABD Pasifik’i Çine Bıraktı!

Türkiye uyumasın ABD Pasifik’i Çine Bıraktı!

Ömür Çelikdönmez Ömür Çelikdönmez - - 9 dk okuma süresi
363 0

Türkiye’nin Avrasya politikalarında izlemesi gereken jeostratejik süreç bir kafa karışıklığını asla kaldırmaz ve Türkiye’nin aleyhine sonuçlanabilir. Bu nedenle Türk jeostratejistlerin ve özellikle Dışişlerinin Türkiye Çin ilişkilerini değerlendirirken; ABD’nin Çin’i nasıl kritik ettiğini masaya yatırmaları gerekir. Bunu neden mi söylüyorum; ‘Kuşak ve Yol Forumu’ için Pekin’de bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Filipinler Devlet Başkanı Duterte’yle görüşmesinin ardından Duterte, Türkiye ve Moğolistan’ın Güneydoğu Asya Uluslar Birliği’ne (ASEAN) katılmasını desteklediğini belirterek “Türkiye, Asya’da mı yoksa Asya ile Avrupa arasında köprü mü olacağı konusunda kararsız” açıklamasında bulunmuştu. Myanmar’ın arka plandaki gerçek lideri Aung San Suu Kyi’nin bu planı ‘tuhaf bulduğunu’ söyleyen Duterte “O (Aung San Suu Ky) bana ‘Onların ASEAN’ın bir parçası olmaları ya da olmamaları konusunda fiziki coğrafyalarına dikkate aldın mı?” dedi. Ben de ‘Onlar (ASEAN’ın) bir parçası. Onların bir parçası olduğunu söyleyebilirim’ dedim” ifadelerini kullanmıştı. ASEAN; 1967’de Tayland’ın başkenti Bangkok’ta, Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur ve Tayland arasında Bangkok Deklarasyonu’nun imzalanmasıyla kurulan Birlik, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmenin desteklenmesinin yanı sıra bölgesel barış ile güvenliğin artırılmasını amaçlıyor. Türkiye ile Filipinler arasında 8 saat fark bulunurken, Moğolistan’ın başkenti Ulan Bator Filipinler’in başkenti Manila’dan yaklaşık 3900 km. uzaklıkta bulunuyor. (Bkz. 16.05.2017/ http://hurseda.net/Dunya/184419-Erdoanla-goruen-Duterte-Turkiye-kararsz.html )

Türkiye’deki bazı görüşlerin tam tersine ABD’nin Çin’i küresel değil bölgesel aktör kategorisinde değerlendirdiği bilinmeli. Bunun anlamı şu; Çin ABD için alt edilebilir, yenilebilir ve yok edilebilir kolay bir lokmadır. ABD’ye göre Çin sadece bölgesel belirleyici aktördür. Çünkü Çin tarihi milli büyüklüğün tarihidir ve kendisini bu milli tarih ve değerlerle sınırlar. Bu açıdan bakıldığında Çin’in kolektif bilinçaltı, ‘Chung-kuo’ yani ‘Orta Krallık’ ile çerçevelendirilmiştir. ABD Çin ile savaşmadan kendi potasında eritmenin formülünü bulmak için beyin fırtınasını yapalı neredeyse yarım yüzyıl oldu. ABD Çin’i tek başına tehlikeli görmediği gibi Çin-Rus ve İran koalisyonunun gerçekleşebilir olmasını bazı mevzi taktiksel atraksiyonlar haricinde mümkün bulmuyor. Hatta Çin’in böyle bir misyonu üstlenmesini Avrasya güvenliği açısından desteklenebilir görüyor. Bu nedenle Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) gibi teşkilatları içine alacak Avrasya Aşırı Güvenlik Sistemi gibi kapsayıcı bir şemsiyeden yana denilebilir. Büyük bir güç olarak tarih sahnesine çıkmaya hazırlanan Çin’den duyulacak paranoyak korkuların kendi ekmeğine yağ sürdüğünün çok iyi bilincinde. (Bkz. Zbigniew Brzezinski /The Grand Chessboard – Büyük Satranç Tahtası/Amerika’nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun Jeostratejik Gereklilikleri/ ) Zaten Çin Devlet Konseyi, ülkenin askeri stratejisinde değişiklik yaptı ve ‘White paper’ adı verilen yeni bir “Askeri Strateji Belgesi” belirledi. Çin’in yeni avunma politikasına göre; hegemonyacılığın ve güç iktidarının tüm formlarına karşı duracak ve hiçbir zaman hegemonya ve yayılma politikası gütmeyecek. Çin silahlı kuvvetleri dünya barışı sağlamak için uğraşacak. Çin’in ulusal stratejik amacı, Çin Komünist Partisi’nin yüzüncü yılını kutlayacağı 2021 yılında, her bakımdan bir refah toplumu inşa etme amacını tamamlamak ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılı olan 2049’da, müreffeh, güçlü, demokratik, kültürel olarak gelişmiş ve uyumlu modern sosyalist bir ülke inşa etmek. Çin’in ‘White paper’ adı verilen “Askeri Strateji Belgesi” çok iyi tetkik edildiğinde, ABD’nin kendisine belirlediği yörünge dışına çıkmamaya göre dizayn ettiği söylenebilir.

Dünyanın ekonomik ve stratejik ağırlık merkezi hızlı bir şekilde Asya-Pasifik bölgesine kaydıkça, ABD’nin dengelerin yeniden sağlanması için bir strateji sürdürmeye ve bölgedeki askeri müttefiklerini arttırmaya çalışıyor türünden analizlerin hem doğru hem de yanlış ve yanıltıcı olma ihtimali büyük. Çünkü Çin’in son dönemde en sık karşı karşıya geldiği ülkeyse Amerika Birleşik Devletleri. İki ülke özellikle Afrika’daki kaynakların paylaşımı konusunda rekabet halinde. Birleşik Devletler, hâlihazırda ithal ettiği petrolün yüzde 15’ini Afrika’dan sağlıyor. 2015 yılına kadar bu oranın yüzde 25’e ulaşması bekleniyor. Afrika ile Çin arasındaki ticaret hacmi 2004 yılından bu yana on katına çıkmış durumda. Suriye’deki iç savaş ve İran konularında Çin yine ekonomik çıkarlarını ön planda tutuyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olan Çin, tüm uluslararası baskılara rağmen Rusya ile birlikte yaptırım kararlarını veto ediyor. Çin’in ekonomik gücü kadar, askeri gücünün de hızla gelişmesi, Çin’in yürüttüğü ‘ahenkli dünya’ politikasının değişmeye başladığı yönünde kuşkuları artırıyor. Başta Amerikan yönetimi olmak üzere, Çin’in bölgesele komşuları da Çin’den askeri konularda daha şeffaf ve işbirlikçi olması yönünde çağrıda bulunuyor. Çin 21. yüzyılda, dışarı açılım konusunda önemli girişimlere yer verdiği gibi Afrika, Orta Asya ve Güneydoğu Asya gibi bölgelerden pek çok ülkeyi ağırlayan zirvelere ev sahipliği yapıyor. (Bkz. http://www.dunyabulteni.net/haber/365490/cinin-67-yillik-donusumu ) Şimdi bu gibi gelişmelere bakılırsa Çin büyüyen bir dev ve küresel bir güç odağı.
Kazın ayağı öyle olmayabilir ve Çin belki de ABD’nin izin verdiği ölçüde sahneye adım atıyordur. Neden mi? Pasifik Okyanusu’na kıyısı bulunan ülkelerin ticaret bakanları, Trans Pasifik Ortaklığı (TPP) ticaret anlaşmasını ABD olmadan sürdürme konusunda mutabık kaldı. Japonya, ABD, Avustralya, Brunei, Kanada, Şili, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Peru, Singapur ve Vietnam tarafından Şubat 2016’da imzalanan TPP Anlaşması, Pasifik Okyanusu’na kıyısı bulunan 12 ülke arasındaki ticari sınırlamaların kaldırmasını ve serbest ticaretin kolaylaştırılmasını öngörüyordu. ABD, ocak ayında Başkan Donald Trump’ın imzaladığı başkanlık kararnamesiyle anlaşmadan çekildiğini açıklamıştı. (Bkz. http://www.dunyabulteni.net/manset/400600/pasifik-ulkelerinden-ortakliga-abdsiz-devam-karari ) Bunun Türkçesi ‘ABD Pasifik’i Çine bıraktı’ demek. O nedenle Türkiye Çin işbirliğini fazla abartmamak lazım. Ortak para birimi, İpek yolu vs. gibi projeleri Türkiye’ye mâl etmek için aceleye gerek yok. ABD’nin Türkiye’yi Çin’in kucağına atması nasıl olur ne getirir getirir ne götürür iyi düşünülmeli!

Ömür Çelikdönmez
Twitter: @oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir