KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Rusya
  4. »
  5. Türkiye, Rusya ve çok kutuplu yeni dünya ihtimali

Türkiye, Rusya ve çok kutuplu yeni dünya ihtimali

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 8 dk okuma süresi
393 0

2. Dünya Savaşı’nı Müttefik Devletler kazansa da, savaşın esas galibi ABD idi. İki kutuplu dünya düzeni kurulurken Batı cephesinden en güçlü devlet ABD çıkmıştı. Büyük yıkım sonrası Avrupa ekonomik toparlanma ile uğraşmak zorunda kalırken İngiltere gibi emperyalist güçler Orta Doğu’dan çıkmak zorunda kaldı. Bu boşluk ABD tarafından doldurulacak; böylece ABD ve Müslümanlar arasında ilk temaslar başlayacaktı.
Kısa süre içinde, ABD-SSCB arasında ‘Soğuk Savaş’ın başlamasıyla, Müslüman ülkeler de bu yeni dünya düzeninde yerlerini almak zorunda kalacaktı. Arap milliyetçiliğinin kök saldığı Orta Doğu ülkeleri, anti-emperyalist ve Batı karşıtı tutumları nedeniyle Sovyetler’e yakın dururken, ABD de diğerlerini ‘ateist’ ve ‘komünist’ SSCB’ye karşı, din dahil her şeyin özgür olduğu yeni dünya propagandasıyla teşvik etmeye başladı. Soğuk Savaş, ABD ve SSCB’nin sıcak savaşa girmediği ancak her yerde ‘vekalet savaşları’ üzerinden birbirleriyle mücadele ettiği bir dönem olarak tarih sayfalarında yerini aldı. Bunun en kritik örneklerinden biri Afganistan’dı. 1978 Nisan darbesi sonrası iktidarı ele geçiren Marksist hükümetin davetiyle 1979’da, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali sonrası, ABD buradaki Müslümanlarla işbirliği yaptı ve bugün ‘cihatçılar’ olarak tanımladığı Taliban gibi mücahitleri silahlandırmak, eğitmek ve finanse etmek gibi pek çok faaliyette bulundu.
Ancak SSCB’nin dağılmasıyla beraber ortaya çıkan tek kutuplu dünya düzeninde, ABD’nin Yeşil Kuşak projesi altında desteklediği ‘cihatçı gruplar’, tıpkı Batı’daki Gladyo yapılanması gibi gözden düştü, ABD için ‘komünizm’ tehdidinin yerini almaya başladı. Soğuk Savaş’ın iyi çocukları, artık ABD için yeni şer odağı haline gelmişti. RAND Corporation’ın o meşhur raporunda Müslüman nüfusu ‘köktendinciler’, ‘gelenekçiler’, ‘modernistler’ ve ‘laikler’ olarak dörde ayıran ABD’li düşünce kuruluşları, Yeşil Kuşak projesini revize ederek, ‘modernistler’ başlığı altında ‘Ilımlı İslam’ı desteklemenin gerekliliğini öne sürdü. Ancak bu destek, sadece Batı kültürünün iflah olmaz ‘radikaller’ olarak tanımladığı ‘köktendincileri’ değil, zamanla, kısaca muhafazakarlar olarak tanımlanabilecek ‘gelenekçiler’i, yani İslam toplumunun ana omurgasını da hedef almaya başladı. Örneğin FETÖ’nün, on yıllardır bu proje kapsamında desteklendiği artık herkesin malumu.
Altı yıl önce başlayan Arap Baharı da, ABD tarafından başlangıçta aynı mantık çerçevesinde desteklendi, hatta özgürlüğe aç Arap sokağında devrimlerin başlaması için bazı katalizörler devreye sokuldu; gençlik hareketleri ve liberal oluşumlar finanse edildi. Türkiye’nin, Orta Doğu’ya model ülke olarak sunulması da FETÖ’nün Türkiye devleti içerisindeki paralel yapılanmasına duyulan güvene dayanmaktaydı. Tüm bahisler, kırılma noktasına gelindiğinde, Erdoğan’ın ve Ak Parti’nin direneceğine değil, diz çökeceğine yatırılmıştı.
ABD, iPhone’larla, Twitter’la, Facebook’la hareketlenen Arap sokaklarına yeni bir Amerikan rüyası sunuyor, zamanında komünist Ruslar’a McDonalds’la, Hollywood’la, Walt Disney’le gösterdiği hayalin aynısını gösteriyor ve işe yaracağını düşünüyordu. Diktatörler gidince özgürlük gelecek, Araplar da ‘demokrasi’ kılıfında seküler liberalizmi seçecekti. Öyle olmadı; sandıklardan muhafazakarlar çıkmaya, iradesi serbest kalan Müslümanlar tercihlerini İslami/İslamcı çizgideki iktidarlardan yana kullanmaya başladı. Yani Arap Baharı, rayından çıkmıştı, müdahale şarttı. Bu nedenle, bir yandan Mısır ve Libya gibi ülkelerde Körfez ülkeleri tarafından finanse edilen karşı devrimlere göz yumuldu ve destek verildi; bir yandan da Rusya’nın devrilen domino taşlarının önüne set çekmesiyle tıkanan Suriye ayağında pozisyon değiştirildi. Aynı dönemde Türkiye’de Fethullahçılar iktidara ele koyma teşebbüslerine girişti. 2012’de MİT kriziyle başlayan süreci, 2013’te Gezi provokasyonları ve hemen ardından 17-25 Aralık darbe girişimi takip etti. Örgüt her başarısızlıkta, kripto özelliğini kaybetti ve Fethullahçı Terör Örgütü bu sayede açığa çıktı.
2014-15 yıllarında Orta Doğu’daki vekaleten savaşların terör örgütleri üzerinden Türkiye’ye taşınmasına çabalanır ve Ilımlı İslamcı FETÖ’ye, havuç yerine kullanılan ‘radikal’ IŞİD ve PYD gibi ‘seküler’ terör örgütleri üzerinden alan açılırken, ABD yeni savaş konseptine uygun yeni müttefikler de aramaktaydı. Nasıl ki, Soğuk Savaş döneminde ‘ateist’ ve ‘komünist’ Sovyetler’e karşı Müslümanlarla işbirliği yapmıştı, bu kez de ‘radikal’ ve ‘cihadçı’ Müslümanlar’a karşı Ruslarla işbirliği yapabilirdi. Suriye’de politik çözüm hususunda kurulan ABD-Rusya masaları, iki ülkenin dış işleri bakanlarının sıkı fıkı görüşmeleri, IŞİD’e karşı askeri işbirlikleri, istihbarat paylaşımları ve fiilen asla gerçekleşmeyen ateşkes kararları bu planın ilk adımlarıydı. Suriye’nin kuzeyine müdahale etmeyi planlayan Türkiye’yi, Rus uçağının düşürülmesiyle birlikte Rusya’yla düşman hale getirerek söz konusu planı perçinleme hamlesi de bunun bir parçasıydı. Mayıs’ta Rusya-Türkiye arasındaki ilişkilerin restore edilme sinyalleri vermeye başlaması can sıkıcıydı; ancak 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı bütün mesele kökünden hallolacaktı.
Şükür ki başarılı olamadılar. Başarılı olamamalarının yanı sıra, Allah’ın bir lütfu, tüm gizli saklı planlar ortaya döküldü. Zira her şey herkesin gözü önünde yaşanmıştı. 15 Temmuz başarısız darbe girişimi, Rusya’yla düzelmeye başlayan ilişkilere ivme kazandırdı, bugün Suriye’de çözüm ve askeri işbirliği dahil bölgeye dair pek çok konu iki ülke arasında ilk defa umut verici biçimde tartışılıyor. Ve sanki, yıllar sonra ilk defa okyanus ötesinden bu toprakları dizayn eden süper gücün plan ve projelerine karşı, hiç beklemediği bir işbirliği ve bunun beraberinde çok kutuplu bir dünya ihtimali de doğuyor. 15 Temmuz’la beraber kartlar yeniden karıldı ve bu beklenmedik yeni durum, ABD’nin hiç ama hiç hoşuna gitmiyor.
Merve Şebnem Oruç/yenişafak

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir