Türkiye, İdlib krizinde köşeye sıkıştı ve seçenekleri hızla tükeniyor. Birleşmiş Milletler’e (BM) göre, Rus destekli Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a ait güçlerin hızla ilerlemesi, aralıktan bu yana 900 bin sivili yerinden etti. Sivillerin birçoğu sığınmak için Türkiye sınır kapılarına dayanacak.
Ankaralı yetkililer için ülkenin sorunlarını anlamak kolay ancak yönetmek zor. Bunun temel sebebi hem pastam dursun hem de karnım doysun şiarıyla hareket etmeleri. Türkiye, hem Esad’ın ilerlemesini yavaşlatmaya hem de Rusya’yla oluşturduğu yeni stratejik dengeyi korumaya çalıştığı ince bir çizgide yürüyor.
Delegasyonlar, Rusya’nın gerilimi düşürmek için arabuluculuk yaptığı 2018 Soçi Antlaşması’nı kurtarmak için son iki haftadır Moskova’yla Ankara arasında mekik dokuyor. İdlib’deki siviller, çatışmalar nedeniyle yerle bir olan Halep, Humus ve diğer şehirlerden farklı bir kader arayışıyla antlaşmayı sevinçle karşılamıştı. Antlaşmaya göre Türkiye, El Kaide’nin Suriye’deki eski uzantısının yönettiği aşırılıkçı Heyet Tahrir el-Şam (HTS) örgütünü, İdlib’te askerden arındırılacağına karar verilen bölgelerde etkisizleştirecek ve bu bölgelerden uzaklaştıracaktı. Taraflar ayrıca, başkent Şam’ı büyük şehirler Lazkiye ve Halep’e bağlayan stratejik M4 ve M5 otoyollarını, ticaret ve ulaşım için yeniden devreye sokmayı kabul etmişti.
13 askerini Suriye saldırısında kaybeden Türkiye, son birkaç gündür Esad’ı, İdlib’in yakın zamanda ele geçirilen bölgelerinden çekilmediği takdirde topyekun savaşla tehdit ediyor. Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’de güç kullanmanın sonuçları olacağını çok iyi biliyor. ABD ve Batılı müttefikleri, Türkiye 2015’te Suriye sınırında Rus bombardıman uçağını düşürdüğünde ülkeyi Vladimir Putin’in öfkesi karşısında yalnız bırakmıştı. Moskova’nın ekonomik ve ticari baskısının ardından Erdoğan, Putin’den şahsen özür dilemek için Moskova’ya gitmek zorunda kalmıştı.
Geçen hafta, bölgedeki pek çok kişi ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun İdlib’te “NATO müttefiki Türkiye’nin yanında olma” vaadini epey benimsedi.
Ancak Türkiye, kuzeydoğu Suriye’deki saldırıları sonrası ABD yönetiminde Ankara’yla ilişkilere dair bölünmüş görüşler olduğunu biliyor. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey gibi bazı üst düzey yetkililer İdlib’deki krizi, Ankara’yla Moskova’nın arasını bozarak Türkiye’yi tekrar Batı safına çekecek nadir bir fırsat olarak değerlendiriyor. Jeffrey geçen hafta Ankara’yı ziyaret etti ve Türkiye’ye artabilecek destekten bahsetti. Jeffrey’nin Türkiye’yi Rusya ve Esad’la daha ciddi bir çatışmaya itme girişimi ve Ankara’yı İdlib’te “her şeyi” ortaya koymaya davet ediyor gibi görünen çağrısı askeri kriz riski taşıyor.
Öte yandan Türkiye’nin İdlib’deki esas belası Rusya ya da Esad’dan ziyade karşı taraf: Beyaz Saray’da bulunan, Donald Trump’ın “Önce Amerika” politikasına göre hareket eden ve diplomatik krize karşı nispeten kaygısız görünen kişiler. Pompeo’nun açıklamasından bir gün sonra, Atlantik Konseyi etkinliğinde İdlib ve kitlesel yerinden edilmeler hakkında sorulan soruya Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien, “Bunu durdurmak için ne yapabiliriz ki? Küresel polis gücüymüş gibi paraşütle inerek bir dur işareti tutalım ve ‘Türkiye bunu durdurur musun, Rusya bunu durdurur musun, İran bunu durdurur musun, Suriye bunu durdurur musun?’ mu diyelim?” yanıtını veriyor.
Washington’da kafa karışıklığına sebep olan da bu. Ortada açık bir ortaklık olmasa da Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaşmanın yararlarına inandırmak her zaman zorlu olacaktı. Ayrıca Türkiye, ABD’nin IŞİD’le savaşmasına yardımcı olan Kürt Suriye Demokratik Güçleri’yle (SDF) kurduğu bağları hiçbir zaman hoş karşılamadı. Washington’ın savaş alanlarından çekilmeye çalışmasıyla Türkiye’nin dengeyi Rusya’yla sağlamak istemesi hiç de şaşırtıcı değil.
Seçenekleri azaldıkça da Türkiye, hesaplanmış riskler almaya her zamankinden hazır görünüyor. Örneğin geçen hafta, Türkiye birlikleriyle Suriye ordusunun birden fazla kez çatışmaya girdiği bölgede iki Suriye helikopterinin düşürülmesi, Suriye’deki muhalif grupların yeni hava savunma silahları edindiğini gösteriyor. Türkiye destekli isyancı bir grup saldırıyı üstlendi, Ankara da isyancıları suçladı. Ancak, Suriye’nin muhalif Müzakere Yüksek Komitesi’nin de üyesi Tuğgeneral İbrahim Cabavi, bana Türkiye’nin bölgede yaşananlardan haberdar olacağını söyledi. Cabavi, “Türkiye, bu tür silahlar, silahların konuşlandırılması ve hedefleri karşısında tam kontrole sahip gibi görünüyor” dedi.
Türkiye’nin bu aşamada ihtiyaç duyabileceği tek yardım, Rus muhataplarıyla yapılan görüşmelerde kullanabileceği ABD kozu. Ayrıca Türkiye, Esad’ın yakın zamanda ele geçireceği söylenen, stratejik öneme sahip bir diğer mevki olan M4 otoyolundaki ticareti kontrol etmek için de Washington’dan destek isteyebilir. Bunun bedeli, sembolik şehir Kobani veya Erdoğan’ın birçok kez almakla tehdit ettiği stratejik Münbiç kasabası da olabilir. Ankara için bu, herhangi bir özerk Kürt devletinin varlığını sınırından uzak tutabilmekti.
Sadly for the civilians on its borders, this is the real heart of Turkey’s policies in Syria. The fleeing civilians are merely an immigration emergency that needs to be addressed. Pragmatism has been Ankara’s friend so far in the conflict and it tends to maintain such a position. The current posturing with Russia is a game of concessions of which how much each party is ready to give away.
Sınırındaki siviller için ne kadar üzücü de olsa, Türkiye’nin Suriye politikalarının gerçek özü bu. Türkiye için kaçan siviller, üstünde durulması gereken bir göç aciliyeti teşkil etmiyor. Pragmatizm şu ana dek Ankara’nın dostu oldu ve bu duruş devam edecek gibi görünüyor. Rusya’yla verilen pozlar, hangi tarafın neyden ve ne kadar vazgeçmeye hazır olduğuyla ilgili bir taviz oyunu.
Ahmed Aboudouh
https://www.independent.co.uk
Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu