KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Türk İrfanı

Türk İrfanı

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 6 dk okuma süresi
282 0

Okumaktan murat nedir? Bilmektir. Bilen olmak için temiz bir dile sahip olmak gerekir. Türkçe Yunus Emre, İlim İlim Bilmektir diyerek Türkiye Türkçesinin kurucusu, Türkçemizi şiir dili haline getiren büyük insan diyorsak; Ali Şîr Nevâî, Türkçeyi yüksek bir sanat ve bilim dili haline gelmesi için işlemeye çalışmıştır. Türk diline değer kazandıran üstün bir bilgin ve devlet adamı Nevâi, 1441’de Herat’ta hayat yolculuğuna başlamış, Horasan ve Semerkant’ta eğitim alan değerli insan; Nasıl ki Farsça’nın Firdevsi’si, İngilizce’nin Şekspir’i varsa Türk İrfanı bu insanlarına, bu değerlerini unutmamalı sahip çıkmalıdır.

Anadolu Türkçesi’nin zenginliğini, yüzlerce yıl hayat damarlarını açık tutan Yunus Emre’ye, sonra onu dilce izleyen ve tamamlayan Nasreddin Hoca’ya, Karamanoğlu Mehmet Bey’e, Köroğlu hikayelerine, Keloğlan masallarına, Pir Sultan ve Karacaoğlan şiirlerine borçluyuz.

Dil ile birlikte uygarlığımız inşa etmişiz. Bizim hayata bakışımızın, toplumsal ve dini değerlerimizi inşa ederken duygu ve düşünceleri anlaşılabilir sade, yalın bir dille, derli toplu ve kolay anlaşılır biçimde ortaya koymuşlardır.

Bilmek, bizim önümüzü aydınlatır. Ayağımızı yere sağlam basmamızı sağlar. İnsanın bilgisi içten dışa, dıştan içe gider gelir. Önce kendimizi tanırız, kendimizden pay biçerek başkalarını; başkalarından, doğadan öğrendiklerimizle yeniden kendimizi tanırız ve bu günümüzü, yarınımızı kurarız.

İnsanın kendisini bilmesi kadar değerli bir şey yoktur. Türk irfan çemberinden olanlar, “kendini büyük görür, ya da olduğundan küçük veya kendini bir de hakir görür.
O nedenledir ki Türk İrfanı Bilgiyle her şeyden önce insanın kendini bilmesini sağlamalamıştır.

Türk irfanında bilgi üstünlük hedeflemez. Tıpkı üstünlük üzerine iktidar inşa etmediği gibi yönettiğimiz yopraklarda adalet ve nizam getirdiğimizi, bütün cihana yaşayarak ve yaşatarak bütün cihana ilan etmiştir.

Öncelikle Türk İrfanı, insanı ve insan ilişkilerini, hak ve görevlerimizi içerir. Ne istediğimizi, neden istediğimizi bilinçle belirleriz. Bu bilinç Türk insanını, rüzgârın önüne katılmış bir yaprak gibi sürüklenmesini önlemiştir/ önleyecektir. Bilmekten murat kişi Hak’kı bilmektir. Okuduğunu bilmez isek, hem kendi, hem de başkalarının “hakkı”nı bilmez. Hak olmayınca Adalet olmaz, toplum yaşayışında da düzen ve huzur olmaz.
Türk İrfanı “hak-hukuk” bilmeyen, kul hakkı yiyeni kabul etmez. Kuru, işlevsiz bilgi yüklemesinden imtina eder. Hikâyelerden yola çıkarak insanlara bir tek buyruk verir: Doğru ol! Dosdoğru yaşa!
Türk Medeniyetini oluşturan Türk İrfanı; bu daire içinde yaşayan, bu Medeniyet dairesinde kendisini gören herkesi “Türk” olarak gören, İslam’ı “Yunus gibi olmak, dosdoğru olmak” şeklinde anlatır. Oysa her dönemde insanımızın samimi duygu ve dini değerlerini “laf kalabalığı yaparak” sömürenler çıkmıştır / çıkacaktır.

Kutsallarımız üzerinde çok konuşmak, dinle ilgili kavram kargaşası yaratmak, “elifi” doğruluğu, gözden kaçırmak isteyenler bu günde vardır ve yarınlarda olacaktır. yadırgıyor ve yargılıyor Yunus Emre.Yunus Emre

Türk İrfanı, bir taraftan şeriat yorumu geliştirilirken, tasavvuf yorumu ile yaygınlaştırmak, yaşanır hale getirmek istemiştir. Şeriat erbabı, tasavvufu küçümsemiş ve İslam’dan “sapma” olarak görmüş; tasavvuf da şeriat yorumunu “yüzeysel olmak ve şekilde kalmakla” eleştirmiştir. Yunus Emre uzun bir medrese eğitimi aldıktan sonra “tasavvufa, sadeliğe ve aşka” yönelmiş bir bilge kişidir. O nedenle bu güne kadar bizim için yol gösterici olmuştur.
Öze yönelmenin gerekliliğini ifade ettikten sonra; bilimle bilmeye, kavramlara dayalı anlamayı, Türk Milletinin her dem yeniden doğan kültürel altlığına dayanmak,
Bilgi, zekaya dayalı, defalarca tekrarlanması ile doğrulanmış deneysel yaklaşımın,
Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş Varış ın ifadesidir.
Şair; “Kimsesizim; hısmım da yok hasmım da
Görünmezim; cismim de yok resmim de” derken yukarıda yazdıklarımızın yaradılış ve adanmış temelinde doğrular niteliktedir.
Ben şair olmadığım için son sözleri söz ustalarına verelim.
“Niceler sultandı kraldı şahtı
Benimle değişti talihi bahtı
Yerle bir eyledim taç ile tahtı
Akıl almaz hünerlerim var benim.”
Abdullah Buksur

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir