KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Turgay Şafak: Esed’in Düşüşü İran’da Nasıl Karşılandı

Turgay Şafak: Esed’in Düşüşü İran’da Nasıl Karşılandı

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 14 dk okuma süresi
14 0

İranlı analistlerin yaşanan olaylara genel yaklaşımı, muhalif grupların; Hizbullah’ın zayıflamasını, İran’ın içinde bulunduğu şartları ve Rusya’nın Ukrayna cephesinde yaşadığı sorunları yani bölgesel ve küresel jeopolitiği iyi okuyarak harekete geçtiği ancak bunu tek başlarına yapamayacakları minvalinde oldu. Gazete manşetleri ve haberlerinin aksine İranlı yorumcuların görüşü, Türkiye’nin olaylarda etkisinin olduğu yönündeydi.

Suriye’de 27 Kasım’da Beşşar Esed muhalifi grupların Heyet Tahrir eş-Şâm (HTŞ) liderliğinde başlattıkları hareket, kısa sürede Halep, Hama ve Humus’u ele geçirdikten sonra 8 Aralık’ta başkent Şam’a girerek Esed ve Baas rejiminin sonunu ilan etti. Muhaliflerin rejim ordusu tarafından hiçbir mukavemetle karşılaşmadan bu kadar kısa sürede başkente kadar ilerlemesi şaşkınlıkla karşılanırken gözler Suriye’nin hamisi konumundaki iki önemli ülke İran ve Rusya’ya çevrildi. Suriye krizinin başladığı günden itibaren rejimin en büyük destekçisi şüphesiz İran’dı. İran hem Afganistan ve Pakistanlılardan oluşturduğu yabancı savaşçıları bölgeye sevk etmiş hem de ekonomik, askeri ve siyasi olarak bizzat Esed rejimine destek vermişti.

Muhaliflerin ilk hareketliliğinin başlamasından itibaren İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi telefon diplomasisi ile durum değerlendirmeleri yaptı. 30 Kasım’da Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüşen Bakan Irakçi, Esed’e desteklerinin tam olduğunu, muhaliflerin saldırılarının İsrail ve ABD’nin planlarının bir parçası olduğunu iddia etti. Irakçi, 1 Aralık’ta Şam’da Beşşar Esed ile ertesi gün ise Ankara’da Hakan Fidan ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada, Türkiye ile İran arasında bazı noktalarda ihtilafların olduğunu ama sorunun diyalog ile çözüleceğini ifade etti. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın da aynı gün Putin ile telefon görüşmesi sonrasında yaptığı açıklama, Irakçi’nin söylediklerinin tekrarından ibaretti. Aynı şekilde İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Suriye ve Iraklı mevkidaşları ile telefon görüşmeleri gerçekleştirmesinin ardından yaptığı açıklamada, “Suriye’deki terörist grupların saldırısının ateşkesle aynı zamana denk gelmesi, Amerikan-İbrani planıdır. Suriye’deki tekfirci terörist grupların saldırısı, bölge için tehlikeli bir senaryonun ilk adımıdır” dedi. İranlı yetkililer yaptıkları açıklamalarda, temkinli bir dil kullanırken gazeteler ve sosyal medya kullanıcıları Türkiye aleyhine adeta bir kampanya başlattılar. Gazeteler “tekfirci terörist” olarak adlandırdığı muhaliflerin arkasında Türkiye’nin olduğuna dair manşetler attı.

Suriye meselesinin çözümüne yönelik uzun zamandır devam eden Astana Sürecini yürüten ülkeler olan Türkiye, Rusya ve İran’ın dışişleri bakanlarının Doha’da yaptıkları toplantıda, Suriye’de siyasi sürecin yeniden başlatılması gerektiğine, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine vurgu yapıldı. İran Dışişleri Bakanı yaptığı açıklamada, Suriye hükümeti ile meşru muhalif grupların siyasi görüşmelere başlaması gerektiğini ifade etti. Bu toplantıdan birkaç saat sonra yine Doha’da Astana Formatı tarafları olan üç ülke dışişleri bakanlarına ilaveten Mısır, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün ve Irak’ın dışişleri bakanları bir araya gelerek Suriye’deki son gelişmeleri değerlendirdi. 8 Aralık’ta İran Dışişleri Bakanlığı’nın X hesabından İran’ın Suriye’nin birliğine, milli egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygılı olduğu, hiçbir yıkıcı dış müdahale veya dayatma olmaksızın halkının sorumluluğunda olduğunu vurgulayan bir açıklama yapıldı.

Devrim Rehberi Hameney’in Açıklamaları
Suriye’deki olaylara dair konuşup konuşmayacağı merak edilen Devrim Rehberi Ayetullah Hameney, 11 Aralık Çarşamba günü uzun bir açıklama yaparak İran İslam Cumhuriyetinin bir anlamda resmi görüşünü ilan etmiş oldu. Hameney’in açıklamaları, İran medyasında bildiğimiz ezberlerin ötesinde bir anlam ifade etmiyordu. O, yaptığı açıklamada Suriye’de gerçekleşen olayların asıl planlayıcısının Amerika ile Siyonistlerin ortak planı olduğunu söyledikten sonra Türkiye’yi kastederek “Suriye’nin komşusu bir ülkenin de bariz bir şekilde rol oynadığını” ifade etti. Hameney asıl komployu kuranın, planı yapanın ve ana kumanda masasının Amerika ve siyonist rejim olduğunu da dile getirdi.

Hameney’in konuşmasında dikkat çekici noktalardan bir diğeri de Suriye’ye yardım etmek istedikleri ancak havadan ve karadan yardım etmenin mümkün olmadığını, F15’lerin hazır beklediğini ve hiçbir uçağın geçmesine izin vermediğini söylemesiydi.

Hameney, HTŞ’nin Suriye halkının büyük desteği ile Esed rejiminin sonunu getirmesini işgal gibi lanse ederek “Suriye’nin, gayretli gençleri tarafından yeniden özgürlüğe kavuşturulacağını” iddia etti. Ayrıca direniş cephesinin zayıflamadığını, kırılgan bir yapısı olmadığını ve direnişin itikadi bir mektep olduğunu savundu. Hameney, kutsal mekanları korumak ve ülkenin güvenliğini sağlamak amacıyla Suriye’de olduklarını dile getirdi. Konuşmasında Kasım Süleymani’nin Suriye’de milis güç oluşturmak için çalıştığını, bu milislere silah eğitimi verdiğini ve DEAŞ karşısında mücadele ettiklerine de değindi. Ayrıca hem Suriye’de hem de Irak’ta askeri olarak bulunmadıklarını sadece danışmanlık yaptıklarını öne sürdü. İran istihbarat birimlerinin birkaç ay öncesinden Suriye’yi bilgilendirdiğini söyleyen Hameney, mesajların gidip gitmediğini bilmediğini de ekledi.

Ayetullah Hameney 17 Aralık’ta yaptığı konuşmada da Suriye’de yaşanan değişimleri, İsrail’in ve Amerika’nın işlediği cinayetlerle eş tutarak “direnişin bittiğini zannettiler, bunlar büyük yanılgı içindeler” derken direnişin bitmeyeceğini de vurguladı. Ayıca siyonist rejimin Suriye üzerinden Hizbullah’ı kuşatmak ve kökünü kazımak için hazırlık yaptığını ama bunu başaramayacaklarını da belirtti.

Suriye’deki Gelişmeler İran Basınında Nasıl Yer Buldu?
Suriyeli muhaliflerin Halep operasyonuna başlamasına İran’ın ilk tepkisi sosyal medya ve haber sitelerinden geldi. Sosyal medya propagandacıları muhaliflerle ilgili olarak “tekfirci-selefi terörist” ibareleri ile suçlayıcı bir dil kullandılar. Muhalif grupların arkasında Türkiye’nin olduğuna inanan İranlılar, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı hakarete varan sözler ettiler. Gazeteler, olayın başlamasından üç gün sonra konuya yer verirken, çoğunlukla sosyal medyaya da hâkim olan “tekfirci-terörist”, “Türkiye, İsrail ile ortak hareket ediyor”, “Türkiye Selefileri destekliyor”, “Türkiye Fitne Çıkarıyor” gibi başlıklar kullandı.

Arman-ı Milli gazetesi, “Teröristlerin Halep’e Nüfuzu” başlıklı haberinde, o güne kadar yaşanan olaylar özetlendikten sonra Suriye ordusunun “teröristlerle” mücadele ettiğini iddia etti. İran devlet televizyonuna ait olan Câm-ı Cem gazetesi “Tel-Aviv-Vaşington-Ankara üçlüsü Suriye için ne plan yaptı?” sorusunu sorarak “Şam’da Uğursuz Bir Fitne” başlıklı bir haber girdi. Kullandığı dil itibariyle diğer basınla aynı söylemi sürdüren gazete, Türkiye ve Amerika’ya bağlı tekfirci teröristlerin geniş çaplı saldırılarının, daha önceden planlanmış bir fitneyi aşikar ettiğini iddia ederek bu tür saldırıların Suriye’yi ve direniş cephesini zayıflatmayacağını ekledi. Aynı gün olayı birinci sayfasından gören bir başka gazete Cumhuri-yi İslami oldu. Bu gazete, “Suriye’nin kuzeyinde tekfirci teröristlerin ağır kaybı” başlığını kullandığı haberde, muhalif savaşçıların Nusra Cephesine mensup “yabancılar” olduklarına dikkat çekerek Suriye ordusu karşısında büyük kayıplar verdiğini öne sürdü. Reformist Şark gazetesi muhaliflerin Halep’i ele geçirmesini, “Şam Topraklarında Gafil Avlanma” başlığı ile gördü. Gazete yabancı basından gelişmeleri aktarmakla yetinirken diğer İran medyasının aksine “tekfirci- teröristler” klişesini kullanmadı. Şehrvend gazetesi “Direnişe desteği kesmek için Siyonist-tekfiri plan” başlığı ile verdiği haberde, bazı komplo teorilerini sıralarken, Merdom-salari gazetesi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafını kullanarak “Şam’daki Değişimde Erdoğan’ın Menfi Rolü” başlığı ile yayınladığı haber analizde, Esed muhaliflerinin Türkiye tarafından desteklendiği iddiasını ön plana çıkardı.

İran geleneksel ve sosyal medyası uzun süre aynı söyleme devam etti. Şam ele geçirilinceye kadar “tekfirci teröristler” ibaresini kullanan medyada ilk değişim Doha’da gerçekleşen toplantıdan sonra yaşandı. İlk olarak devlet televizyonu “silahlı gruplar”, “muhalif gruplar ibarelerini kullanmaya başladı. Ayrıca Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi da 7 Aralık 2024 tarihinde yaptığı açıklamada “muhalif gruplar” ibaresini kullandı.

İranlı analistlerin genel olarak yaşanan olaylara yaklaşımı, muhalif grupların; Hizbullah’ın zayıflamasını, İran’ın içinde bulunduğu şartları ve Rusya’nın Ukrayna cephesinde yaşadığı sorunları yani bölgesel ve küresel jeopolitiği iyi okuyarak harekete geçtiği ancak bunu tek başlarına yapamayacakları minvalinde oldu. Gazete manşetleri ve haberlerinin aksine İranlı yorumcuların görüşü, Türkiye’nin etkisinin olduğu yönündeydi.

Şam’ın Alınmasından Sonra İran Basını
Şam’ın muhaliflerin eline geçtiği 8 Aralık Pazar günü “Savaş Şam Kırsalında” başlığı ile uzunca bir özel haber hazırlayan İtimad gazetesi, İran’ın Suriye’deki denklemi değiştirebilecek bir araca artık sahip olmadığını yazdı. Aynı gazetede Mehdi Alihani, “Suriye ve Esed Bu Duruma Nasıl Düştü?” başlığını taşıyan analizinde, muhaliflerin ilerleyişinin iç ve dış boyutlarını ele aldı. İçeride istikrarsızlık, uzun süren iç savaş ve halkın memnuniyetsizliğinin rejim taraftarlarını bile umutsuzluğa ittiğini, askerler arasında muhaliflere karşı mücadele motivasyonunu yok ettiğini yazdı. Bölgesel sebep bağlamında da Türkiye’nin Kafkaslardan Akdeniz’e kadar jeopolitik fırsatları iyi değerlendirdiği, Suriye muhalefetini eğitim ve teçhizat olarak desteklemesinin de bu stratejinin bir devamı olduğunu ayrıca Hizbullah ve İran’ın zayıflatılmasının da etkili olduğunu yazdı.

Esed’in düşmesinin kesinleşmesinden sonraki gün yani 9 Aralık tarihli gazetelere baktığımızda “Beşşar Esed’in Sonu”, Ortadoğu’da Yeni Puzzle”, “Suriye: Bölgesel ve Küresel Aktörlerin Keşmekeş Meydanı”, “Suriye’nin Karanlık Koridoru” gibi başlıklar kullandıkları görülüyor. Eski milletvekillerinden Ali Mutahhari, “Esed muhaliflerinin asıl çekirdeği ile diyalog kurabiliriz” diyerek İran devletinin süreç boyunca makul davrandığına dikkat çekti. Gazetelerde yer alan analizlerde, Esed sonrası Tahran-Şam ilişkilerinin ne hale evrileceği, Türkiye’nin Esed’in düşmesindeki etkisi, Esed’in düşmesinden alınması gereken ibretler ve Suriye’nin geleceğine dair senaryolara yer verildi. İtimad gazetesi, İran Meclisi Milli Güvenlik Konseyi eski üyesi Haşmetullah Felahetpişe’nin “Karar Halkındır” sözünü manşete taşıdı. Felahetpişe, İran devletinin Suriye’ye hâkim gruplarla irtibat kanalları kurması gerektiğini de vurguladı.

Özellikle muhafazakâr gazeteler, muhalif grupların Şam’ı ele geçirmesini teröristlerin Şam’a hakimiyeti şeklinde yorumladılar.

Şam’ın düşüşünden sonraki günlerde, İran basını Suriye konusunda analizlere çokça yer verdi. Bu analizlerde; İran’ın Hizbullah’a ve direniş cephesine yardım ulaştıramayacağı, Türkiye’nin bu gelişmelerdeki rolü, İsrail’in Suriye’nin askeri altyapısını yok etmesi ve bazı yerleşim yerlerini işgal etmesi, Suriye devletinin İran’a olan borcunun tahsil edilmesi gibi konular yer aldı.

Bu süreç boyunca İran’da özellikle Türkiye karşıtı bazı çevreler “Suriye’nin Düşüşünde Osmanlı Mühendisliği” gibi başlıklar atarak, Türkiye’nin Suriye’nin belli bölgelerini kendi topraklarına katmak için Neo-Osmanlıcı bir politika izlediği şeklinde suçlamalar da yaptı.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir