Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin son lideri Mihail Sergeyeviç Gorbaçov’un, perestroika (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) adını verdiği reform çalışmaları ‘Soğuk Savaş’ı bitirdi; ancak bu reformlar Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin ülkede politik üstünlüğünü kaybetmesine ve sonrasında da Sovyetler Birliği’nin dağılmasına neden oldu. Perestroyka İlk olarak 1979’da Leonid Brejnev tarafından önerilmiş, dönemin devlet başkanı Mihail Gorbaçov tarafından desteklenmiş ve teşvik edilmişti. SSCB’de sosyalizmin artık işlemez hale gelmesi üzerine ekonomiyi biraz serbestleştirerek devletin bütünlüğünü korumaya çalışan Gorbaçov, tam aksine devletin parçalanmasına sebep olmuştu. Şimdi aynı durum tüm tahminleri alt üst ederek 45. Başkan seçilen Donald Trump için söz konusu olabilir mi?
Soruyu daha net ifadeyim. Donald Trump’ın seçim kampanyasındaki söylemlerinden hareketle Trump’ın siyasi ve ekonomik politikaları, Sovyetlerin son lideri Gorbaçov örneğinde olduğu gibi, elli eyalet ve bir federal bölgeden oluşan federal anayasal cumhuriyet yani Amerika Birleşik Devletleri’nin (United States of America-USA) tasfiyesine ortam hazırlayabilir mi? Gorbaçov’un perestroika (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) politikaları, Sovyetleri parçalamak amaçlı değildi ama sonu öyle oldu. Tam bir “Dimyat’a- Mısır’da, Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskele- pirince giderken evdeki bulgurdan olma hali, ABD’nin başına gelebilir mi?
Gerçi Trump, başkanlık seçimlerinden sonra yaptığı ilk konuşmasında “Dünyadaki en güçlü ekonomiye sahip olacağız. Aynı zamanda diğer tüm uluslarla iyi geçineceğiz.” mesajını verdi. Bununla birlikte, özellikle NATO, Avrupa Birliği, Latin Amerika ülkeleri, Çin, Japonya, Kore, Suudi Arabistan ve İran yönetimlerinde kaygı uyandıran negatif bir beklenti söz konusu. ABD seçim sonucunun en yakından izlendiği yerlerden biri de Avrupa Birliği’ydi. Çıkan sonuç Brüksel için sürpriz olurken heyecandan çok tedirginlik yarattı. NATO Genel Sekreteri Jen Stoltenberg, daha önce “Gerekirse NATO’dan çıkarız” diyen Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin ardından Trump’a birlikte çalışma çağrısı yaptı ve terörle mücadele ve Avrupa’nın güvenliğinin sağlanması konusunda duyduğu endişeleri dile getirdi.
Trump’ı kutlayan Stoltenberg, ABD’nin ittifak açısından önemine işaret etti ve Avrupa’nın güvenliğine ilişkin konulardaki kaygılarını dile getirdi. Güçlü bir NATO için ABD’nin önemine işaret eden Genel Sekreter Stoltenberg, 2017’de Brüksel’de yapılacak NATO Zirvesinde Trump ile buluşmak için sabırsızlandığını ifade etti. Stoltenberg, zamanla değişen güvenlik ortamına yönelik tehditler karşısında NATO’nun birliğinin önemine vurgu yaptı. Jen Stoltenberg’ı böylesine derin endişelere sevk eden Trump’ın “NATO modası geçmiş bir yapı, revize edilmeli. Bütün yük Amerika’da olmamalı, müttefikler NATO için daha fazla para ödemeli” sözleriydi. (Bkz. http://www.cnnturk.com/dunya/nato-genel-sekreterinden-trumpa-avrupa-cagrisi )
Trump’ın seçim zaferiyle ABD karıştı. ABD’de başkanlık seçimlerinin hemen ardından birçok şehirde protestolar gerçekleştirildi. New York’ta tepkilerin merkezinde Donald Trump’ın Meksika sınırına örmeyi vaad ettiği duvar projesi vardı. Chicago’daki gösteriye ise yaklaşık 1000 kişi katıldı. Bu şehirlerin yanı sıra Boston, Detroit, Philadelphia, Seattle, Phoenix, Los Angeles ve Teksas Austin’de sokak gösterileri vardı Socialist Alternative (Sosyalist Alternatif) grubu da, Trump’ı protesto etmek için Union Square’de buluşma çağrısı yaptı. Grup, 40 blok ötedeki Trump Tower’a yürüyerek burada bir nöbet başlatmayı planlıyor. (Bkz. http://tr.euronews.com/2016/11/10/trump-in-baskan-secilmesine-tepkiler-sokak-protestolari-getirdi ) ABD’nin parçalanmasıyla ilgili su yüzüne çıkan gelişme özellikle Demokratların güçlü olduğu eyaletlerde, Donald Trump’ın kazanmasıyla tavan yaptı. Demokrat Parti’nin kalelerinden California, seçim sonuçlarına tepkili. Eyalette yaşayanlar #CalExit etiketi üzerinden Twitter üzerinden ayrılık kampanyası başlattı. Kaliforniya ve New York’un da aralarında bulunduğu eyaletlerde gerçekleşen yürüyüşlerde “Bizim başkanımız değil” sloganları atıldı.
ABD Anayasası’nda eyaletlerin birliği terk etmesine izin veren bir madde bulunmamasına rağmen; Barack Obama’nın ikinci kez ABD başkanı seçilmesinin ardından 100 bin kişi, eyaletlerinin ülkeden ayrılması için dilekçe imzalamıştı. Başvurular, çoğunu Obama’nın Cumhuriyetçi rakibi Mitt Romney’nin kazandığı 20 eyaletten gelmişti. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) güney eyaletleri yönetilen Washington’dan ayrılmak istiyor. Ayrılıkçıların başını da Texas çekiyor. 114.888 Texaslı barışçı yollarla ABD’den ayrılıp kendi devletlerini kurmak istediğini bildirmişti. Texas, kendi özel gelirleri ile dünyanın en büyük 15’inci ekonomisi arasında yer alıyor. ABD devletinden ayrılmaya tek hakkı olan eyalet Texas’tır. Texas eyalet olarak istediği zaman kendi başına bir ülke olma hakkına sahip tek eyalet. ABD Anayasası da buna hayır diyemez. Çünkü Texas’ta eyalet bayrakları ABD bayrakları ile ayni seviyede dalgalanırken diğer hiç bir eyalette eyalet bayrağı ABD bayrağı ile ayni seviyede göndere çekilmez.
Ancak ABD’den ayrılmak isteyenler yalnızca Texaslılar değil. Geçtiğimiz yıllarda 36.400 Louisianalı, 34.100 Floridalı, 31.500 Georgialı ve 30.500 Tennesseeli ABD’den ayrılmak istediğini bildirmiş. Kuzey Carolina, Güney Carolina, Arizona, Arkansas, Missouri , Colorado, Indiana ve Michigan eyaletlerinin her birinden 19 bin kişi ayrılma talebini imzalayarak Beyaz Saray’ın We the People Sayfası’na göndermiş. Trump’ın başkan seçilmesiyle felaket tellalları da eksik olmuyor. Game of Thrones’un yazarı George R.R. Martin, seçim sonucunu kendi kişisel blogundan yaptığı açıklamayla değerlendirdi. Trump’ın zaferini, kitabının önemli sözlerinden biri olan “Winter is coming” (Kış geliyor) sözleriyle yorumladı. Kişisel blog sayfasında konuyla ilgili bir yazı kaleme alan ve Martin Trump’ın en az yetkinliğe sahip aday olduğunun altını çizdi. (Bkz. https://tr.sputniknews.com/haberler/201611101025739629-Game-of-Thronesun-yazarindan-Trump-yorumu-Winter-is-coming/ )
Trump, Obama yönetiminin petrol ve doğalgaz sektörlerine getirdiği düzenlemeleri tamamen yürürlükten kaldırmayı planlıyor. Söz konusu düzenlemeler arasında Beyaz Saray İklim Eylem Planı ve offshore petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerine getirilen kısıtlamalar bulunuyor. Trump, Obama’nın sözde çevresel kaygılarla getirdiği ama daha çok Ortadoğu ülkelerinin doğalgaz ve petrol rezervlerini sömürmeye ucuz maliyetle tüketmeye yönelik bu yasal kısıtlamaları geri çevirerek, milyonlarca Amerikalı için istihdam yaratılacağını söylemişti. Bu ABD’nin kendi kaynaklarının kullanımıyla ilgili ve ithalatla semiz bir domuza dönüşen finans çevrelerinin hiçte işine gelmeyecek bir uygulama. Trump; Serbest ticarete anlaşmasına karşı, ancak vergi indiriminden yana. Trump’ın vergi indirimi ve himayeciliği öngören ekonomi programı özellikle finans çevrelerinde endişe yaratıyor. En çok zarar görecek olanda Rockefeller hanedanı.
Donald Trump, Pasifik aşırı serbest ticaret anlaşmasının (TPP) da onaylanmasını istemiyor. Avrupa Birliği ile ABD arasındaki Atlantik aşırı serbest ticaret anlaşması (TTIP) görüşmelerine de son verdirecek. Çin, Güney Kore ve Japonya bundan böyle ABD piyasasına kolay giremeyecek. Asya menşeli ürünlere yüksek gümrük vergisi konacak. Trump; devlet eliyle döviz manipülasyonu yaparak rekabet avantajı elde eden Çin gibi ülkelerle ancak böyle denge sağlanabileceği görüşünde. “İklim değişikliği uydurma bir kavram. Enerjide petrol ve kömür daha ağırlıkla kullanılmalı. Amerikan şirketlerinin Çin’deki fabrikaları, ülkeye geri getirilmeli. Çin’den ithal edilen mallara yüzde 45 gümrük vergisi getirilecek. Vergiler düşürülecek. Obama’nın sağlık reformu iptal edilecek. Müslümanların ülkeye girişi, terör tehdidi nedeniyle geçici olarak yasaklanacak. Meksika sınırına duvar inşa edilecek, parası Meksika’ya ödetilecek. Latin kökenli yasadışı göçmenler sınır dışı edilecek” söylemleriyle tersinden yakaladığı popülerlik Trump’ı başkan yaptı. Şimdi söylediklerini gerçekleştirme zamanı.
Trump’ın geleneksel ABD jeopolitiğinde değişiklik sinyalleri verdiği biliniyor. Rusya ile savaştan değil barıştan yana olduğunu seçim kampanyasında açıkça dile getirmişti. Renaissance Capital Baş Ekonomisti Charles Robertson, Trump’un seçilmesi sonrası, ABD’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımlarının 2017 yılında yumuşayabileceğini öngördü. Ecstrat uzmanı Emad Mostaque ise, Trump yönetiminin yaptırımları kaldırarak Moskova’ya jest yapabileceği fikrini dile getirdi. ABD kapitalist finans sistemi uzun zamandır derin bir krizin pençesinde. O nedenle saldırgan kuduz köpek gibi. Türkiye’deki Halk Bank süreci de, kemiklerini kaptıran bu kuduz köpeklerin yolsuzluk kılıflı operasyonuydu.
ABD; Obama’nın ekonomik politikalarıyla derin krizi atlatamadı. 2007-2008 yıllarında yaşanan finansal sistemdeki çöküş; bir yol kazası veya bazı iktisadi aktörlerin attığı yanlış adımların sonucu değil, ABD’de kurumlaşmış kapitalizmin düştüğü genel kriz koşullarının bir sonucuydu. Üstelik bu kriz, sadece ekonomik zeminde yaşanmıyordu. Sosyal alanda birçok sorun özellikle sağlık sistemlerinin çöküşü söz konusuydu. ABD, Avrupa örneğinde gözlemlendiği gibi Atlantikçi ülkeleri dahi bir arada tutmakta zorlandığından, sistem krizi Trump gibi şovmen bir iş adamının dünyanın en önemli koltuğuna oturmasının yolunu açtı. Ancak buradaki sorun, Trump’ın yeni ve beklenmedik kriz dinamiğine dönüşme potansiyeli taşıması. ABD finans emperyalizminin içine düştüğü ve debelendiği krizi, kendi nesnel koşulları açısından zafere dönüştüren ve başkanlık koltuğunu uhdesine alan Trump, bu krizi derinleştirebilecek standartlara uygun bir isim. Trump Amerika’nın Gorbaçov’u olur mu? Siz ne düşünürsünüz?
Ömür Çelikdönmez
Twitter: @oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com