KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Tarık eş-Şami: Reisi Çin için ABD’nin dikkatini yeniden Ortadoğu’ya çeker mi?

Tarık eş-Şami: Reisi Çin için ABD’nin dikkatini yeniden Ortadoğu’ya çeker mi?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 12 dk okuma süresi
307 0

ABD’de İran’ın dini liderinin yerine geçmesi beklenen yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin yanı sıra İran Şura Meclisi ve Yargı Erki’ndeki diğer muhafazakar isimlerin sakinleşeceklerine ve içerideki bir takım meseleleri çözmek için nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmak amacıyla ABD ile anlaşmaya ihtiyaçları olacağına dair tahminler dile getirilirken Umman Körfezi’nde birkaç gemiyi hedef alan son saldırılar, İsrail’in kuzeyinin bombalanması ve Washington’ın Irak’taki çıkarlarına yönelik önceki saldırılar, Tahran’daki muhafazakar akımın, ABD’nin bölgede gerileyen bir güç haline geldiği inancıyla, ülkeyi daha saldırgan bir çizgiye doğru ittiğini gösteriyor. Bu da ABD Başkanı Joe Biden’ın selefleri gibi Ortadoğu’nun stratejik önemini, tıpkı şimdi yapmaya çalıştığı gibi azaltamayacağı anlamına geliyor. Peki, Biden yönetimi böyle bir senaryoyla nasıl başa çıkacak?
Tansiyonu yükselten politikalar

İran’ın muhafazakar çizgideki yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, 5 Ağustos Perşembe günü Şura Meclisi’nde yemin etmeden önce bile, İran İslam Cumhuriyeti, Ortadoğu’daki çeşitli cephelerde açıkça bir gerginlik yaratma politikası izliyordu. Tahran, yerine getirilmesi imkansız taleplerde bulunarak Viyana’daki nükleer anlaşma müzakerelerinden çekildi. İranlılar, Basra Körfezi ve Umman Körfezi’nde ABD’ye ait hedeflere ve İsrail’e ait bir şirket tarafından işletilen bir petrol tankerine insansız hava aracıyla (İHA) saldırılar düzenlediler. Başka gemilerde de korsanlık eylemlerine karıştıklarına dair şüpheler söz konusu. Bu davranış, Washington’daki bazı çevrelerce, İran’daki muhafazakarlar arasında ABD’nin dikkatini Çin ile rekabete ve artık stratejik odak noktası olan Hint-Pasifik bölgesine yönlendirdiğinden herhangi bir çatışmaya girmek istemediği Ortadoğu’da gerileyen bir güç haline geldiğine dair bir inancın körüklediği düşmanlık duygusundan kaynaklandığı şeklinde yorumlanıyor. Tüm bunlar, ABD Başkanı Joe Biden’ın, geçtiğimiz ay Irak-Suriye sınırında İran destekli milislere karşı ikinci hava saldırılarının başlatılması emrini vermesine rağmen Irak ve Afganistan’daki gerilimi durdurmak istediğini belirttiği gerçeğine dayanıyor. Biden ayrıca Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi’ye, ABD güçlerinin Irak güvenlik güçlerine eğitim, danışmanlık ve istihbarat sağlama gibi savaş dışı rollerini sürdüreceklerini, ancak muharebe güçlerinin yılsonuna kadar Irak’tan çekileceğini söyledi.
İran daha da saldırganlaşacak

Ancak Foreign Policy dergisine göre Biden’ın ABD’nin Ortadoğu’daki müdahalesini azaltma çabaları, ABD diplomasisindeki eski bir ironiyi hatırlatıyor. Çünkü onlarca yıldır ABD’nin neredeyse tüm yönetimleri, Ortadoğu’daki büyük ölçekli askeri operasyonlarda çıkmaza girmekten kaçınmaya ve başka yerlerden gelebilecek tehditlere odaklanmaya çalıştı. Buna karşın İran’da muhafazakarların seçimlerdeki zaferi ve Şura Meclisi, Yargı Erki ve hükümetin tüm eklemleri üzerindeki kontrolü, ülkeyi daha da saldırgan hale getirebilir.

ABD’nin eski Ortadoğu müzakerecisi Dennis Ross’un dediği gibi, eğer İranlılar ABD’yi görmezden gelmiyorlarsa Washington da onları görmezden gelmemelidir. Çünkü ABD’nin oynaması gereken rolü dayatmasındansa bu rolü şekillendirmesi daha iyidir.

Biden yönetimi, eski Başkan Donald Trump döneminde bölgede İran’la mücadele ABD tarafından başlatılan bir seferberliğin parçası olarak bir dizi Körfez ülkesinden Patriot füze bataryaları ve savaş uçaklarının yanı sıra yüzlerce askeri geri çekmesine rağmen, Biden’ın ekibinin ne düşündüğünü bilen diplomatlar, ABD yönetiminin, bölgedeki müttefiklerine, Washington’ın bölgeyle ilgilenmeye devam edeceği ve gerektiğinde İran’a sert bir şekilde yanıt vereceği konusunda güvence verdiğini söylüyorlar.
Karşı karşıya gelme ihtimalleri

Washington’daki çok sayıda Ortadoğu uzmanı, İran’ın dini lideri (Rehber) Ali Hamaney’in nükleer anlaşmaya dönerek ABD yaptırımlarından kurtulmak istemesinden ziyade rejimin bekasını koruyacağı ve İran rejiminin istikrarını sağlamanın en iyi yolunun ABD ‘ye karşı düşmanca bir politika izlemek olduğuna inandığı konusunda hemfikirler. Zira İran Şahı’nı deviren devrimin başladığı 1979 yılından beri rejimin bekası için en sağlam ideolojik sebep buydu.

Hamaney, kendisiyle aynı görüşe sahip olan İbrahim Reisi’yi cumhurbaşkanlığı için yarışmaya ikna ettikten sonra, rejimin artık ılımlılık rolü yapma ihtiyacı da kalmayacak. Çünkü Hamaney Batı’nın zaten İran’dan uzaklaştığını görüyor. Bunun için Reisi’nin cumhurbaşkanlığı da Hamaney için Batı ile İran arasındaki düşmanlık mirasını ve İran sınırları dışındaki vekalet savaşlarını güçlendirmenin yanı sıra içeride güç kullanarak ve muhalefeti ezerek devrimci yolda kalmak için kullanacağı bir araç olacaktır.

İsrail ile İran arasında büyük bir savaş çıkma ihtimali, en azından şuan için düşük olsa da vekiller aracılığıyla bir dizi cephede doğrudan veya dolaylı olarak ciddi çatışmaların çıkma ihtimali daha da artacaktır. Bu da, Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı (KOEP) olarak bilinen 2015 yılında İran ile dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmanın canlandırılmasını daha da zorlaştırabilir.
Yeni bir dönem

İran’daki yeni gelişmelerin rejim tarihinde yeni bir dönem başlatmaya gebe olduğuna şüphe yok. Yeni Cumhurbaşkanı için önceliklerinden biri, Hamaney’in hükümetin idari kurumları üzerindeki kontrolünü daha da artırmak ve Hamaney’in ardından dini lider olması beklentisiyle birlikte muhtemel bir geçiş aşamasının önünü açmak olacaktır. Bu arada da son otuz yılda İran siyasetinde yer alan birçok lider ve hareket ortadan kaybolacaktır. Muhafazakar yönetim şimdi İran siyasetini ve toplumunu, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) ülke ekonomisi üzerindeki kontrolünü genişletecek, siyasi özgürlükleri daraltacak, halk tabanında İran milliyetçiliğini yayacak ve yaptıklarını Şii ve ABD karşıtı ideolojilere dayandıracak şekilde yeniden şekillendirme fırsatı yakalamış durumda.

İran’daki yenilikler onun dünyayla, özellikle de ABD ile olan ilişkisini yeniden şekillendirebilir. Yeni hükümet, DMO’nun desteğiyle ve muhalefetin ezilmesinden sonra sivil itaatsizlik ve içeriden sabotajda bulunulması korkusunun ortadan kalkmasıyla, ABD’den bekasına karşı olduğunu düşündüğü tehditlerle yüzleşmekten çekinmeyecektir. Yeni Cumhurbaşkanı Reisi, her ne kadar ülkede günden güne ağırlaşan ekonomik krizleri hafifletmek için nükleer anlaşmaya geri dönmeyi kabul etse de, yeni dış politika ekibi, önceki cumhurbaşkanlarının Batı ile yakınlaşma arzularını görmezden gelecek, bunun yerine birçok analizde de belirtildiği üzere rejim, Çin ve Rusya ile Ortadoğu odaklı stratejik ittifaklar kurmaya çalışacaktır. Aynı zamanda komşularıyla da ikili güvenlik ve ticaret anlaşmaları imzalamaya çalışması beklenen İran’ın Irak, Lübnan, Suriye, Yemen ve diğer ülkelerdeki vekil ağlarını güçlendirme çabalarını iki katına çıkaracağı tahmin ediliyor.

ABD’nin Teksas eyaletindeki A&M Üniversitesi Bush Devlet ve Kamu Hizmeti Okulu’nda uluslararası ilişkiler profesörü olan Muhammed Ayetullah Taber gibi bazı gözlemciler, ABD-İran ilişkilerinin acil güvenlik endişeleri etrafında döneceğini düşünüyorlar. Ayrıca aynı gözlemcilere göre iki taraf arasında daha kapsamlı bir yakınlaşma olmasına yönelik çekici vaat, Tahran’da verimli bir zemin bulamayacak. Çünkü iki ülke arasında büyük bir pazarlık yapılması ihtimali ortadan kalkmış olabilir.
Seleflerinin tam tersi

İran’ın önceki cumhurbaşkanları güvenli ve emniyetli bir İran şekillendirmenin en iyi yolunun ülkeyi küresel ekonominin bir parçası yapmak olduğuna inanmalarına rağmen bunun tam tersinin düşünen Reisi, seleflerinin Batı ile başarısız olan yakınlaşma arzularını tersine çevirmeye çalışacaktır. Yalnızca tartışmasız bölgesel nüfuza sahip güçlü bir İran’ın dış güçleri caydırabileceğine ve ekonomik refah elde edebileceğine inanan Reisi’nin bu yüzden ABD’nin baskısına karşı DMO’nun askeri yeteneklerini geliştirmesi bekleniyor. Bu da DMO’nun yurtdışı kolu Kudüs Gücü’nün Irak, Lübnan, Yemen ve ötesindeki vekil ağlarını güçlendirmesi anlamına geliyor.

Reisi, belki de içerideki bir takım meselelerle başa çıkmak için nükleer anlaşmada diplomatik başarıya ihtiyaç duyuyor olabilir. Ancak eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin aksine Reisi’ye göre ABD, ideolojik olarak İran İslam Cumhuriyeti’ni yok etmeye kararlı. Reisi, Washington’ın herhangi bir anlaşmayı, Trump’ın yaptığı gibi ya açıkça ya da kurnazca veya Obama yönetiminin İran’a yönelik mali yaptırımları olması gerektiği gibi kaldırmayarak geri almaya çalışacağını düşünüyor.
Çatışmaya giden yol

Yeni bir nükleer anlaşmanın imzalanması, Ortadoğu’daki sıcak havayı daha da ısıtabilir. Tahran, bu anlaşmanın ABD’ye bölgesel nüfuzunu sürdürmesini sağlayacak mutlak bir özgürlük vereceğinden korkarken Tahran’ın düşmanları, Washington’ın İran’a vekillerinin gücünü ve füze programını geliştirmek için daha fazla kaynak sağlamasından çekiniyor.

Mevcut güvenlik ikileminin, iki ülkenin Irak’ta ABD güçleri ve İran yanlısı milislerin ara sıra çatıştığı düşük seviyeli, fakat sürekli bir çatışmaya zaten bulaşmış olduklarından İran ve ABD arasındaki gerginliğin artması için olgunlaştığı açıkça görülüyor.

Reisi, bölgedeki gerilimi azaltmak için bölgesel güçlerle görüşülebileceği olasılığı üzerinde ısrar etse de, İran’ın muhafazakar çizgide yükselen yeni liderliği, kendisini daha iyi bir konumda görüyor. Ordusuna güveniyor ve uzun zamandır çatışmalarda nasıl başarılı olacağını ve müttefiklerinin sayısını nasıl artıracağını iyi biliyor. Bu nedenle İran ve ABD, bir çatışmaya doğru yol alıyor.

Tarık eş-Şami şarkulavsat

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir