Bölgemizde bazı kesimler koordinasyon ve diyaloğu başlatmak konusunda Başkan Trump’tan daha aceleci. Mesela Netanyahu, seçilmiş Başkan ile 5 Kasım’dan bu yana üç kez görüştüğünü açıkladı. Yaptığı açıklamada kendisi ve Trump adına konuşarak şunu ekledi: “Tüm bileşenleriyle İran tehdidini ve yarattığı tehlikeyi kendi gözlerimizle görüyoruz.”
Peki, ya “diyalog”? Tahran’da gerek Muhammed Cevad Zarif liderliğinde “New York Çetesi” olarak adlandırılanlardan, gerekse Dini Lider’in çevresine ve Devrim Muhafızlarına daha yakın olan muhafazakarlardan olsun bir grup İranlı elitin, Trump’ın başkanlığa dönüşünü onunla diyalog fırsatı olarak gördüğü aşikâr.
New York Times dün, Tahran ile Trump arasındaki “gerilimli geçmişe rağmen”, “İran’da birçok eski yetkilinin, analistin ve gazete başyazısının açıkça hükümete Trump ile anlaşma çağrısı yaptığını” bildirdi.
Amerikan gazetesi, reformcu İran gazetesi Shargh’ın ön sayfada yayınlayan başyazısından şu alıntıyı yaptı: “Daha ılımlı olan yeni İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan geçmişteki hatalardan kaçınmalı ve çok boyutlu, pragmatik bir politika izlemelidir.”
New York Times, isimlerinin açıklanmasını reddeden beş İranlı yetkiliden alıntı yaparak, “Pezeşkiyan hükümetindeki pek çok kişinin aynı fikirde olduğunu” ve “Trump’ın başkalarının başarısız olduğu anlaşmalar yapmayı sevdiğini” söyledi.
Bu kaynaklar, Trump’ın “Cumhuriyetçi Parti’deki büyük hakimiyetinin herhangi bir potansiyel anlaşmaya ayakta kalması için daha fazla güç verebileceğini” ekliyor ve “Bunun ABD ile bir tür kalıcı anlaşma fırsatı sunabileceğini” savunuyorlar. Peki, diyalog ve ardından anlaşma mümkün mü?
Yedi ay önce, hâlâ uluslararası düzeyde etkili olan eski bir Arap yetkili bana şöyle demişti: “Trump kazanırsa hiçbir şeyi uzak bir ihtimal olarak görmeyin. Unutmayın, Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un ile el sıkışan, İran Dini Lideri ile de el sıkışabilir.”
Bu, Trump’ın kendisinin anlaşmalar yapabileceğine dair söylediklerine dayanan anlaşılır bir analiz ki, herkes buna ikna olmuş veya Amerikan medyasının bir kısmının yanı sıra Hamas ve Hizbullah da dahil olmak üzere bazıları pragmatik nedenlerle bunu tekrarlıyor gibi görünüyor.
Geçen hafta Wall Street Journal’da yayımlanan yeni Trump yönetiminin Beyaz Saray’daki ilk gününden itibaren Tahran üzerinde maksimum baskı uygulayacağı yönündeki sızıntılara rağmen İran’ın Trump ile diyaloğu mümkün mü?
Yeni Trump yönetiminde özellikle Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanlığı gibi pozisyonlara aday gösterilen isimler ve aynı şekilde Trump’ın eski İran özel temsilcisi Brian Hook’un isminin de yeniden gündemde olması nedeniyle, bu sızıntılara inandıkları için İranlı yetkililer suçlanamaz. Peki, diyalog mümkün mü?
Trump açısından, evet, mümkün. Kendisi herhangi bir tarafla anlaşmaya varabileceği ile övünüyor ama İran bunu yapabilir mi? İran Dini Lideri hayatının bu aşamasında bunu kabul eder mi? Devrim Muhafızları kabul eder mi? İran ne gibi tavizler verebilir? Nükleer projesinden ya da Hizbullah ve dolayısıyla bölgedeki nüfuzundan vazgeçebilir mi?
Bunların hepsi zor ve maliyetli seçenekler ve Dini Lider’in bunlardan vazgeçmesi de zor. Çünkü bu İran’ın ılımlaşması değil, tamamen değişmesi anlamına geliyor ki, bu da rejime pahalıya mal olacaktır. Ama kim bilir, belki de bu mümkün, zira ister değişmeye isterse özellikle Netanyahu’nun atılımına karşı koymaya karar versin, Tahran’ın tüm seçenekleri zordur.
Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku’l Avsat eski genel yayın yönetmeni