Yeni ABD yönetiminin Suudi Arabistan’dan Rusya, Çin, Körfez ülkeleri ve Mısır’a kadar uluslararası konulardaki pozisyonlarının çoğunun, koordineli veya ideolojik (ancak büyük olasılıkla koordineli) yönlendirilmiş basın sorularının ürünü olduğu dikkat çekiyor ve bu sürekli oluyor.
Bu tür yönlendirilmiş sorularla ABD Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray’ın basın toplantılarında ve röportajlarda karşılaşıyoruz. Son örneği de, bir gazetecinin kendisine yönelttiği; “Putin’in bir katil olduğunu mu düşünüyorsunuz” sorusuna Başkan Joe Biden’ın “Evet” yanıtını vermesiydi.
Burada sorulması gereken soru şu; yönetimin sözcülerine veya ABD Başkanına Rusya devlet başkanı hakkındaki soru gibi ne zaman doğrudan ve açık bir şekilde, İran Dini Lideri’nin bir katil olduğunu mu düşünüyorsunuz sorusu sorulacak?
Bu bir medyatik tartışma değil, gerçeklerdir. İran’ın ister doğrudan isterse silah gücüyle yıkıcı bir şekilde olsun 4 Arap başkentini işgal edip, tahrip ettiği, Dini Lideri’nin direktifleriyle 2019’daki gösterilerde muhalifleri öldürdüğü bir gerçektir.
O dönemde ve özellikle 23 Aralık 2019’da Reuters, özel bir haber yayınlamış ve şu ifadelere yer verilmişti: “İran’ı kasıp kavuran protestoların üzerinden iki gün geçmedi ki Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’in sabrı taştı. Güvenlik ve hükümet yetkililerini toplayıp onlara; “Buna bir son vermek için ne gerekiyorsa yapın” direktifini verdi.
Haber devamında şu ifadeler kullanılıyor; “Hamaney’in yakın çevresine yakın üç kaynak ve dördüncü bir yetkili tarafından onaylanan bu direktif, 1979 İslam Devrimi’nden bu yana protestoları kontrol altına almaya yönelik en kanlı güvenlik operasyonlarının fitilini ateşledi. Üç İran İçişleri Bakanlığı yetkilisi Reuters’e 15 Kasım’da başlayan ve iki haftadan kısa süren protestolar sırasında yaklaşık bin 500 kişinin öldürüldüğünü söyledi”.
Hal böyleyken, Başkan Biden’a Putin ile ilgili sorulan soruya ek olarak, bölgemizdeki bazı ülkeler hakkındaki yönlendirilmiş sorular gibi bir ABD başkanına İran Dini Liderinin katil olup olmadığının sorulmaması mantıklı mıdır?
Şu gerçeğin söylenmesi gerekiyor; genel olarak karşılıklı menfaatlerin gerçekleşmesi ve herhangi bir müzakere çabasının başarısı uğruna siyaset ve genel olarak siyasi çalışmalar, medyatik atışmalar veya yönlendirilmiş sorularla yapılmamalı. Çünkü bu gereksiz bir tırmandırmadır ve müzakere çabaları ile çözüm girişimlerini engelleyebilir. Ateşli açıklamaları eylemler takip etmelidir, aksi takdirde bir anlamları yoktur. Ne var ki ABD’nin örneğin Rusya veya Çin’e karşı gerçek eylemlerde bulunacağını tasavvur etmek zor.
Yine bölgemizde İran’ın suçları ile bölgenin korkuları arasında denge kurmayan herhangi bir eylemin başarılı olacağını hayal etmek de zor. Burada sorulacak en basit soru şu olabilir; ABD, anlaşma olsun ya da olmasın nükleer bir İran’a izin vermeyeceğini vurgulayan İsrail’e nasıl davranacak? Ayrıca, Avrupa’nın, özellikle de Almanya’nın ABD’nin Putin aleyhindeki açıklamalarına destek veren pozisyonuna da güvenilemez, çünkü Almanya’nın mesela doğalgaz söz konusu olduğunda, Rusya ile gerilimin tırmandırılmasını istemeyeceğini biliyoruz.
Bugün acil olan ve şu ana kadar Amerikan medyasında gündeme geldiğini görmediğim soru şu: Washington’da politika gerçekten ne zaman başlayacak?
Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku’l Avsat eski genel yayın yönetmeni