KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Tahran’da ‘pastayı’ kim yiyor?

Tahran’da ‘pastayı’ kim yiyor?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 8 dk okuma süresi
277 0

Koronavirüs salgını, İslam Cumhuriyeti Mürşidi Ali Hamaney rejiminin, nakit akışı sorunun hafifletilmesine neden olacak mı? Tahran’daki ılımlı reformist akımın umudu bu yöndedir. Nitekim rejimin Hameneycileri başa getirme arzusu karşısında, reformistlerin yönetimi ellerinde tutabilmeleri için tek imkân da budur.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin ekibine göre, İslam Cumhuriyeti ‘temel giderleri’ karşılayabilmek için, yılda en az 60 milyar dolara ihtiyaç duymaktadır. Bu meblağın içinde, ordu mensupları ve kamu görevlilerinin maaşlarının yanı sıra, 1.2 milyon savaş gazisi ve ailelerine ödenen maaşlar da yer almaktadır. Bunlara ek olarak Şam’daki Esed rejiminin ayakta kalması için de yüklü miktarlar gerekmektedir. Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta Haşd-i Şabi, Filistin’de Hamas ve İslami Cihad hareketlerine olan desteğin sürdürülmesi de bu bütçeye bağlıdır.

Ruhani’nin ekibi, Trump yönetiminin yaptırımlarına rağmen, Tahran’ın bu meblağın yarısını petrol gelirlerinden temin edebileceğini tahmin etmektedir. İran’ın iç piyasalardaki yakıt fiyatını üç kat artırarak 5 milyar dolar daha elde edilebileceği düşünülmektedir. Ülke genelinde geçen kış olduğu gibi protesto hareketlerinin ve isyanların yaşanmasının önüne geçmek için, elektrik, su fiyatlarına zam yapılmaması kararlaştırılmıştır.

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif tarafından geçen yıl Fransız makamlarına sunulan bir öneriye göre, Avrupa Birliği yaptırımların kaldırılmasını bekleyen İran’a yıllık 15 milyar dolarlık kredi limiti açılmasına yardımcı olacaktır. Tahran’daki kaynaklara göre, Rusya’nın Avrupa Bankalarına vereceği 5 milyarlık teminat mektubu ile bu kredilerin kullandırılması mümkün olacaktı. Ancak şimdiye kadar Rusya taahhütlerine uymadı, kredi yerine 1 milyar ruble değerinde Rus mallarının Tahran’a verilebileceğini, fakat nakit destek vermesinin mümkün olmadığını aktardı.

Dışişleri Bakanı Zarif, bütçe için gerekli miktarı toparlayabilmek için Asya ve Avrupa başkentlerine bir dizi ziyarette bulundu. Ancak bu ziyaretlerinde vaatler dışında pek bir şey elde edemedi. Bununla birlikte, koronavirüs salgının, Japonya, Çin, Almanya ve Fransa’nın kararlarını tekrar gözden geçirmesine neden olabilir. Tahran’ın şu anki mesajı, İslam Cumhuriyeti’nin koronavirüs salgınıyla mücadele etmek ve daha fazla ölümün önüne geçebilmek için insani yardıma ihtiyacı olduğu yönündedir. Bu mesaja ilk olumlu yanıt Almanya’dan geldi, Alman hükümeti sağlık gereçleri alınabilmesi için Avrupa Birliği üzerinden İran’a 5 milyon dolarlık nakit desteği verileceğini açıkladı.

Almanya’nın bu nakit desteğini, yaptırımları atlatmak için tasarlanan INSTEX olarak bilinen özel ticari mekanizmayı kullanarak yapması bir ‘nabız yoklama’ mahiyetindedir. Acaba ABD Başkanı Trump, çeşitli vesilelerle ifade ettiği gibi, INSTEX içinde yer alan bankaları cezalandıracak mıdır?

Söz konusu miktar küçük olduğundan ve herhangi bir yaptırıma tabi olmayan tıbbi malzemelerle sınırlı olduğundan, Washington’un müdahil olacağını sanmıyorum. Nitekim ABD yönetimi mevcut kriz ortamında, Avrupalı müttefikleri ile yeni bir anlaşmazlığın içine girmek istemeyecektir. Üstelik Washington bugünlerde, İran ile bazı nükleer konularda işbirliğini yasaklayan yaptırımlardan muafiyetleri yenilemeyi planlamaktadır. ‘Nükleer silah anlaşması’ veya ‘Ortak Kapsamlı Eylem Planı’ olarak adlandırılan anlaşmaya göre, Moskova yönetiminin, İran’ın zenginleştirilmiş uranyum rezervlerinin yarısını, Rus topraklarındaki tesislere taşınması gerekmektedir. Cumhurbaşkanı Putin ise bu konuda pek gönüllü görünmemektedir. Ayrıca aynı plana göre, Çin, Arak Nükleer Tesislerindeki ağır su reaktörlerini yeniden tasarlamak zorundadır, ancak dört yıl geçmesine rağmen Pekin’in itirazları nedeniyle bu gerçekleşememiştir.

Bununla birlikte, ilk INSTEX işleminin gerçekleşmesi ve muafiyetlerin yenilenmesi, Washington’u tatmin etmeyecek iki sonuç doğurabilir. Birincisi, Dini lider Ali Hamaney, ‘her ne pahasına olursa olsun direniş’ politikasının sonuç verdiğini ve ABD ile müttefiklerinin geri adım attığını iddia edebilir. İkincisi, İran’daki sözde reformist taraflar varlıklarını sürdürebilirler. Her ne kadar son seçimden sonra ‘iktidar koltuğunda’ olmasalar da, ‘siyaset mutfağının’ yakınında bir yerlerde konumlarını muhafaza edebilirler. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, İran’daki sistem içindeki bir değişimin, rejim değişikliğinden daha kolay olacağını ifade etmişti.

Sorun şu ki; Alman bakanın önerilerinin benzerleri daha önce de defalarca denenmişti. Avrupa ve ABD, İran İslam Cumhuriyeti’ni ‘sıcak aile evine’ girmeye ikna etmek için büyük bir çaba gösterdi. Ancak her defasında bu girişimler başarısızlıkla sonuçlandı ve girişim sahiplerinin ‘naifliğini’ gösterdi. Bu gerçekliği en son geçen hafta, İran eski Ulusal Güvenlik Bakanı Yardımcısı Muhsin Kancarlu hatırlattı. 1980’lerde görev başında olan Kancarlu, Reagan yönetimi ile İran arasındaki ilişkiler esnasında yaşanan İran Gate skandalına dair enteresan hikâyeler anlattı.

(Casuslar Yuvası (1988) kitabımda, ABD’nin İran’da nasıl felakete sürüklendiğini ayrıntılı olarak işlemiştim.) Kancarlu’nun anlattıkları, İran’a 1979’dan beri egemen olan yönetimin düşünce biçiminin tuhaflığını bir kez daha göz önüne seriyordu. Reagan yönetimi, Irak ordusunun ilerlemesinin engellenmesi için, İsrail’in yardımıyla İran’a binin üzerinde tanksavar kaçırmıştı. Molla rejimi silahların parasının yarısını ödemişti, diğer yarısını ise teslimatın ardından ödeyecekti. Fakat silahları teslim aldıktan sonra geri kalan meblağı ödemeyi reddettiler, onlara göre ‘haçlılara’ para ödemelerine gerek yoktu.

Kancarlu daha küçük ölçüde bir hikâye olarak, Tel Aviv’den alınan, anahtar şeklindeki bir pastanın akıbetini anlatıyor. Reagan Ramazan hediyesi olarak rejimin manevi babası Ayetullah Humeyni’ye pasta göndermişti. Kancarlu havaalanına vardığında, Devrim Muhafızlarının iftar sofrasında pastayı yediklerini görüp dehşete düştü. Reagan’ın temsilcileri, güvenlik danışmanı Robert McFarlane, asistanı Albay Oliver North ve Mossad’ın özel elçisi Amiram Nir ise, muhafızları eğlenerek izliyordu. Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas’a hatırlatmak lazım, ilk günlerden beri İran Cumhuriyeti’nde pastayı kimin yediğini anlamak zor değildir.
Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
şarkulavsad

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir