KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Tahran mollaları ve kaybedilen kumar

Tahran mollaları ve kaybedilen kumar

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
312 0

Başkent Tahran da dahil olmak üzere 100’den fazla İran şehrinde halk protestolarının patlak vermesinin ardından İslam Cumhuriyeti’ndeki yönetici seçkinlerin yaşananlar karşısında doğru bir karar almak için ne kadar bocaladıkları ve sıkıntı çektikleri açıkça belli oldu.

Devrim Rehberi Ali Hamaney’i destekleyen bir grup, halihazırda ülkede gerçekleştirilen protestoları, 1979 devriminden bu yana İran tarihinin sayfaları arasında yer alan protestoların sefil bir kopyası olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Rehber Hamaney’e bağlı olan Keyhan gazetesi, mevcut protestoları bir avuç isyancı tarafından çıkarılan bir huzursuzluk olarak nitelendirdi. Ali Hamaney ise bu protestoların tüm samimiyet ve dürüstlükle inşa etmeye çalıştığını iddia ettiği yeni ve büyük İslam medeniyetinin yolu üzerinde bulunan ‘uyduruk bir kasisten’ ibaret olduğunu söyledi. Bununla birlikte resmi medya, bu protestoları ‘liderliği olmayan kör bir isyan’ olarak değerlendirdi. Batıda İran rejimini destekleyen kimseler ise mevcut protestoları alaya alarak, protestoların ‘bir fincan içerisindeki kasırgadan’ ibaret olduğunu belirttiler. Ayrıca İran rejimine karşı insan hakları kampanyası yürüten bir avuç sürgünün hükümete karşı koymak için ciddi ve gerekli olan alternatif liderliği sunma konusunda tamamen yetersiz olduğunu dile getirdiler. İran’daki reformist bir grup ise mevcut protesto gösterilerini İran’daki benzin fiyatlarındaki artış karşısında ortaya çıkan bir ‘halk galeyanı’ olduğunu söyledi.

Yurtdışındaki İslam Cumhuriyeti yanlısı lobiciler, bir grup holiganın İran sokaklarında protesto gösterileri yaptıklarını ifade ederek, mevcut durumla ilgili açıklamaları teşvik ettiler.

Bu kimseleri destekleyen kitlelerin rejime karşı ciddi bir şikayetleri yok. Onlar, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin devletin gemisini makul seyrinde yürütmek adına hükümet gelirlerini artırmaya çalıştığını söylüyorlar.

İktidardaki hiç kimse, İran’daki birçok insanın neden seslerini duyurmak adına hayatlarını riske attığını sormaya zahmet etmedi.

İran’daki yönetici seçkinler ilk başta yaşadıkları tereddüdün hemen ardından bu gibi durumlarda verilebilecek en ideal tepkiyi vererek kriz karşısında birliği yeniden tesis edebildiler. Asla bunun ideal olan tek karşılık olduğunu söylemiyoruz. İran rejiminin bu tür meselelerle başa çıkmak adına bildiği tek yolun bu olduğunu söylüyoruz: Acımasız bir şiddet. Bu şiddet yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine ve 10 binden fazla vatandaşın tutuklanmasına yol açtı.

Resmi medyada ilk ortaya çıktığı haliyle holiganlar nitelendirmesi daha sonra ‘yabancı güçler tarafından eğitilmiş silahlı savaşçılarla’ değiştirildi. Ali Hamaney’e en yakın askeri yardımcısı General Hüseyin Selami, “İran kendi topraklarında gerçek bir dünya savaşı ile karşı karşıya” sözüyle mübalağayı zirveye taşıdı.

Sonra sürpriz bir şekilde protestoların açık bir liderliğinin olmadığı ve bir yol göstericinin bulunmadığı iddiası tamamen terk edildi. Ali Hamaney, kötü niyetli Pehlevi ailesinin, münafık olarak nitelendirdiği muhalif İran örgütü Halkın Mücahitleri ile işbirliği yaparak halk ayaklanmalarına önderlik ettiğini ifade etti.

Bununla birlikte Humeyni’nin resmi propaganda mekanizması devreye girdi ve tamamen yeni olan şöyle bir anlatıyı dile getirdi: “İslam Cumhuriyeti geçmişte ciddi zorluklarla karşı karşıya kaldı. Bununla birlikte ilkelerinden ve prensiplerinden asla taviz vermedi.”

Ancak şu an için mevcut protestoların etkilerine ilişkin değerlendirmeler, her ne kadar tahminlerden ve spekülasyonlardan ibaret olsa da bu protestoların ani ve doğrudan etkisi iktidardaki Humeyni zümresinin saflarındaki çeşitli gerilemelerde açıkça göründü. Gerilemelerden ilki açık bir şekilde ideolojik seviyede meydana geldi.

Birdenbire ‘dünyayı fethetmek’ ve ‘yeni ve büyük bir İslam medeniyeti kurmak’ gibi sahte konuşmalar ortadan kalktı. Hamaney yaptığı konuşmada -kendisinden beklenilmeyen bir şekilde- yeni ideolojisini şöyle ifade etti: “İranlılar iyi ve güvenli bir yaşam istiyorlarsa, İslam Cumhuriyeti’ne ve hükümetine bağlı kalmak zorundalar.”

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran halkının yüzde 70’inin yoksulluk içinde, geriye kalan yüzde 30’unun ise iyi ve refah içinde bir hayat yaşadığını söyledi. Hameney, İran halkının bu yüzde 30’luk kesiminin, mevcut rejimin bekasının korunması adına yardım etmelerini dört gözle beklediğini söyledi. Nitekim Humeyni de İslam Devrimi’nin İran halkının fakirleri için olduğunu iddia etmişti.

Bu kimseler Arapça ve Farsça’da ‘Mustazaflar ve Mahrumlar’ olarak isimlendirildi. Şimdi Hamaney bu kavramların yanlış anlaşıldığını söylüyor. Nitekim geçen haftaki bir fetvasında, “Mustazaf kavramı, halktan fakir ve zayıf kimseler hakkında kullanılarak yanlış anlaşılmıştır. Bu doğru değil. Mustazaflar, imamlar ve insanlığın liderleridir” ifadelerini kullandı.

Hamaney’in argümanı, on iki imama ve onların miras bıraktıkları Şii mezhebinin takipçilerine dayanıyor.

Bu kimseler dünyayı yönetme haklarından soyutlanmış kimselerdir. Bundan dolayı dünyevi meseleler söz konusu olduğunda İslami rejim, fakir ve zayıf insanlara yardım etmekle ilgilenmez.

Fakat dünyanın lezzetlerini tadan kimselerin güvenliğini ve refahını korur. Kısaca Hameney, İran halkının yüzde 30’luk refah düzeyi yüksek kesimini, iktidardaki kişileri düşürmek isteyen öfkeli fakir kitleleri ezmek için rejime yardım etmeye davet ediyor.

İran Şahı’na yönelik isyan ateşi yakıldı, yönetildi ve o sıra ortaya çıkan İran halkının orta sınıflarının öncülüğünde harekete geçti. Sıradan insanlar, köylüler ve işçiler ise sonuna kadar Şah’a sadık kaldı.

Şah, yeni ortaya çıkmakta olan orta sınıfların rejimine meydan okumaya cesaret edemeyeceğine inanıyordu.

Bilakis asıl korktuğu şey, Lenin veya Mao Zedong’un öngördüğü üzere işçi ve köylülerin devrimiydi. Ne yazık ki bu olmadı.

Şah, köylülere toprak ve işçilere çalıştıkları şirketlerin kârlarından pay vererek böyle bir devrimin patlak vermesini önlediğini düşünüyordu.

Şah, toprak sahibi olan köylülerin küçük çapta da olsa sermaye piyasasına girmek için tapularını kullandıklarını ve en nihayetinde şehirdeki orta sınıfa katıldıkları gerçeği görmezden geldi ya da bunu anlamadı. Benzer bir durum, şehirdeki işçilerin üst kademesinde de yaşandı. Bu kimseler karlardan kendilerine düşen hisseleri toplumun orta sınıflarına dahil olmak için kullandılar.

Böylece Şah’ın, İran halkının fakir kesimi tarafından gelebilecek herhangi bir tehlikeden dolayı endişelenmediğini görüyoruz.

Ancak asıl tehlikenin ekonomik refah ve sosyal özgürlüklerle tatmin olmayan kentlerdeki orta sınıflar olduğu ortaya çıktı.

Bu sınıflar genellikle gelişen ekonomik ve sosyal koşullarla orantılı olarak daha fazla politik hak talep ederler.

Modern zamanların orta sınıfının veya burjuvazinin en iyi örneklerinden biri -Marksistlerin de sevdiği- ünlü İngiliz yazar Charles Dickens tarafından yazılmış olan Oliver Twist karakteridir. Bu karakter, daha fazlasını elde ettiği zaman bunun daha da artmasını bekleyen ve isteyen bir karakterdir.

Hamaney farklı sebeplerden veya saiklerden kaynaklanıyor olsa da benzer bir hata mı yaptı?

Hamaney’in güvendiği İran halkının yüzde 30’luk kesimi, muhtemelen insanların büyük çoğunluğunu sürekli baskı altında tutabildiği sürece ona sadık kalacak. Bundan dolayı rejimine yönelik asıl tehdit kaynağını ortadan kaldırdıktan sonra diğerleriyle yüzleşmek zorunda kalacak.

Bu kimseler, hiçbir dini rejimin hiçbir halka veremeyeceğinden daha fazla sosyal, ekonomik ve politik hak ve özgürlükler talep edecek.

Eğer Hamaney bu talepleri yerine getiremezse, yüzde 30’luk bu kesim mevcut İran rejiminin gerçekleştirmekte aciz kaldığı taleplerini yerine getirecek başka birini arayacak.

İran Devrim Rehberi, her iki durumda da kaybedeceği bir kumar üzerine bahse giriyor!
Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir