KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Süleymani suikastı sonrası İran’ın Ortadoğu politikası nasıl şekillenecek?

Süleymani suikastı sonrası İran’ın Ortadoğu politikası nasıl şekillenecek?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 9 dk okuma süresi
373 0

Körfez’de yaşanan tanker krizi ve sonrasında Irak’ta Haşdi Şabi’nin bir ABD üssüne saldırması ve bu saldırıda bir ABD vatandaşının ölmesi gibi gelişmeler, ABD’nin Ketaib-i Hizbullah üslerini vurmasıyla savaş tamtamlarının çaldığı bir ortam yaratmıştır. Şii milislerin Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’ni basması ise Trump yönetiminde bardağı taşıran son damla olmuştur. Nitekim büyükelçiliğine yapılan saldırıya cevap olarak ABD, Süleymani’nin ölümüne sebebiyet veren suikastı düzenlemiştir. Dünya, 3 Ocak 2019 sabahına Ortadoğu’dan gelen sansasyonel bir haberle uyandı. Zira ABD güçlerinin Bağdat Hava Limanı’na düzenlediği füze saldırısında, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Mehdi El Mühendisi’nin de aralarında bulunduğu on kişi hayatını kaybetti.

Süleymani’nin ölümünün İran’ı derinden etkilediği ifade edilebilir. Çünkü Süleymani, İran için büyük önem arz eden bir isimdi. Hatta Devrim Rehberi Ayetullah Ali Hameney’den sonra, ülkenin ikinci güçlü ismi olarak öne çıkıyordu. Bunun yanı sıra İran’ın Ortadoğu’daki siyasi ve askeri politikalarını belirlediği; dahası diplomatik atamalarda dahi karar verici olduğu biliniyordu. Bu durum, özellikle de İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in istifasının gündeme geldiği dönemde net bir şekilde gün yüzüne çıkmıştı. Söz konusu süreçte Beşar Esed’in İran ziyareti sırasında Zarif’e haber verilmemesi ve basına yansıyan fotoğraf karesinde Süleymani’nin yer alması, Kudüs Gücü Komutanı’nın İran’ın Ortadoğu politikasında Dışişleri Bakanı’ndan daha etkili olduğu yorumlarının yapılmasına sebebiyet vermiştir.

ABD ALAN AÇTI

2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin ardından İran, ABD’ye gerek örtülü gerekse de açık bir şekilde desteği vermiştir. Hatta söz konusu destek, bir konuşmasında dönemin İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad tarafından da dile getirmiştir. Bu yüzden ABD, bölgeden çekilirken İran’a alan açmıştır. İran ise bu fırsatı değerlendirerek Irak ve Suriye’de Şii milisleri örgütlemiştir. Bu örgütlemeyi de yapan “gölge komutan” Süleymani’den başkası değildi. Özellikle de 2014 yılında terör örgütü DAEŞ’in ortaya çıkması ve Irak’ta faaliyet alanını genişletmesi sonucunda bölgede kaosun hâkim olduğu görülmüştür. Bu bağlamda İran’ın sınır güvenliğinin tehlikede olduğunu ileri süren Süleymani, ülkesinin güvenliğinin sınırlarının dışında başlatılması gerektiğini savunmuş ve bu amaç doğrultusunda Haşdi Şabi birliklerinin teşkil edilmesi ve mevzubahis birliklerin eğitimlerinin sağlanmasında yakından ilgilenmiştir. Buna paralel olarak gölge komutan olarak anılan Süleymani daha da ön plana çıkmaya başlamıştır. Lakin Süleymani’nin yükselişi Zarif’in eleştirmesini de beraberinde getirmiştir.

TRUMP’IN AZAMİ BASKI POLİTİKASI

ABD’deki başkanlık seçimleri sonrasında Donald Trump’ın göreve gelmesi, ABD’nin genelde Ortadoğu özelde ise İran politikasının değişmesine yol açmıştır. Bu değişim, azami baskı politikası olarak yürürlüğe girmişse de İran, Ortadoğu’daki nüfuzunu artırma hususunda ısrarcı olmuştur. Bu ısrarcı politikanın başlıca uygulayıcısı ise Süleymani’ydi.

Azami Baskı Politikası çerçevesinde Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan çekilmeden önce Trump, anlaşmayı devam ettirmenin şartları olarak sunduğu 12 maddelik bir bildiri yayınlamış ve bahsi geçen bildiride, İran’ın Ortadoğu’daki yayılmacı faaliyetlerini sonlandırmasını talep eden dört madde yer almıştır. Ancak ABD Başkanı’nın talepleri, İran tarafından reddedilmiştir. Tahran’ın bu tutumu ise Washington yönetiminin İran’a yönelik yaptırımları yürürlüğe koymasını sağlamıştır. Yaptırımların hedef aldığı en önemli iki isim ise Hamaney ve Süleymani olmuştur. Dolayısıyla Süleymani’nin ABD tarafından hedef tahtasına yerleştirilmesi, yaptırım sürecine mukabil olarak gelişmiştir.

Tüm bu süreç ise Ortadoğu’da gerilimin artması sonucunu doğurmuştur. Körfez’de yaşanan tanker krizi ve sonrasında Irak’ta Haşdi Şabi’nin bir ABD üssüne saldırması ve bu saldırıda bir ABD vatandaşının ölmesi gibi gelişmeler, ABD’nin Ketaib-i Hizbullah üslerini vurmasıyla savaş tamtamlarının çaldığı bir ortam yaratmıştır. Şii milislerin Bağdat’taki ABD Büyükelçiliğini basması ise Trump yönetiminde bardağı taşıran son damla olmuştur. Nitekim büyükelçiliğine yapılan saldırıya cevap olarak ABD, Süleymani’nin ölümüne sebebiyet veren suikastı düzenlemiştir.

Gelinen noktada Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran’ın Ortadoğu politikasında ne gibi değişimler yaşanacağı tartışılmaktadır. Kuşkusuz Süleymani’nin öldürülmesi, tüm dünya kamuoyunu şaşkına çevirmiştir. Her ne kadar haber teyit edilene kadar asparagas olabileceğine inanılsa da haberin teyit edilmesinden sonra, İran’ın vereceği tepki merak konusu olmuştur.

SICAK SAVAŞ İHTİMAL DIŞI

İran’ın Süleymani’ye yapılan saldırıya karşı, sahada sert bir tepki vereceği düşünülmektedir. Zaten yapılan açıklamalara da intikam sözleri damga vurmaktadır. Aslında bugüne kadar İran’ın Suriye topraklarında generalleri öldürülmüş; fakat hiçbiri bu kadar ses getirmemiştir. Dolayısıyla Süleymani’ye yönelik suikast ile ABD’nin İran’ın kırmızı çizgisini geçtiği öne sürülebilir. Bu bakımdan İran’ın bir müddet sessiz kalarak olayın şokunun atlatılmasını tercih edeceği düşünülmektedir. Elbette bu süreç içerisinde Tahran, ABD’ye nasıl bir yanıt vereceğini de planlayacaktır. Zira bu hadise, İran açısından sürpriz bir gelişmedir.

Her şeye rağmen İran’ın ABD’ye savaş nedeni olarak sayılabilecek bir eylem yapması pek mümkün görünmemektedir. Çünkü böyle bir eylemin sonuçlarının İran tarafından göze alınması oldukça zayıf bir ihtimaldir. Kısacası İran’ın ABD’yle sıcak savaşa girebilecek kapasitesi bulunmamaktadır.

Bu nedenle de İran’ın Hizbullah, Haşdi Şabi ve Fatimiyyun ile Zeynebiyyun Tugayları gibi vekil aktörlerini kullanacağı öngörülebilir. Bahse konu olan aktörler aracılığıyla İran, bölgedeki Amerikan üslerine, İsrail’e ve hatta başta Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere Körfez ülkelerine saldırabilir. Aynı zamanda ABD’nin Afganistan’daki varlığını tehdit etmek amacıyla Tahran ile Taliban arasındaki temaslarda da bazı adımlar atılabilir. İran’ın bahsi geçen saldırıya karşı sessiz kalacağı ise düşünülemez. Zira böylesi bir sessizlik Tahran’a bölge politikası açısından büyü zorluklar yaratabilir. Hatta oluşacak sessizlik, Şii hilalinin çatırdaması manasına bile gelebilir.

Öte yandan İran’ın Ortadoğu politikasında somut bir değişim yaşanması da beklenmemelidir. Bilindiği gibi Tahran, Suriye iç savaşından itibaren Şii milislere destek veren bir strateji uygulamaktadır. Bu strateji vesilesiyle bölgede belli bir jeopolitik etki alanı oluşturan İran’ın mevcut siyaset anlayışında ısrarcı olacağı öngörülebilir. Yani İran’ın dış politikası kişilere değil; devlet tarafından algılanan çıkarlara göre şekillenmektedir
Ali Şahin kafkassam
bu yazı yeni şafakta yayınlanmıştır

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir