KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Soğuk Savaş Sonrası Gürcistan’daki Güç Mücadelesi

Soğuk Savaş Sonrası Gürcistan’daki Güç Mücadelesi

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 22 dk okuma süresi
427 0

ABD’nin Gürcistan Politikası
SSCB’nin Aralık 1991’de yıkılması ile birlikte Amerika’nın yeni ilgi odağı eski Sovyet coğrafyası olmuştur. Hususiyetle incelenecek olursa Güney Kafkasya bölgesindeki bağımsızlığını yeni kazanan devletler ABD’nin ilgi odağı olmuştur. 1991’e kadar bu bölgeyi kendisi için bir tehdit olarak algılayan ABD, diplomatik ve ekonomik ilişkilerle bu havzayı, kendi nüfuz alanına dâhil etmeye başladı. ABD, Güney Kafkasya coğrafyasına ilk etapta doğrudan değil dolaylı olarak Türkiye üzerinden bağlantı sağlamıştır. Türkiye’nin bu görevi üstlenmesinin sebebi ise bölge ülkelerine komşu olması ve tarihi bağlarının olması en büyük etkendir. Ayrıca meydana gelen güç boşluğundan istifade ederek bölgesel güç olmanın fırsatını yakaladığını düşünmüştür. Avrupa ve Amerika’nın Türkiye’ye olan güvenleri ise Batı ile müttefik olması ve birçok özellikleri ile (demokrasi, insan haklarına saygı ve serbest Pazar) bölge ülkelerine model olabileceği düşüncesidir. Hem Türkiye’nin bölgesel liderlik iddiasına destek verecek, hem de geçiş dönemini yaşayan bölge devletlerine Batılı değerleri aşılayacak bir örgüt oluşturabilme düşüncesiyle oluşturulan KEİT, kurulması aşamasında özellikle ABD’den çok ciddi destek görmüştür.
ABD’nin bölgeye aracısız girmesi ise 11 Eylül saldırısı sonrası gerçekleşmiştir. Bu saldırı sonrası dünyada cadı avına çıkan Amerika, bu bahane ile de Güney Kafkasya ülkelerine daha çok yakınlık göstermiştir. Hususiyetle tahkik edilecek olunursa Rusya için Karadeniz’e çıkış noktası açısından büyük öneme haiz olan Gürcistan’ın Batıya yaklaşması Moskova’yı rahatsız etmiş ve bu ülke üzerinde ki etnik unsurları kullanarak baskı uygulamıştır. Ermenistan ve İran’ın Rusya ile ilişkileri, Tiflis yönetiminin endişelerini tetiklediğinden, Türkiye ve Türkiye’nin üyesi olduğu NATO’yla yakınlaşmayı ulusal çıkarlarına uygun buluyor. 11 Eylül sonrası meydana gelen yakınlaşma sonrası ABD Çeçenistan sınırında yer alan Panki Vadisisinde El-Kaide militanlarının bulunduğu iddiasına dayanarak Gürcistan’ın kuzey doğusuna 200 Amerikan askeri eğitmeni ve 65 milyon dolarlık askeri yardımda bulunmuştur. Bu yardımlar bölgede bundan sonra Amerika’nın var olacağının işaretini vermiştir.
gürcü
Gürcistan’ın ilk devlet başkanı olan Zviad Gamsahurdia’nın kısa süren iktidarının ardından işbaşına, önceleri SSCB’nin son dışişleri bakanı olan Eduard Şeverdnadze geldi. Yeni yönetimin Batı ve Rusya ile dengeli ilişkileri Gürcistan’ın 24 Mart 1992’de AGİT üyeliğine kabul edilmesini sağlamıştır. Güney Kafkasya’da özellikle Gürcistan üzerindeki etkisini kaybetmek istemeyen Rusya, Tiflis yönetiminin geleceğini garanti altına almak için BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu) altında toplamak istemiştir. Bu duruma direnen Gürcistan, Rusya tarafından içerisinde bulundukları azınlıklar kullanılarak bir nevi tehdit edilmiştir. Gürcistan’ın içerisinde bulunan Abhazya ve Güney Osetya Rusya için birer tehdit aracı olmuş ve bu bölgelerdeki uluslar kışkırtılarak Gürcü yönetimine karşı mücadeleye girişmişlerdir. İçerisindeki azınlık sorunlarına daha fazla direnemeyen Şeverdnadze yönetimindeki Gürcistan yönetimi 1993 yılında BDT’ye katılmıştır. 19 Ağustos 1995’te Şeverdnadze’ye karşı yapılan başarısız suikast girişimi ve Gürcü yöneticilerinin bu işin arkasında Rusya’yı görmeleri ikili ilişkileri germiş ve karşılıklı güveni zedelemiştir. Gürcistan’ın, Washington desteğine fazla güvenmesi, Rusya’ya dair kışkırtıcı ve denge gözetmeyen tutumu kendi sonunu hazırlamıştır. Şeverdnadze’den sonra Gül Devrimi ile gelen Saakaşvili’de Atlantikçi tutumuyla Moskova’yı tedirgin etmiştir. Tiflis’in kendi içerisindeki sorunlara karşı mücadele yöntemi olarak bir nevi kendi göbeğini kendisinin kesmesi pahalıya mal olmuştur. Gürcistan yönetimi Güney Osetya sorunu çözmek için 7 Ağustos 2008 akşamı G. Osetya’nın başkenti Tskhinval’i kontrol altına almıştır. Sonrasında ise Rus kuvvetleri de Güney Osetya bölgesine inerek savaşın boyutu değiştirmiştir. Gürcistan’ın iç meselesi bir Rus-Gürcü savaşına dönüşmüştür.
gürcünato
Güney Kafkasya’da yaşanan bu gelişmeler Batılı devletleri endişelendirmiştir. Daha önceleri Azerbaycan ile savaş halinde olan Ermenistan’ın Bakü yönetimince sıcak karşılanmayacağı düşüncesiyle saf dışı bırakılan Erivan, Gürcistan’ın Rusya tarafından kontrol altına alınmasıyla beraber Erivan’ın Atlantik sisteme entegre edilmesi düşünceleri gündeme gelmiştir. Rusya, yapmış olduğu bu hamle ile Atlantik düzene adeta meydan okumuş ve bu coğrafyanın kendisine ait olduğunun mesajını vermiştir. Rusya’nın bölgeyi koruma altına almaya çalışması ve inkâr edilemez nüfuzu bölgedeki Amerikan hareketliliğini kısıtlamada başarılı olmuştur. Gürcistan’da yaşanan istikrarsız ortam gözlerin Erivan’a çevrilmesini sağlamıştır. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ toprağının haksız işgali ve Türkiye’ye karşı dünya kamuoyunda yürütülen Ermeni Soykırımı yalanın propagandası ile Ankara üzerindeki diplomatik baskı iki ülkenin ( Türkiye-Azerbaycan) Ermenistan’a karşı mesafeli olmasını sağlamıştır. Amerika’nın ise Ermenistan’ın Gürcistan’a alternatif olması için iki ülke üzerindeki yaptığı baskı risk oluşturmaktadır. Amerikan yönetimi ise bu durumu görerek iki ülkenin sistemden uzaklaşması ve yeni müttefik arayışlarına girişmesi ihtimaline karşılık daha fazla ısrarcı olmamaktadır.
gürcüparlemento
Rusya’nın Gürcistan Politikası
Ekim 1917’de başlayan Sovyet dönemi Aralık 1991’de çökmesiyle son buldu. Daha önceleri iki kutuplu dünya düzenin Doğu kanadını oluşturan Sovyetler Birliği, dağıldıktan sonra ise kısa bir süre Batı ile yakın ilişkiler kurmuştur. Rusya devlet başkanı Boris Yeltsin, 1991 yılının sonunda liberal düşünce tarzına sahip İgor Gaydar’ın başbakanlığındaki yeni hükümeti atamıştır. Yeltsin bu hamlesi ile Rusya’nın, piyasa ekonomisine uyumlu hale getirmek ve Batı ile yakınlaşma sağlamak istemiştir. Daha sonra ise Batı’nın hususiyetle ABD’nin eski Sovyet coğrafyasına hâkim olmak ve Rusya’yı çevreleme düşüncesi Moskova tarafından farkına varılmış ve yakın çevre korunmaya çalışılmıştır. Rusya, Güney Kafkasya’da yer alan Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ile ilişkilerini geliştirmeye özen göstermektedir. Kafkasya’daki üç devletin Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın gerçek anlamda tarihi milletler olduğu söylenebilir. Bunun sonucu olarak, milliyetçilikleri yaygın ve yoğundur. Bu hassas noktadan en iyi yararlanacak olan Rusya, kendisine karşı gelen veya kendisine rağmen Batı ile işbirliği yapmaktan çekinmeyen devletlere karşı milliyetçilik kozunu kullanmaktan çekinmemiştir. Günümüzde; Dağlık Karabağ, Güney Osetya, Abhazya, Cevahatya, Acaristan gibi dondurulmuş veya sıcak bölgeler Rusya’nın birer şantaj dosyası özelliğini taşımaktadır.
Güney Kafkasya’daki; Azerbaycan’ın zengin rezervleri, Gürcistan’ın açık denizlere sahip tek ülke olması ve Ermenistan ile birlikte Azerbaycan petrollerinin Batı’ya ulaştırılması ve Hazar bölgesi enerji kaynaklarının geçiş güzergâhında olması bu coğrafyanın önemini daha çok arttırmıştır. 1991 yılında SSCB’nin çöküşü ile birlikte bölgede bir boşluk oluşmuştur. Bu boşluğu doldurmak isteyen başta ABD, AB, NATO olmak üzere birçok küresel devletlerin ve örgütlerin ilgi odağı olmuştur. Uzun yıllar SSCB ile kara sınırı olan Türkiye ve İran, bölgesel güç olma yolundaki hedeflerine ulaşma anlamında Sovyetlerin yıkılmasından sonra daha rahat hareket kabiliyeti sağlamışlardır. Ayrıca, AB ve NATO gibi örgütlerin de kuruluşlarındaki amaç ortadan kalkınca, bu örgütler kendi değerlerini eski Sovyet coğrafyasına ihraç etmeye ve yeni bağımsız olan devletlerin askeri, ekonomik, siyasi ve kültürel anlamda destek vererek geçmiş ile bağlarını koparmaya çalışmaktadırlar.
gürcüasker
Güney Kafkasya’da yeni kurulan devletler gibi Rusya Federasyonu da bağımsızlığını kazanması sonucu ülkede iki farklı görüş tesirli olmuştur. Bunlar Rusya’nın Batılı mı olduğu yoksa bir Avrasya ülkesi mi olduğu konusundaki iç tartışmalar, ülkenin dış politikasına yansımıştır. Boris Yeltsin liderliğindeki Rusya’nın 1992 yıllarına kadar Atlantikçi akımın etkisiyle Batı ile bütünleşme sağlanmaya çalışılmış ve bunun doğal sonucu olarak Kafkasya’yı ve Orta Asya’yı önemsemeyen bir Rus dış politikası oluşmuştur. Atlantikçi anlayışın sonrasında ise Rusya’da düzelme göstermeyen problemler ve Batı’dan beklenilen desteğin görülmemesi Atlantikçi görüşü zayıflatmıştır. “Yakın Çevre Doktrini”, Nisan 1993’te Yeltsin tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Doktrinde, Moskova’nın dış politikasındaki önceliği Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ile ilişkilerin geliştirilmesi, ortak savunma mekanizmalarının kurulması ve BDT sınırlarının RF’nin “ulusal güvenlik sahası” olarak belirtmesi ile artık “Avrasya ekolü ”ne geçildiği görülmektedir.
Güney Kafkasya’da Rusya için önem arz eden devletlerden biri Gürcistan’dır. Bu ülkenin avantajları, Kafkasların açık denizlere çıkışı olan tek devlet olması ve enerji nakil hatları üzerinde bulunmasıdır. Dezavantajları ise, Ermenistan gibi yurtdışında güçlü bir lobisinin olmaması, komşusu Azerbaycan gibi zengin doğal kaynaklardan yoksun olması ve çok sayıda etnik azınlık problemleri ile boğuşması örnek gösterilebilir. Rusya’nın, “yakın çevre” olarak adlandırdığı ülkelerden biri olan Gürcistan, Karadeniz’e sınırı olması ve iç sorunlarla boğuşması Rusya için artık Tiflis büyük önem arz etmiştir. Çünkü problemleri çok olan bir ülke dayatmalara daha fazla direnemeyeceğinden çevresindeki ülkelerle müşterek hareket etmeye özen gösterir anlayışı Moskova tarafından düşünülmüştür. Ancak hem Atlantikçi söylemleri hem de politikalarıyla komşusu Rusya’yı tahrik eden Tiflis, komşusu tarafından kendi iç işlerine müdahil olmasına sebep vermiştir. İlk seçilmiş Gürcü Cumhurbaşkanı olan Moskova karşıtı Zviad Gamsakhurdia ülkeyi etnik kimlik üzerine inşa etmeye çalışması Rusya’nın işini kolaylaştırmış ve ülkedeki Abhazya ve Güney Osetya kartını oynama fırsatı vermiştir.
Gürcistan’ın Batı ile yakın ilişkiler kurmaktan vazgeçmeyeceğini anlayan Rusya birtakım önlemler almıştır. Bunlar vize uygulaması ve Tiflis başta olmak üzere diğer Kafkasya ülkelerinin içerisinde bulunan azınlık gurupların Rusya’ya bağlanma taleplerinin onaylanması gibi düzenlemeler yapmıştır. Moskova’nın 5 Aralık 2000 yılında Gürcistan vatandaşlarına karşı vize uygulaması ancak bu duruma mukabil Abhazya ve Güney Osetya halklarının vizesiz seyahat hakkı elde etmesini sağlaması ile Tiflis’in keyfi politikaları karşısında alenen tehdit etmiştir. Bir diğer husus ise 28 Haziran 2001’de Rusya Federasyonu Duması’nda kabul edilen “Rusya Federasyonu’na Kabul ve Onun Terkibinde Yeni Sujelerin Oluşturulması ile İlgili Yasa” tasarısı ile yabancı bir devletin veya onun bir kısmının Rusya’ya bağlanmasını kolaylaştırmıştır. Moskova bu hamle ile zor durumda kaldığında veya bölge ülkelerinin keyfi davranmaları sonucunda yakın çevresindeki azınlıkları nasıl kullanacağının mesajını vermiştir. Bu yasa tasarısı başta Abhazya ve Güney Osetya olmak üzere birçok sorunlu bölgeyi ilgilendirmektedir. Ayrıca, 31 Mayıs 2002 tarihli Vatandaşlık Kanunu ise Rus vatandaşı olmak isteyenlerin eski vatandaşlığını terk etmeleri sonucunda kabul edileceklerini belirtmesi ise Rusya’nın yakın çevre hususunda ne kadar temkinli olduğunu ve ileriye dönük gerektiğinde ilhak etmenin zeminini hazırlamaktadır.
Gürcistan ile ABD arasında yaşanan müspet gelişmeler Amerika’daki 11 Eylül saldırısı ile daha çok pekişmiştir. ABD’nin terörü destekleyen daha doğrusu terörün kaynağı olarak gördüğü Afganistan ve Irak’a yönelik planladığı operasyonların en önemli ayağını Gürcistan oluşturmaktadır. Gürcistan Parlamentosu 21 Mart 2003 tarihinde Gürcistan’da bulunan tüm ABD görevlilerine diplomatik dokunulmazlık vermiştir. Ayrıca Gürcistan ABD ile Nisan 2003’te askeri işbirliği antlaşması imzalamıştır. Tüm olan bitenleri sindiremeyen Moskova gerekli dersin verilmesi gerektiğine ve Gürcistan’ın cezalandırılması için bahane aramaktaydı. Gürcistan İçişleri Bakanlığı, 27 Eylül 2006 tarihinde 4 Rus askeri istihbarat görevlisinin casusluk yaptığı suçlamasıyla gözaltına aldığını açıklaması ve sonrasında ise bu subayları mahkemeye çıkarması iki ülke arasındaki ilişkileri germiştir. Rusya’nın sert tutumu sonrası Tiflis geri adım atmış ve 4 subayı AGİT’e teslim etmiştir. Ancak Rusya geri adım atmamış ve krizi tırmandırmıştır. Rusya için gerekli zemin bir nevi oluşmuş bulunmaktaydı. RF Ulaştırma Bakanlığı, Gürcistan ile hava, demiryolu, kara ve deniz ulaşımını kesmiştir.
rusgurcuabhaz
Gürcistan yönetimi Güney Osetya sorunu çözmek için 7 Ağustos 2008 akşamı G. Osetya’nın başkenti Tskhinval’i kontrol altına almıştır. Kısa süre sonra Rus kuvvetleri Güney Osetya’ya girmiştir. Gürcistan’ın iç meselesi bir Rus-Gürcü savaşına dönüşmüştür. Rusya’nın müdahalede bulunmasının emareleri Nisan 2008’de yapılan Bükreş zirvesinde Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya üyeliklerinin gündeme gelmesiyle belirginleşmiştir. Nitekim Rus Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov “Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olmaması için her şeyi yaparız” ifadesini kullanmıştır. Gürcistan’ın, 7 Ağustos akşamı Güney Osetya’ya başlattığı saldırı, müdahil olmak için bahane arayan Rusya’ya fırsat yaratmış ve Rus-Gürcü savaşı patlak vermiştir. 26 Ağustos’ta Rusya her iki bölgenin (Güney Osetya ve Abhazya) bağımsızlığını tanımıştır. Rusya’nın ardından 5 Eylül’de Nikaragua, 10 Eylül’de de Venezuella bu iki bölgenin bağımsızlığını tanıdığını açıklamıştır. Rusya’nın her zaman destek verdiği Ermenistan ise bu yeni oluşan bağımsız devletleri tanımaması ise Gürcistan’ın ambargosundan çekindiği anlaşılmaktadır. Rusya, Tiflis’in Batı ile gelişen ilişkilerine ve NATO sürecine sessiz kalmış olsaydı Güney Osetya ve Abhazya üzerindeki tesirini kaybetmiş olacaktı.

SONUÇ
SSCB’nin Aralık 1991’de dağılmasıyla birlikte iki kutuplu düzen çökmüş Amerika savaşsız bir şekilde tek güç haline gelmiştir. ABD, Sovyetlerden doğan boşluğu özellikle Güney Kafkasya bölgesini doldurmak için ilk etapta Türkiye aracılığıyla bölgeye giriş yapmıştır. Türkiye’nin Batılı dostları tarafından tercih edilmesindeki en önemli sebep ise NATO’ya üye, AB’ye aday ve KEİT’nin kurucusu olması gösterilebilir. Türkiye’nin Batı karşısındaki müspet tutumu bölgeye karşı yapmış olduğu işlerde Batı’nın desteğini almasını sağlamıştır.
Güney Kafkasya’nın kritik ülkesi olan Gürcistan, bağımsızlığına kavuşmasıyla beraber pozisyonunu Rusya yanında değil Atlantikçilerin yani Amerika’nın yanında yer almıştır. Daha doğrusu Güney Kafkasya’da yer alan üç devletten ikisinin (Gürcistan-Azerbaycan) ülkelerindeki Sovyet nüfuzunu azaltma girişimleri ve bu düşünceyi Amerika’ya yakınlaşarak yapmaya çalışmışlardır. Azerbaycan’ın dengeleyici tutumuna karşılık Gürcistan’ın tamamen Atlantikçi tutumu Moskova’yı tahrik etmiştir.
11 Eylül 2001’de Amerika’da gerçekleşen terör saldırısı sonrası dünya üzerinde cadı avına çıkan ABD, soğuk savaş sonrası özellikle Güney Kafkasya’da meydana gelen güç boşluğunu doldurmak için terör ve terörle mücadele kapsamında bölge ülkelerine yerleşmiştir. ABD’nin çevreleme politikalarına daha fazla dayanamayan Rusya, somut olarak Ağustos 2008’de Gürcistan’a müdahalede bulunarak özelde Gürcistan’a genelde ise Atlantikçi düzene gerekli mesajı vermiş ve çevreleme politikalarına göz yummayacağını alenen belirtmiştir.
SSCB’nin varisi olan Rusya; ABD-AB-NATO’nun eski Sovyet coğrafyasında hususiyetle Güney Kafkasya bölgesinde ve Orta Asya’da elini kolu sallayarak gezemeyeceklerini üç stratejik hamle ile belirtmiştir. İlk olarak Şanghay Örgütü ile Çok Kutupluluk hipotezini ortaya atarak, bu değişime karşı çıkmıştır. İkinci hamlede Moskova, güçler dengesini bozduğu gerekçesi ile Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliğini kabul etmeyeceğini deklare etmiştir. Son olarak ise dondurulmuş çatışma bölgelerinin yeniden ısıtılıp gündeme getirilmesi (2008 Rus-Gürcü savaşı) olmuştur.

Sonuç olarak Gürcistan yıpranmıştır. Kendi iç sorunları ile baş başa olan ve 2008’de Rusya ile yaşadığı savaş akabinde kendisine bağlı olan Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsız birer devlet olmaları Avro-Atlantik Dünyası’nın Gürcistan’a karşı daha ihtiyatlı olmasını sağlamış ve yeni alternatifler oluşturmaya çalışmıştır. Alternatif olarak Ermenistan’ın daha uygun olması ABD tarafından Türkiye ve Azerbaycan’a baskı yapılmasını sağlamıştır. Baskı konusunda temkinli olan ABD, bölgedeki değerli iki müttefikini kaybetmek istememektedir. Gelecekte Ermenistan tarafının haksız şekilde işgal altında tuttuğu Dağlık Karabağ’ı bırakması ve Türkiye’ye karşı yürütülen kara propagandaların son bulması sonrası taraflar ancak o zaman masaya oturur ve gerekli görüşmeler yapılacaktır.

Selçuk Özçelik
Giresun Üniversitesi/ Uluslararası İlişkiler

KAYNAKÇA
1 Şen, Levent. TÜRKİYE VE GÜNEY KAFKASYA GERÇEĞİ, Ankara: Ürün Yayıncılık, 2008
2 Brzezinski, Zbigniew. Büyük Satranç Tahtası, İstanbul: İnkılap Yayıncılık, 2015
3 (Der.) Veliev, Cavid ve Aslanlı, Araz. GÜNEY KAFKASYA Toprak Bütünlüğü, Jeopolitik Mücadeleler ve Enerji, Ankara: Berikan Yayıncılık, 2011
4 Karabayram, Fırat. GÜNEY KAFKASYA JEOPOLİTİĞİNDE RUSYA GERÇEĞİ, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2011
5 Cemilli, Elnur. ABD’NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2007
6 Engdahl, F.William. KÜRESEL TAM HÂKİMİYET, İstanbul: Bilim Gönül Yayıncılık, 2009
7 “Kafkaslar’dan Fars Körfezine Türkiye İran Rekabeti!”, http://www.kafkassam.com/kafkaslardan-fars-korfezine-turkiye-iran-rekabeti.html
8 “Güney Kafkasya’da Amerika ve Rusya’nın üs savaşı!”, http://www.kafkassam.com/guney-kafkasyada-amerika-ve-rusyanin-us-savasi.html
9 “Kafkasya Türkiye’nin Kalbidir” , http://www.kafkassam.com/kafkasya-turkiyenin-kalbidir.html

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir