KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Sinan’ın Mirat-ı Hakikatinden: KUŞBAKIŞI PANORAMA

Sinan’ın Mirat-ı Hakikatinden: KUŞBAKIŞI PANORAMA

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 5 dk okuma süresi
331 0

Başlangıçta, 1840’larda, Tanzimat reformlarının uygulanabilmesi için çok samimi, yurtsever duygularla çalışan bir bürokrasi vardı. İmar Meclisi adı verilen kurum, Anadolu ve Rumeli’de yurdun belli başlı on geniş bölgesinde yapılması gerekenleri raporladı. Temel görünüm ve ihtiyaçlar madde madde çıkarıldı. Bundan sonra ilginç gelişmeler oldu. Devletin yatırım ve gelişme projeleri ile emperyalizmin idealleri paralel gidince menfaat birliği ülküsüyle ortak girişimlerde bulunuldu. Beraber yürüdüğümüz bu yolda başımıza öyle bir çorap ördüler ki halen sapasağlam duruyor. İzlenen adımlar madde madde üç aşağı beş yukarı şöyledir:
1- Şehirli gayrimüslimler okullaşmaya erken başlamış, mükemmel okullara sahip olmuşlardı. Buralardan mezun olanlar Avrupa sermaye darlarının gözdesiydi. İrtibatı bunlarla sağlıyor, ticari distribütörlükler veriliyordu. Böylelikle ticaret yavaş yavaş tekellerine geçiyordu. Müslümanlardan köylü-şehirli yurttaşlar eğitimsiz, okulsuzdu. Köylerle şehirlerin üretim ilişkileri ve çeşitleri arasında pek fark yoktu. Büyük çoğunluk çiftçiydi. Hayvancılık daha çok hayme-nişin yörüklere aitti.
2- Hıristiyan nüfus artıyor, Müslüman nüfus geriye düşüyordu. Evlenmeyi teşvik etmeliydi. Her ailede en az üç çocuk olmalıydı. Düğünler çok masraflıydı. Vatandaşta para yok, tarla tokat çoktu. Çoğu gayrimüslim olan murabahacılar, tefeciler devreye giriyor, ipotek edilen tarlaların paraları düğünlerde harcanıyor, el değiştiren topraklar gayrimüslimlere geçince köylü eskiden kendinin olan tarlada yarıcılık yapıyordu. Düğün masraflarına sınırlama getirildi. Çiftçiyi tefecilere kurban etmemek için menafi sandıklarına ihtiyaç vardı, kuruldu. Daha sonra Ziraat Bankası bu temel üzerine kurulacaktır.
3-Üretim çeşitliliği sınırlıydı. Sadece ihtiyacın giderilmesi yani karın doyurmak için üretilirdi. Basit takas usulleri yanında küçük çaplı satışlar söz konusuydu. Üretim fazlasının satılması akla gelmezdi çünkü pazarlara ulaştırılacak yollar yoktu.
4-Avrupa’nın hammaddeye ihtiyacı çoktu. Kendileri tarlalarda çalışması gereken işgücünü, yetişkin, çoluk-çocuk maden ocaklarına yöneltince gıda kıtlığı baş gösterdi. Tahıl temin edebileceği bakir Anadolu ve Rumeli topraklarında üretimin artması, ürünlerin kısa yoldan pazara ulaşması şarttı.
5-Demiryolu en kolay ve ticari ulaşım ağı olmuştu. Yabancılara imtiyazlar verildi, şirketler birbiri ardına kuruldu. Kilometre garantili, benzerlerinden çok fazla maliyetli yatırımlarla, peş peşe demiryolu ağları örülmeye başlandı.
6-Demiryolunun bittiği yerde yükleri boşaltacak rıhtımlar yoktu. Yabancılara rıhtım imtiyazları da verilmeye ve aynı yöntemle şirketler kurulmaya başlandı.
7-Demiryolundan rıhtımlara gelen yüklerin gemilerle güvenli yolculuğu için deniz fenerlerine ihtiyaç çok büyüktü. Bunlar da yabancılara verildi. Madenlere gözlerini diken yabancılar bunların da işletme imtiyazlarını almakta hiç zorlanmadılar.
8-Osmanlı Devleti bu yatırımlarla kısa zamanda yarı sömürge haline geliverdi. Ürünü, yolu, nakliyesi kendine ait değildi artık. Ülke de kendinde değildi zaten. Karmaşa ve kargaşa dolu yıllardan sonra Anayasa ve Parlamentonun bir çıkış, kurtuluş vesilesi olabileceği düşünülüyordu. Heves kısa sürdü.
9- 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı bütün olumsuzluklara tüy dikti. Resmen bittik, tükendik.
10-Yatırımların maliyetlerinin, borç tahvillerinin vadesi geldiğinde faizini bile ödeyemeyecek duruma düştük. Moratoryum ilan ettik ve paralarını kurtarmak! (paralarını zaten çoktan kurtarmışlardı) niyetiyle, tütün, içki, balık, tuz ve damga vergisinden toplanacak gelire de el koydular. Kendileri tahsilât yaptılar. Parlamentosu dağıtılmış, Anayasası askıya alınmış ülkeye 330 milyon altın borç çıkarıldı. Binlerce Anadolu genci kolcuların zulmüne, baskısına maruz kaldı. Yaralandık, katledildik, sahipsiz kaldık.
11-. Bu parayı, huzursuz, her aklına geleni söyleyebilen bir ülkeden tahsil etmek mümkün olamazdı. II. Abdülhamid’in istibdat idaresi altında büyük bir kısmı ödendi, milletin gıkı çıkmadı. Yoksa Batı dünyası bir yandan Kızıl Sultan falan derken el altından aman yerinde dursun da bizim paralar ödensin mi diyordu?
(Tek nefeste, bir kalemde yazdım, eksiğim yoktur umarım. Maddelerin ayrıntılarını daha sonra işleyeceğim, fırsat bulursam tabii)
Sinan Çuluk

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir