İran’ın taşkınlığı mevzu bahis olduğunda tünelin ucunda hiçbir ışık görünmüyor. Öte yandan Avrupa ve ABD, İran konusunda kararını netleştirmedikçe de Ortadoğu’da istikrar olmayacak gibi görünüyor. İran, Avrupa ve ABD’yi kendi eylemleri karşısında kritik pozisyonlara, çelişkilere ve çifte standartlara sevk ediyor.
İran, aralarında insan hakları dosyasının da bulunduğu birden fazla dosyada Avrupa ve ABD’ye meydan okuyor. Avrupa ve ABD vatandaşlarını kaçırıyor, tutukluyor ve ardından onlar üzerine pazarlık yapıyor. İran’ın -insan haklarıyla uzaktan yakından alakası olmayan- terörist davranışları karşısında dikkat çeken şey ise Avrupa ya da ABD’nin hareketsizliği ve uyuşukluğudur.
Alman Haber Ajansı (DPA) Aralık 2020’de şunları yazdı: “İran, hem İranlı hem de Alman uyruklu olan Nahid Takavi’nin dosyası üzerinden Almanya’ya şantaj yapıyor.” Reuters’in geçen haftaki haberine göre bir Alman Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “Almanya, İran’da tutuklu bulunan İran-Alman vatandaşı Nahid Takavi’ye konsolosluk yardımı sağlayamaz. Çünkü şu anda ülkesinde yargılanıyor” ifadelerini kullandı.
Bu, Alman göçmen karşıtı solun baskısının bir sonucu mudur? Yoksa Almanya bunu İran’la olan nükleer nükleer müzakerelerin onuruna mı yaptı? Bu sol, ülkelerinde güvenlikle ilgili konularda yargılanmaları durumunda Arap-Alman uyruklu diğerlerine karşı da aynı pozisyonu mu savunacak?
Her durumda insan hakları siyasi pozisyonlara tabi görünmektedir ve ortada insanın değerine dair hiçbir sabite bulunmamaktadır. Bu, kelimenin tam anlamıyla bir terör rejimini zapt etmeye çalışma girişimidir. Garip olan şey, bu zapt etme politikasının sadece İran için geçerli olmasıdır. Diğerlerine karşı daha farklı bir politika takip edilmektedir.
Robert Ford, geçtiğimiz perşembe günü bu gazetede yayınlanan yazısında şunları söyledi: “Demokratlar arasında, Mısır’ı insan hakları sorunları nedeniyle eleştirmeye yönelik bir hareket de var. ABD Senatosu üyelerinden biri geçtiğimiz hafta bir talepte bulundu. Ortadoğu Alt Komitesine başkanlık eden Senatör Chris Murphy, Mısır’a askeri yardımın 300 milyon dolar azaltılması talebinde bulundu.”
Ford sözlerini şöyle sürdürdü:
“Burada Blinken’in, ‘insan hakları ihlallerini dile getirmeleri ve insan hakları aktivistleriyle görüşmeleri için’ temmuz ayında ABD’li diplomatlara talimat gönderdiğini belirtmekte fayda var. Nitekim bununla, Biden yönetiminde Demokrat Parti’nin sol kanadının etkisini görebilirsiniz.”
Hiçbir mantığın kabul edemeyeceği bir çelişkiyle karşı karşıyayız. Mısır’a karşı sertlik, İran’a hoşgörü! Oysa İran, terörizmini açıkça ve uluslararası toplumun önünde icra ediyor ve Ahvaz’daki vatandaşlarını katlediyor. Öte taraftan, Batıya karşı şantaj yapıyor ve 1988 katliamından sorumlu olan İbrahim Reisi’yi cumhurbaşkanı olarak atıyor. Tüm bunlar, ona göz yuman ve hatta onunla nükleer anlaşmaya dönmekte acele eden demokrat solun gözleri önünde gerçekleşiyor.
İşin komik yanı, ABD ekibinin çok basit bir şart koyması ve İran’ın da bunu kabul etmemesinden dolayı müzakerelerin durmuş olmasıdır. Amerikan ekibi, anlaşmanın ardından İran’ın bölgedeki faaliyetleri ve balistik füzeleri hakkında konuşmayı şart olarak öne sürdü. İran’ın bu taşkınlığı karşısında bundan daha fazla gevşeklik gösterilebilir mi? O halde, İran’ın küstahlığını sürdürmesine ve uluslararası su yollarını tehdit etmesine neden şaşıralım ki? Çünkü ne de olsa kendisine doğru onu yatıştırmak ve memnun etmek üzere bir koşuşturmanın olduğunu görüyor!
İran Basra Körfezi’nde dört gemiyi kaçırdı ve iki mürettebatını öldürdü. Bu, onlara yakın İngiliz ve ABD deniz kuvvetlerinin varlığında gerçekleştirildi. ABD ve Avrupa’nın bu konudaki pozisyonu ise tam bir becerisizlik örneğiydi. İngiltere kapalı bir oturumda konuyu Birleşmiş Milletler’e (BM) götürmekten söz ederken; ABD ise “ortaklarımızla uygun tepki hakkında tartışacağız” açıklamasında bulundu!
Bu her iki açıklama da medyanın ilgisini çekmedi. Çünkü kimse onları ciddiye almıyor. İran, uluslararası çatışmaları ve Ortadoğu’da Batı ile Doğu arasındaki nüfuz alanları üzerine olan rekabeti istismar ediyor. İran, konumundan dolayı sahip olduğu önemi biliyor. Bu nedenle, taşkınlığa devam ediyor ve yayılmacı gündemini uyguluyor. En kötüsü de, bir yanda Rusya ve Çin, diğer yanda Avrupa ve ABD olmak üzere her iki tarafla da pazarlık yapıyor. Bu ülkeler, bu rejim için ödedikleri bedelin kazanımlarından çok daha ağır ve büyük olduğunu anlayana kadar, söz konusu terörizme, gaspa ve taşkınlığa karşı ciddi önlemler alınmayacaktır.
Sevsen Şair şarkulavsat