Ülkemizde düzensiz göç sureci ile kapsamlı bir mücadele süreci devam ederken aynı zamanda 6 Şubat 2023 günü 11 ili etkisi altına alan tarihte görülmemiş büyük bir deprem afeti ardından iç göç de çok büyük bir hız kazanmıştır. Özellikle deprem bölgelerinden Mersin, Antalya, Konya, Ankara, vb. iller büyük göç almıştır.
Türkiye İstatistik Kurumu 20.02.2023 tarihinde 2022 yılı itibarıyla Türkiye’nin nüfusunu 85 milyon 279 bin 553 kişi olarak açıkladı. Depremden etkilenen 10 ilin nüfusu ise 13 milyon 421 bin 699 kişi oldu. Her 6 kişiden 1’i deprem bölgesinde yaşıyor. Deprem bölgesinde yaşayan Suriyelilerin sayısı ise 1 milyon 730 bin 491 kişiye ulaşıyor. Suriyeliler ile birlikte depremden etkilenenlerin sayısı 15,2 milyonu buluyor.
Bu da düzensiz göçün dıştan geldiği kadar aynı zamanda içte de bir düzensiz göç sürecinin hız kazandığını gösteriyor. Milli güvenlik penceresinden konuya baktığımızda deprem ardından en öncelikli konumuz düzensiz göçtür.
Dışarıdan gelen göç ile afet sonrası hız kazanan iç göç sürecinde aynı zamanda düzensiz göç ile dışarıdan gelen sığınmacılar da etkilendiği için onlar da iç göçün içerisinde yer almaktadırlar.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi’nin verilerine göre, 19 Ocak 2023 tarihi itibarıyla Türkiye’de “geçici koruma” kapsamında 3 milyon 513 bin 776 Suriyeli bulunuyor. Bunların 1 milyon 730 bin 491’i deprem illerinde yaşıyor. Deprem illerinde Suriyelilerin en fazla yaşadığı il 459 bin 751 kişi ile Gaziantep olurken; onu 369 bin 145 kişi ile Şanlıurfa, 354 bin 549 kişi ile Hatay, 250 bin 679 kişi ile Adana izliyor.
Ülkemizde büyük bir afet süreci ardından yaraların sarılması, enkazların kaldırılışı, insanı yardım ve sağlıkla mücadele süreci hızla devam ederken olasılık üzerine durmamız gereken ana konular arasında yer alan düzensiz dış göç ve afet sonrası iç göçe etkileri büyük bir çözüm stratejisinin ile sonuca ulaştırılmalıdır.
Depremin olduğu bölgenin jeo-stratejik açıdan ülkemiz için büyük bir önemi bulunmaktadır. Selçuklu ve Osmanlı mirasçısı olan Türkiye’nin Maraş’ın kahraman, Antep’in gazi, Urfa’nın şanlı ve Hatay’ın bağımsızlık sembolü olduğu kadar aynı zamanda dış göçün de kontrol noktası olan merkezler arasında yer almaktadır.
Düzensiz göçün Erzurum merkezli bir stratejik planlama doğrultusunda kontrol altına alınarak sınır boylarında olası bir olumsuz sürecin önlenmesi önem teşkil etmektedir. Tüm bu gelişmeler ardından İstanbul ve Ankara İli düzensiz göç hususunda önemli düzenlemeler ile koruma altına alınmalıdır. Nitekim özellikle İstanbul nüfus çoğunluğu artışı ve olası bir deprem afetinin önlenmesi amaçlı tedbirler için öncelikli olarak düzensiz göç ve bilinmeyen yönler ile gelenlerin deprem bölgesinde olmayan stratejik noktalara kaldırılması sağlanmalıdır. Her ne olursa olsun İstanbul emniyet ve güvenlik birimleri yerinde sabit tutulup farklı bir noktaya kaydırılmamalıdır.
Ankara ilinde özellikle Altındağ ilçesine yönelik kapsayıcı bir çalışma ile düzensiz göç ve en önemlisi bilinmeyen yönler ile gelen yabancı kişiler için enformasyon süreci hız kazanmalıdır. Herkes tarafından bu gelişmelerin bir milli güvenlik konusu olduğu hakikati gün yüzüne çıkmaktadır. Burada en büyük sorumluluk İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’na düşmektedir.
Özverili çalışmalar ile milli güvenliği kapsayan konularda hep birlikte mücadele ederek başarılı sonuçlara ulaşmak için adım atmalıyız.
Afganistan Türkiye Büyükelçisi sayın Cihat Erginay’ın Kabil’ den yaptığı basın açıklaması konuyu daha stratejik ve daha hassas bir şekilde ele almamız için büyük bir fırsattır. Nitekim Afgan halkı bundan yüz yıl önce kurtuluş savaşında olduğu gibi kendi içinde olduğu zorluklara rağmen Türkiye’nin Afgan halkına sağladığı yardımlar için teşekkür ederek ahde vefa gereği toplanan maddi yardımları büyükelçilik ve başkonsolosluğumuza gelerek bizzat yapılmıştır.
Buna mukabil olarak Türkiye’nin deprem bölgesinde deprem sürecinde etkilenen sığınmacılar için Göç İdaresi Başkanlığı olarak AFAD, Kızılay vb. kurum ve kuruluşlarla iş birliği içerisinde hassas adımlarla sığınmacılara yönelik stratejiler geliştirmelidir.
Nitekim ilerleyen zaman evresinde bu konu belirli veya belirsiz odak noktalar tarafından uluslararası siyaset mecrasında mevzu haline dönüşebilir. Yabancı gizli servislerin bu ve benzeri konular ile şu an zorluklara karşı devlet ve millet olarak tek vücut halinde mücadele veren Türkiye’nin gücünü kırmak için bu ve benzeri konular üzerinde kara-propaganda gerçekleştirme ihtimali yüksektir.
Büyük badirelerden geçtiğimiz günümüzde birlik ve bütünlük içerisinde mücadele ederken aynı zamanda gelecek penceresinden günümüze bakarak milli bir vizyon oluşturmalıyız. Bu vizyonun en öncelikli adımı milli güvenliktir. Sonra insanı yardım çalışmalarının hızlı ve koordinasyon içerisinde yaraların sarılmasıdır.
Bütün bu süreçler gerçekleşirken aynı zamanda demografik yapımızın korunması için deprem bölgesinde yer alan 11 ilimizin yeniden yapılandırma çalışmasında nüfus kayıtları korunmalıdır ve bu bölge de yabancı nüfus ağırlığı düşürülerek sınır ve bölge güvenliği sağlanmalıdır.
Göç İdaresi Başkanlığı geri gönderme merkezlerini Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine kaydırmalıdır. İnsanı ikamet veya oturum izni olan yabancı kişilerin izne tabi tutulduğu il sınırları içerisinde olunma zorunluluğu hassas bir şekilde gözetilmelidir. Bu süreçte İstanbul merkezli insanı ikamet veya oturum süreçleri azaltılarak deprem riski olmayan bölgelere kaydırılması için adım atmalıyız.
Göç İdaresi Başkanlığı olarak düzensiz göç sürecinde gelen yabancı kişilerin ülkelerine yönelik Türkiye’de bulunan misyon temsilcilikleri ile stratejik eylem planı doğrultusunda hassas bir koordinasyon eşliğinde konulara odaklanarak olası bir dezenformasyon sürecine fırsat verilmemelidir.
Bu hususta genel konsepte hâkim olan devletimiz koordinasyon sürecini gerçekleştirirken gerekli tüm tedbirleri göz önünde bulundurarak sonuç odaklı hareket etmelidir. Nitekim devlet ve millet olarak tek vücut olduğumuz günümüzde tüm zorlukların çözüleceği ve olası sorunların oluşmadan önlenecek bir strateji ile yol almalıyız.
Serdar Bozdoğan