KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. SERDAR BOZDOĞAN; ABD’NİN YENİ ORTADOĞU VE GÜNEY ASYA HEDEFİNE KARŞI TÜRKİYE’NİN STRATEJİSİ NASIL OLMALIDIR?

SERDAR BOZDOĞAN; ABD’NİN YENİ ORTADOĞU VE GÜNEY ASYA HEDEFİNE KARŞI TÜRKİYE’NİN STRATEJİSİ NASIL OLMALIDIR?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
18 0

 ABD 2024 seçimleri ardından yeni yönetimiyle birlikte kapsamlı bir değişim ve dönüşüm sürecinde yol haritasını revize ediyor. Bu konuda radikal yaklaşımlar hızlı bir şekilde beklenirken Ortadoğu ve Güney Asya Bölgesinde olası bir değişim ve dönüşüm sürecinde jeo-stratejik konumu gereği Türkiye’nin çok ciddi manada etkilenme riski bulunmaktadır.
 
Bu yüzden Türkiye’nin de stratejik konsept doğrultusunda kendisini yenilemesi, hükümet politikasının güncellenmesi önem teşkil ediyor. Bu minvalde atılacak öncelikli adım bakanlar kurulunun stratejik manada revize edilerek 21. Yüzyılın Türkiye Yüzyılı Vizyonu doğrultusunda kazanıma dönüşmesi ilkesi olacaktır.
 
Dışişleri Bakanlığı olarak daha stratejik projeler tertip edilmelidir, diplomasi ön planda tutulmalıdır. Güvenlik politikaları açısından Ortadoğu ve Güney Asya Bölgesindeki mevcut ve olası hayata geçebilecek gelişmeler hızlı bir şekilde ele alınmalıdır. Özellikle iklim değişikliği ve kuraklık nezdinde tezahür eden sorunlar ardından artan iç çatışma ve kontrolsüz bir şekilde ilerleyecek olan düzensiz göç için şimdiden ciddi manada saha analizleri tertip edilmelidir.
 
İran’ da kurumaya yüz tutmuş olan Urimi Gölü ardından gelecek göç, Pamir Dağlarında ki su kaynaklarının kuruması ardından gerçekleşecek göç, Amuderya’ da başlayan kuraklık ardından artacak göç konuları Türkiye’nin stratejik manada en hassas dış politika konuları arasında yer almaktadır.
 
ABD’ in yeni başkanlık ekibi tarafından savaş sürecinin Ortadoğu’dan Güney Asya Bölgesine kaydırılarak yeni bir coğrafi kaos hedefleniyor. Afganistan, İran, Pakistan arasında gerginliği artıracak bir durum olacaktır.

Beluçistan konusu İran’ın güneydoğusu ve Pakistan’ın batısında yer alan oldukça büyük bir toprak parçası olan Beluçistan bölgesi için 1948 yılından beri devam eden çatışma süreci yeni ABD yönetimiyle daha farklı bir boyuta evrilme durumu gösteriyor.
 
Diğer yandan bir önceki ABD yönetimi Afganistan’da Doha görüşmeleri sonrasında meşru hükûmeti Taliban’a devrederek büyük bir kaos sürecini tetikledi. Yeni ABD yönetimi bölgede tansiyon sürecini artırmak için yeniden Taliban oluşumu ile mücadele sürecine girerek ikinci defa Afganistan’a özgürlük ve demokrasi sunma hayaliyle NATO güçlerini daha güçlü bir şekilde bölgeye toplayarak Asya’da hakimiyet kurmak isteyecektir.
 
Nitekim böyle bir durumda Rusya ve Çin ile karşı karşıya gelen ABD kendi öz hedefini NATO politikaları doğrultusunda örtülü tutarken Batı ile Rusya ve Çin’in  karşı karşıya gelme olasılığına ön planda tutulmalıdır.
 
Tüm bunların dışında kontrolsüz bir şekilde büyüyen ve gelişen Hindistan’da ABD için stratejik bir hedeftir.

Afganistan, Pakistan ve İran arasında yeni çatışma konusu Beluçistan olacak olurken Afganistan’da ikinci demokrasi ve özgürlük adına NATO çıkarması Çin ve Rusya’yı savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçirdiği bir evrede Hindistan üzerinden olası bir afet, kriz, salgın vb. durumda dünyaya dağılacak yoğun bir kontrolsüz göç süreci gündemi sarsacak nitelikte yoracaktır.
 
Tüm bunlar olurken ve doğal bir süreçmiş gibi basında yer alırken aslında ABD Ortadoğu krizini kontrollü bir şekilde Güney Asya Bölgesine taşıyarak Üçüncü Dünya Savaşının temellerini atmaktan geri kalmayacaktır.
 
Bu manada her gelişmenin ve tezahür eden her sürecin jeo-stratejik noktada olan Türkiye’yi etkileyeceği gerçeğinden kaçamayız.

Nitekim Türkiye’nin hükümet politikasının stratejik ve güçlü bir planlama doğrultusunda ele alınması önem teşkil etmektedir.
 
Taliban oluşumu ile seyir alan Afganistan henüz Türkiye tarafından resmen tanınmadı. Bölgedeki hakimiyetinin gücümüzü kurumsal disiplinle muhafaza etmeye gayret ederken kesinlikle Afganistan Ankara Büyükelçiliği Taliban oluşumunun devrine müsaade edilmemelidir. Meşru Cumhuriyet döneminde göreve gelen diplomatların Türk Dışişleri Bakanlığı uktesinde tutarak demokrasi ve hukuk ilkelerini yaşatmalıyız.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Dışişleri Bakanlığı bu konuda çok hassas ve hedef odaklı bir şekilde sürece bakmalıdır.
 
Çünkü ABD yeni yönetimi Türkiye’nin radikal gruplarla verdiği mücadeleden, özellikle DAİŞ’in Horasan Koluna karşı gerçekleşen Bozdoğan  ve Gürz Operasyonlarından rahatsız
olduğu gibi DAİŞ ve DAİŞ’in Horasan Kolu’na yeniden Türkiye hedef gösterilmek için Taliban ile işbirliği olduğu yalanı ortaya atılacaktır. Bunu da Afganistan Ankara Büyükelçiliği taliban ağırlıklı bir yönetimle süreci devraldıktan ve meşru dönemde gelen büyükelçi görevden ayrıldıktan sonra yapacaktır.

Bu yüzden ABD’nin ve diğer batılı ülkelerin gizli servisleri tarafından kolektif tasarlanan bu oyuna düşmemek için doğru analiz ve doğru stratejiler eşliğinde yol almalıyız. Bu nedenle İçişleri Bakanlığı olarak olası bir kaos ve kriz sürecine karşı teyakkuzda olmalıyız. Organize suçlarlarla mücadele ulusal bazdan uluslararası arenaya taşınarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti muktesebat ve mütekabiliyet ilkeleri göstermelidir.

Diğer bir husus olarak Dışişleri Bakanlığı kadar yeni dönemde en çok önem teşkil eden bakanlık ülkemizde Tarım ve Orman Bakanlığıdır. Çağın en büyük sorununun iklim değişikliği, kuraklık, göç ve biopolitika olduğunu hatırlatıp küçük sorunlardan büyük probleme odaklanma vaktinin geldiğini ve geçtiğini hatırlatmak isterim.
 
Tarım ve Orman Bakanlığı en az Milli Savunma Bakanlığı kadar önem teşkil etmektedir. Bu yüzden bakanlığında kendisini revize ederek disiplinli, kararlı, proje odaklı, ilkeli ve idealist yöneticiler eşliğinde program sürecine almalıdır.

Gerçek manada Tarım ve Orman Bakanlığı görev ve sorumluluklardan anlayan, akademik manada bilgi ve birikim sahibi olan bir önceki Bakanımız Prof. Dr. Vahit Kirişçi gibi deneyim ve bilgi sahibi bir bilir kişinin yöneticiliğini yaptığı bir bakanlık olması önem teşkil etmektedir.
 
İklim değişikliği, kuraklık, göç ve biopolitika konularına çözüm odaklı Dr. Ece Aynur Onur ve mimar ve girişimci Selen Hakbilir tarafından uzun zamana yayılan laboratuvar incelemeleri sonucunda susuz tarım üretiminde iklim değişikliği, kuraklık ve göç sorununa çözüm stratejisi sunan Selanay Projesinin son derece hassas bir şekilde korunaklı bir şekilde desteklenmesi önem teşkil etmektedir.
 
İlk insandan günümüze, dünyanın var oluş evresinden yaşadığımız zamana kadar gelip geçen tüm süreçlere baktığımızda sorun her neyse aslında çözümün de sorunun içinde olduğu hakikatini stratejik gözle konulara bakanların yalın bir şekilde görecelidir.
 
21  yüz yılın sorunu, iklim değişikliği, kuraklık, kıtlık, susuzluk ve büyük kaoslara neden olacak göçtür.

Çözümün de yine sorunun içerisinden çıkartarak susuz tarım alanında Selenay Projesi bir milli güvenlik politikası olarak ele alındığı zaman dört mevsim yaşayan Türkiye’nin 21. Yüzyılda “Türkiye Yüzyılı yani Türk Yüzyılı” olmasına vesile olacaktır.
 
Bu süreçte seyir alan bir hükûmet politikası ekseninde hem sorunlara bölgesel ve uluslararası çerçevede çözüm sunmuş olacağız aynı zamanda dünya siyaset arenasında söz ve karar sahibi olacağız.

Anadolu coğrafyasının tarihçesini bakıldığı zaman dünyanın kalbi noktasında olduğu sorun her neyse çözümün de üç tarafı denizle çevrili olan bu coğrafyadan yani Anadolu’nun çiçeklerinden elde edileceği gerçeğini şimdiden zihinlere kodlamamız gerekiyor.
 
SERDAR BOZDOĞAN
STRATEJİST

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir