KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. Selçuk Duman: ADALAR DENİZİ VE DOĞU AKDENİZ İLE İLGİLİ OLUŞAN KARŞIT CEPHEYE DİKKAT

Selçuk Duman: ADALAR DENİZİ VE DOĞU AKDENİZ İLE İLGİLİ OLUŞAN KARŞIT CEPHEYE DİKKAT

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 6 dk okuma süresi
306 0

​Türkiye Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de Büyük Selçuklu İmparatorluğu Döneminden itibaren etkin olmaya başlamış,
​Özellikle Osmanlı Türk İmparatorluğu Döneminde; Barbaros Hayrettin Paşa’nın; “Denizlere Hakim Olan Cihana Hakim Olur” sözü çerçevesinde küresel bir imparatorluk olmak için mutlaka denizlere hakim olmanın gereğini kavrayarak,
​Karadeniz, Adalar Denizi ve Akdeniz’de büyük oranda kontrolü sağlayabilmiştir.
​Osmanlı Türk İmparatorluğu denizlerdeki hakimiyeti sağladıktan sonra dünya imparatorluğu niteliğinide kazanmıştır.
​Yani Türkiye’nin küresel anlamda etkinliği ancak denizlerdeki hakimiyeti ile ortaya çıkmıştır.
​Osmanlı Türk İmparatorluğu bu hakimiyetini;
​1648 yılında imzalanan Vestfalya Antlaşması, 1699 yılında imzalanan Karlofça Antlaşması, 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ve 1815 yılında imzalanan Viyana Antlaşması ile denizlerdeki hakimiyetini önemli oranda kaybetmeye başlamıştır.
​Özelliklede 1827 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlı Türk İmparatorluğu’nun Akdeniz’deki donanmasını yakması üzerine, Osmanlı Türk İmparatorluğu’nun Akdeniz’de kendisini savunabilecek bir deniz gücü kalmamıştır.
​Bunun sonucu olarak 1829 yılında imzaladığı Edirne Anlaşması ile Yunanistan’ın bağımsızlığını kabul etmiş, 830 larda Fas, 1847 yılında Cezayir’in kaybedilmesi ile devam etmiş, 1878 yılında Kıbrıs, 1882 yılında Mısır İngiltere’ye terk edilmek zorunda kalınmış, 1881 yılında Tunus Fransa’ya bırakılmış, 1912 yılında Libya ve 12 Adaların İtalya’ya bırakılması , Girit’in 1913 ve Ege Adalarının 1914 yılında Yunanistan’a bırakılması ile birlikte Osmanlı Türk İmparatorluğu Antalya Körfezine adeta haps edilmiştir.
​Ancak tüm bu geri çekilmeye rağmen Türkiye gerek Doğu Akdeniz’de gereksede Adalar Denizinde sahip olduğu kıyı şeridi nedeniyle; COĞRAFYANIN ÜSTÜNLÜĞÜ ilkesi çerçevesinde halen belirleyici bir konuma sahiptir.
​Bu etkinliğini LOZAN DENGESİ olarak tanımladığımız şartlar, 1958 ve 1982 Deniz Hukuku Sözleşmeleri ile Adalar, Karşıt Ülkeler ve Birleşik Ülkeler çerçevesinde alınan Uluslararası Mahkeme Kararları ekseninde savunması gerekmektedir.
​Elbette bunu yaparkende Akdeniz’deki temel dinamikleri iyi kullanması gerekiyor.
​Fakat Türkiye İdeolojik bir çerçevede yürüttüğü diplomasi nedeniyle Mısır ve İsrail gibi temel dinamikleri aleyhine çevirmeyi başarmış,
​Hatta İsrail ile Yunanistan’ın bir araya gelmesine bile zemin oluşturabilmiştir.
​Türkiye’nin bu yaklaşımında ısrar etmesi, Uluslararası politikada yalnızlaşmasına neden olmuş, Akdeniz’de ve Adalar Denizi’nde etkili olan ABD, Fransa ve İtalya gibi devletler Türkiye’yi dışarda bırakarak oluşturdukları formüllerle Adalar Deniz ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi kendi körfezlerine haps etmeye uğraşmaktadırlar.
​En son olarak AB Liderler Zirvesinde yazılı metne yansıyan; Türkiye’nin son dönemde AB’ye üye ülkelerle ilgili tekrarlanan eylemleri ve açıklamaları konusunda derin endişe duyduklarını ifade ettiler. Ayrıca Türkiye’nin AB’nin bütün üyelerinin toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı göstermesi gerektiği kaydedildi. Aslında AB 5 Mart 2021 tarihindeki AB liderlerinin açıklamasına atıfta bulunularak; “AB, Türkiye’den uluslararası hukuka saygı göstermesini, Doğu Akdeniz’de bölgesel istikrar için gerilimi düşürmesini ve kalıcı bir şekilde iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesini bekler.” ifadesi kullandı.

​Elbette Türkiye Dışişleri Bakanlığı bu konuda bir açıklama yaparak; “AB zirvesinde kabul edilen kararlarda ülkemizle ilgili ön yargılı, vizyonsuz ve gerçeklerden kopuk bir tutum sergilenmesi esef vericidir.” Karşılığını verdi. Ayrıca AB’nin Yunanistan’ın 10 mil hava sahası iddiası, adaları silahlandırması, geri itme uygulamaları başta olmak üzere uluslararası hukuka aykırı eylemlerine sessiz kalmasının tam bir garabet olduğu vurgulanan açıklamada, AB’nin, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’ne ilişkin uluslararası hukuka aykırı ve maksimalist tezleri meşrulaştırmaya çalışmasının kabul edilemez olduğunu bildirdi.
​Ancak artık Türk Dış Politikasının bu ideolojik prangalardan kurtularak ve bu anlamda ilgili kişilerden arındırılarak Türk Miletinin çıkarlarının korunması için gerekli eksene kavuşması gerekmektedir.
​Bu anlamda her geç kalan adım yeni bir telafi edilmez kayıplara neden olmaktadır.
​Her hatanın sorumlusunu başka yerlerde aramak kolaylığından vazgeçip, Türkiye’nin varoluş meselesi olan ADALAR DENİZİ VE DOĞU AKDENİZ konusundaki çıkarlarını koruyacak kadrolarla diplomatik bir atağa geçmelidir.

Selçuk Duman

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir