KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Salih Kallab: İran’ı zor günler bekliyor!

Salih Kallab: İran’ı zor günler bekliyor!

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 9 dk okuma süresi
271 0

İran rejiminin lideri “Devrim Rehberi” Ali Hamaney’in Veliyy-i Fakih devletinin Batı ile Arap dünyasından çekilmeyi müzakere etmeyeceğini çünkü burayı bir İran nüfuz alanı olarak kabul ettiğini açıklaması sadece bir itiraftır.

İran Veliyy-i Fakihi’nin bu sözlerinin bir iddia olmadığı, İranlıların, 8 yıllık savaştan sonra eski Irak rejiminin devrilmesinden bu yana bölgedeki birçok ülkenin dokularına sızabildikleri ve müdahale edebildikleri bir gerçektir. Bu İran rejiminin eski ve yeni yetkilileri, 4 ana ve temel Arap ülkesine hakim olduklarını söylemekten utanmıyorlar.

Burada kastedilen açıkça, hatta kesinlikle; Levant (Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistin) bölgesi ve bilhassa da rejiminin İranlılar ve takipçileri tarafından kontrol edilen kısmı kontrol etmediğini inkar edemeyeceği Suriye’dir.

İran’ın takipçileri arasında askeri kolu terör örgütü olarak tasnif edilen Lübnan Hizbullahı da yer alıyor. Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İran’ın bir parçası olduğunu, Hizbullah’ın Humeyni’ye ve onun vefatından sonra da Hamaney’e biat etmiş bir güç olduğunu deklare etti. Hizbullah adını şu ayeti kerimeden alıyor: “Kim Allah’ı, O‘nun Resulü’nü ve inananları dost (Veli) edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları (Hizbullah) galiplerin ta kendileridir.” (Maide 5/56)

İran ve takipçileri ile de Yemen’in bir bölümünü kontrol eden Husileri ve tabi ki Hasan Nasrallah, örgütü ve Beyrut’un güney banliyösü Dahiye’yi kastediyoruz. Keza Velayet-i Fakih örtüsü altına gizlenmiş Arap ülkeleri ve tüm bölgede bir İran üstünlüğünün gerçekleşmesini bekleyen ülkeleri de.

Ne var ki bu üstünlüğün ne dayanağı var ne de kendisine güvenilebilir, özellikle de İran, patlama noktasına varacak kadar dolmuş gibi göründüğünden. Başlangıcı 1979 yılında olan İran rejiminin sarsıldığını, Velayet-i Fakih devletinin ölümünün çok yakın ve bu meselenin Rehber’in ölümüne bağlı olduğunu söyleyenler var. Yine bazıları, mevcut Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Rehber olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, mevcut rejim liderinin bu sistemin son Rehber’i olduğunu söylüyorlar hatta bunda hemfikirler.

Liderlerinin ve Mollalarının kıyafetlerini değiştirmeleri gibi siyasi yönelimini sürekli değiştirdiği bilinen bu ülkenin, bazılarının bahis oynadığı bu kıyafetini de değiştireceğinde, Pehlevi Şah dönemi ve uzun tarihi boyunca ondan önce gelen ardışık devletlere ve rejimlere geri döneceğinde mutabıklar.

İran muhalefetinin büyük sembolleri başta olmak üzere, Velayet-i Fakih devletinin Arap dünyasında özellikle de Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da uyguladığı işgalci emperyalizmin, bir tür ileriye kaçış olduğu görüşünde olanlar da var.

Bu işgal, İran halkını yukarıda bahsettiğimiz devletinin güçlü ve muktedir olduğuna, tüm bu başkentlerin ardından başka başkentleri kontrol edeceğine, eski Fars ihtişamını kesinlikle geri getireceğine bir tür ikna çabalarıdır. Aslında bu her gün söyleniyor ve tabii ki, olayların iç yüzünü bilenleri ve “gece söylenen sözlerin gündüz silineceğine” inananları güldürüyor.

Özellikle de bu ülkeden birçok rejimin gelip geçtiği göz önüne alındığında. Şah Rıza Pehlevi 1925’te Kaçar hanedanı rejimini devirdiğinde, Pehlevi rejiminin sonsuza kadar kalacağını düşünmüştü.

Türkiye, Irak ve Fransa gibi sürgün ülkelerinde uzun yıllar geçiren Ayetullah Humeyni adındaki siyah sarıklı bir din adamının, kendisine karşı bir ayaklanma başlatmasını ve rejimini devirmesini kesinlikle beklemiyordu. Şah döneminden önce ve sonra olsun bu ülkenin içinden geçtiği tüm bu dalgalanmalara tanık olduğu bilinen Rehber Ali Hamaney’in şu anda düşündüğü şeyin de bu olduğuna inanıyoruz.

Farslık ve Farsça ile ilgisi olmayan, Azerbaycan Türkü bir aileden gelen Ali Hamaney bilindiği gibi 1939 doğumlu ve takipçilerinin öne sürdükleri ve teyit ettiklerine göre Arap aslı Zeynel Abidin bin Hüseyin bin Ali bin Ebu Talib’e kadar uzanıyor. Doğrusunu Allah bilir!

Bu da, ölümünden sonra büyük bir boşluk bırakacağı ve insan hakları ihlalleri, hatta kanlı suçlar işlemekle suçlanan mevcut Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin, ne ilk kurucu lideri “İmam” Humeyni ne de halefi “Rehber” Hamaney’in alternatifi olamayacağı anlamına geliyor.

Bunlar, İran’da ve özellikle de dini ilimlerin öğretildiği havzalarda dolaşan sözler.

Demek istediğimiz, tarihsel olarak pek çok iniş çıkışlar yaşamış bu ülkenin mevcut gidişatını değiştireceği ve kendisini pek çok dönüşümün beklediği.

Tarihin tüm aşamalarından geçen bu ülkeyi, sonuncusu Şah yönetiminin yerine Humeyniciliğin geçmesi gibi pek çok değişim bekliyor.

Bu, kendilerini bu sistemin ve temel direklerinin koruyucusu olarak görenlerin bile oybirliğiyle kabul ettiği bir husustur!

Bu noktada tarihin tekerrür etmediği ve geri dönmediği doğru değil. Tarihin kendisini tekrar ettiği, ancak çoğu zaman çarpıtılmış bir şekilde, tekrar tekrar kanıtlandı.

Hem İran hem de diğer ülkelerde, Arap ve Arap olmayan ülkelerde, bir değil, onlarca kez kendisini tekrar ettiği ispatlandı.

Aksi takdirde, Irak’ın mevcut noktaya gelene kadar ardarda tüm bu dalgalanmaları yaşaması ne anlama geliyor?

Bu, Suriye ve gerek bu bölge yani Arap dünyası gerekse başka yerde olsun pek çok ülke için geçerli. Yakın ve uzak tarihinin birbirini takip eden dönemlerinin tüm olaylarıyla Filistin için de.

Aksi takdirde, Haçlı döneminin “karbon” kopyası olan bu Siyonist devletin varlığı ne anlama geliyor?

Daha önceki benzer rejimlerin bir kopyası olan ve Suriye’nin bir bölümünü kontrol eden bu mezhepçi rejimin var olması ne anlama geliyor? Burada bu konuda pek çok örnek bulunduğunu, ancak her şeyi söylemeye gerek olmadığını, zira bilinen her şeyin söylenmediğini belirtelim.

Kesin olan şu ki, “oportünist” Batı tereddütlü değil, Arap dünyasında olup bitenler karşısında rahat.

Bu bölgenin ülkelerinin çoğunun maruz olduğu en tehlikeli şey, İranlıların (Farsların) birçok Arap ülkesinin dokusuna sızması ve Batı’nın Arapların şimdiki gibi olmasını istemesidir. İsrail, Filistin halkının en temel haklarını reddetmeye devam ederken ve Suriye’nin Golan Tepeleri’ni işgal ederken, diğer yandan bölgenin bazı ülkelerinde istediği gibi at koşturduğunda, bu, tüm Arap meselelerinin kapsamlı bir incelemesinin, öz hesaplaşmanın, her şey hakkında açık ve net, tereddütsüz, dürüst bir biçimde konuşmanın gerekli olduğu anlamına geliyor.

Son söz; 20’inci yüzyılın yerini “Arap Baharı” olarak adlandırılan yeni bir yüzyıla bırakması, Arapların uzun yıllar ve dönemler boyunca hayalini kurdukları birlik olmasa bile en azından aralarında bir tür iş birliği ve savaşmama durumu sağlayabilirdi.

O zaman İran tüm bu yaptıklarını yapamaz, İsrail nehirden denize Filistin’in tamamını ve Golan Tepeleri’ni işgal etmeyi, birbirini takip eden günlük askeri hava saldırıları ile Güney Lübnan halkının hayatını çekilmez kılmayı sürdüremezdi.

Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir