İran tarih boyunca önemli bir medeniyet merkezi olagelmiş ve bu coğrafya tarih boyunca Türk-Fars mücadelesine sahne olmuştur. Nitekim bu durum orta çağın tarih kaynaklarında ve destanlarında yerini almıştır. Meşhur Fars şairi Firdevsi, Gazneli Türk Hükümdarı Sultan Mahmud’un emiriyle yazdığı “Şahname” isimli eserinde İran-Turan savaşlarını ele almış, Turan hükümdarlarının İran tahtını ele geçirmek için verdiği mücadeleleri konu edinmiştir. Kendisinin Fars kökenli olması hasebiyle Fars medeniyetini ve devletçiliğini yüceltmiş, Turanlılara ise eserinde aşağılayıcı bir üslupla işgalci ve barbar olarak yer vermiştir.
Firdevsi’nin Şahname`sinde Turanlılara layık görmediği İran tahtını Turan hükümdarı Afrasiyab’ın (Alp Er Tunga) torunları olan Saciler, Gazneliler ve Selçuklular ele geçirmiş, İran coğrafyasında yaklaşık bin yıl sürecek Türk hakimiyetini kurmuşlardır.
X. yüzyılda hilafetin zayıflamasıyla beraber hilafet ordusu içerisindeki Türk kökenli askerler Kuzey Batı İran’da müstakil Sacoğlu devletini kurmuşlardır. Daha sonra ise İran’ın büyük bir kısmına Türk devleti olan Gazneli`ler hakim olmuştur. Gazneli`lerle iktidar mücadelesine giren diğer bir Türk devleti Selçuklular, 1040 yılında Dandanakan savaşından galip çıkarak İran’ın kültür merkezlerinden olan Nişabur’da taht kurmuşlardır. Bu tarihten itibaren Türkistan’da biriken Türk kitlesi sel olup İran coğrafyasına akmaya başlamıştır. Selçuklular İran’daki Türk hakimiyetini böylelikle perçinlemişlerdir. Firdevsi’nin Şahname’sindeki İran tahtını ele geçirmek isteyen Afrasiyap Farsların deyimiyle bunu başaramamıştır. Ancak Afrasiyabın torunları İran tahtını ele geçirmiş ve atalarının kızıl elmalarından birini gerçekleştirmiştir. Türkler İran’da taht kurmakla kalmayarak, aynı zamanda burayı Türk medeniyet merkezlerinden biri haline getirmişlerdir.
İran mülküne sahip olan Türk hakimiyetinin önemli halkalarından birisi de Safevi Azerbaycan Türk Devletidir. Bu devletin kurucusu ve en büyük hükümdarı ozanlar ozanı, Türk edebiyatının birinci sınıf şairi, hakan-ı aliye Şah İsmail’dir.
“İranın şahısan, Türküstan hanı,
Mürşidi – kamilsen, cahanın canı.”
Şah İsmail XIII. Yüzyılda Erdebil Şehrinde ortaya çıkmış ilk başlarda Sünni olan Safeviye Tarikatının kurucusu Şeyh Safiyeddin’in soyundan gelmektedir. Tarihi kaynaklar Şeyh Safiyyeddin için “Ey genç Türk” “Ey Türk yüzlü” ve “Ey Türk oğlu Türk” diye bahsetmektedir. Yine o döneme ait kaynaklar Erdebil tekkesinin Türkistan’dan bu bölgelere göç eden Türkmenler için bir manevi merkez olduğunu da ifade etmektedir. Şah İsmail anne tarafından ise Bayındır boyundan olan Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın torunudur.
Dönemin sosyal kültürel ve siyasi konjonktüründen dolayı Orta Doğu’da birçok dini ve siyasi hareketler ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi de Sünni Safevi tarikatının Şia`lığa doğru bir yön almasıdır. İlk başta dini bir hareket olan bu dönüşüm daha sonra siyasi bir şekil almış ve İran tahtına Şiilik itikadını kabul eden Türkmenler oturmuştur. Bu dönem İran Türklüğüyle beraber umumi Türk Tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır. Afrasiyab`ın torunları İran mülkünü bir Şii Türkmen bahçesine çevirmişlerdir.
Bu coğrafyada Safeviler kurulan beşinci Türk hanedanlığı olduğu gibi Türkçeyi resmi dil ilan eden ilk devlettir. Şah İsmail bu Türk devletinin hudutlarını Bağdat’tan Hindistan’a Kafkasya ve Türkistan’dan Basra Körfezine kadar genişletmiştir. 13 yaşında tahta çıkan bu hükümdar tarihi kaynaklarda pek cesur ve pehlivan bir kişi olarak anılmaktadır. O bütün rakiplerini ve komşularını alt etmiş güçlü bir Türkmen devleti meydana getirmiştir. Bu devleti meydana getiren Türkmenlerin pek çoğu Anadolu’nun bağrından kopmuş ve yine akrabaları olan Akkoyunluları yıkmış Safevileri meydana getirmiş olan Rumlu, Ustaclu, Tekelü, Şamlu, Dulkadirli, Varsak, Turgutlu, Bozcalu ve Çepni gibi Türkmen boylarıdır.
Bu dönem Azerbaycan ve İran coğrafyasında Türk mimarisinin, Türk musikisinin ve aynı zamanda Türk edebiyatının geliştiği önemli bir dönem olmuştur. Dünyanın önemli medeniyet merkezlerinden biri olan Tebriz şehri Safevilerin başkenti olmasıyla birlikte daha da önemli bir merkez haline gelmiştir. Şah İsmail’in sarayda aşıklara önemli bir yer vermesi Türkçe şiir ve edebi eserlerin yazılmasına teşvikte bulunması aynı zamanda kendisinin de Türk diliyle şiirler kaleme alan bir şair olması Safevilerin Türk sanat ve edebiyatına ne kadar kıymet verdiklerini göz önüne sermektedir.
Bir kandilden bir kandile takıldım,
Türab оlup yer yüzüne yakıldım,
Bir zaman da çakmak ile çakıldım,
Gönlüme оd düştü, yandım da geldim.
Derbend’den Hamedan’a kadar olan bu geniş coğrafyanın Azerbaycan Türklüğünün adıyla anılması bu dönemde hem siyasi hem kültürel bir boyut kazanmıştır. Azerbaycan Türkçesinin ve milli Azerbaycan devletinin şekillenmesi bu dönemde meydana gelmiştir. Fuzuli gibi önemli şairler eserlerini bu dönemde Türkçe kaleme almıştır.
Bu yüzyılda bölgenin iki büyük devleti olan Osmanlı ve Safevi`lerin karşı karşıya gelmeleri kaçınılmazdı. İktidar hırsı, topraklarını genişletme arzusu, ticaret yollarını ele geçirmek, ekonomik dengeleri kendi lehlerine çevirmek ve bunun gibi sosyo-ekonomik sebepler bu iki Türk devletini mezhep şemsiyesi altında karşı karşıya getirmiştir. Nihayetinde Çaldıran Ovası bu iki Türk ordusunun en talihsiz mücadelesine sahne olmuştur. Bu savaşta Safeviler ağır mağlubiyete uğramış ve her iki taraftan da binlerce Türkmen hayatını kaybetmiştir. Bu savaş Türk tarihinin kara lekesi, Türk milletinin faciası, Batı diplomasisinin ise galibiyeti olmuştur. Bütün bu tarihi süreç olumlu ve olumsuz taraflarına rağmen Şah İsmail’i veya Sultan Selim’i küçük düşürmez. Aksine eğer tarihi iyi okuyabilirsek bu hadiseyi Türk tarihinde her zaman olagelen bir iktidar mücadelesi olarak değerlendirebiliriz. Bu savaşı bir mezhep veya iki ayrı toplum arasındaki mücadele olarak görmek kökten yanlıştır. Bu mücadele iki Türk hanedanlığının iktidar mücadelesidir. Bu savaş Türk ile Türkmenin yani iki kardeşin savaşıdır. Biz ne Yavuz’dan ne de Şah’tan vazgeçebiliriz. Şah İsmail büyük Türk Hükümdarı, Safevi Türk devletinin kurucusu, Türk edebiyatının önemli bir ismi ve Şanlı Türk tarihinin şeref-i iftiharıdır.
Cafer Mustafalı
Marmara Üniversitesi/Genel Türk Tarihi/Yüksek Lisans Öğrencisi