KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Rusya’nın İdlib ve Libya Politikası

Rusya’nın İdlib ve Libya Politikası

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 13 dk okuma süresi
292 0

1963 yılında ilki düzenlenen Şubat ayındaki 56. Münih Güvenlik Konferansı tarihinin en gergin ve endişe bulutlarının hakim olduğu toplantıydı. Bu toplantıda uzun zamandır dillendirilen adı konmamış bir “Soğuk Savaş”ın yaşandığının, Batı’nın yıldızının batmak üzere olduğu, etkisinin kaybolduğunun resmi olarak kabulüydü aslında.
Aslında Batı, uzun bir süredir başta Ortadoğu olmak üzere ABD’nin ‘içine kapanması’ ve Rusya’nın ‘saldırganlığı’ arasında kalıp ortak bir zemin yaratıp karar alıp kendini ilerletemiyordu.
Emekliliğini isteyen İngiltere’nin ardından bunun bir örnek teşkil ederek başka ülkelere sıçraması bir yana AB, istikrarı ve modeli için hayli endişeli. Artık AB zor zamanlarında ABD’nin tuttuğu NATO şemsiyesinde artık güvenli değil.
Herkes Avrupa’daki istikrarsızlıktan Putin’i sorumlu tutsa da Trump’ın AB sistemini de korumak için pek niyeti yok.
Seçildiği ilk yıllarda Putin’in kendi ülkesinin sorunlarıyla uğraşacağını ön gören Batı, kendi topraklarında cezalandırılan Rus casusları görmeye başlayınca hayli irkildi. Putin’in gölgesi Avrupa’daydı.
Ortadoğu ile ilgili her konuda endişeli, kabul edilemez” cümlelerini sayıklayarak Avrupa, Putin’in Ortadoğu’daki gölgesini de fark edemedi ve sessiz sedasız dışlandı.
Türkiye-Rusya arasında ertelenmiş “İdlib hesabı”
İlk işaretler Ankara ve Moskova arasındaki söz düellosu ile başladı. Ankara hiç görülmemiş boyutta İdlib’e askeri sevkiyat başlattı.
İlerleyen zamanda Suriye’deki Esad rejimi ilk defa bir başka ülke ordusu (TSK) tarafından 9 yıl sonra karadan vuruldu.
Rusya’nın Suriye’deki askeri müdahalesiyle birçok kesim rejimi kurtaran Putin’in Esad’ı siyasi süreci kabul etmeye zorlayacağına inanmıştı.
Putin’de rejiminin devrilmesi taleplerinden geri adım atılmasından sonra, yeni anayasanın hazırlanmasına silahlı muhalefetin de katılmasını sağlayacak bir siyasi süreci kabul etmeye Esad’ı ikna edebileceğini sanıyordu.
Putin’in uluslararası kamuoyunu Rusya Suriyesi’nin İran Suriye’sinin alternatifi olduğuna inandırmak için İran’ın etkisini kademeli olarak azaltmaya çalışacağına inananlar vardı.
Putin, İran Suriye’sine karşı Rusya Suriye’sini benimsetmeye ve Avrupa’da karşı en önemli kozu olan Türkiye ile Batı arasındaki çatlakları derinleştirmeye uğraştı.
Rus yapımı hava savunma sistemini ve füzelerini NATO üyesi bir ülkenin(Türkiye) envanterine soktu.
Ankara’nın başından beri Suriye’de terör yapılarının sınırlarından uzak tutulması, yapılmıyorsa bunu kendinin yapacağını söylemesi ayrıca Suriyeli mülteci meselesinin çözüme kavuşturulması çağrıları hep sessizlikle geçiştirilmeye çalışıldı.
Rusya, Batı ile olan çekişmesinde, bilek güreşinde onlarca ekonomik, ticari, askeri anlaşma imzaladığı Türkiye ile ilişkilerini kullandı.
Rusya’nın Suriye’de Türkiye’nin etkisini sınırlandırmak ve Suriye’deki sorunlarda çözüm sürecindeki rolünün önemini göstermek ve Türkiye’yi kendisine bağımlı kılma isteği de tüm çıplaklığıyla göründü.
Rusya, Suriye sahasında İran’ın nüfuzunu kendi lehine kırabilmek için, Suriye’nin yeniden imarında Batı Türkiye ile çalışacağı için, Esad üzerinde baskı oluşturabilmek için ağırlığı Sünni olan Suriye halkı üzerinde etkili, silahlı muhalefetinde sözünü dinlediği ve uyduğu Türkiye’yi mümkün olduğu kadar kendine çekmeye özen göstererek ilerliyor.
Moskova-Ankara arasında imzalanan anlaşmalar, iş birlikleri düşünüldüğünde Suriye’deki nüfuz mücadelesi gerginliği ne olursa olsun sınırlı kalacaktır. Neticede Ankara ve Moskova arasındaki gerginliklerden pay çıkarıp, medet ummak ya da sonucun kendi lehlerine sonuçlanacağını düşünenler için sonuç hayal kırıklığı olacaktır. Türkiye’nin Rusya’yı doğrudan karşısına alıp askeri bir hamle yapmasını beklemek zaman kaybıdır.
İki ülkede ortak çıkarlarına rağmen sessiz sedasız önlem almaya devam ediyor.
Bu yazının ana konusu olan mesele gibi. Rusya ortalıkta yani İdlib’te temkinli bir sakinlik hali yaşansa da Suriye’de Türkiye’ye diplomatik, siyasi mayınlarını döşemeye devam ediyor.
İdlib ile ilgili son mutabakatın ‘geçici’ olmadığı düşünüldüğünde tarafların anlaşmada Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü kabul ettiğini beyan etmesi Moskova açısından Suriye topraklarındaki Türk askeri varlığını sorgulatabilmesi için kapı aralıyor.
Anlaşmada yer alan terör örgütleri ile mücadele bahsi hangi örgütlerin kapsamda olduğunu netleştirmediği gibi Rusya’nın (Esad’ın) operasyonlarına devam etme ihtimalini gösterdiği gibi Türkiye’nin de siviller hedef alındığı takdirde Esad rejimi güçlerine, bünyesinde bulunan İran destekli militanlara uygun gördüğü zamanda harekat düzenleyebilmesinin önünü açıyor.
Anlaşmada iki tarafta rejimin ya da muhaliflerin nereden çekileceği ya da nerede konuşlanacağı meselesine atıfta bulunmadığı düşünüldüğünde yeni girişimin muhaliflerle rejim ordusu arasındaki çatışmaları engelleyip engellemeyeceği ya da müdahaleyi kimin yapacağı meselesi de belirsizliğini koruyor.
Neticede Esad’ın tekrar İdlib’in güneyine (M4 karayolu) İran destekli militanlarında İdlib’in kuzey batısına ve doğusuna saldırması bekleniyor. Hazırlık yaptıkları da biliniyor.
Rusya’nın artık Soçi, Astana gibi raflarda kalmış zirveleri pek önemsemediği de anlaşılıyor. Moskova, Türkiye’nin sınırında oluşturduğu tampon bölgeleri birleştirmeyi amaç edindiğini görüp buna karşı YPG/PKK’yı ABD ve bazı Arap başkentlerinin de olumlu baktığı Kahire Platformu üzerinden Anayasa Komitesi’ne dahil etmeye çalışıyor.
Bu hamle ile Rusya, Esad’ın Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’den de destek alarak Türkiye’yi iyice oyun dışına itmeye çalışacak.
Rusya’nın bir sonraki dönemde de Esad dışında bir figürü koltukta düşünmediği için elinden geldiğince muhalefetin son kalesi İdlib’i zayıflatmak hatta mümkünse yok etmek amacı taşıdığını söylemek iddialı olmayacaktır.
Eğer Rusya, İdlib’i zayıflatırsa önümüzdeki siyasi süreçte düşünüldüğünde Suriye’de Şam’ın kontrolü dışında sadece doğrudan Türkiye tarafından yönetilen bölgeler ile ABD kontrolündeki bölgelerin kaldığını gösterip bu başkentlerin ülkeden çıkmasını yüksek sesle dillendirip kıskaca almaya çalışacak.
Örneğin bunun ilk örneği Suriye’nin doğusunda yaşanıyor.
Daha önce hatırlanacaktır ABD-Rusya arasında Fırat Nehri bir sınır olarak kabul edilip sıcak çatışmadan kaçınılmıştı. Rusya, Türkiye olan mutabakatları kullanıp Fırat’ın doğusuna geçmeyi başardı.
Şimdi ise Rusya ABD ile olan eski anlaşmalardan kaytarmaya çalışıyor. Moskova, Wagner gibi paramiliter güçlerinin sayısını artırırken aynı zamanda eş zamanlı Esad rejimi istihbarat birimleri de doğuda ABD güçlerini sıkıntıya sokup, zor duruma düşürmeye çalışıyor.
Bölgede ABD askeri konvoylarının istenmediğini gösterir ortamlar yaratılıp bunlar görüntülenip sosyal medyada yayılıyor. Halkın, ABD askeri varlığına karşı taşla değil mümkünse silahla karşı koyması yönünde kışkırtılıyor.(Kamışlı,Haseki)
2018’de çıkarılan ve kamuoyunda “10 numara”lı yasa olarak bilinen ülke dışındaki mültecilerin ve göçmenlerin mallarına el koymaya olanak tanıyan dayanak ile Rusya, 2019’un sonlarında Şam’ın batısındaki Derayya bölgesinde planlanan bazı projeler için BAE ve Ürdün şirketlerinden teklifler aldı.
Rusya, Fırat’ın doğusunda da BAE ve Suudi Arabistan ile bir anlaşmaya varabileceğini umuyor.
Suudi Aramco petrol tesisleri saldırıları sırasında ABD silahlarının yeterli olmadığının gün yüzüne çıktığından beri Suudi Arabistan ile Türkiye düşmanlığı ile bilinen BAE’nin yolu Rusya ile Suriye’de kesişiyor.
Rusya ile bu iki Arap ülkesi arasında sadece iki sorun var:
Suriye’deki İran ve Türk varlığı
Esad rejiminin işlediği katliamlar ve zorunlu göç ettirme sebebiyle yargılanmadan yönetimde kalması.
Bahsettiğim gibi Rusya önümüzdeki yıllar için Suriye’de Esad’ın dışında birisini düşünmüyor.
Dört Arap ülkesinin başkentinin başı İran destekli Şii milislerle dertteyken, üçü ise tehdit altındayken Rusya, Türkiye’ye hasım Körfez devletlerine yönelerek Suriye’de oyunun kurallarını değiştirmeye çalışıyor.
Rusya’nın beklentisi, ABD’nin bu yılın Haziran ayında Suriye ve bağlantılı tüm kesimlere uygulanmaya başlanacak Caesar Yasası’nın bazı hükümlerini BAE’nin ekonomik yardımı ile etkisiz kılmak.
BAE de Lazkiye ve Tartus limanlarına erişmek istiyor.
BAE’nin aynı zamanda YPG/PKK’ya bir delik açabilmek için Anayasa Komitesi’nde yer alan Suriyeli muhalifleri Şam’a karşı yumuşatmak için baskı yapmaya söz verdiği de dillendiriliyor.
Zira 2019’da BM himayesindeki görüşmelerde Yüksek Müzakere Komitesi’nin yapısında Türkiye aleyhinde bazı değişiklikler yapılmıştı.
Rusya’nın Libya mayınları
Bir süre önce Suriye’de Dumalı gençlerin “Rusya’nın Dostları” adlı örgüt çatısı altında silah eğitimden geçirildikleri ve Libya’da Serrac Hükümetine bağlı güçlere karşı savaştırılacakları haberleri gelmişti.
‘Başkentin Sesi’ adlı sitede yayınlanan bir habere göre Duma’da konuşlanan Rus subaylarının ‘Ocak ayında beri, Duma’daki Rusya istihbarat teşkilatı FSB ve Suriye İstihbaratı olan Muhaberat’ın gençleri askere aldığı, gençlerin ciddi miktarda maddi teşviklerle ikna edilmeye çalışıldığı” belirtiliyordu.
Duma’da oluşturulan “Rusya Dostları” adlı örgütün üyelerine Hmeynim askeri üssünden tanıtma kartları, hafif silahlar, askeri üniformalar ve dört çeker araçlar verildiği de haberlerde yer alıyordu.
Ruslar, Duma’daki gençlere üç aylık bir savaş görevi için ayda 800’er dolar, eski rejim milislerine ise (Desert Hawks Brigade) ayda 1000 dolar maaş vermeyi taahhüt etmişti.
Rejim Ordusunda zorunlu askeri hizmetinden ve konuşturmadan muaf tutulma gibi avantajlar içeren teklifler ile bu paralı askerler Şam Uluslararası Havaalanı aracılığıyla ve Hmeynim üssünden Wagner grubu üyeleri ile birlikte Rus uçakları ile Bingazi’ye taşındığı biliniyor.
Libya’nın Hafter’inin Şam’da ne işi var?
Rusya’nın Türkiye’ye karşı ise son Libya sürprizi Hafter’in Şam ziyareti oldu.
Halife Hafter’in Şam’a yaptığı gizli ziyaret, Esad ile ilişkilerin geliştirilmesinin ve aynı zamanda bu gayrimeşru ikilinin Akdeniz’de Türkiye karşıtı hamlelerde ortak davranacaklarının işareti.
Türkiye’de kamuoyunda az bilinen bir gerçek var ki o da Hafter’in bazı aile üyeleri, tıpkı Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi’nin akrabaları ve torunları gibi Suriye’nin başkenti Şam’da yaşıyorlar.
Gene diğer gizli ziyaret olan Mısır İstihbarat Başkanı Abbas Kamil’in Mart’ın ilk haftası Esad rejimi Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Ali Memluk’e yaptığı ziyaret dikkat çekiciydi.
Putin, Suriye ve Libya’da çözümden ziyade artık baş ağrıtan bir sorun haline mi geldi?

Pelin Turgut

İstanbul Gelişim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans öğrencisi ve Kafkassam Stajyeri

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir