KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Rusya ile Türkiye’nin arasının yeniden açılmasına ramak kaldı Türk konvoyuna yapılan saldırı Esad rejiminin kasıtlı bir provokasyonuydu.

Rusya ile Türkiye’nin arasının yeniden açılmasına ramak kaldı Türk konvoyuna yapılan saldırı Esad rejiminin kasıtlı bir provokasyonuydu.

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 11 dk okuma süresi
271 0

Rusya’nın en önemli askeri analizcilerinden Pavel Felgenhauer, Vladimir Putin`e muhalif tutumu ile bilinen liberal demokrat “Novaya Gazeta” (Yeni Gazeta) gazetesinde Türk askerlerinin vurulmasını Esad’ın bilinçli provokasyonu olduğunu ve Kremlin’in bunu araştırması gerektiğini yazdı. Felgenhauer 29 Şubat tarihli köşe yazısında saldırının amacının Rusya ile Türkiye’yi karşı-karşıya getirmek olduğunu, işin içinde Rus komuta heyetinin ve rüşvet boyutunun olabileceğine de dikkati çekmiş. Analitik, yazısında Savunma Bakanlığını açıklamalarının Türkler kızdıran ve Putin’i kandırmak için yapılan açıklamalar olduğunu belirtiyor.
Aşağıda o yazının tam metninin Türkçesini yayınlıyoruz

29 Şubat 2020
Kremlin’in, dik başlı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Batı’dan çekip uzaklaştırmak, NATO’yu esaslı bir şekilde zayıflatmak, kendisi açısından en önemli güneybatı yönünde tüm stratejik konumlanmayı değiştirmek ve Karadeniz’i güven altına almak gibi bir hayali vardı. Türk liderini kafalamak işini de SSCB KGB’sindeki gençlik dönemini hatırlayan yarbay Vladimir Putin bizzat kendisi yürütüyordu.
Bu amaçla Akkuyu nükleer santralinin, deniz altından Mavi Akım ve Türk Akımı doğalgaz boru hatlarının yapımı için harcanan kamu kaynakları Soçi Olimpiyatlarından daha fazla. Türkiye bu projelerin hiçbirine tek kuruş bile yatırmadı, ama ihaleler aldı. Bu projelerin kendilerini geri ödemeleri ve tam kapasiteye ulaşmaları pek olası gözükmüyor.
Buna bir de S-400 uçaksavar füze sisteminin Erdoğan’a geri ödemesinin ne zaman yapılacağı belli olmayan kredili satışını eklemek lazım.
Putin kaprisli Türk lideri şahsen karşılıyordu ve hatta Su-24M uçağının 15 Kasım 2015’te düşürülmesini affetti. Hal böyleyken, Suriye Hava Kuvvetlerine ait Su-24M bombardıman uçakları meşum bir 27 Şubat günü Türk ordusunun hareket halindeki konvoyunu tuzla buz ediyor ve harcanan on milyarlarla dolarla birlikte tüm çabalar heba oluyor. 33 Türk askeri ölüyor ve 32’si de yaralanıyor. Türk toplumunda gerçek bir öfke fırtınası yükseldi. Bu olaya kadar birçok kişi Rusları neredeyse müttefik olarak görüyordu, onlar ise saldırı anında kendileri için hiçbir tehdit oluşturmayan askerleri haince öldürmüşlerdi.
Bombardımanı yapan Su-24M uçaklarının güya Suriye Hava Kuvvetleri amblemi taşıyor olmalarının da artık Türkler için bir önemi yok. Ki, daha yeni teslim ettiğimiz bu uçakların kokpitinde bizim eğitmen pilotlarımızın olduğu da kuvvetle muhtemeldir.
Türkiye’de seçimler tam bir rekabet ortamında yapılır ve şu an iktidar partisinin parlamentodaki sandalye sayısı yüzde ellinin bir az altında. Erdoğan, elbette, otoriter bir yöneticidir, ama kamuoyu doğrultusunda hareket eder. Sonuç olarak görünen o ki, Türkiye’de tüm politikacılar ve tüm iktidarlar daha uzun bir süre kalıcı Rusya karşıtı duyguları hesaba katmak zorunda kalacaklardır. Tıpkı bugün Polonya, Gürcistan, Ukrayna ve Baltık ülkelerinde olduğu gibi.
Rusya’nın her zamanki anlamsız, küstahça ve mızmızcı resmi yalanları durumu daha da ağırlaştırıyor. Savunma Bakanlığı, Türk ordusunun “terörist grupların savaş düzeninde bulunduğu” ve Hmeymim Hava Üssündeki Tarafları Uzlaştırma Merkezine koordinatlarını vermediği şeklinde açıklama yaparak, “haliyle bombalandılar ve suç kendilerinde” demeye getirdi. Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar, Türklerin koordinatlarını bildirdiğini ve bombalandıklarında yakınlarında herhangi bir muhalif Suriye savaşçı grubunun bulunmadığını öne sürdü.
Galiba, haklı. Aksi takdirde ölen ve yaralananlar içinde hem Türk hem de Suriye vatandaşlarının olması gerekiyordu, halbuki sadece Türkler var.
Ayrıca, Türk ordusu karayolu boyunca yoğun bir konvoy halinde hareket ediyordu ve açıktır ki, ne “teröristlerle” birlikte ne de tek başına herhangi bir “savaş düzeninde” konuşlanmamıştı. Bir “savaş düzeninde” konuşlanılarak dağılım yapılmış olsaydı, bu kadar kayıp verilmezdi. Zaten adı üstünde. “Savaş düzenleri” bunun için geliştirilmiş.
İdlib hava sahasını ve operasyonel durum Humeynim`deki Savaş Komuta Merkezi tarafından sıkı bir şekilde kontrol ediliyor. Merkez, tüm operasyonları Uzlaştırma Merkezi ile koordine ediyor ve yerüstü radarlardan, İHA’lardan, uydulardan, elektronik ve diğer keşif uçaklarından ve başkaca kaynaklardan gerçek zamanlı çeşitli istihbarat verileri alıyor. Karargâh nöbetçisinin direktifi olmadan İdlib’de tek bomba atılamaz. Türk konvoyuna yapılan saldırı, uzun zamandır Rusya Federasyonu’nu Türkiye ile doğrudan karşı karşıya getirmeye çalışan Beşar Esad rejimi ile Rus yetkilileri ve komuta kademelerinin ortaklaşa düzenledikleri kasıtlı bir provokasyon gibi görünüyor. İşin içinde yolsuzlukla ilgili menfaatler de olabilir.
Savunma Bakanlığı’nın saçma açıklaması Türkleri daha da öfkelendiriyor. Hatta bu açıklama daha çok Devlet Başkanı için uydurulan bir kendini aklama veya işin içinden sıyırma girişimine benziyor.
Putin Moskova’da Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ile acil toplantı yaptı ve 27 Şubat’taki trajik olay ayrıntılı olarak ele alındı. Toplantının ardından Dmitri Peskov bir ölçüde uzlaşmacı olarak tanımlanabilecek bir açıklama yaptı. Askeri ve diplomatik görevlilerden oluşan “kurumlar arası operasyonel grup” Ankara’da Türklerle müzakereleri sürdürüyor. Konvoy bombalanmadan önce Putin, “operasyonel grup”, hiç olmazsa, herhangi bir ilerleme sağlayıncaya kadar bir İdlib zirvesi düzenlemeye pek hevesli değildi, ama şimdi çatışmanın tırmanmasını önlemek ve belki de Türk liderle dostluğa yapılan “yatırımdan” bir şeyleri kurtarmak için 5 veya 6 Mart’ta Moskova’da Erdoğan’la görüşmeyi kabul etti.
Fakat sorun şu ki, Türklerin saldırısı karşısında İdlib’deki Esad ordusu birlikleri artık dağılmaya başlamış. Türk ordusunda, Güney Kore (T-155 Fırtına) ve Almanya ile birlikte geliştirilenler de dahil olmak üzere, farklı tipte toplam 1500’den fazla ağır obüs bulunuyor. Bunların menzilleri 40 km’yi buluyor, hedefe isabet oranları iyidir ve bunlardan İdlib yakınlarına çok sayıda sevk edildi. Menzili 900 km’yi bulanlar da dahil, hem Amerikan hem de lisanslı Çin yapımı çok sayıda çeşitli füzelere de sahipler.
27 Şubat sonrasında Türkler Suriye ordusunun mevzilerine saldırıları keskin bir şekilde arttırdılar. Hem de füze ve topçu saldırıları esasen Türkiye topraklarından (NATO ülkesi) gerçekleştiriliyor ki, ne hava sahasına girebiliyorsunuz ne de ateş edebiliyorsunuz. Türklerin ateş desteği altında, Suriye muhalefetinin (Türklerin ismini Ulusal Suriye Ordusu olarak değiştirdikleri Özgür Suriye Ordusunun) militanları, Hayat Tahrir el-Şam (Rusya Federasyonu’nda yasaklandı) ve daha küçük gruplardan radikal İslamcılar karşı saldırıya geçtiler. Onlar 27 Şubat’ta İdlib’in yaklaşık on kilometre uzağında M4 ve M5 karayollarının kavşağında bulunan Serakib kentine girdiler. Daha önce Serakib 6 Şubat’ta Suriye ordusunun birlikleri tarafından ele geçirilmiş ve bu da Esad rejiminin doğrudan Şam’dan Halep’e yolunu açmıştı.
27 Şubat’ta Suriye ordusunun askerleri çalışır durumdaki araçlarını ve silahlarını bırakarak panik içinde Serakib’den kaçtılar. Sarakib kilit bir konuma sahip. Serakib olmadan Rusya ve Suriye’nin İdlib’deki tüm operasyonu stratejik anlamını kaybeder.
“Savunma Bakanlığındaki kaynak” 27 Şubat’ta, alışıldık şekilde, gazetecilere “Serakib’e yapılan saldırının geri püskürtüldüğünü” açıkladı, ama kısa süre içinde bunun doğru olmadığı anlaşıldı. Şuan Serakib’i geri almaya çalışıyorlar, ama henüz başarılı olunmadı. Bu son derece tatsız durum, cevap olarak aynı gün içinde Türk konvoyunu bombalama kararının alınmasının nedenlerinden biri olmuş olabilir.
Birçok Rus asker ve diplomatları, en başından beri, Erdoğan’ı “yeniden kafalama” girişiminden iyi bir sonuç çıkmayacağını düşünüyorlar. Putin ve Erdoğan’ın biraraya gelecekleri ve 8 Mart öncesinde yeni ateşkesi ilan edecekleri 5-6 Mart tarihine kadar İdlib’de silahlı çatışmalar, muhtemelen, artacaktır. En azından ateşkes başlayana kadar olabildiğince fazla toprak ele geçirmek için. Muhtemelen, çeşitli yeni provokasyonlar yapılacak ve ne yazık ki, Hmeymim yönetiminde ciddi personel değişikliği konusunda hiçbir gelişme yok.
Uğruna çok sayıda savaşta çok fazla kanın döküldüğü, şiddetle özlemi çekilen boğazlar (İstanbul ve Çanakkale) sise karışarak kayıp giderken, Türk konvoyuna bu anlamsız ve kışkırtıcı saldırının nasıl ve neden yapıldığını ciddi bir şekilde soruşturmak yerine, Moskova yönetimi Rusya fobisini kaba söylemle anlatmaya devam edecektir.
Pavel Felgenhauer

Yazının orijinal metni için bakınız : https://novayagazeta.ru/articles/2020/02/29/84106-rossiya-i-turtsiya-vot-vot-opyat-rassoryatsya

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir