Washington, Irak’taki felaketin başlamasından sadece 22 yıl sonra bir kez daha rejim değişikliğinden bahsetmeye başladı. Bundan 22 yıl önce yani 2002 yılında dönemin ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül 2001 günü New York, Washington ve Pennsylvania’ya düzenlenen terör saldırılarının Irak’taki Saddam Hüseyin rejimini yıkmak için güçlü bir askeri operasyonu haklı kıldığına karar verdi. Yine aynı dönemde İsrail’de başbakanlık görevini yürüten Binyamin Netanyahu, Başkan Bush’u güçlü bir şekilde destekledi. Amerikalılar bölgede, Washington ve dostlarının jeopolitik çıkarlarını ‘şer ekseninden’ olan hiç kimse tarafından engellenmeden ilerletecekleri yeni bir düzen yaratmaya çalıştılar.
Ancak ABD, Irak’ı işgal ettikten sonra Irak toplumunun kültürünü, tarihini ve dillerini gerçekten bilmediğini anladı. Irak’taki dini ve etnik toplulukların hoşnutsuzluğunu hafife aldı ve Saddam’ın halihazırda kırılgan olan polis devletinin çöküşünün hızla kaosa yol açacağını fark etmekte gecikti. İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO), Devlet Başkanı Beşşar Esed yönetimindeki Suriye’nin ve radikal İslamcıların bu toplumsal bölünmeleri ve duyguları kendi çıkarları için kullanacaklarını düşünemedi. Daha da kötüsü, Amerikalılar Iraklı liderleri seçerken, örneğin Nuri el-Maliki’yi başbakanlık makamına getirerek, farkında olmadan daha fazla mezhepçi baskıya, 2013 yılında DEAŞ’ın yükselişine ve bunun sonucunda İran yanlısı milislerin ülkede yayılmasına zemin hazırladılar.
Amerikalılar yeni bir bölgesel düzen oluşturmayı başardılar ama bu, onların istediği düzen değildi. İran, Esed ve El Kaide’nin doğurduğu DEAŞ artık daha güçlüydü. Irak ancak şimdilerde toparlanmaya başlıyor ama bu da İran’ın gözetimi altında olacak.
İsrail, 2024 yılında Washington ile yakın iş birliği içinde, Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği ve 60 bin İsrailliyi İsrail’in kuzeyindeki evlerini boşaltmak zorunda bırakan saldırılarına misilleme olarak Hamas’ı ezmek ve Hizbullah’ı parçalamak amacıyla gerekçe olarak bu korkunç terör saldırısını kullandı.
İsrail sadece askeri üstünlüğe değil, aynı zamanda İran, Hizbullah ve Hamas liderlerine karşı düzenlediği suikastlarının da gösterdiği üzere istihbarat üstünlüğüne de sahip. Tahran, İsrail ile rekabette caydırıcılığı ve kırmızı çizgileri yeniden tesis etmek istese de gelecekteki rekabetin hatlarını belirleyecek olan İran değil, bir yandan Gazze’nin kuzeyini boşaltırken diğer yandan Lübnan’a saldırılar düzenleyen İsrail olacak.
Kamala Harris, ABD’nin Irak’a müdahalesinde yapılan hataları hatırlayacak kadar yaşlı ve baş ulusal güvenlik danışmanı, ABD’nin bölgedeki rejim değişikliği çabalarını eleştiren bir kitap kaleme aldı.
İsrail ve Washington, bu üstünlükle bölgede rejim değişikliği gerektiren yeni bir düzen kurmayı tasarlıyor. ABD Başkanı Joe Biden’ın Kıdemli Danışmanı ve Lübnan Özel Temsilcisi Amos Hochstein, 12 Ekim’de kameralar karşısına geçip, “Lübnan’a yeni bir cumhurbaşkanı seçmeliyiz” diyerek durumu ortaya koyan bir dil sürçmesine imza attı.
ABD Kongresi’ndeki muhafazakârlar ve ABD’deki düşünce kuruluşları, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının onun çöküşüne yol açmasını umuyor. Ancak sonrasında ne olacağını bilmiyorlar ve umurlarında da değil. Bu arada Washington’da Bush yönetiminin kıdemlilerinden oluşan bir düşünce kuruluşu, Gazze Şeridi’nde savaş sonrası için Washington ve Tel Aviv’in Arap devletlerinin desteğiyle, bağımsız bir Filistin hükümetinin kurulmasına yönelik somut adımlar bir yana, herhangi bir yerel danışma mekanizması olmaksızın oluşturulan bir hükümetin Gazzelilere dayatılmasını öngören bir plan hazırladılar. İsrail ve ABD, iki devletli çözümü uygulamayı değil, Filistinlileri, İran’ı ve müttefiklerini tecrit ederek Arap ülkelerinin İsrail ile normalleştiği, Ortadoğu ekonomilerini entegre ettiği ve Çin’e karşı büyük rekabette ABD’nin yanında olmalarını sağladığı yeni bir bölgesel düzen yaratmayı hedefliyorlar.
ABD Başkanı Joe Biden’ın Kıdemli Danışmanı ve Lübnan Özel Temsilcisi Amos Hochstein, Beyrut’ta Lübnan Meclis Başkanı ile yaptığı görüşmenin ardından basın toplantısı düzenledi, 21 Ekim 2024 (AFP)
ABD Başkan Yardımcısı ve başkan adayı Kamala Harris, ABD’nin Irak’a müdahalesinde yapılan hataları hatırlayacak kadar yaşlı ve baş ulusal güvenlik danışmanı ABD’nin bölgedeki rejim değişikliği çabalarını eleştiren bir kitap kaleme aldı. Harris’in başkan seçilmesi halinde Amerikan askerlerini Lübnan, İran ya da Suriye’yi işgale göndermesi pek olası görünmese de İsrail’in ulusal güvenlik çıkarları ile ABD’nin temel çıkarları arasında ayrım yapma becerisi gösteremedi. Dolayısıyla İsrail’e açık çek veren bir politikayı destekliyor. Harris’in İsrail’e askeri yardım sağlamaya devam ederken, Gazze Şeridi sınırındaki değişiklikler ya da yeni yerleşim birimleriyle ilgili sözlü şikâyetlerin ötesinde Tel Aviv’le somut bir şekilde yüzleşmesi ihmali de zayıf. İran ve İsrail arasında büyük bir savaş çıkarsa, İran’ı geri adım atmaya zorlamak için ABD ordusuna güç kullanma emri verebileceği göz ardı edilmiyor. Harris, Biden’ın İsrail’e ABD yapımı, gelişmiş ve pahalı bir füze savunma sistemi göndermesinin yanı sıra, ABD için maliyetli olan askeri gemilerin Asya’dan Ortadoğu’ya gönderilmesini destekledi. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığı analize göre Tüm bunlardan cesaret alan bir İsrail’in, ABD’yi İran ile bir savaşa sürükleyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
İsrail ve ABD, Lübnan’da ve Gazze Şeridi’nde, hatta Suriye’de ve İran’da yeni hükümetler kurmayı planlarken, bunu müttefiklerine dayatmaya çalışırken müdahalelerinin yaratabileceği bölünmeler ve öfke dalgalarını göz ardı etme riskiyle karşı karşıyalar.
Eski ABD Başkanı ve mevcut başkan adayı Donald Trump, Washington’ın kaynaklarının sınırlılığını daha iyi kavrıyor. Bu da onu savaşlarını dikkatli seçmeye ve savaşa yaklaşımında temkinli davranmaya itiyor. Bu yüzden İran, 2019 yılında Suudi Arabistan’ın Abkaik bölgesine saldırdığında, Suudi Arabistan ABD’nin müttefiki olmasına rağmen askeri olarak herhangi bir karşılık vermedi. Ayrıca sürpriz anlaşmalar yapmayı seven Trump, Nobel Barış Ödülü’nü kazanmak istiyor. Yönetiminin 2019 yılında Taliban ile müzakere ettiği gibi İran ile de müzakere etmeye çalışabilir. Bununla birlikte bilgisiz ve cahil olan Trump, kendi hükümetinden bihaber bir yönetici ve kolayca kandırılabiliyor. Kazanırsa, yönetimine tıpkı Harris gibi, ABD’nin ve İsrail’in ulusal çıkarları arasında ayrım yapmayan eski CIA direktörü ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Senatör Tom Cotton gibi şahinleri getirebilir. Trump’ın yönetimine atayacağı şahinlerin, İsrailli şahinlerin hırslı planlarını engellemek yerine destekleme eğiliminde olacaklarına şüphe yok.
Amerikalılar ve İsrailliler bölge halklarının tarihini ve kültürünü henüz tam olarak anlayabilmiş değiller. İsrail istihbaratı yüksek uzmanlık seviyesine rağmen yanılmaz değil. Öyle ki, bunun en iyi örneği 7 Ekim. Benzer şekilde, Yemen’deki Husilerin direncini hafife alması, ABD istihbaratının sınırları olduğunu gösterdi. Washington ve Tel Aviv, bölge halklarının adalet ve denge değerlerini savunduğunu ve ABD ile Çin arasındaki büyük rekabette taraf tutmak istemediğini anlamakta güçlük çekiyorlar.
İsrail ve ABD, Lübnan’da ve Gazze Şeridi’nde, hatta Suriye’de ve İran’da yeni hükümetler kurmayı planlarken, bunu müttefiklerine dayatmaya çalışırken, müdahalelerinin yaratabileceği bölünmeler ve öfke dalgalarını göz ardı etme riskiyle karşı karşıyalar. Tel Aviv ve Washington’daki katı muhafazakar liderler, 1982 ve 2004 yıllarından alınan dersleri görmezden gelirlerse, bölgenin dinamikleri ve kabiliyetlerinin sınırları konusunda pahalıya patlayacak yanlış hesaplar yaparak bu dersleri yeniden almak zorunda kalabilirler.