Viyana’da gerçekleşen nükleer müzakereler geçen salı günü gelecek haftaya kadar durduruldu. Bu, söz konusu müzakerelerin Tahran’ın reddettiği Amerikan şartları ile Washington’un reddettiği İran şartları arasında neredeyse gidip gelmeye devam ettiğine dair yeni bir örtülü gösterge. Rusya’nın Viyana Uluslararası Kuruluşlar Daimî Temsilcisi Mikhail Ulyanov’un, Kapsamlı Eylem Planı Ortak Komitesi’nin müzakerelerde kaydedilen ilerlemeden duyduğu memnuniyeti ifade ettiği doğru, fakat bundan önce Moskova geçen hafta, balistik füzeler konusunu tartışmadan ve İran’ın bölgedeki politikaları hakkında konuşmadan önce ABD’nin anlaşmaya geri dönmesinin öncelikli talep olduğunu açıklamıştı.
Elbette bu açıklama, cezaevinde bulunan Rus muhalif Alexei Navalni davasında, Moskova’yı “cinayet işlemekle” suçlayan Amerikan pozisyonlarına Rusya’nın bir tür tepkisi veya baskısı gibi görünüyor. Nitekim Rus muhalif konusunda bilhassa doktorların birkaç gün içinde hayatını kaybedebileceğine dair uyarıları, Başkan Joe Biden’ın geçen hafta Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yönelttiği kişisel suçlamanın temeli olmuştu. Ulyanov, anlaşmanın yeniden canlandırılması ile yeniden uygulanması arasında bir ayrım yapılması gerektiğini belirtti. Anlaşmanın aktif hale getirilmesinin, pek çok zorluk nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri’nin en iyi senaryo ile belki de haftalar içinde varabileceği kalıcı bir anlaşma gerektirdiğini ifade etti.
ABD’nin herhangi bir anlaşmanın sadece nükleer meseleyi değil, aynı zamanda balistik füzelerin geliştirilmesi ve İran’ın bölgeyi istikrarsızlaştıran müdahalelerini de dahil etmesi gerektiğini sürekli yinelemiş olduğu aşikâr. Bu bağlamda, müzakerelere katılan ve bölgesel dosyanın nükleer dosyadan ayrı olarak tartışılması gerektiğini söyleyen Çinli delegasyon, uzlaşmacı bir çözüm sunmaya çalışıyor gibi göründü. Avrupa Birliği müzakerelere “Rodos tekniği” ile, yani bir otelden diğerine mekik dokuyarak başkanlık etti. Zira İran delegasyonu bir otelde, Amerikan delegasyonu bir başka otelde kalıyor ve neredeyse iki tarafta aralarında doğrudan görüşme ve diyalogu reddediyorlar. Bu nedenle, iyimser açıklamalara rağmen, dolaylı müzakerelerin iki turunda somut sonuçlar elde edilememiş görünüyor. Dolaylı müzakereleri yürüten AB’nin tarafların tutumlarını gözden geçirmeleri için müzakereleri askıya almayı ve gelecek hafta üçüncü oturumu düzenlemeyi düşünmesinin nedeni de bu. Bu arada AB delegasyonu kaynaklarından, “pratik çözümler hala uzak” değerlendirmesi geldi. Bunun nedeni, İranlıların anlaşmaya dönmeden önce yaptırımların kaldırılmasında ısrar etmeleri. Öte yandan ABD tarafı da Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın belirttiği gibi, nihayetinde balistik füzeler ve bölgedeki yıkıcı politikalarla bağlantılı yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasından önce İran’ın anlaşmanın şartlarına uymaya başlaması konusunda kararlı.
Sullivan Fox News kanalına verdiği demeçte; ABD, İran’ın yükümlülüklerine tam olarak uyacağına ve nükleer programını kısıtlayacağına dair netlik ve güvene sahip olmadığı sürece yaptırımları kaldırmayacaktır diye konuştu. Ancak, İran’ın ilk olarak anlaşmanın sadece yüzde 3,67 olarak belirlediği uranyum zenginleştirme oranını yüzde 20’ye yükselterek 2015 anlaşması şartlarından geri çekilme sürecini hızlandırdığı malum. Belki de bu nedenle İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi, “Bakış açılarındaki ihtilaf henüz giderilmedi ve önümüzdeki müzakerelerde azaltılması gereken ihtilaflar var” açıklamasını yaptı.
Müzakerelerin sadece gelecek haftaya kadar askıya alındığından bahseden haberlere rağmen, bildirilenin aksine, iki pozisyon arasında ciddi bir ilerleme kaydedilmediği açık. Bu nedenle Viyana’daki taraflar, anlaşmayı yeniden canlandırmak için atılacak adımların sırasını tartışmak üzere yeni bir komite kurulacağını duyurdu. Adımların sıralaması, kimin önce yükümlülüklerini yerine getirmeye başlayacağı veya Washington’un füzeler ve bölgesel dosya ile ilişkilendirdiği anlaşmaya kimin geri döndüğü anlamına geliyor.
Viyana görüşmelerine paralel olarak, Tahran açıkça şantaj amacıyla gerilimi artırmaya devam etti. Bu yüzden geçen hafta sonu 5 füze Irak başkentinin kuzeyinde Amerikan kuvvetlerinin bulunduğu Balad üssünü hedef aldı. Füzelerden ikisi Amerikan tesislerine isabet etti. Bu askeri üstte F-19 savaş uçaklarının konuşlanmış olduğu biliniyor, bu yüzden saldırı, İran’ın Haşdi Şabi yoluyla ABD’ye gönderdiği bir mesaj gibi göründü.
Ancak İran’ın bel altı vuruşları bununla kalmadı, aksine İran Viyana’daki görüşmeleri de etkilemeye ve şantaj yapmaya çalıştı. Nitekim görüşmelerin arifesinde, “MIXER Uzay Teknolojisi” uydusu, Natanz tesisindeki genişletme operasyonlarının hızlı bir şekilde gerçekleştirildiğini gözlemlemişti. Ardından söz konusu tesisi hedef alan ve 1000 zenginleştirme birimini imha ettiği söylenen saldırı geldi. Saldırının İsrail’in arkasında olduğu yıkıcı bir eylem olduğunu açıklamasına rağmen İran rejimi, Viyana’daki görüşmeleri etkilemek için daha fazla tahrike yöneldi. Bu bağlamda ilk olarak, zenginleştirme oranını yüzde 60’a yükseltti ki bu da onu, askeri amaçlarla kullanılabilecek bir seviye olan yüzde 90 saflığa her zamankinden daha çok yaklaştırıyor.
İran televizyonu, “sabotajın beyni” olarak tanımladığı kişinin kimliğini ortaya çıkaran, adının Muhammed Rıza Kerimi olduğu ve saldırıdan sonra hava yoluyla Tahran’dan ayrıldığı bilgisini veren bir haber yayınladı. Ama yine de Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, bir yandan İsrail’i saldırıdan sorumlu tutan, diğer yandan ABD’yi Viyana’daki müzakereleri başarısızlığa uğratmaya çalışmakla suçlayan bir açıklama yaptı. Ajanslar, sabotajı gerçekleştirmesi için kendisine kapıları içeriden açarak Kerimi’nin tesise girişini kolaylaştıran birinin bulunduğuna dair İran muhaliflerine dayandırılan bir habere de yer verdiler.
Tüm bunların arka planında, Balad üssü ile Natanz tesisine yapılan saldırılar ve İran’ın zenginleştirme oranını yükseltme tahrikinden sonra, Viyana’da olanların, İran ve ABD arasında bir tahammül ve sabır yoklama oyunu olduğunu söylediğimizde birçok kişi itiraz etmeyecektir. Özellikle de İran’ın, iki müzakere turundan sonra ABD’nin yaptırımları iptal etmek yerine askıya almaya bağlı kaldığını vurgulaması göz önüne alınırsa.
ABD Temsilciler Meclisi’ndeki “Cumhuriyetçi Araştırma Komitesi”, geçen Salı, eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun eşliğinde, İran rejimine karşı maksimum baskı için bir proje hazırladığını, projenin yaptırımları genişletmeyi ve Washington’un nükleer anlaşmaya geri dönmesini engellemeyi amaçladığını duyurdu. Cumhuriyetçilerden oluşan projenin destekçileri, maksimum baskı projesinin İran’ın nükleer silah ve balistik füze edinmesini engellemeyi amaçladığını, İran rejiminin uluslararası terörizmi finanse etmeyi bırakması gerektiğini belirttiler.
Racih Huri
Lübnanlı yazar şarkulavsat