Devletler, uluslararası alanda güvenlik ve çıkarların korunması adına bir çok hamleler geliştirmektedirler. Uluslararası ilişkiler bağlamında ele alındığında, devlet olgusunun varoluşsal gerekçesi güvenliğin ve ulusal çıkarların korunması işlevleridir. Bunlar, standart/orta ölçekli bir devletin temel görevleridir. Peki devletleri, orta ölçekli seviyeden büyük güç seviyesine taşıyan unsurlar nelerdir? Şüphesiz bu soruya cevap niteliğinde pek çok faktör sayılabilecek olsa da, “oyun kurma” yetisi bu unsurların başında gelmektedir.
İlk bakışta, salt operatif faaliyetler biçiminde bir algı yaratsa da, oyun kurma esasen bir devletin, kendisinin şekillendirdiği algısal/psikolojik, norm ve zihniyet iklimini bölgesel ya da küresel düzeyde tesis edebilme kabiliyeti olarak özetlenebilir. Tarihsel örneklere ve güncel yansımalara bakıldığında, bu kabiliyetin, bir devletin büyük güç olabilmesine imka sağlayan temel koşullardan bir tanesi olduğu görülmektedir.
İran, bu durumun en güncel ve somut örneği olarak son yıllarda ön plana çıkmıştır. Suriye krizinin başlangıcı ve özellikle DAEŞ’in etkinliğini artırması ile birlikte, bölgede kendisini “koruyucu” olarak konumlandıran İran bu süreçte özellikle Batılı ülkelerden de bu anlamda destek alarak “Şiilerin koruyucusu” ve “tekfirci terörizme karşı direnç noktası” kimliklerini edinmeye başlamıştır. Yerel ve uluslararası medya, örtülü ve istihbari faaliyetler ve askeri operasyonlar ile bu kimlikleri adım adım pekiştiren İran bugün itibariyle, Ortadoğu’da güvenlikleştirme uygulamalarının baş aktörü konumundadır. Şiiliğin ve Şiilerin korunması mottosuyla bölgede sayısız operasyon gerçekleştiren İran söz konusu algısal iklimin oluşmasına ve zihinsel nüfuzun tesis edilmesinde çok büyük aşama kaydetmiştir.
17 Nisan 2017’de Huffington Post’da yayınlanan “Şii soykırımını tanıma vakti” başlıklı makale bu anlamda puzzle’ın son parçasını teşkil etmektedir. Makaleye göre, Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Şii halkların zulüm ve baskı altında oldukları hatta bu durumun soykırım düzeyine vardığını iddia edilmektedir. Batı medyasında yer alan bu makale, medya düzeyinde İran-Batı söylemsel ve algısal birliğini yansıtan bir örnek olarak, artık sıklıkla uluslararası alanda dillendirilebilecek bir kavramsallaştırmayı ortaya çıkarmaktadır. Şii soykırımı söylemi, Batı açısından, “Sünni-tekfirci ve Batı düşmanı gruplara” karşı İran’ın bölgedeki varlığını daha meşru hale getirecek bir argümandır. İran açısından ise, tıpkı İsrail-Yahudi soykırımı ve Ermenistan-Ermeni soykırımı örneklerinde gözlemlendiği gibi, daimi korku ve endişe algısı oluşturularak bölgede kendi güvenlik kodlarını sınırsız biçimde ve sonsuz vadede yerleştirebileceği, “koruyuculuk” kimliği ile nüfuz alanını kimsenin itiraz edemeyeceği meşru bir biçimde genişletebileceği bir atmosferin oluşmasını sağlayacaktır. Şii soykırımı söyleminin bu anlamda gelecek süreçte sıkça gündeme geleceği açıktır. Çağatay Balcı
PUZZLE’IN SON PARÇASI: Şİİ SOYKIRIMI SÖYLEMİ
419 0
Kafkassam Editör
Yeni bir dünyaya uyanmak, dünyayı yeniden okumak isteyenler için, söylenecek sözü olanlar için merkezi Ankara’da olan KAFKASSAM’ı kurduk. Erivan, Bakü, Tiflis, Tebriz, Grozni, Moskova, Mahaçkale, Nazrin, Nalçik, Saratov, Ufa ve Sochi’de ofislerimiz temsilcilerimiz var. Kafkassam genelde kafkasya çalışmak için kuruldu Kafkasya genelinde çalışır. Ermenice Rusça Gürcüce İngilizce dillerinde yayın yapan kafkassam genç akademisyen ve stratejistlerle çalışmaya özen gösterir. KAFKASSAM’ın internet sitesi 2 Ocak 2010’da yayına girdi. İnternet sitesinde Kafkasya’daki ülkeler ve Türkiye ile ilişkileri hakkında makaleler, ropörtajlar, analizler ve yorumlara yer verilmektedir.