1527’de Mısır’da doğdu. Babası Habeşistan beylerbeyi olan Özdemir Paşa’dır. Annesinin Abbasi hanedanına mensup olduğu ileri sürülmektedir. Özdemiroğlu Osman Paşa’nın çocukluğu, babasının görev yeri olan Mısır’da geçmiştir. Bilinen ilk önemli görevi Mısır’da sancak beyliğidir. 1560’da hac emirliğini üstlenmiştir ve bu sırada kendisine babasının ilk beylerbeyliğini yapmış olduğu Habeş eyaleti de verilmiştir. Daha sonra San’a ve Yemen beylerbeyliğini de yapan Osman Paşa, bir taraftan Portekizliler’in bölgeye sızmasını ve yerleşmesini engellemeye çalışmış, diğer taraftan da yerel eşkıya gruplarına karşı mücadele etmiştir. Ayrıca görev yaptığı bölgelerde (San’a, Yemen, Lahsa, Basra) Osmanlı hâkimiyetinin yerleşmesi için büyük çaba sarfetmiştir.
Mısır Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa ve Koca Sinan Paşa arasındaki rekabette Lala Mustafa Paşa’nın tarafını tutmuştur. Bu seçim de onun geleceğine yön vermiştir. Söz konusu rekabette otorite boşluğu doğmuş, Yemen’de karışıklıklar baş göstermiştir. Lala Mustafa Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa, Yemen’deki yerli unsurların ayaklanmasını bastırmak için hemen harekete geçmemişler, Osmanlı idaresi zayıflamıştır. Özdemiroğlu Osman Paşa, Koca Sinan Paşa tarafından Yemen’den uzaklaştırılmıştır. Çünkü kendisi, Lala Mustafa Paşa’nın yanında yer aldığını açıkça belli etmekte idi. Bir süre sonra gittiği İstanbul’da Sokullu Mehmet Paşa tarafından soğuk karşılanmış hatta bir süre şehre girmesine izin verilmemiştir. Sokullu Mehmet Paşa da, Koca Sinan Paşa’nın raporlarına göre hareket etmektedir. Lahsa (1571) ve Basra beylerbeyliği görevleri bundan sonradır.
1576 yılında Diyarbakır beylerbeyliğine tayin edilen Osman Paşa’nın buradaki görevi bir buçuk yıl kadar sürmüştür. Osmanlı-Safevi savaşının başlaması üzerine serdar tayin edilen Lala Mustafa Paşa, Dağıstan ve Şirvan beylerbeyliklerini teklif ederek, Özdemiroğlu Osman Paşa’yı sefere çağırmıştır. Erzurum’dan hareketle ilerleyen Osman Paşa ve maiyeti, Osmanlıların Safevilere karşı Çıldır ve Koyungeçidi’nde başarılı olmasında büyük rol oynamıştır. (1578) Bir süre sonra Safevi ordusuna karşı zor durumda kalan Osman Paşa’nın yardımına Kırım kuvvetleri yetişmişse de, Kırım hanının kendi başına hareket etmesi bir otorite krizine yol açmış ve Osman Paşa Derbent’e çekilmiştir. Osman Paşa, Osmanlı ordularının fetihlerini kalıcı hale getirmek için ayrıca Hazar denizinde bir donanma kurmuş ve Hazar denizi kaptanlığını ihdas ettirmiştir. Safevileri Şemahı ve Şirvan’dan tamamen çıkaran Osman Paşa’nın bu başarılarından sonra Lala Mustafa Paşa’nın yerine Koca Sinan Paşa getirilmiştir. (1580) Bu durum, Osman Paşa’yı zor durumda bırakmıştır. Sinan Paşa; Erzurum, Kars, Gürcistan civarında dolaşmakla vakit geçirmiş ve cepheye gitmemiş, bu durum da Osman Paşa için sıkıntılara yol açmıştır. Onun cephe hakkında İstanbul’a göndermiş olduğu raporlar üzerine cepheyi kuvvetlendirmek için Kırım üzerinden bir Rumeli ordusu, Silistre Sancak Beyi Yakub Bey kumandasında Derbent’e gelmiştir. Yakub Bey bir sefer sırasında hayatını kaybedince Osman Paşa Safevi ordusunun üzerine yürümüş ve “Meşale Savaşları” olarak bilinen dört gün dört gece sürdüğü ifade edilen savaşta Osman Paşa en büyük zaferlerinden birini kazanmıştır. (1583)
Böylece Onun şahsi gayretleri ile Safeviler’in Kafkasya’daki varlıklarına son verilmiş oldu. Osman Paşa’nın Kafkasya’nın fethi konusundaki rolü çok önemlidir. Onun Kafkasya’daki mücadelesi ve faaliyetlerini konu alan risaleler de vardır. Bunların içinde Hüseyin b. Mehmed’in “Gazavat-ı Özdemiroğlu Osman Paşa” adlı eseri, Solak Ebubekir b. Abdullah’ın risalesi, Asafi’nin Kırım, Tiflis ve Tebriz seferlerine dair minyatürlerle süslü Şecaatname’si sayılabilir.
1552’de Kazan ve 1554’te Astrahan’ın Moskova’nın eline geçmesi, peşinden Rusların Kuzey Kafkaslara doğru yayılmacı politikaları, Kırım Hanlarının Osmanlı Devleti’ne giderek yaklaşmasına sebep olmuştu. Kırım Hanları sadece kuzeyde değil, bütün savaş sahalarında Osmanlılarla sıkı işbirliği yapıyorlardı. Fakat bu çizgide olmayan Hanlar da vardı. Bunlardan biri Semiz Mehmed Giray Han’dır. Mehmed Giray Han, Cengiz soyundan geldiği için son derece gururluydu. Bu yüzden İran Seferine gitmekte ayak sürümüş, sonunda zorunlu olarak gidince de orada kışlamayı reddedip memleketine dönmüştü. Kendisine padişah tarafından görev verilince “Yoksa biz Osmanlı beylerinden miyiz” diye böbürlenmesi ve daha bazı biçimsiz davranışları ile padişahı incitmişti.
Padişah, Mehmed Giray’a daha önce mektup gönderip Şirvan’a gitmesini istemiş, yola çıkan Mehmed Giray Kuban nehrinden geri dönmüştü. O böylece sefere çıkmayarak emre itaat etmemişti. Mehmed Giray’ın 1583 baharında Demirkapı’ya gitmesi istenmesine rağmen birkaç gün yol aldıktan sonra geri dönmüştü. Bu hadiseyi gizlice tetkik etmesi, Han’ın niçin geri döndüğünü araştırması ve bilgi vermesi için Kefe nazırına emir gönderildi. Bu yüzden Sultan III. Murad, Mehmed Giray’ı bertaraf etmesi için Osman Paşa’yı görevlendirdi.
Osman Paşa Kefe’ye vardığında yanında sadece 3000 kadar asker vardı ve İran sorunu çözülmeden Han’ı idam etme düşüncesinin meydana getireceği sakıncaları belirtti. Ancak III. Murad emrini tekrarladı. Harekete geçen Osman Paşa önce Han’ın kardeşi Alp Giray’ı hanlığa atayarak beratını verdi. Böylece Han ailesinin birlikte hareket etmesini önlemeyi düşündü. Mehmed Giray “Ben para basan ve adına hutbe okutan bir hükümdar iken beni işten çıkarmaya ve işe almaya kimin gücü yeter.’’ diyerek karşı çıktı ve kalabalık bir orduyla Kefe üzerine yürüdü.
Mehmed Giray, III. Murad’ın daha önceden Şirvan’da Osman Paşa’ya destek amacıyla gönderdiği topları ve topçuları da zorla yanına alarak Kefe’yi top ateşine tuttu. Bu arada Kefe ovasındaki bağ ve bahçeler de Tatar askerlerince yakıldı. Yangın esnasında çok sayıda ev de hasar gördü. Kuşatma yaklaşık 40 gündür karşılıklı top ve tüfek ateşiyle devam etmekteydi. O esnada deniz üzerinde Osmanlı gemileri göründü. Kapudan Ali Paşa komutasındaki donanmada Han’ın kardeşi İslam Giray da bulunmaktaydı. Kırım’da karışıklıklar ortaya çıkınca Konya’da ikamet eden İslam Giray İstanbul’a çağırıldı. Vezir-i azam Siyavuş Paşa’nın karşıladığı İslam Giray, III. Murad’ın huzuruna çıkarılarak hil’at giydirilip, kılıç kuşatılmıştı. Hanlık menşuru yazılan İslam Giray, 10.000 asker, çok sayıda kadırga ve top gemileriyle Kırım’a doğru yola çıkarıldı.
Kefe’ye gelen donanmadan atılan top ve tüfek ateşi karşısında Tatar askerleri dağılmaya başladılar. Donanma Kefe’ye asker çıkardığında İslam Giray’da karaya çıktı. Onu Osman Paşa karşıladı. Kendi atına bindirerek önü sıra yürüdü ve itibar gösterdi. Elinden tutarak onu tahtına çıkardı. Alp Giray’ı da kalgay ilan etti. Yeni Han’ın geldiği duyulunca Mehmed Han’ın yanında bulunan adamları ve mirzalar birer ikişer, beşer onar, sonra daha kalabalık topluluklar halinde Mehmed Giray’ın ordusundan ayrılıp İslam Giray Han’ın yanına geldiler. Mehmed Giray Kırım’dan ayrılmaktan başka bir çare olmadığını gördü ve gece vakti şişmanlığından dolayı beş, altı atın çektiği bir arabayla İtil nehri havalisinde olan Nogay kabilelerine iltica etmek ümidiyle firar etti. Sabah olduğunda durum anlaşıldı ve Alp Giray takibine gönderildi. Mehmed Giray’ı kaçarken bir kement ile idam etti.
O kış Osman Paşa ve Kapudan Paşa Kefe’de kışladılar. Baharda Osman Paşa İstanbul’a gitmek için İslam Giray’ın yanına geldi. Kılıç Ali Paşa ile birlikte İstanbul’a doğru yola çıktılar. Sadrazam Osman Paşa memleketin genel sorunları ve askerlik işlerini düzene koymakla uğraşırken, öldürülen Kırım Hanı’nın oğlunun birkaç mirza ile Ruslara sığındığı ve oradan Tatar ülkesine saldıracakları haberi geldi. Kırım Han’ı Mehmed Giray’ın isyan ve katlinden sonra, oğulları İstanbul’a ve onun gönderdiği yeni Han’a karşı cephe almışlardı. Moskova bundan istifade etmek istedi. Maktul Han’ın oğlu Saadet Giray ile Safa Giray step Nogaylarının yanına çekilerek İslam Giray’la mücadeleye başlamışlardı. Bu mücadelede onlar, Don Kazaklarını kendilerine yardımcı buldular. Moskova Kırım’daki iç mücadelelere karışarak burada da Osmanlılara bir rakip olarak ortaya çıkıyordu. Eylül ayının başlarında İstanbul’a Kırım Han’ı İslam Giray Han’dan gelen arzlar öldürülen Mehmed Giray’ın oğullarının Büyük Nogay’a sığınıp 10000 kadar adam toplayıp ansızın Bahçesaray’a saldırdıkları, şehri yağmalayıp İslam Giray’ın yaralı bir halde Kefe’ye sığındığını belirtmekteydi. Mehmed Giray’ın oğulları ile gelen Nogaylar, Bahçesaray’ı yakıp yıkıp o civarda yağmalamadıkları yer bırakmadılar. Burada yeniçerilerle Nogaylar arasında şiddetli muharebeler oldu.
Kırım’daki bu karışıklık Şamhal tarafından Kazvin’de bulunan İran Şahına haber verildi. Haberde Tatarların Osmanlılara karşı isyan ettikleri ve Şah’ın bu durumu değerlendirmesi isteniyordu. Şah Muhammed Hudabende bu gelişme üzerine hapiste tuttuğu Gazi Giray’ı serbest bırakmayı, hatta kızlarından biri ile evlendirerek Kırım Hanlığı ile iyi ilişkiler kurmayı planladı. Şah harekete geçerek ona hediyelerle birlikte bir mektup gönderdi. Gazi Giray Alamut Kalesi’nden çıkarılarak Kazvin’e getirildi. Hamza Mirza, Gazi Giray’a çok yakın davranarak dostluğunu kazanmaya çalıştı. Kırım Hanı’ndan gelen arzlar okunduğunda Osman Paşa bu karışıklığı önlemek için görevlendirildi. Ayrıca gönüllüydü de…
Osman Paşa Kırım’daki karışıklığın Deşt-i Kıpçak, Kafkasya ve Şirvan’daki Osmanlı hâkimiyetini olumsuz olarak etkileyeceğini bildiği için mevsimin sefer vakti olmamasına bakmadan bizzat harekete geçti.
Saadet Giray, Murad Giray ve Safa Giray’ın Kırım’dan kaçmaları Moskova Hükümeti için yeni bir fırsat oluşturdu. Hanzadelerin gidebilecekleri bir yer yoktu. Murad Giray Astrahan’da, diğer ikisi de Kumuklar arasında saklanmak zorunda kaldılar. Daha sonra Moskova’ya giderek Çar’la görüşen Murad Giray tekrar Astrahan’a döndü. Toplayacağı kuvvetlerle yeniden Kırım’a yürüyecekti. Şayet Kırım’ı alır ve Kırım Han’ı olursa, büyük knez olarak Rus Çarı’na hizmet edecekti. Çar Feodor İvanoviç bir zamanlar Kazan ve Astrahan’da olduğu gibi Kırım’da da kendi adamını tayin edebileceğini düşünüyordu.
Osmanlı ordusunun da Kırım’a gelmek üzere yola çıktığını duyan Mehmed Giray’ın oğulları kaçınca İslam Giray tekrar tahtına oturdu. İslam Giray ilk defa olarak hutbede kendi isminden önce padişahın ismini zikrettirmiştir. Osman Paşa bu gelişmeleri İstanbul’a arz ederek, Kırım’da asayişin sağlandığını ve Kefe’ye gitmeye gerek kalmadığını bildirdi.
Kaynakların naklettiğine göre halk kendisini muzaffer bir kumandan ve kahraman olarak karşılamıştır. III. Murad onu huzuruna kabul edip uzun bir süre dinlemiş, böylece kendisi hakkında “afyon müptelası” dedikodularının da asılsız olduğu anlaşılmıştır. Daha sonra kendisini veziriazam tayin etmiştir. (28 Temmuz 1584)
Kırım işlerinin düzene girmesi üzerine III. Murad İran üzerine gidilmesini istemiştir. Tebriz’de iken hastalığı ilerlemiş olan Osman Paşa, 30 Ekim 1585 gecesi vefat etmiştir. Bir süre ölümü gizli tutulan veziriazam, vasiyeti üzerine Diyarbakır’a defnedilmiştir. Kaynaklarda eşinin güzelliğinden bahsedilmekle beraber, geride bir kız çocuğunun kaldığı da bildirilmektedir. Ömrünü cephelerde geçiren Osman Paşa’nın Habeşistan, Diyarbakır ve İstanbul’da hayratının bulunduğu zikredilmektedir. İstanbul’da kendi adını taşıyan medresesi ölümünden sonra Hadım Mesih Paşa tarafından tamamlatılmış, ardından bunun yanına bir de mescit inşa edilmiştir. Şemahı’da bir cami ve tekkesi, Derbent’te bir cami, çarşı ve iki hanı bulunmaktadır. Diyarbakır’da ise bazı dükkânları vakfetmiştir.
Aybüke Güzay
Kaynaklar:
Çetin Sungur, Habeşistan’dan Kafkasya’ya Bir Osmanlı Paşası: Özdemiroğlu Osman Paşa, Doktora Tezi, Hacettepe Ünv., Ankara 2012.
Kemal Çiçek, “Özdemiroğlu Osman Paşa”, İslam Ansiklopedisi, cilt 33, 2007, s.471-473.
Reyhan Şahin Allahverdi, Özdemiroğlu Osman Paşa ve Dönemi, Mimar Sinan Üniversitesi, Doktora Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012.
Yunus Zeyrek, Tarih-i Osman Paşa, Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Kafkasya Fetihleri, (1578-1580), Kültür Bakanlığı, Ankara 2001.
Abdurrahman Şeref, “Özdemiroğlu Osman Paşa, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası, IV/24, 1914.