Libya’da uzun zamandır devam eden bir sessizlikten sonra, ülkenin doğusundaki gayr-ı meşru güçlerin lideri General Halife Hafter’in yaptığı bir çağrı ile, bu bölgede sıcak ve hareketli günlerin başlayacağı anlaşılmaktadır. Hafter, emrindeki güçlere “Tüm kuvvetlerimizi Libya’daki Türk kuvvetlerine karşı savaşa hazır olmaya çağırıyorum” diyerek, çatışmaların fitilini ateşlemiş bulunmaktadır.
Aslında bu açıklamadan önce Hafter güçlerinin yaptığı yığınaklar, silah ve teçhizat nakilleri ve olağan dışı hareketlilikler bir şeylerin olacağının habercisiydi. Muhtemelen hazırlıkların tamamlanması ve harekete geçmesi için bir yerlerden işaret aldığından dolayıdır ki Hafter, açıktan Libya’daki Türk güçlerini hedef gösteren bu açıklamayı yapmıştır.
Libya’nın Osmanlı devletinden koparıldığı 1911 yılından beri sömürgeci ülkelerin bu coğrafyada yaptığı zulümlerini ve faaliyetlerini bilmeyen yoktur. Daha yakın zamanda bile eski devlet başkanı Muammer Kaddafi’nin iktidardan düşürülmesi ve ülkenin kaosa sürüklenmesi, Amerika ve batılı ülkeler sayesinde olmuştur. Şu anda da Fransa, Amerika, Rusya, İtalya, Yunanistan, Almanya, Mısır, Suudi Arabistan, İsrail ve BAE gibi devletler burada faaliyet gösterirken, Türkiye’nin hedef gösterilmesi elbette dikkatleri çekmektedir.
Türkiye’nin buradaki varlığı, sömürgeci ülkelerin desteği ile Libya’yı ele geçirmeye çalışan gayrimeşru güçlere karşı merkezi Trablus hükümetine yani Libya halkına destek ve yardım içindir. Türk askeri gücünün, merkezi Trablus hükümetine destek için bulunmasına Libya halkının gönülden desteği varken, sevince sebep olurken, bu coğrafyada sömürgeci ülkelere duyulan nefret ve hoşnutsuzluğu bilmeyen yoktur.
Tüm bunlara rağmen Türkiye’nin “işgalci bir ülke olduğu”, “topraklarımızda bir sömürgeci bulunduğu sürece barış yapılmayacağı” veya “ya barışçı bir şekilde ayrılmak ya da zorla kovulmak” ifadeleriyle hedef gösterilmesi, meselenin farklı boyutlarının olduğunu göstermektedir.
General Halife Hafter’in yalnız başına, bir yerlerden güçlü destek almadan Türkiye’ye karşı meydan okuması imkansızdır. Hatta hiçbir yerden destek almadan merkezi Trablus hükümetinin karşısında bile tutunma ve varlık göstermesi mümkün değildir.
Yemen’den Kafkasya’ya, Balkanlar’dan Doğu Akdeniz’e kadar olan alanda cereyan eden güç mücadelesine bakıldığında Türkiye’nin karşısında yer alan her devletin Halife Hafter’e destek vereceği tabiidir. Gayr-ı meşru Hafter’e verilen desteklerin, bazı ülkeler tarafından el altından, bazı ülkeler tarafından da açıktan olduğu bilinmektedir.
Doğu Akdeniz, Ege, Yukarı Karabağ, Suriye ve Libya’da Türkiye’nin ne pahasına olursa olsun açıktan karşısında olan devletlerin Fransa ve Yunanistan’ın olduğunu ve doğuda buna Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’nin de dahil olduğunu bilmeyen yoktur. Bu nedenle Hafter’i bu denli rahatça meydan okumaya sevk eden gücün de Fransa ve onun etrafında şekillenen devletler olduğu bilinmektedir. Amerika, Rusya ve diğer batılı devletler de açıktan olmasa bile farklı şekillerde yine Türkiye’nin karşısındadırlar.
Türkiye’nin destek verdiği Azerbaycan’ın Karabağ’daki tartışmasız zaferi, büyük planların bir parçası olarak sahaya sürdükleri Ermenistan’ın mağlubiyeti Fransa ve Yunanistan’ı adeta çıldırtmıştır. Karabağ’da istedikleri zayiatı veremeyen ve cepheyi açamayan bu devletler ihtiraslı lider Hafter’e güçlü destekler vererek Türkiye’ye büyük bir darbe vurmak arzusundadırlar. Amaçları, Libya’dan ve Doğu Akdeniz’den Türkiye’yi uzaklaştırmak ve kendi kabuğuna çekilmeye zorlamaktır.
Önümüzdeki günlerde Libya’da sıcak gelişmelerin olacağı artık görülmektedir. Türkiye’nin, ucuz hesapları boşa çıkaracak askeri güce ve stratejiye sahip olduğunu Hafter ve ona destek veren güçler de bu sürede bir kez daha anlamış olacaklardır; Karabağ’da yaşadıkları gibi.
Prof Dr Osman Köse