“Kardeşim Esad”tan “Zalım Esed”e yeni evrildiğimiz günlerdi…
Yani sizin anlayacağınız, Suriye savaşının başıydı ve “Stratejik Derinlik” palavrası revaçtaydı.
Sivil ve silahsız insanları çatılardan aşağı atan, kelle kesen, ölü askerin yüreğini söküp yiyen canilere silah veriyor, sınırımızdan sürekli militan geçişlerine imkân tanıyor, Suudi ve Katar despotlarıyla birlikte Zalım Esed’i devirmek için her türlü melâneti fazilet diye halka yutturuyorduk…
Suud ve Katar despotlarının niyeti başkaydı ama bizimkiler, akıllarınca, Şam’da Emevî artıklarından oluşan bir hükûmet kurdukları gün, Suriye’yi de deve misali yedeklerine alıp, sözde bir Sünnî devlet olarak kendilerinin peyki yapacaklardı…
(O tarihlerde yazdığım bir yazıda, yukarıdaki senaryoyu dile getirdikten sonra “Parayı Suudiler ve Katarlılar verecek, Suriye’yi de sen yedekleyeceksin! Hiç sana yedirirler mi? Alan da gaçan mı?” diye yazmış ve bir çuval hakaret işitmiştim…)
Tabii ki o süreçte Irak’ı da dizayn edecekler ve orayı da yedeklerine alacaklardı. O günlerde çok konuşulan Şiî Hilali’nin belini kıracaklar, hem Sünni dünyasının hem de bölgenin lideri olacaklardı…
Ezcümle, kibrin tavan yaptığı günlerdi…
Suriye Kürtlerinin liderlerinden biri olan Salih Müslim’i Ankara’ya çağırdılar…
“Size istediğiniz kadar silah ve para vereceğiz. Siz de savaşan cihatçılarla birlik olun ve Esad rejimini yıkın” dediler…
Etnik sebeplerle vatanına ihanet eden PKK ile otuz yıldır savaşan bir ülkenin yöneticileri, bir komşu ülkede yaşayan Kürt kökenli halkı, kendi vatanına ihanet etmeye teşvik ediyorlardı…
Ne hazin!
Ve tabiî ki Salih Müslim, bu teklifi kabul etmedi ve aynı gün Suriye Kürtleri düşman hanesine yazıldı…
Lâkin…
Mutlaka PKK ile ilişkileri vardı ama biz, sürekli düşmanlık pompalayarak onları resmen PKK’nın kucağına ittik…
Ne başarı!
***
Geldik bugüne…
Son beş yıllık Suriye politikamızın iflas ettiğini bizzat bu hükûmetin ağzından işitmemize, başımıza gelen bunca musibetin sebebi Suriye politikamızın yanlışlığıdır itirafına rağmen hâlâ aynı yanlışlığın içine düşmemizin izahı nedir?
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, etnik kökeninden, dininden veya mezhebinden dolayı hiçbir halka düşmanlık güdemez…
Kabile devleti değiliz biz! Aksine, bin yıllık devlet tecrübesi olan bir milletiz…
Kin ve nefretimizi devlet politikası hâline getiremeyiz…
Türkiye’de, Irak’ta ve Suriye’de yaşayan Kürt halkı, bizim düşmanımız değil…
İçimizde ve etrafımızdaki komşularımızdaki farklı mezhep mensubu halklar da bizim düşmanımız değil…
Bizim düşmanımız, sadece ve sadece teröristlerdir…
Bir taraftan terörist besleyip, diğer taraftan başka teröristlerle savaşmanın ne denli tehlikeli bir iş olduğunu hâlâ anlamadık mı?
Hani idrak etmiş, nadim olmuştuk?!
***
İşin tuhafı…
Bir taraftan:
Gerçek düşmanımız PKK teröristlerini kendi bölgesinde yaşatan ve yataklık eden Kürt aşiret reisi Mesut Barzani’yi, daha birkaç gün önce Ankara’da bir devlet başkanıymış gibi üst düzeyde ağırladık…
Diğer taraftan:
Bugüne kadar bize tek mermi atmamış Suriye Kürtlerini vuruyoruz!
Şimdi başlığın manasını çözdük mü?
Ortadoğu’da iki kere iki, her zaman dört etmiyor işte…
***
Şimdi sormak hakkımızdır:
Gaziantep’imizde kına gecesini kan gecesine çeviren IŞİD teröristlerinden intikam alıyoruz adı altında, ÖSO denilen başka bir terörist gruba destek vermek de ne demek oluyor?!
Onlar da, En Nusra ve diğer küçük gruplardan oluşan teröristlerden başkaları değiller.
Kim ve hangi amaç için savaşıyorlar?
Bir sorun bakalım:
On binlerce silahsız Alevî nüfusun kanını niye döktüler!
***
Mucib-i merakımdır:
15 Temmuz gecesi yaşadığımız alçak kalkışmanın sonunda, toplumun tüm kesimlerince el ele verdiğimiz ve birlik olduğumuz günlerin de sonuna mı geldik?
Halkın birlik ve beraberliğinden doğan iyimserliği istismar mı ediyoruz?!
Yine, yeniden egomuza, kibrimize mi yeniliyoruz?!
Rusya ile barış, İran ile iyi ve dostane ilişkiler ve karşılıklı iyimser demeçler, Irak ile yakınlaşmalar, Suriye ile de iyi ilişkiler kuracağız diye verilen demeçler…
Yine, yeniden bunların hepsini berhava mı edeceğiz?!
***
Bir despot daha gitti…
Meşhur beyti, bu şahsa münhasıran azıcık evriltiyorum:
Kendi çok eyledi rahat, vermedi halka huzur;
Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur!
Bir gün içinde, Andican vilayetinde 800 ila 1500 kişiyi kurşunlatarak katleden ve 27 yıldır Özbekistan devletini demir yumrukla yöneten İslâm Kerimov da öldü…
Başka demir yumruk sahibi diktatörler de, acaba:
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun!
Diyorlar mı?
Yoksa dünyanın “Ebed müddet” kendilerinin olacağını mı sanıyorlar! Cahit Kılıç